• 426
    1 aralık 2013 kasımpaşa galatasaray maçında daha 4. dakikada melonun şut çekerken ayağının kaydığını buna rağmen melonun aynı kramponlarla ilk yarıyı bitirdiğine dikkat çeken yazar.

    --- alıntı ---

    aynı saha, sadece 5 gün önce beşiktaş-konya maçında da kaymıştı böyle. dün 17’de selçuk kayıp pozisyonunu yitirdi, 20’de burak karşı karşıya pozisyona girebilecekken kaydı. 47’de umut yüzde yüzlük gol pozisyonunu kaybetti aynı nedenle... oysa aynı zeminde oynayan kasımpaşalılar (kusursuz olmasa da) daha iyi bastılar yere. sadece bu görüntü bile galatasaray’da yönetsel birtakım arızaların olduğunu, deyim yerindeyse saha içinin çivisinin çıktığını gösteriyor.

    galatasaray’daki tek arıza yönetsel değil tabii... teknik olarak da sarı-kırmızılı takım, şu anda ligin “performans aralığı” en geniş ekibi. başka bir deyişle, iyi günüyle kötü günü arasında en geniş fark olan takım. sivas maçında iki hızlı hücuma çıkışıyla ümit’e 2 kart gösterten burak, ödülünü madrid’de yedek oturarak almıştı! umut’un madrid’deki harika oyununun da ödülü, kasımpaşa’da yedek oturmak oldu! emre-ceyhun-riera-sabri, hemen herkes sırayla denenirken yekta, alışık olduğu eski stadında bile tek bir dakika alamadı... iyi performansların karşılığı forma, kötü performansların karşılığı kulübe olmayınca, hem gerçek hem de mecazi anlamıyla “ayakta kalma sorunu” yaşıyor galatasaraylılar.

    --- alıntı ---*
  • 409
    "havutçu’nun giriştiği haltın bedelini neden şimdi oğuzhan özyakup ödüyor ki! veya yıldırım’ın denemelerinin faturası neden dirk kuyt’a, hasan ali kaldırım’a çıkıyor?"

    çünkü bu takımlara gelecek kadar salaklar. bizler gibi onlar da bu sürecin devam ettiğinin, bu yaşananların cezasız kalmayacağının farkındalardı. e gelmeselerdi? zorla mı geldiler? bunları göze alıp transfer oldular zaten hayret bişey. ha iyi takım tamamen yenilenince ceza verilmesin o zaman. hem hadi tamam ceza zamanında verildi diyelim. o sırada kadroda olan alex neden bedel ödeyecekti? guti? dia? lugano? sonuçta şikeyi bu topçular yapmadı? bunlar neden ödeyecekse onlar da ödeyecek, bu nasıl saçma bir vicdan muhakemesidir?

    bir de uefa'ya sınıfta kaldı diyor. lan bu sürecin bu güne kadar uzamasının sebebi uefa mı? adamlar bize bıraktı adil bir yargılama yapıp gerekli cezaları verin diye, biz sündürdük. neyin sınıfında kalmasından bahsediyorsun sen? hesap soracaksan havutçu'nun yaptıklarına "giriştiği halt" derken yaptıklarına ancak "denemeler" diyebildiğin aziz'e ve tff'ye hesap sor. çakal.
  • 722
    http://www.hurriyet.com.tr/...len-adamlar-40510936

    bu saçma gelenek vesilesi ile, türk futbolunda gençlere olan yaklaşımımızdan bahsetmiştir, ana fikri de budur, söyledikleri mantıklı şeylerdir. ben bu konunun maçlar oynanırken de tatilken de önemli bir konu olduğunu, her zaman birilerinin üzerinde durmasının gündemde tutmak açısından değerli olduğunu düşünüyorum.

    bir yazar arkadaşımız değinmiş, evet katılıyorum, ritler, sembolizmalar, bir yapıyı sağlamlaştırmak ve sürdürmek için önemli unsurlardır, ama dediğim gibi ben yazıda eleştirilen şeyin bu olduğunu düşünmüyorum.

    sean penn repliğinde ise deniz satar'dan bahsetmesi romantiklik, yok efendim mıçmıçlık değil de, bence delikanlı gibi "karnımda kelebekler uçuyor lan" demektir, benim hoşuma gitti.
  • 838
    kendisinin muslera'ya dair yaptığı hakem eleştirisinde kullandığı, kalecinin hakeme itiraz için kale alanını terk etmesinin sarı kartla cezalandırılması gerektiğinin doğru olduğunu düşünüyorum. muslera'nın kaptan olduğunu bu sebeple kalesinden itiraz için ayrilabilecegini veyahut hakemle itiraz adına sadece takım kaptanının konuşabileceğine dair resmi ve yazılı bir futbol kuralına hiç denk gelmedim.
    daha öncesinde bir fenerbahçeli ile volkan demirel'in itiraz için orta sahaya koşmasına dair tartıştığımda bu kuraldan bahsetmişti. ben de araştırdığımda böyle bir kurala yine rastgelmemiştim. eğer yazılı olarak böyle bir kural varsa, bilen yazar arkadaşlardan mesaj bekliyorum.
  • 412
    http://www.meleke.com/?p=5503

    bir yazıyı okuyup içindeki cümleleri tek tek çekip yorum yapmaktan haz almıyorum ama e insaf demek lazım artık. anladığım kadarıyla günahsız oğuzhan özyakup, sow, biliç, kuyt gibileri * savunurken; hakları gaspedilmiş, emekleri çalınmış burak yılmaz, selçuk inan, tolga, onur kıvrak gibi trabzonsporlu futbolculardan hiç bahsetmemiştir. niye ki, onların günahı ne acaba?
  • 779
    uefa ve super kupa yolunda sirasiyla milan, dortmund, arsenal, madrid de sans miydi aq? demek istedigim yazar. kura sansi ile ilgili veri analizi yapmaya cok merakliysa futbol gunesimize baksin. hani tarihte tek bir zor kurasi olmayan, omru hayatinda cektigi en zor kura mourinho sonrasi limiti sifira dogru giden inter olan futbol gunesimiz.

    yanlis yerlerde dolaniyorsun kocum. besiktas az ilerde.
  • 152
    08.01.2012 tarihli milleyet gazetesindeki yazısı.

    --- alıntı ---

    samsun-bjk maçının tekrarı

    “dünkü ilk yarıyı ben daha önce izlemiştim” desem gülersiniz herhalde! ama ligin ilk devresindeki samsun-beşiktaş maçını (hatta kadıköy’deki fenerbahçe-samsun müsabakasını da) dikkatli izleyenler ne demek istediğimi sanırım anlamışlardır.
    sadece 20 gün önce beşiktaş’tan 2 puan çalan samsun’un ana hücum planı dünle bire bir aynıydı: kuvvetli zenke ve partneri (o gün bance, dün ekigho) rakibin sağına birlikte deplase oluyorlar. eğer rakibin sağında bir zayıflık da varsa, kalan 9 arkadaşı sürekli topu onların bulunduğu sol açığa doğru atıp savunmanın kaba fiziksel kuvvete karşı koyamamasını umut ediyorlar.
    beşiktaş önünde zayıf karın sidnei’di. genç sağ stoper, sağ bek hilbert’le birlikte zenke’ye çare olamamış; golü de o kanattan gelişen bir ataktan yemişlerdi. fenerbahçe’de bekir-gökhan ikilisi zenke’ye karşı biraz daha başarılılardı ama o gün sol açık oynayan dev forvet, maçın 0-0 bitmesinde yine etkindi. galatasaray önündeyse zayıflığı (maç eksiği bulunan) sabri’de yakaladılar. galatasaray 45 dakika oraya çare bulamadı; (liverpool önünde orada neler yapabileceğini fazlasıyla gösteren) ujfalusi sağa geçince zenke’nin verimi düştü, o da çareyi kanat değiştirmekte buldu zaten!

    * * *

    46’dan sonra maçı galatasaray’a getiren havayı, tabii ki yalnızca tek bir defansif değişiklikle açıklamak terim’e haksızlık olur. terim, ikinci yarının başında pekâlâ herkesin beklediği gibi ujfalusi’yi sağ beke çekip servet’i sokabilirdi; ama o başka bir şey denedi. kısa sürse de, başarısız olup servet’e dönülse de, orta saha dizilişi defalarca değişse de o hamleyi yine de terim’in kredi hanesine yazmak lazım. çünkü iki forvet riera ve sercan’ı mevcutlara eklemek, her geçen dakika sahadaki defansif futbolcu sayısını düşürmek, üstelik kredisi azalan bu adamlardan asist-gol katkısı almak büyük bir antrenörlük meziyeti...
    bir artı notu da günün futbol olarak kötülerinden melo’ya vermek gerek. sürekli düşen, bazen oynadığından fazlasını konuşan engin’i açıkça ve samimi bir şekilde uyarması önemli. umarım engin, melo-baros’un uyarılarından gereken dersi çıkarır da, yeteneklerine ihanet etmeyi sürdürmez.

    --- alıntı ---
  • 1048
    kutsal metinlerdeki koç - ismail ilişkisi uzerinden övgüler yazmak için galatasaray maçını beklediğine inandığım yorumcu. şimdilik geçen yılki söylemlerden sonra yoğurdu üfleyerek yiyor ve bekliyor. olur da galatasaray maçından galip gelirlerse edebi bir metin dökecektir. sadece 3 oyuncu için yaklaşık 45 milyon euro ödemiş olacak bir takım için. defansa yaptıkları transferleri saymadım. şimdilik galatasaray fenerin ensesinde olduğu için rahat değil...
  • 950
    benim gözümde bir objektif olacağım diye takımını her ortamda ezdiren taraftar bile değildir. fenerbahçe lehine verilen haksız penaltılardan, faullerden de ucundan köşesinden bahsetse keşke. ya da rakipleri aleyhine verilen haksız kararlardan. galatasaray aleyhine verilmeyenlerden bahsetsin diyemiyorum, çünkü belli ki bunları dile getirmeye cesareti yok.

    tanım: gücün yanında yer alan ve nereden prim yapacağını çok iyi bilen popülist bir jesussever.
  • 335
    milli maç arasını güzel bir yazıyla noktalamış.

    --- alıntı ---

    artık yeni bir şey söylemek lazım!

    yine bir ulusal maç haftası içindeyiz, yine hüsran ve yine aynı klişelerle günler geçiyor: milli takımın hocası, estonya’yla yaptığımız grup beşinciliği mücadelesinden bahsetmiyor, “önce turnuva istikrarsızlığımıza çare bulmamız lazım” diyor. her mağlubiyetten sonra her hocanın sığındığı klasik liman, “turnuva istikrarsızlığı”…

    “esas mesele türk futbolunun ulusal takımlar düzeyindeki bütüncül başarısızlığı imiş, çağ dışı macarlar’a 5 puan yitirdiğimize değil, tff ile yaptıkları çalışmalara odaklanmalıymışız”… bildiğimiz kadarıyla tff ile yaptıkları çalışma da, yabancı sayısını kısıtlamak. kendi liginde yabancı oyuncularla rekabet edemiyorsan, dışarıda o yabancılarla nasıl rekabet edeceksin acaba! yanıtını kimse bilmiyor…

    turnuva istikrarı
    aslında bu konuya geçmişte de defalarca değindim, ama yeri geldiği için bir kez daha yinelemek zorundayım: biz turnuva istikrarsızı filan değiliz! bizim sınıfımızdaki ikinci halka milli takımlar doğası gereği her büyük turnuvaya gidemezler zaten. meselenin basit bir matematiği var: bu kıtadaki 53 ülke için, dünya kupası’nda 13, avrupa şampiyonası’nda da (henüz) 14 veya 15 bilet var. avrupa’nın 7 devi (isp, alm, ita, fra, hol, ing ve por) zaten hemen her turnuvaya gidiyorlar. dolayısıyla geriye ortalama 7 bilet kalıyor. yani uefa üyesi kalan 46 ülke her turnuvada bu kalan 7 bilet için çarpışıyor. bizim de içinde bulunduğumuz 18-20 civarındaki ikinci halka ülke (hır, dan, isv, çek, yun, isvi, rus, pol, tür, rom, sır, bul, bel, svn, ukr, nor, avu, isk, irl) bu 7 biletin favorileri. ama hiçbirisinin her turnuvaya gitme şansı yok, çünkü ispanya gibi almanya gibi formalarını ortaya koyduklarında şampiyona bileti alamıyorlar. genelde üst üste iki turnuva bileti için iyi bir nesil yakalamaları gerek.

    daha somut ifade etmek gerekirse… bizim avrupa futbol haritasına dahil olduğumuz 1996 yılından beri 9 büyük turnuva yaşandı. bu 9 turnuvaya isp, alm, ita, fra firesiz 9’ar kez; hol, ing ve por ise tek fireyle 8 kez katıldılar. onların dışında 9’da 9 veya 9’da 8 bilet alan ülke yok; mesela norveç’in ve ukrayna’nın 2, belçika’nın 3, türkiye, polonya ve romanya’nın 4, isviçre ve rusya’nın 5, isveç’in 6 katılımı var. yani eğer biz turnuva istikrarsızıysak, kıtanın 7 devi hariç hemen herkesi turnuva istikrarsızı ilan etmek mümkün!

    ya da meseleye şu açıdan da bakabiliriz: son 9 şampiyona incelendiğinde turnuva katılımı açısından avrupa 15’incisiyiz. ki zaten uefa kulüpler sıralamasında da yerimiz genelde 10 ile 15’incilik arasında seyreder, fifa milli takımlar listesinde de ortalamamız o bölgelerdir. yani turnuva katılımı sayımızla, uefa avrupa kupaları veya fifa milli takımlar sıralamamız arasında bir dengesizlik yok, hatta bariz bir korelasyon var. (turnuva katılımı tam listesi için meleke.com’a bir göz atabilirsiniz)

    nesil yakalama
    “tamam, turnuva istikrarsızı değiliz, o zaman sorunumuz ne” diyorsanız, bu yanıt için başka bir veriden faydalanmak durumundayız: 2002 dünya üçüncülüğümüzden beri tek bir turnuvaya gittik. yani son 5 şampiyonanın 1’inde varız, hatta 2014 de hayal olduğu için istatistiğimiz 6’da 1… yani mevcut tecrübeli neslimiz (emre, hamit, gökhan zan, volkan, umut, egemen, bekir vs.) kaybetmeye ciddi biçimde alıştılar. ikinci halka ülkeleri başarıya götüren metotlardan en önemlisi şu: bir nesil, maç kaybetmeye alıştıysa, bahane üretmeye, boynu bükük dolaşmaya alıştıysa onları vakit kaybetmeden yeni jenerasyonla değiştirmek. o milli takıma daha yüksek enerjiyle gelecek gençlere sorumluluğu bütünüyle vermek. gerekirse bir turnuvayı gözden çıkarmak, sonraki 3 turnuvaya göz dikmek. işte bizim bu elemelerde eksik yaptığımız, veya “mış gibi” yaptığımız şey de bu.

    2002 dünya üçüncüsü takım, 1993 akdeniz oyunları’nda toplanmışlardı. euro 2008 yarı finalisti grupsa ilk kez 2004 avrupa ümitler şampiyonası’nda bir araya gelen ekipti. şimdi de elimizde henüz kaybetmeye alışmamış bir 85-95 nesli var: selçuk, gökhan, burak (1985), topal (1986), arda (1987), onur, nuri, caner, pektemek (1988), ismail, hasan (1989), semih, alper (1991) ana arterler. arkalarında sercan, soner, olcay, olcan, sinan, cenk, serdar aziz, aykut, a.ilhan, sefa, necip, oğuzhan, salih gibileri de hazır. yani samimi bir nesil değişikliği yapacak imkân da var aslında. ama milli takım kurmayları selçuk’la sorun yaşıyor, gökhan zan’dan medet umuyor, hamit girerken takımın en iyisi alper çıkıyor, 2016’da 36 yaşında olacak emre’ye sorumluluğu veriyorsa bu değişikliği yapma konusunda da samimi olamıyor demektir. koskoca hollanda, italya maçına 1990 doğumlu strootman’ın kaptanlığında çıktı. türkiye karşısında elemelerin ilk maçında ilk 11’de 94’lü willems, 92’li martins indi, 91’li van rhijn ve clasie’lerle oynadı. yeni nesile sorumluluk vermenin karşılığını da 6’da 6 ile aldılar zaten.

    peki ne yapmalı?
    1)bence dibe vurmak, daha yükseğe sıçramak için önemli bir fırsattır; bu fırsatı iyi değerlendirmeli. artık planlar 2016 için yapılmalı. 2016 takımı o gün zaten tecrübeli olacak selçuk, gökhan, arda, onur, burak’ların etrafına kurulmalı. ulusal takıma büyük hizmetler yapmış ama 2016’da olmaları çok güç olan emre, hamit, umut, gökhan zan, volkan, bekir gibi isimlere layıkıyla teşekkür edilip sorumluluk sıradaki nesile geçirilmeli.

    2)avcı devam etmek istiyorsa etmeli, ama ulusal takımlar yönetimi yeniden planlanmalı. avcı’nın yanına yarışma tecrübesi olan bir yardımcı hoca daha eklenebilir. ayrıca almanya altyapı organizasyonunun başına hocalık kariyerinde bundesliga şampiyonluğu ve uefa kupası finali olan sammer’i getirebiliyorsa biz de mustafa denizli’yi, şenol güneş’i oraya koyabilmeliyiz.

    3)yabancı sayısını düşürüp kendimizi dünyaya kapamak yerine çok defa dillendirilmiş kriterleme çalışması yapılmalı. fifa sıralamasının ilk 10 ülkesi belki ayrı değerlendirilebilir, 23 yaş üstü için belirli bir sayıda a milli olma şartı aranabilir.

    4)esami listelerindeki göstermelik 1 altyapı oyuncusu şartı samimi hale getirilmeli: ilk 18’de 4, ilk 11’de 2 altyapı oyuncusu mecbur edilmeli. altyapı oyuncusu tanımı biraz geniş tutulabilir: türkiye’de herhangi bir kulüpte 2 yıl altyapı eğitimi görmüş 21 yaş altı oyuncular denebilir mesela…

    söyleyecek daha sayfalarca şey var, ama bana ayrılan yeri çoktan aştım… artık “turnuva istikrarsızıyız”, “futbol ekolümüz yok”, “taçtan gol yiyoruz” gibi klişeleri ve yalanları bir kenara bırakıp yeni birşeyler söylemek lazım özetle. önümüzdeki milli müsabakasız 6 ayı iyi değerlendirip yeni birşeyler konuşmak ve duymak umuduyla. mutlu haftalar…

    --- alıntı ---

    http://www.meleke.com/?p=5413
App Store'dan indirin Google Play'den alın