1
(bkz: #1846819)
normalde bu tartışmayı dm ile yürütebilirdim ama kendisi gibilerin teşhir edilmesinin de önemli olduğunu düşünüyorum. kendisinin yukarıdaki entrysi benim bu (bkz: #1846811) entryme cevap niteliğindeydi, aslında cevaptan çok şahsıma saldırı da denilebilir.
öncelikle söze yüzde 95'le başlıyor çünkü çoğunluk olmanın haklı olmak anlamına geldiğini düşünen bir gelenekten geliyor. yüzde 95 oranı ve çoğunluk olma meselesi zaten başlı başına tartışmalı ama önemli olan bu değil. önemli olan kendini haklı hissetmek için başvurduğu şey. biz burada haklı olmak için güce ihtiyaç duymayacağız.
şu var ki en önemlisi; başlık altındaki çoğu yazar gibi bilmiyor, bilgi sahibi değil, 2012'de tartışma konusunun danimarka olmadığını, oradaki karikatürleri charlie hebdo'nun basması olduğunu bilmiyor. o pankart eylül 2012'de asıldı, ondan bir hafta önce dergi karikatürleri basmıştı. aynı derginin daha sonra saldırıya uğradığını anlatmaya gerek yok sanırım. ben bunu yazma gereği duymadım çünkü fikir beyan edenlerin bildiğine ihtimal verdim. ha şimdi ya ultraslan mı yaptı denilecek, öyle bir şey diyen mi var? paris saldırılarını ultraslan yaptı demek için delirmiş olmak gerekir, biz zihniyetin aynı olmasından bahsediyoruz. zihniyet kelimesinin anlamını biliyorsunuz değil mi? bu size yardımcı olabilir: http://www.tdk.gov.tr/...79678d73f51.23484954
burada ayrıntılı bir düşünce/ifade özgürlüğü tartışmasına çok girmeyeceğim. ama senin dininin günah saydığı şeylerin modern bir toplumun hayatını belirleyemeyeceğini söylemekle yetinelim. hz.muhammed'in karikatürünü çizmek günahsa o senin dini inanışın çerçevesinde yasaktır. burada açık bir aşağılama olmadığı sürece kimseye ceza falan veremezsin. neden? çok açık, dini kurallarla yönetilmiyoruz. tabi zaten kendisi ahirette verilecek cezaya inanıyor ama ne hikmetse gerçek dünyada olmuş bu ceza ya da dünyadaki bela :( tabi dini kurallarla yaşamak istiyorsa da dediğim gibi bunu şu an zaten hakkıyla yapan bir ışid (aslında artık islam devleti) var, el-kaide (el-nusra) var, cund-ül islam, ceyşul mücahidin, fecrul islam, liva tevhid ve sayabileceğimiz nicesi. bu örgütlerin hükmettiği yerlerde dini kurallara göre yaşanılıyor ve üstelik sınırı geçmeniz de çok kolay. ahaha reklam gibi oldu burada kesiyorum :/
açık konuşalım, çoğunluk olmanın (ki bence bu çoğunluk değil ama arkadaş kendisini öyle gördüğü için biz de öyle diyelim) verdiği inanılmaz bir özgüven var karşımızda. çoğunluk olduğunu iddia ettiği güçle çalmayı, öldürmeyi, kendisi gibi olmayanı yok etmeyi görev edinmiş. bütün politikalarını böyle örgütlemiş ama aslında özgürlükçü? mesela ibadet özgürlüğü denince bu ülkede cemevlerinin ibadethane olmaması gelmiyor. çünkü kendisinden olmayanı tanımıyor yok sayıyor. aslında alevi köyleri de dahil olmak üzere bu ülkenin dört bir yanı camilerle çevrili ama yine ibadeti kısıtlanan o? çünkü güçlü ya, her şey onun olsun istiyor, mağdur olmak da ona ait olsun. bunun anlamı farklı olana yaşam hakkı tanımamaktır. peki dinini evinde camisinde yaşasın demenin anlamı nedir? dinini benim hayatımın bir parçası yapamazsın demektir. ben senin dinine göre yaşamak zorunda değilim demektir. yazının tamamını okunduğunda konunun ibadet özgürlüğüyle ilgili olmadığı açık ama eğer illa ibadet özgürlüğünden bahsedeceksek ve gerçek özgürlükçü kendisiyse bu ülkede ibadet özgürlüğü olmayan alevilerin hakları için mücadele etsin. mağdur olmaya ne kadar heveslisiniz ha :(
ha ben aslında dininizi camide yaşayın derken başka bir vurgu yapmayı da düşünmüştüm. o da cemaatler ve islamcı derneklerdi. şeffaflığa tamamen kapalı bu tarz yapılarda nelerin döndüğünü biraz biliyoruz. cihatçı eğitim buralarda başlıyor. ışid de adıyaman'da böyle bir dernekte örgütlendi. dışarıdan dini eğitim veriyordu, içeriden nasıl caniler çıktığını gördük. ya da ismailağa cemaatinden suriye'ye eleman gönderildiği basında çıktı. şurası artık açık ki her türlü dini örgütlenme karşımıza cihatçı terör olarak çıkabilir. sizin ılımlı muhalefet dediğiniz adamlar iki gün sonra ışid'e el-kaide'ye biat ediyor. işte sivas ve maraş burada devreye giriyor.
arkadaşımız bu vurgudan rahatsız olmuş. neden? çünkü o geleneğin temsilcisi. ama şimdi sorsan muhtemelen sivas'ı islamcıların, maraş'ı ülkücüler ve islamcıların yaptığını inkar eder, olayın bir komplo olduğunu savunur. neden bundan rahatsız, çünkü sağ terörle yüzleşememiş, ama böyle bir derdi de yok. insanların yakılması, 80 yaşındaki kadınların kazığa oturtulup gözlerinin oyulmasıyla bir problemi yok. neden? çünkü gücünü aslında o olmayan çoğunluktan değil ülkedeki bu katliamcı potansiyelden alıyor. bu ona güven veriyor. karşı tarafa da korku verdiğini düşünüyor. tıpkı bir konseri basıp herkesi öldürmek gibi. sana güç veriyor karşı tarafa korku. etkili bir propaganda. işte burada faşizme atlayalım, faşizm tartışacaksak bu propagandanın çarpıtma/yönlendirme sosuyla birlikte kime ait olduğunu bir düşünsün. ilk örneklerini kimler sergilemiş? kitle katliamıyla korku yayma ve bu yolla sindirmeye çalışma. hatırlamak çok zor olmasa gerek. işte bu yüzden bu kavramın adresi bellidir. hedef saptırmaya gerek yok, ki son dönemin popüler davranışlarından biri de faşistlerin karşısındakini faşistlikle suçlaması oldu. "aslında sen faşistsin çünkü bana faşist dedin çünkü bu böyle" :( siyaset bilimi o sırada ağlıyor tuvalete gidebilir mi :(
ve gelelim şahsımla ilgili kısma. ikinci paragrafta ne dediği anlaşılmadığı için atlıyorum. öyle meşhur davalar falandan kastı nedir anlayamadım belki daha açık ifade ederse yanıt verebilirim. bunun yanında benim için açıktan terörist grupların gerçek hayatta avukatlığını yapar demiş. tanıyor mu bilmiyorum, tanıyorsa merhaba naber :( tanımıyorsan ve işkembeden sallıyorsan da korkup gerçeği saklayacak veya sizin gibi takiyye yapacak değiliz. sana gerçeği söyleyeyim, hazır ol: hopa olaylarından ve gezi'den sonra fiilen artık olmayan devrimci-yol/devrimci gençlik örgütü üyesi olmakla suçlanan gençlerin avukatlığını yaptım. bunlardan dolayı kimse ceza almadığı gibi herkes de kısa sürede serbest kaldı. kendim de halkevleri üyesiyim. evet bu inanılmaz gerçeği öğrendikten sonra ne yapacaksın şimdi?
ha terörü savunma meselesine gelirsek. benim açımdan burada kriter savunmasız sivillere yönelik saldırılardır. bir devrimcinin bunu savunması beklenemez ve bu konuda pkk'nin de sicili kötüdür. devletin daha kötüdür. sağcıların ise daha da kötüdür. doğal olarak terörün savunulması kısmını anlamış değilim ve bunun karşısında her zaman dururum. ama şurasını da kendisi düşünsün. bugün ilker başbuğ bile silvan'ın cizre'nin durumundan rahatsız olduğunu söylüyordu. neden? çünkü devlet kendi şehrine kendi halkına saldırıyor. bu meselenin de silahla bitmeyeceği açık. her iki tarafa da ölüm getiriyor bu. iki ay önce cizre'yi konuşuyorduk, o kadar sokağa çıkma yasağından sonra hala aynı tas aynı hamam orası.
velhasıl kelam bizde takiyye olmaz, ya vaktimiz olmadığı için ya da muhattabımızın anlama konusunda daha yetkin olduğunu düşündüğümüzden kısa tutmuşuzdur daha önce. selametle...
normalde bu tartışmayı dm ile yürütebilirdim ama kendisi gibilerin teşhir edilmesinin de önemli olduğunu düşünüyorum. kendisinin yukarıdaki entrysi benim bu (bkz: #1846811) entryme cevap niteliğindeydi, aslında cevaptan çok şahsıma saldırı da denilebilir.
öncelikle söze yüzde 95'le başlıyor çünkü çoğunluk olmanın haklı olmak anlamına geldiğini düşünen bir gelenekten geliyor. yüzde 95 oranı ve çoğunluk olma meselesi zaten başlı başına tartışmalı ama önemli olan bu değil. önemli olan kendini haklı hissetmek için başvurduğu şey. biz burada haklı olmak için güce ihtiyaç duymayacağız.
şu var ki en önemlisi; başlık altındaki çoğu yazar gibi bilmiyor, bilgi sahibi değil, 2012'de tartışma konusunun danimarka olmadığını, oradaki karikatürleri charlie hebdo'nun basması olduğunu bilmiyor. o pankart eylül 2012'de asıldı, ondan bir hafta önce dergi karikatürleri basmıştı. aynı derginin daha sonra saldırıya uğradığını anlatmaya gerek yok sanırım. ben bunu yazma gereği duymadım çünkü fikir beyan edenlerin bildiğine ihtimal verdim. ha şimdi ya ultraslan mı yaptı denilecek, öyle bir şey diyen mi var? paris saldırılarını ultraslan yaptı demek için delirmiş olmak gerekir, biz zihniyetin aynı olmasından bahsediyoruz. zihniyet kelimesinin anlamını biliyorsunuz değil mi? bu size yardımcı olabilir: http://www.tdk.gov.tr/...79678d73f51.23484954
burada ayrıntılı bir düşünce/ifade özgürlüğü tartışmasına çok girmeyeceğim. ama senin dininin günah saydığı şeylerin modern bir toplumun hayatını belirleyemeyeceğini söylemekle yetinelim. hz.muhammed'in karikatürünü çizmek günahsa o senin dini inanışın çerçevesinde yasaktır. burada açık bir aşağılama olmadığı sürece kimseye ceza falan veremezsin. neden? çok açık, dini kurallarla yönetilmiyoruz. tabi zaten kendisi ahirette verilecek cezaya inanıyor ama ne hikmetse gerçek dünyada olmuş bu ceza ya da dünyadaki bela :( tabi dini kurallarla yaşamak istiyorsa da dediğim gibi bunu şu an zaten hakkıyla yapan bir ışid (aslında artık islam devleti) var, el-kaide (el-nusra) var, cund-ül islam, ceyşul mücahidin, fecrul islam, liva tevhid ve sayabileceğimiz nicesi. bu örgütlerin hükmettiği yerlerde dini kurallara göre yaşanılıyor ve üstelik sınırı geçmeniz de çok kolay. ahaha reklam gibi oldu burada kesiyorum :/
açık konuşalım, çoğunluk olmanın (ki bence bu çoğunluk değil ama arkadaş kendisini öyle gördüğü için biz de öyle diyelim) verdiği inanılmaz bir özgüven var karşımızda. çoğunluk olduğunu iddia ettiği güçle çalmayı, öldürmeyi, kendisi gibi olmayanı yok etmeyi görev edinmiş. bütün politikalarını böyle örgütlemiş ama aslında özgürlükçü? mesela ibadet özgürlüğü denince bu ülkede cemevlerinin ibadethane olmaması gelmiyor. çünkü kendisinden olmayanı tanımıyor yok sayıyor. aslında alevi köyleri de dahil olmak üzere bu ülkenin dört bir yanı camilerle çevrili ama yine ibadeti kısıtlanan o? çünkü güçlü ya, her şey onun olsun istiyor, mağdur olmak da ona ait olsun. bunun anlamı farklı olana yaşam hakkı tanımamaktır. peki dinini evinde camisinde yaşasın demenin anlamı nedir? dinini benim hayatımın bir parçası yapamazsın demektir. ben senin dinine göre yaşamak zorunda değilim demektir. yazının tamamını okunduğunda konunun ibadet özgürlüğüyle ilgili olmadığı açık ama eğer illa ibadet özgürlüğünden bahsedeceksek ve gerçek özgürlükçü kendisiyse bu ülkede ibadet özgürlüğü olmayan alevilerin hakları için mücadele etsin. mağdur olmaya ne kadar heveslisiniz ha :(
ha ben aslında dininizi camide yaşayın derken başka bir vurgu yapmayı da düşünmüştüm. o da cemaatler ve islamcı derneklerdi. şeffaflığa tamamen kapalı bu tarz yapılarda nelerin döndüğünü biraz biliyoruz. cihatçı eğitim buralarda başlıyor. ışid de adıyaman'da böyle bir dernekte örgütlendi. dışarıdan dini eğitim veriyordu, içeriden nasıl caniler çıktığını gördük. ya da ismailağa cemaatinden suriye'ye eleman gönderildiği basında çıktı. şurası artık açık ki her türlü dini örgütlenme karşımıza cihatçı terör olarak çıkabilir. sizin ılımlı muhalefet dediğiniz adamlar iki gün sonra ışid'e el-kaide'ye biat ediyor. işte sivas ve maraş burada devreye giriyor.
arkadaşımız bu vurgudan rahatsız olmuş. neden? çünkü o geleneğin temsilcisi. ama şimdi sorsan muhtemelen sivas'ı islamcıların, maraş'ı ülkücüler ve islamcıların yaptığını inkar eder, olayın bir komplo olduğunu savunur. neden bundan rahatsız, çünkü sağ terörle yüzleşememiş, ama böyle bir derdi de yok. insanların yakılması, 80 yaşındaki kadınların kazığa oturtulup gözlerinin oyulmasıyla bir problemi yok. neden? çünkü gücünü aslında o olmayan çoğunluktan değil ülkedeki bu katliamcı potansiyelden alıyor. bu ona güven veriyor. karşı tarafa da korku verdiğini düşünüyor. tıpkı bir konseri basıp herkesi öldürmek gibi. sana güç veriyor karşı tarafa korku. etkili bir propaganda. işte burada faşizme atlayalım, faşizm tartışacaksak bu propagandanın çarpıtma/yönlendirme sosuyla birlikte kime ait olduğunu bir düşünsün. ilk örneklerini kimler sergilemiş? kitle katliamıyla korku yayma ve bu yolla sindirmeye çalışma. hatırlamak çok zor olmasa gerek. işte bu yüzden bu kavramın adresi bellidir. hedef saptırmaya gerek yok, ki son dönemin popüler davranışlarından biri de faşistlerin karşısındakini faşistlikle suçlaması oldu. "aslında sen faşistsin çünkü bana faşist dedin çünkü bu böyle" :( siyaset bilimi o sırada ağlıyor tuvalete gidebilir mi :(
ve gelelim şahsımla ilgili kısma. ikinci paragrafta ne dediği anlaşılmadığı için atlıyorum. öyle meşhur davalar falandan kastı nedir anlayamadım belki daha açık ifade ederse yanıt verebilirim. bunun yanında benim için açıktan terörist grupların gerçek hayatta avukatlığını yapar demiş. tanıyor mu bilmiyorum, tanıyorsa merhaba naber :( tanımıyorsan ve işkembeden sallıyorsan da korkup gerçeği saklayacak veya sizin gibi takiyye yapacak değiliz. sana gerçeği söyleyeyim, hazır ol: hopa olaylarından ve gezi'den sonra fiilen artık olmayan devrimci-yol/devrimci gençlik örgütü üyesi olmakla suçlanan gençlerin avukatlığını yaptım. bunlardan dolayı kimse ceza almadığı gibi herkes de kısa sürede serbest kaldı. kendim de halkevleri üyesiyim. evet bu inanılmaz gerçeği öğrendikten sonra ne yapacaksın şimdi?
ha terörü savunma meselesine gelirsek. benim açımdan burada kriter savunmasız sivillere yönelik saldırılardır. bir devrimcinin bunu savunması beklenemez ve bu konuda pkk'nin de sicili kötüdür. devletin daha kötüdür. sağcıların ise daha da kötüdür. doğal olarak terörün savunulması kısmını anlamış değilim ve bunun karşısında her zaman dururum. ama şurasını da kendisi düşünsün. bugün ilker başbuğ bile silvan'ın cizre'nin durumundan rahatsız olduğunu söylüyordu. neden? çünkü devlet kendi şehrine kendi halkına saldırıyor. bu meselenin de silahla bitmeyeceği açık. her iki tarafa da ölüm getiriyor bu. iki ay önce cizre'yi konuşuyorduk, o kadar sokağa çıkma yasağından sonra hala aynı tas aynı hamam orası.
velhasıl kelam bizde takiyye olmaz, ya vaktimiz olmadığı için ya da muhattabımızın anlama konusunda daha yetkin olduğunu düşündüğümüzden kısa tutmuşuzdur daha önce. selametle...