1
tamamen kendi gözlemlerime dayanan* sınıflandırma. 4'e ayrılır;
ilk tipimizle başlayalım; bu başlığa tıklamadan önce "kesin her transfer haberine atlayanlara ayar vermeye çalışacak" demişsinizdir. yok öyle bir şey. ama gelin kabul edelim en populer tipimiz bu. genellikle aklı beş karış havada adamlardır. fotospor ve fotomaçın hedef kitlesi. hayatı "abi eto'o bize gelecekmiş bi 6 dane daha atarız, şu kız geçen bana merhaba dedi aramızda her şey olabilir" tadında yaşarlar. antu lan işte, bizde de yok değil hani kandırmayalım birbirimizi.
ikinci tipimiz benim de bir müddet içinde bulunduğum tiptir. en sahtekar, en ikiyüzlü, en tiksindiğim gruptur. "abi ben sadece resmi siteyi takip ediyorum" deyip, bırak türkiye'yi uluslararası ne kadar forum, haber, blog varsa karıştırıp, transfer haberi ararlar. çakma enteldirler. en tehlikelisi.
üçüncü tipimiz daha çok aklı başında olan tiptir. artık onlarca transfer sezonu geçirmiştir. tecrübelidir bu konuda. kime inanıp, kime inanmayacağını bilir. transferleri artık mali, teknik, taktik açıdan süzgeçten geçirir. bu grubun en boktan özelliği ise içindeki dürtüdür. bu dürtü "ulan ya olursa"dır. çelişki demeyin, değil. bu dürtü galatasaray adı duyunca duyulan heyecandan kaynaklanıyor. bokunu çıkarmadıktan sonra kendi 11'ini de kurarsın, transfer geyiğini de yaparsın abi. taraftarsın sen, kulübün genel sekreteri değil.
ve son tipimiz. futbolu sadece tuttukları takımdan ibaret sayanlar. babalar lan işte. tipik baba-oğul diyalogları en güzel örnekleridir.
lorik cana transferi tv'den öğrenilir.
baba: kim bu lorik?
oğul: arnavutmuş, fransa'da ingiltere'de falan oynamış
baba: nerde oynuyo bu?
oğul: ön libero
baba: güzel, pas yapabiliyor mu bari sağa sola?
garibim nasıl bezmişse artık...
ilk tipimizle başlayalım; bu başlığa tıklamadan önce "kesin her transfer haberine atlayanlara ayar vermeye çalışacak" demişsinizdir. yok öyle bir şey. ama gelin kabul edelim en populer tipimiz bu. genellikle aklı beş karış havada adamlardır. fotospor ve fotomaçın hedef kitlesi. hayatı "abi eto'o bize gelecekmiş bi 6 dane daha atarız, şu kız geçen bana merhaba dedi aramızda her şey olabilir" tadında yaşarlar. antu lan işte, bizde de yok değil hani kandırmayalım birbirimizi.
ikinci tipimiz benim de bir müddet içinde bulunduğum tiptir. en sahtekar, en ikiyüzlü, en tiksindiğim gruptur. "abi ben sadece resmi siteyi takip ediyorum" deyip, bırak türkiye'yi uluslararası ne kadar forum, haber, blog varsa karıştırıp, transfer haberi ararlar. çakma enteldirler. en tehlikelisi.
üçüncü tipimiz daha çok aklı başında olan tiptir. artık onlarca transfer sezonu geçirmiştir. tecrübelidir bu konuda. kime inanıp, kime inanmayacağını bilir. transferleri artık mali, teknik, taktik açıdan süzgeçten geçirir. bu grubun en boktan özelliği ise içindeki dürtüdür. bu dürtü "ulan ya olursa"dır. çelişki demeyin, değil. bu dürtü galatasaray adı duyunca duyulan heyecandan kaynaklanıyor. bokunu çıkarmadıktan sonra kendi 11'ini de kurarsın, transfer geyiğini de yaparsın abi. taraftarsın sen, kulübün genel sekreteri değil.
ve son tipimiz. futbolu sadece tuttukları takımdan ibaret sayanlar. babalar lan işte. tipik baba-oğul diyalogları en güzel örnekleridir.
lorik cana transferi tv'den öğrenilir.
baba: kim bu lorik?
oğul: arnavutmuş, fransa'da ingiltere'de falan oynamış
baba: nerde oynuyo bu?
oğul: ön libero
baba: güzel, pas yapabiliyor mu bari sağa sola?
garibim nasıl bezmişse artık...