amerika'da oynanan sokak basketi için kan çıkmadan faul olmaz rivayetleri sürekli söylenir.
3
atari salonlarında vardı bunun oyun versiyonu. 3 basket yaptığında özel atış veriyordu. potaya alevli üçlükler falan gönderiyordun. hey gidi hey... yamulmuyorsam taiwan'ın üçlük özelliği hayvansıydı. abd ise smaç konusunda etkiliydi.
ilk aldığım adidas marka ayakkabının serisi. street ball denen bu serinin ayakkabı, tshirt, short gibi harika ürünleri vardı. özellikle tshirtlerin baskıları kocaman, rengarenk ve canlı olurdu.
5
bizim buralarda sokak basketbolu white men can't jump filmindeki gibi "oo yea, hepinizin anasının kıçı yağlı" kıvamında kan çıkaracak cinsten değil de daha naiftir. adına sokak basketbolu dense de daha çok okul bahçelerinde ya da sitelerdeki basket sahalarında oynanır. nasıl halı sahada kemikleşmiş tipler varsa, yıllarımızı verdiğimiz sokak basketbolunda da kendine has adamlar mevcuttur. bu arada kendisinin haberi yok ama saroc'un da katkılarıyla işte tiplerimiz:
- pota altı mücadelesine girmeyen, sürekli dışarda bekleyip top isteyen, alınca da hiç düşünmeden potaya sallayan hazırcı.
- turnikeye girip temiz bloka faul bile demeyip triplerden tribe giden ibne ve her tunikeye girince faul diye zırlayıp kolunda olmayan çiziği 1 sn gösterip hızla uzaklaşan hin.
- halı sahadaki göbekli abinin muadili, yaşça büyük, şutu düzgün, oyun kurma bahanesiyle sürekli ne yapacağımızı söyleyip kafa siken ve ikili mücadeleye girmeyen yaşlı kurt.
- sokulan her şuta bal, balık diye bok atan kaybetmeyi bilmeyen çirkef.
- ampul kuralından bihaber oyuna dalan, aklı sıra sayı attığını zanneden, ampul kuralı kendisine açıklandığında kuralı beğenmeyen kör cahil.
- sana kural dersi vermeye çalışan zamanında lisanslı oynamış züppe.
- turnikeyle sonuçlanacağını herkesin bildiği alley-hoop girişiminde smacı basamayıp pası verene bok atan havalı piç.