kendisine has bir romantizm barındırdığına inandığım, çok sevdiğim turnuva.
ben bir hikaye bağımlısıyım. hele ki bu hikayeler, derinlerinde bir yerde pek çok kimsenin farkında dahi olmadığı bir potansiyeli taşıyan umulmadık aktörlerce yazılıyor ve düşük olasılıkların hakikate dönüşmesi biçiminde cereyan ediyorsa tüm bedenime yayılan huzurlu bir zevkle dolarım. bu zevke tutkunum ben. bazen bir fm kariyeri açar, yalnızca yerel halkın umurunda olan fazlasıyla alt bir ligin mütevazı kulübünde, çoğu yarı profesyonel gençleri peşime takıp böylesi bir zevkin ardında koşarım. türkiye kupası da sözünü ettiğim türden hikayelere açıklığı dolayısıyla nezdimde pek kıymetlidir.
özellikle, her yılın kasım-aralık aylarına denk gelen belirsiz bir günün akşamını iple çekerim. galatasaray, muteber olasılıkla kendisinden epey zayıf bir alt lig ekibiyle eşleşmiştir ve soğuk bir istanbul akşamında evini konuğuna açar. o akşamlarda konuğu tribünde ağırlama fikrine yalnızca üç-beş bin kadar, çoğunluğu da genç çocuklar olan, ruh hastası
* rağbet gösterir. inanın böylesi daha iyidir. yalnızca o akşama özel olmak kaydıyla dolu tribün beklentimden vazgeçer, soğuk gecenin sahadakilerin yalnızlığıyla birleşerek kasvetli bir ambiyans yaratmasını beklerim. bu türden akşamları evime isterim ben. bir demlik çay demler, kalın giyinirim. karanlıkta bıraktığım odayı aspiratörden yayılan sarı ışığın cılız egemenliğine teslim ederim. mesaim maçtan bir saat evvel başlar. açıklanan kadrolara göz atar, galatasaray 18'inde yer bulmuş tüm genç oyuncuların heyecan dolu gönüllerini zihnime buyur ederim. heveslerini duyumsama gayretiyle koltuğa yayılır, müphem olasılıklar içinde en makbul olanı ararım. bir genç parıldasa, güzel bir hikaye yazılsa şimdi... rakibin bir önceki gece bir sağa bir sola dönüp duran, çıkacağı podyumda fark yaratmanın hayalini kurmaktan uyumaya fırsat bulamayan gündelik isimli futbolcularını pek incitmemek şartıyla, bir de galatasaray kazansa tabii...