insanı cevap yetiştirmekten imtina ettirecek derecede yoran ve bunaltan bir yüzsüzlüğü var bir kısım galatasaray taraftarının. hikaye çook eskilerden başlıyor. 20. yüzyılın son çeyreği itibariyle, sportif başarı bakımından üçüncü büyüklüğe doğru adım adım inen bir kulübün, kendi yarattığı bir kahramanla tartışılmaz tek büyük olduğu hikayenin ortasına parazitlenmiş, her fırsatını bulduğunda çatallı dilini çıkartıp zehrini kusan bir tavır var.
2010 ilkbaharı civarıydı.
rijkaard'la ve yaldızlı gece transferleriyle kurduğumuz
barcelonaolma hayallerinin suya düşeceğini ufak ufak kabullendiğimiz evreydi. hoca'nın ismi zikredildiğinde verilen tepkilerin çok büyük çoğunluğu "haci sayesinde bu da teknik direktör oldu, devri artık geçti. kabadayı... ders almaz ders verirmiş. mr. ego... kibir abidesi..." minvalindeydi.
terim, en iyi ihtimalle, zamanında hizmetini etmiş, bir daha kulüpten içeriye girmemesi gereken bir tarihi figürdü.
filmi 1 sene ileri sardığımızda bu defa karşımızda tarihinin en kötü sezonunu geçirmiş
galatasarayvardı. yeni yönetim mazbatayı aldığında ilk çözmesi gereken mesele tabii ki hoca meselesiydi. başkaca birinci planlar olmasına da rağmen, sonunda fatih hoca'da karar kılındı ve 7 yıllık ayrılık sona erdi. o dönemde yapılan yorumların da kahir ekseriyeti yukarıdaki gibiydi. aynı suda iki kez yıkanılmazdı. fatih terim'in devri geçmişti. modern futboldu,
tiki takaydı, barcelona'ydı,
football manager oyunundan öğrendiğimiz afili terimlerdi. terim gelirse gaassaraylılıklar askıya alınacaktı. zaten terim transfer yapmayı da bilmezdi. canaydın döneminde bizi batırmıştı.
terim türk milliyetçisiydi. türklerle oynamayı severdi. eh bir de acayip kibirli olduğu için gelecek ve
barışlarla,
ayhanlarla,
mustafa sarplarla oynatmaya çalışarak "onlar oynatamadı ama ben oynatıyorum" triplerine girecekti. sonra
melobidondu,
ujfalusiüçün biriydi, terim transfer cahilliğini devam ettiriyordu.
3 yıl şampiyonluk,
şampiyonlar ligi ve dahi
fenerbahçegalibiyeti görememiş galatasaray, hoca'nın üçüncü döneminde 2 şampiyonluk kazandı, şampiyonlar ligi'nde yarı final kovaladı.
2013'te malum ayrılık yaşandıktan sonra 2 paragraf yukarıdaki yorumların sahiplerinin yeni nefret argümanları "bırakıp kaçtı" idi. antrenmanda kovulan
fatih terim gaassaray'ı satmıştı, zaten
mancinide ne güzel hocamızdı, atkısını ne de güzel bağlardı. sneijder'di, drogba'ydı, daha
ontiveroyeni messi olacaktı. zaten terim de ne yapmıştı ki? ünal başganımızdı her güzel şeyin mimarı. terim yiğit gökoğlan'ı aldırmıştı, sercan'dı, amrabat'tı fatih terim.
ayrılığın yaşandığı 2013 eylül'ü ile dördüncü vuslatın yaşandığı 2017 aralık'ı arasındaki 4 yılda, hamza hoca ile yaşanan bir kısa süreli yalancı bahar haricinde şampiyonluk göremedik. ama bizim malum tayfa da boş durmadı tabii.
riekerink bey dedik, fatih terim dedikoduları çıkınca "tabii ya gelsin riekerink hocamın yardımcısı olacaksa faydalı olur" diye süper şakalar yaptık.
hoca geldi.
2017-18 ve
2018-19 sezonlarında bir sürü saha içi ve özellikle de saha dışı faktörlerle savaştık ve kazandık. 2 senenin şampiyonu afili
beşiktaş'ı ve hormonlu
başakşehir'i gömdük.
sadece şu son kriz döneminde de değil, 2 yıldır her tökezlemede arsızca saldıran aynı güruh bu kez "ne var ağbi yea, eleştiremeyecek miyiz?" diyen cici çocuk pozlarındaydı bu kez. her seferinde yerin dibine geçmiş olmanın uyandırdığı haya duygusu değildi üsluplarını yumuşatan. ola ki yine hoca'dan tokat yerseler, yiyecekleri sillenin şiddetini azaltma temkiniydi. nitekim geçtiğimiz iki sezonda da yediler tokatları. ama bu kez kriz derinleşti. hoca'nın yaptığı yanlışlarla bunların eline verdiği kozlar arsızlıklarını arttırdı. 10 yıllık argümanlar çıkartıldı sandıklardan. taktik bilmemesi, takımı çalıştıramıyor olması, motivasyondan ibaret olması, devrinin geçmiş olması idi içinde bulunduğumuz durumun sebepleri. ha bir de yaşlanmıştı artık. bunamıştı. "ne var ağbi ya eleştiremeyecek miyiz?" diyen cici çocukların hoca'nın yerine teknik direktör bakar hale dönüştüğünü yine onlar adına utanarak izledik.
10 yıldır istisnasız yanıldınız. "
devri geçti" dediğiniz adam 20. yüzyılda kazandığı şampiyonluk kadar şampiyonluğu 21. yüzyılda da kazandı. "sadece yerlilere gaz verebiliyor" dediğiniz adamın doğum günlerinde, bilumum ecnebi eski futbolcunun instagram sayfaları kutlama postlarıyla dolup taşıyor. "
haci sayesinde hoca oldu" dediğiniz adam, hagi 60'ına merdiven dayamışken hala kupa kaldırıyor. 8 yerliyle de başarılı oldu, 11 yabancıyla da... transfer yapmayı bilmiyor dediğiniz adamın sıfırdan kurduğu takım 4 senede 3 kez şampiyon oldu, 2 kez cl grubundan çıkmayı başardı. hoca'nın "
kibir" dediğiniz tavrının aslında neredeyse "
tevazu" sayılacağını, hoca'nın başardıklarının 10'da 1'ini başarmamışların girdiği pozlarla anladık. "
evlatçı terim" ilk şampiyonluğunu kazandığında dünyada olmayan
henry onyekuru hoca'ya "baba" diyor. kaç farklı jenerasyondan, kaç farklı ülkeden adamın kalbini kazanmış adam bir sizin kalbinizi kazanamadı.
hoca inşallah bu fırtınadan da çıkaracak bizi. fırtına zamanında geminin altını oymaya çalışan fareler, limana yanaştığımızda yine çıkacaklar güverteye. bugün çıkardıkları yangında makul sesleri dahi bastıranların utanmadan attıkları sevinç çığlıklarını dinleyeceğiz yine. her seferinde olduğu gibi, bu sefer de öncekine nazaran daha fazla acıyarak...
sempatifransızcada "
duygudaşlık" gibi bir manaya da gelirmiş. tam da bu manasıyla fatih terim sempatizanıyız. hoca'nın "benimle bir kez bile yüz yüze gelmeden beni tanıyanlar var" dediği kimseler biziz. galatasaray tarihinin en büyük efsanesine şahitlik etmeyi bir şans biliyoruz. dışarıdaki itin köpeğin hakkını hoca zaten çeyrek asırdır veriyor. içerideki ite köpeğe, gömmek zorunda kaldığı savaş baltalarını her fırsatta çıkaranlara, nefretini her bulduğu fırsatta kusanlara, eleştiri kisvesi altında hayasızca saldıranlara da yedirecek hocamız yok.