sözlüğün aşağı yukarı 20. gününden beri buradayım. sanırım hagi ile birlikte toplamda sözlükte en çok zaman geçiren insanımdır. 32 bin küsur entry, alt alta koysak kaç cilt olur kim bilir. bunun içinde format gereği tanım içeren entryler, konu sınırlaması dahilindeki entryler kadar çoğu ağlama ve dertleşme duvarına olmak üzere kişisel konularda da entryler var. çoğu sınırlama dahilindeki entryde bile araya sıkıştırılmış neler neler vardır.
bütün bu dağınık girizgahın bir sebebi var elbette. gelmek istediğim nokta burası vesilesi ile yüzümü bile görmemiş pek çok insanın iyi kötü benim hakkımda az biraz izlenime sahip olması. çok sağlıklı bir ruh haline hiçbir zaman sahip olmadığım malumdur diye düşünüyorum. yazarken sonuna kadar inandığım, günlerimi aylarımı o ruh halinde yaşadığım ama yıllar sonra denk gelince "ne uçmuşuz be" dediğim çok entryler var. sözlükteki başlığıma da dönüp baksak 17 yıla yaklaşan sözlük hayatı boyunca dönem dönem depresif olduğuma dair entrylerin dizildiğini görmek mümkün.
arda turan konusunda mesela ne kadar öfkeli entryler girdiğimi, bu uğurda çok farklı ithamlara/eleştirilere maruz kaldığımı hatırlayanlar vardır. ruh halimdeki engel olamadığım öfke patlamalarını galatasaray düşmanlarına yöneltip sakin kafayla okuyunca şaşırdığım ama yayından da kaldırmadığım nice entryler da vardır. zira o "sakin kafa"nın devam süresi yıllar geçtikçe kısalıp görülme sıklığı da azalmaya başladı.
hatta yağız sabuncuoğlu ve şürekası nefretinin obsesyon sınırını da geçtiği yerde girdiğim bir
tansel taşanlar entrysi var malum. olayı hatırlayanlar hatırlar, tekrar tekrar yazıp da gerginlik çıkarmanın kalp kırmanın alemi yok. birileri elçi olmak zorunda kaldı, birileri araya girmek zorunda kaldı, belki bazı insanlar da benim yüzümden alttan almak zorunda kaldı. ben de hem maruz kaldığım etkiye tepkinin(haklı olarak) verdiği hissiyatla, hem de sonradan biraz sakinleşip yaptığım şeyin ne olduğunu idrak edince üzülüp utanmıştım.
hem bir kez daha özür dilemek hem de entry az biraz ilgi alanımız dahiline sokmak için bu örnekle anlatıyorum. benim "hayatımda bir şeyleri gerçekten değiştirmem gerekiyor mu acaba" sorgulamalarına girmeme sebep olan ilk olaydı. bu sorgulama tabi şimdi dönüp bakınca ne kadar sağlıksız olduğunu benim bile fark edebildiğim şekillerde uzun bir süre daha devam etti.
sözlüğü izmir'de bir öğrenci evinde keşfettiğimdeki yaşımın neredeyse iki katı yaşına geldim. bundan bir süre önce bu sorgulamalar tüm hızıyla devam ederken; çok sevdiğim, ilgilenmeyi/üstüne düşünmeyi çok sevdiği psikoloji bölümünü yüksek lisans seviyesine kadar okumuş ancak ülkenin şartları gereği bunu işi olarak yapamayan bir arkadaşımın tavsiyesiyle bir şeyleri değiştirmek için adımlar atmaya başladım.
çok uzun yılların tortusu, çok uzun yılların yıpranmışlıkları, yaşanmışlıkları, belki yaşanamamışlıkları ve daha bir sürü şeyleri var. bir de aslında ne olduğunu keşfettiğim, yıllardır yokmuş gibi yapmaktan ya da kolayca teslim olduğumdan üzerine yapışmış olan bir dolu problem var. terapi yapıyorum ve dünya günlük güneşlik demeyeceğim, öyle bir dünya da yok zaten.
her gün bu konuda bir şeyleri öğrenmek, keşfetmek, aslında teslim olmadan da üstesinden gelebileceğini görmek değişik bir his. bir yandan faydasını gördükçe insan tercihinden dolayı mutlu oluyor, bir yandan da tabi yanlış da olsa ara ara geçmişine hayıflanıyor. tabi bazen yaşadığın şeyi ne olduğunu bilerek yaşamak onun etkisini daha da büyütebiliyor.
burada geçirdiğim 16-17 senede, sayısız yazar mesaj yoluyla ya da başka bir iletişim kanalıyla tavsiye vermiştir bu konularda. pek çoğunu da kulak arkası etmişimdir. ya da dinler gibi yapıp biraz da onun üzerine dert boca edip iletişimi koparacak hale getirmişimdir. yine burada olsun, twitterda olsun, başka galatasaray platformalarında olsun pek çok kişiyle dönem dönem samimi olup sonra bu sağlıksız ruh hali sebebiyle zıtlaşma hatta nefrete kadar gitmişliğim de olmuştur.
35-36 yaşlarında kendine, zihnine, hayata dair yeni yeni şeyler öğrenmek işte bazen böyle entryler girdiriyor insana. bugüne kadar böyle konularda hep ya aşşırı derece negatif patlamalı entrylerimi okudunuz, ya okuyanın içini bayıltan saçma sapan depresif ağlamaları ya da en az onun kadar anlamsız yalancı bahar masallarını.
bu sefer de böyle sakin bir entry olsun. belki bundan sonra bu sakinlik daha bir hakim olur hayatıma...