uzun bir müddetten beri benim de aralarına dahil olduğum taraftar grubu. totemlere korkunç derecede bağlı olan biriyimdir. zeytinleri hep çift sayıda yerim. şirketteki otomatik kapı açılırken her seferinde kapıya dokunmadan içeri girmem / dışarı çıkmam. maçları izlerken de bu geçerlidir.
süper lig 2011-2012 sezonu boyunca, tüm maçları (playofflar dahil), ilk 15 dakika kanepeye uzanıp, kalan 75 dakika ve uzatmaları ise ayakta izleyerek geçirdim. terlikleri hep aynı düzen ile maçları izlemiş olduğum odanın girişine aynı hizada koydum.
şampiyonlar ligi 2012-2013 sezonu boyunca hep aynı beyaz renkli formamızı kirli de olsa, koksa da giyerek maçları izledim, uğur getiriyor diye. maçları izlediğim cafede bile herkesi aynı yerlerine oturttum. ki çeyrek finale geldiğimizde artık ben bir şey demeden herkes yerini yurdunu bilip, sandalyelerine geçiyorlardı.
ama cidden bu oranda takıntılı olmak çok da iyi bir şey olmadığı için, pandemi sonrasında biraz da heves noksanlığından sebep maçları izlememe yoluna girdim. maç boyunca twitter akışını yenilemekten parmaklarım harap olur ama asla televizyonu açmam. yeni totemim bu. o sebeple lig maçı, kupa maçı, şampiyonlar ligi maçı fark etmeksizin maçı asla açmıyorum. takımımızın başarılı grafiğinde payımın da olduğunu düşünüyorum
swh