• 1
    yine başladı hiddink siktirsin gitsin, yok efendim hiddink'in ne suçu var kalsın muhabbetleri. aklımdayken, hiddink'in ülke futboluna katkısı olamayacağı açıkken, şu an milli takımın durumunda suçlu olmasa bile niye kalsın ki?

    neyse, rijkaard zamanında anlatamadık, yine anlatamayız nasıl olsa. ama bu defa işin rengi başka. her gittiği ülkede başarılı olmuş bir teknik direktörün kıçına teneke bağlamak üzereyiz. bu ne del boque ne löw ne rijkaard hikayesine benziyor.
    son dönemlerde rijkaard ve hiddink gibi dünya çapında futbol adamlarını buraya getirebiliyorsak, türkiye'deki potansiyeli gördükleri için geliyorlar. sonuçta katar değiliz, orada daha çok para var.

    neyse, önemli olanın üst yapıda değil altyapıda devrim olduğunu çok defa anlatmaya çalıştık. nasıl olması gerektiğini, neler yapılması gerektiğini. takip edenler bilir. ama elimizde örnek olmayınca eksik ve güdük kaldı elbette. halbuki elimize örnek geldi, hem de 12 ekim 2011'de. aradan bir aydan fazla zaman geçmiş, aynı zamanda sözlüğümüz yazarlarında da olan borges almanya'nın futbolda son dönemde nasıl atağa geçtiğini yazmıştı, detaylarıyla. iyice okudum, kendime kaydettim.
    fakat bir de baktım ki, sözlükte yok bu yazı. büyük eksiklik.

    --- alıntı ---

    bu yazı 10.10.2011 tarihinde birgün gazetesinde yayımlanmıştır ve burada biraz daha geliştirilmiş bir şekilde yer bulacaktır.

    türkiye'nin almanya karşısında aldığı 3-1'lik mağlubiyet sonrası tartışmalar sürüyor. belki de, günü kurtarmanın değil, geleceği kurtarmanın peşine düşmeliyiz

    bizler romantiğiz, almanlar realist. hamit'in almanya maçı sonrası yaptığı açıklamalara bakarak bunu daha iyi bir şekilde gördük ama ben onların realist bakış açısını hangi noktada bir kriz yönetimi oluşturup futbola yeni açılımlar kazandırmak zorunda kaldığının altını çizerek size anlatayım.

    1990'da dünya kupası'nı kaldırmış, 92'de final oynamış ve 1996'da da bir önceki turnuvada final oynadığı avrupa şampiyonası'nı kazanmış bir ülke 2 yıl sonra oturmuş kara kara düşünüyordu. neden? 1990 kadrosundan gerekli verimi alıp onları emekliye ayırdıktan sonra yerine koyacağı yeni bir futbol neslinin olmaması onları telaşlandırmaya yetmişti.

    bu dönemde genç yetenek olarak ortaya çıkan sebastian deisler'in üzerindeki yük inanılmazdı ve onun farklılığı almanya'dan futbolun zirvesine doğru yol alabilecek tek yetenek olarak ortalarda gezinmesiydi. arkasından gelen isim michael ballack oldu. aslında o bir messi, gerrard olmamasına rağmen o şekilde manipüle edilerek almanya kendi halkını tatmin ediyordu bir şekilde.. hülasa yeni çıkan oyuncular başarılı olsa da artık zirve futbolunda ismi anılmıyordu, bir şeyler yapılmalıydı.

    kollar sıvandı, projeler geliştirildi ve o dönem hem dünya hem de avrupa şampiyonu olmuş, kadrosunun içerisinde beş ayrı kıtadan oyuncu bulunduran fransa'nın başarısından feyz alıp göçmenlerin de rol alacağı yeni model oyuncuyu oluşturmak üzere harekete geçildi.

    neler yapildi?

    almanya, her şeyden önce 2002 ve 2003 yılları içerisinde öz kaynak düzenini baştan aşağı değiştirdi. önce yeni model oyuncu tanımı yapıldı. çok yönlü, her iki ayağını da kullanan mevki ayrımı saha içerisinde gözetmeyecek farklı mentaliteye sahip bu yeni oyuncuların yetiştirileceği zirve futbolunun gerektirdiği şekilde eğitim için farklı metotları belirlediler. eğitim farklılaştırıldı, yenilendi ve özellikle futbolcuların çok yönlülüğünün üzerinde duruldu.

    fedarasyonun sammer ile geliştirdiği bu projenin farklı eğitimini anlattığı 40 sayfalık bir kitapçık var. burada yeni model oyuncuların eğitimi üzerinde duruluyor ve detaylar önemli.herkes bilir ki çok yönlülük geleceğin futbolcusunun en temel kıstası konumunda. haliyle iki ayağını kullanma olgusunun üzerinde duruluyor, sadece ön ve arka oyuncusu olarak ayrım yapılıyor. hangi yaş grubunun hangi sistem ve dizilim ile oynayacağından belirli bir döneme kadar yaratıcılığını kaybetmemesi için hangi serbestliklerin tanınacağınıa kadar her şey oldukça açık ve net bir şekilde ortaya konmuştur. dolayısla farklı yetenekleri olan göçmenlerin katılımı kadar onlara kendi disiplini içerisinde verdiği şekil de önemlidir.

    sonra...

    ülkenin 366 farklı yerinde kontrol noktası oluşturarak 11 ila 14 yaş arası 14 bin yetenek keşfedilecek şekilde "yetenek taraması" yapıldı. bu çocuklar hemen hepsi bir bundesliga takımı çalıştırabilecek teknik direktör lisansına sahip koçlar tarafından belirlenilen hedef doğrultusunda çağa uygun şekilde eğitildi. 2007'de sammer'in sportif direktör olmasıyla perspektif genişletildi. kreşe giden çocuğa dahi müdahale ederken 21 yaşına kadar olan süreç ayrıntılarıyla ele alınıldı. bu verileri aldığım zaman toplam 600 bin insan yetenek taramasından geçirilmiş oluyordu.

    peki sonuç?

    2007 yılında heiko herrlich yönetimindeki 17 yaş altı milli takımı, güney kore’deki dünya kupası'nda üçüncü oldu. 2008 haziran ayında hortst hrubesch yönetimi altındaki 19 yaş altı milli takımı 1992’den bu yana almanya adına genç milli takımlardaki ilk şampiyonluğu kazandı. mayıs 2009’da ise marco pezzaiuoli yönetimindeki 17 yaş altı milli takımı hollanda’yı uzatmalarda yenerken takımın yarısı 2002 yılında faaliyete geçen yeni altyapı sistemi tarafından bulunup yetiştirilen oyunculardan oluşuyordu. 2009 yılında horst hrubesch yönetimi altındaki 21 yaş altı milli takımı isveç’te şampiyon oldu. almanya bu yaş kategorisinde ilk defa kupa kaldırıyordu. aynı zamanda o yıl içerisinde üç farklı yaş kategorisinde şampiyonluk yaşayan almanya bir başka ilke daha imza atıyordu ve bu 2009 yazında uefa tarafından nyon şehrinde alman fedarasyonu, avrupa'nın en iyi alt yapı organizasyonuna sahip olması nedeniyle maurice-burlaz ödülüne layık görülüyordu.

    almanya yeni bir teknik direktör alarak değil farklı bir teknik direktörün başarılı olabilceği koşulları yaratarak devrimi gerçekleştirdi. yeni nesil gaz ile değil taktik tahtası, video analizleri, hülasa bilimsel metotlar ile çalışan farklı dili olan oyuncu grubuydu. klinsmann ile başlayan sürecin içerisinde löw sadece onun seçtiği herhangi bir yardımcıydı ama bu koşullar motivatör klinsmann'ı dıştalayıp analizci ve taktisyen löw'ü baş tacı yaptı.

    işte bu yeni oyuncular düne kadar başarılı olamayan, futbolculuk başarısından ziyade antrenörlük mesleğinin bilimsel kısmıyla daha çok ilgilenerek varolmuş löw'ü, rangnick'i, slomka'yı,tuchel'i, klopp'u, robin duttu'u ortaya çıkarttı. onları artık anlayabilen bir nesil vardı.

    kısaca alt yapıyı değiştirip onun üst yapıyı belirlemesini sağladı. peki biz ne yapıyoruz?

    en tepeye tek "bir" adam koyarak her şeyi değiştirmesini bekliyoruz. sadece bir adama çok fazla para vererek her şeyi değiştirebileceğimizi düşünüp, hem o adama hem de kendimize haksızlık yaparak kolaya kaçıyoruz.

    özet: hiddink'i getirmek değil onun ve diğerlerinin de başarılı olabileceği yeni nesli oluşturmaktır tüm mesele. bu teknik direktörün değil fedarasyonun görevidir!

    --- alıntı ---

    http://devrimderki.blogspot.com/...-futbol-devrimi.html
  • 2
    borges'in bu konuda yazdıklarına katılıyorum;
    fakat;
    gözden kaçırılmaması gereken en önemli şey her ülkenin kendisine özgü koşulları olduğudur.

    eskiden beri kültür ve turizm bakanlığı diye bir bakanlığımız var. bu konuda yanlış yapılıyor. ya bu bakanlık kültür turizm ve spor bakanlığı haline getirilmeli ya da bu üç alan bağımsız bakanlıklar haline getirilip özel bir koordinasyon yasası ile bir üst yapıda birleştirilmeli. işin turizm bakanlığını ilgilendiren yanını uzun uzun anlatmıyacağım. sanırım yazıyı okuyan bu konu ile ilgili bağlantıları kurabilir.

    futbol ile ilgili yanında şunlar yapılmalı;
    ülkemizin üç yanı denizler ile çevrili. bunun yanı sıra turizm amaçlı kullanılanbilecek birçok yer var. türkiye haritası masaya serildikten sonra deniz kenarlarında ticari ve askeri alanlar tespit edilip, bu alanlar dışında kalan yerlerde, aynen toki'ye sağlanan ayrıcalık gibi suyun değdiği yerden içeriye doğru 25 km lik bir alan ve iç bölgelerde turizm amaçlı kullanılacak 100 km2 lik alanlar hemen turizm alanı ilan edilmeli. sadece kanun ile yapılacak bu düzenleme kendi finansmanını yaratacaktır. işte futbol devrimi bu alanların çok yakınına konuşlandırılacak tesisler ile başlatılabilir.

    bu konuda ülkemizin tecrübesi var. 1960 ihtilali sonrası yaptığımız futbol devrimi ile ikinci üçüncü liglerin yanı sıra kent takımları, kasaba takımları ve hatta köy takımlarının kurulmasını sağlamıştık. ülkemizdeki iç göç hareketliliği ve keskin dönüşümler o dönemin nakıs kalmasına neden oldu. kurulmuş ve kurulacak takımlara mülkiyeti yine kamunun elinde kalması şartı ile bile olsa yöre belediyesinden bağımsızlaştırılmış tesis için arsa tahsisi sağlanacağı kanunla garanti altına alındığında amatör kulüplere yeni bir ruh ve can gelecektir. "yetiştirme parası" amatör kulüpler için günümüzde çok cazip miktarlardır. arsa tahsisi sağlandı mı gerisi kolaydır. amatör kulüplerle ilgilenenlerin hemen hemen hepsi yörlerinin etkili insanlarıdır ve gerekirse belediye başkanlarının burnuna halka takıp oralara tesisin kralını yaptırırlar. günümüzde en önemli sorun tesis ve saha arazisidir.

    bunların yanı sıra, en üst ligde yabancı sayısı sınırlanmalı, gelecek yabancılarda en az üç beş defa milli olmaları şartı aranmalı, en üst lig hariç alt liglerin hiç birinde yabancı teknik direktör, futbolcu, hatta malzemeci bile olmamalıdır.

    bir de;
    uefa kritelerinin benzeri mali kriterler getirilmeli ve denetlenmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  • 3
    borges'e, captano'ya, zizonkovac'a katılıyorum birçok kısımda.osmanlı tarihini öğrenirken derlerdi ki "yenilikler alt tabakaya etki etmediği için başarılı olmadı".şu anda da futbolda benzeri yaşanıyor.eğer ki alt yapıya gereken önemi vermezsek daha çook turnuvaya katılayamacağız.uygulaması elbette zor olacak.aksaklık elbette yaşanacak.bu aksaklıklar yaşanacak ki bunlardan ders alacağız.
    yabancı oyuncu kısmında yabancı sayısında kısıtlamaya karşıyım, ama alınacak oyuncular belli kapasitede olmalı.youtube da c. ronaldo ya yapılan testin videosu var bunun gibi testlere sokulsun tüm oyuncular bu testlerde belli seviyede olan oyunculara müsaade edilsin.bu durumda türk oyuncular rekabet etmek zorunda kalacak gelişecekler, geliştirecekler kendilerini, fiyatları olması gereken seviyeye inecek.bugün bir örnek görmüştüm ibrahim afellay=x xi tam hatırlamıyorum türk bir oyuncuydu.
    edit: = bonservis bedelindedir
  • 4
    mevcut federasyon seçim yapısı içinde yapılamayacak olan devrimdir.
    ancak "türk anti futbol devrimi" çıkar pandora'nın kutusu'ndan.
    yetenekleri köreltir, geriliminden hastalık çıkartır mevcut türk futbolu.
    aileler, dostlar bile bölünür, medya sülükleri kazanır.
    mevcut düzenin yarattığı kaos ve sosyal kirlilik ile türk futbol devriminin acilen kaybolduğu yerden alınıp bulunması gerekir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın