1
--- alıntı ---
http://bandieras.blogspot.com/...urann-pasaportu.html
--- alıntı ---
ülke futbolunun en önemli oyuncularından olan arda turan'ın 5 ekim 2010 tarihli sabah gazetesi'ne verdiği röportajın bir bölümü, özellikle dikkatimi çekti. arda turan, ulusal takım kampında oluduğu için, genel olarak ulusal takım ile ilgili sorulara yanıt vermiş. ancak söyleşinin bir bölümünde, milliyetinin, avrupa'daki kariyerini etkilediğinden bahsetmiş. çoğu ekibin, oyuncuların pasaportunda yazan ülkeye göre transfer edildiğinden bahsetmiş, mevzu da mesut özil özelinden ortaya çıkmış.
arda'nın demek istediği, avrupa'ya türk pasaportu ile gitmenin zorluğu. bazı ülkelerin (almanya, ingiltere, brezilya, arjantin, ispanya gibi) vatandaşı olan oyuncuların bir avantajı olduğu doğru, ancak bu avantajın nasıl yaratıldığının ve bu ülkeler dışındaki ülkele vatandaşlarının arasında bir fark olmadığının da bir gerçek olduğunu düşünmekteyim. işte bu yazımda da bu hipotezimi kanıtlamaya çalışacağım.
öncelikle, bu başarılı ve tercih edilir ulusların tamamının bir futbol tarzı var. bir ekip, bir oyuncuyu transfer ederken, milliyetine bakarak bir fikir sahibi olabiliyor, bu da tabi ki tercih sebebi oluyor. örneğin alman bir oyuncu transfer edilirken, o oyuncunun oyun disiplini ile ilgili kafalarda hiçbir soru işareti bulunmuyor. ya da ingiliz oyuncuların her daim fit ve güçlü bir fiziğe sahip olacaklarını biliyor ekip yöneticileri. brezilyalıların ve arjantinlilerin kişisel yeteneklerinin ne kadar üst düzey olacakları ile ilgili bir fikirleri var her zaman. bu özellikler de transferleri kolaylaştırıyor tabi ki.
arda turan'ın türk pasaportuna sahip olmanın zorluğundan bahsetmesi, öncelikle beni avrupa'da oynamış türk oyuncuları gözden geçirmemi sağladı. örneğin, ülke futbolunun yetiştirdiği en başarılı kalecilerden olan rüştü reçber, dünyanın en başarılı ekiplerinden barcelona'da top koşturdu. üstelik, o kadar sansasyonel olarak transfer oldu ki, başkan adaylarından juan laporta'nın vaadlerinden biri olarak kayıtlara geçti. aynı dönemde, 2000 galatasaray'ının efsane kadrosundan hakan şükür, torino,ınter, blackburn rovers ve parma gibi kulüplerde oynadı. halen aktif olarak top koşturanlardan emre belözoğlu, ınter ve newcastle united formalarıyla ter döktü. lejyonerlerin en başarılılarından nihat kahveci ise real sociedad formasıyla kulübüne tarihinin en başarılı sezonunu yaşattı. daha sonra, büyük hedefleri kovalayan villereal formasını başarıyla taşıdı. bir diğer başarılı lejyoner tugay kerimoğlu ise iskoçya ve ingiltere'de toplam 9 sezon top koşturdu ve toplamda tam tamına 275 kez forma giydi. okan buruk da emre belözoğlu ile beraber ınter formasıyla italya liginde top koşturdu. şu aralar arda turan'ın konulmak istendiği koltukta oturan meyin oktay bile, o dönemde yurtdışına transfer hemen hemen imkansız olmasına rağmen, 1961 yılında italya'nın palermo takımına transfer oldu. can bartu da benzer bir kariyere sahip. aktif olarak yurtdışında oynayan tuncay şanlı, hamit altıntop, nuri şahin vs vs. gibi örnekler de verilebilir. (bu örneklerden arda'ya yetişme açısından en yakını şanlı'dır)
yukardaki örneklere baktığımızda, birçok başarılı türk oyuncusunun, yurtdışına transfer olduğunu görebiliyoruz. kimileri başarılı olup ülkelerine döndü, kimileri vatan hasretine dayanamadığı için yurtdışında çok kısa kaldı. ancak görüldüğü üzere, üzerinde ay-yıldız olan pasaportlular da yurtdışında kariyer yapabiliyor.
özellikle son 10 yılda yurtdışına açılan oyuncularımızın, gidiş ya da oralarda tutunma şekillerinde baktığımızda, 2 farklı metodu görüyoruz.
1. daha önce türkiye'de beraber çalışılmış bir hocanın referansı:
bu duruma örnek olarak, nihat kahveci (john benjamin toshack), tugay kerimoğlu (graeme souness)gibi isimler zikredilebilir. bu oyuncular referans olarak bazı teknik adamları almışlardır ancak oralarda tutunmaları tamamiyle kendi çabalarıyla olmuştur.
2. takımıyla uzun süre uluslararası tanınır turnuvalarda bulunma: birçok örnek verilebilir, ancak ben tek bir isim üstünden, arda'nın bu aralar en iyi anlaştığı oyunculardan olan emre belözloğlu özelinden girmek istiyorum. emre, henüz 16 yaşında, 1996 yılında galatasaray'ın as takımında oynamaya başlamıştı. 2001 yılına kadar onlarca avrupa kupaları maçlarına çıktı. ekibi 2000 yılında zirveye çıkınca, tüm gözler de onun üstüne çevrildi. 2001 yılında da , henüz 21 yaşındayken italya'nın en büyük takımlarından ınter tarafından transfer edildi. emre, tabi ki yetenekli bir oyuncuydu, ancak oynadığı ekibinin uluslararası arenada sürekli göz önünde olmasından dolayı, avrupa'ya transferi o henüz 21 yaşındayken gerçekleşti. aynı ekipten hakan şükür, okan, arif erdem, hakan ünsal, ümit davala gibi oyuncular da avrupa'nın yolunu tuttu. o galatasaray, kendi kendini yükseltip, avrupa'da adını ezberletip, kendini pazarlamış oldu.
bir diğer taraftan, rüştü reçber'in barcelona yolunu tutması da, ulusal takım ile çıkardığı başarılı maçlar sayesinde olmuştur. o dönemin fenerbahçe'sinde oynayan rüştü'nün ekibinin uluslararası arenada başarılı olduğunu söylemek imkansız tabi ki. ancak rüştü'nün 1996'dan 2008'e kadar türk milli takımı'nın katıldığı tüm büyük turnuvalarda yer alması, onun uluslararası arenada ne kadar tanınır olduğunu gösteriyor.
şimdi arda turan'ın durumuna dönelim. arda turan, henüz sadece 1 uluslararası büyük turnuvada kendini gösterebilmiş durumda. 2008 avrupa şampiyonası'nda başarılı bir performans gösteren arda'nın bu turnuvanın sonrasında hiçbir büyük turnuvada takımıyla başarılı olamadığını düşünürsek, uluslararası repütasyonunun henüz yeterli olmaması gayet doğal. rivayete göre sezon başında real madrid'in başına geçen jose mourinho, mesut özil transferinin çıkmaza girdiği dönemde yönetime arda turan'ı önermiş, fakat real yönetimi arda turan'ı yeterli kadar tanımadığı için transfer etmek istememiş.
arda turan, ülke futbol tarihinin gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncularından biri. ancak yüzleşmesi gereken şey, eğer ki avrupa'nın büyük ekiplerinde oynamak istiyorsa, öncelikle takımını avrupa turnuvalarında tutmalı ve ulusal takım formasıyla çıktığı maçlarda önemli performanslar göstermelidir. ya da bugüne kadar çalıştığı hocaların büyük takımlara gitmesi için dua etmelidir..
--- alıntı ---
http://bandieras.blogspot.com/...urann-pasaportu.html
--- alıntı ---
http://bandieras.blogspot.com/...urann-pasaportu.html
--- alıntı ---
ülke futbolunun en önemli oyuncularından olan arda turan'ın 5 ekim 2010 tarihli sabah gazetesi'ne verdiği röportajın bir bölümü, özellikle dikkatimi çekti. arda turan, ulusal takım kampında oluduğu için, genel olarak ulusal takım ile ilgili sorulara yanıt vermiş. ancak söyleşinin bir bölümünde, milliyetinin, avrupa'daki kariyerini etkilediğinden bahsetmiş. çoğu ekibin, oyuncuların pasaportunda yazan ülkeye göre transfer edildiğinden bahsetmiş, mevzu da mesut özil özelinden ortaya çıkmış.
arda'nın demek istediği, avrupa'ya türk pasaportu ile gitmenin zorluğu. bazı ülkelerin (almanya, ingiltere, brezilya, arjantin, ispanya gibi) vatandaşı olan oyuncuların bir avantajı olduğu doğru, ancak bu avantajın nasıl yaratıldığının ve bu ülkeler dışındaki ülkele vatandaşlarının arasında bir fark olmadığının da bir gerçek olduğunu düşünmekteyim. işte bu yazımda da bu hipotezimi kanıtlamaya çalışacağım.
öncelikle, bu başarılı ve tercih edilir ulusların tamamının bir futbol tarzı var. bir ekip, bir oyuncuyu transfer ederken, milliyetine bakarak bir fikir sahibi olabiliyor, bu da tabi ki tercih sebebi oluyor. örneğin alman bir oyuncu transfer edilirken, o oyuncunun oyun disiplini ile ilgili kafalarda hiçbir soru işareti bulunmuyor. ya da ingiliz oyuncuların her daim fit ve güçlü bir fiziğe sahip olacaklarını biliyor ekip yöneticileri. brezilyalıların ve arjantinlilerin kişisel yeteneklerinin ne kadar üst düzey olacakları ile ilgili bir fikirleri var her zaman. bu özellikler de transferleri kolaylaştırıyor tabi ki.
arda turan'ın türk pasaportuna sahip olmanın zorluğundan bahsetmesi, öncelikle beni avrupa'da oynamış türk oyuncuları gözden geçirmemi sağladı. örneğin, ülke futbolunun yetiştirdiği en başarılı kalecilerden olan rüştü reçber, dünyanın en başarılı ekiplerinden barcelona'da top koşturdu. üstelik, o kadar sansasyonel olarak transfer oldu ki, başkan adaylarından juan laporta'nın vaadlerinden biri olarak kayıtlara geçti. aynı dönemde, 2000 galatasaray'ının efsane kadrosundan hakan şükür, torino,ınter, blackburn rovers ve parma gibi kulüplerde oynadı. halen aktif olarak top koşturanlardan emre belözoğlu, ınter ve newcastle united formalarıyla ter döktü. lejyonerlerin en başarılılarından nihat kahveci ise real sociedad formasıyla kulübüne tarihinin en başarılı sezonunu yaşattı. daha sonra, büyük hedefleri kovalayan villereal formasını başarıyla taşıdı. bir diğer başarılı lejyoner tugay kerimoğlu ise iskoçya ve ingiltere'de toplam 9 sezon top koşturdu ve toplamda tam tamına 275 kez forma giydi. okan buruk da emre belözoğlu ile beraber ınter formasıyla italya liginde top koşturdu. şu aralar arda turan'ın konulmak istendiği koltukta oturan meyin oktay bile, o dönemde yurtdışına transfer hemen hemen imkansız olmasına rağmen, 1961 yılında italya'nın palermo takımına transfer oldu. can bartu da benzer bir kariyere sahip. aktif olarak yurtdışında oynayan tuncay şanlı, hamit altıntop, nuri şahin vs vs. gibi örnekler de verilebilir. (bu örneklerden arda'ya yetişme açısından en yakını şanlı'dır)
yukardaki örneklere baktığımızda, birçok başarılı türk oyuncusunun, yurtdışına transfer olduğunu görebiliyoruz. kimileri başarılı olup ülkelerine döndü, kimileri vatan hasretine dayanamadığı için yurtdışında çok kısa kaldı. ancak görüldüğü üzere, üzerinde ay-yıldız olan pasaportlular da yurtdışında kariyer yapabiliyor.
özellikle son 10 yılda yurtdışına açılan oyuncularımızın, gidiş ya da oralarda tutunma şekillerinde baktığımızda, 2 farklı metodu görüyoruz.
1. daha önce türkiye'de beraber çalışılmış bir hocanın referansı:
bu duruma örnek olarak, nihat kahveci (john benjamin toshack), tugay kerimoğlu (graeme souness)gibi isimler zikredilebilir. bu oyuncular referans olarak bazı teknik adamları almışlardır ancak oralarda tutunmaları tamamiyle kendi çabalarıyla olmuştur.
2. takımıyla uzun süre uluslararası tanınır turnuvalarda bulunma: birçok örnek verilebilir, ancak ben tek bir isim üstünden, arda'nın bu aralar en iyi anlaştığı oyunculardan olan emre belözloğlu özelinden girmek istiyorum. emre, henüz 16 yaşında, 1996 yılında galatasaray'ın as takımında oynamaya başlamıştı. 2001 yılına kadar onlarca avrupa kupaları maçlarına çıktı. ekibi 2000 yılında zirveye çıkınca, tüm gözler de onun üstüne çevrildi. 2001 yılında da , henüz 21 yaşındayken italya'nın en büyük takımlarından ınter tarafından transfer edildi. emre, tabi ki yetenekli bir oyuncuydu, ancak oynadığı ekibinin uluslararası arenada sürekli göz önünde olmasından dolayı, avrupa'ya transferi o henüz 21 yaşındayken gerçekleşti. aynı ekipten hakan şükür, okan, arif erdem, hakan ünsal, ümit davala gibi oyuncular da avrupa'nın yolunu tuttu. o galatasaray, kendi kendini yükseltip, avrupa'da adını ezberletip, kendini pazarlamış oldu.
bir diğer taraftan, rüştü reçber'in barcelona yolunu tutması da, ulusal takım ile çıkardığı başarılı maçlar sayesinde olmuştur. o dönemin fenerbahçe'sinde oynayan rüştü'nün ekibinin uluslararası arenada başarılı olduğunu söylemek imkansız tabi ki. ancak rüştü'nün 1996'dan 2008'e kadar türk milli takımı'nın katıldığı tüm büyük turnuvalarda yer alması, onun uluslararası arenada ne kadar tanınır olduğunu gösteriyor.
şimdi arda turan'ın durumuna dönelim. arda turan, henüz sadece 1 uluslararası büyük turnuvada kendini gösterebilmiş durumda. 2008 avrupa şampiyonası'nda başarılı bir performans gösteren arda'nın bu turnuvanın sonrasında hiçbir büyük turnuvada takımıyla başarılı olamadığını düşünürsek, uluslararası repütasyonunun henüz yeterli olmaması gayet doğal. rivayete göre sezon başında real madrid'in başına geçen jose mourinho, mesut özil transferinin çıkmaza girdiği dönemde yönetime arda turan'ı önermiş, fakat real yönetimi arda turan'ı yeterli kadar tanımadığı için transfer etmek istememiş.
arda turan, ülke futbol tarihinin gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncularından biri. ancak yüzleşmesi gereken şey, eğer ki avrupa'nın büyük ekiplerinde oynamak istiyorsa, öncelikle takımını avrupa turnuvalarında tutmalı ve ulusal takım formasıyla çıktığı maçlarda önemli performanslar göstermelidir. ya da bugüne kadar çalıştığı hocaların büyük takımlara gitmesi için dua etmelidir..
--- alıntı ---
http://bandieras.blogspot.com/...urann-pasaportu.html
--- alıntı ---