1
öncelikle "formata aykırılık" teşkil edip etmediğini bilemediğim için başlıktan ötürü şimdiden özür diliyorum.
not : biraz uzun bir yazı olabilir - zamanı olmayanlardan özür dileyerek başka başlığa davet edelim.
başlığın içeriğine gelince, aslında bu versus, yani karşılaştırma aslında 2014 yılına geldiğimiz ve 2010'lu yılların ikinci çeyreğine ulaştığımız şu günlerde en çok tartışılması gereken futbol gerçeğidir kanımca.
uyarı : el emeği göz nuru!
soru: sistem futbolu nedir, verim futbolu nedir?
sistem futbolu:
1950'li yılların başında, özellikle milli takımların birer "karakter edinmesi" sebebiyle ortaya çıkmış terimdir.
- uluslararası turnuvalarda, farklı coğrafyalarda yer alan takımlarının, farklı futbol stilleri ve farklı kazanma yöntemleri belirledikleri ortaya çıktı.
- bu farklılıkların temelinde, o coğrafyanın insanının fiziksel ve anatomik özellikleri baş faktördü.,
++ güney amerikalılar ve latin avrupa ülkelerinde hızlı ve kıvrak futbolcuların mevcudiyeti, bu ülkelerde çalıma, bireyselliğe ve hücum futboluna dönük bir yapı geliştirdi,
kanattan ya da yay üstünden adam eksilterek ya da dar alanda pas yaparak hücum benimsendi.
++ anglo saksonlar ve britanyalılar, genetik özelliklerinden gelen "uzun bacaklı" yapıyla atletik biçimde kanatlarda hücum etmeyi, diri forvetlerine nişanladıkları ortalarla yüksek skor katkılı futbol anlayışını kabullendiler.
++ germenler ve orta avrupa ülkesi futbolcuları gerek kıvraklık gerekse de atletiklik açısından orta karar fizyolojileri sebebiyle işin "zeka kısmına" yöneldiler. kompakt futbol adını verdikleri "dengeli savunma - dengeli hücum - sabır" üçlemesiyle uzun vadede başarı yakalayan disiplinli bir anlayış yakaladılar.
++ güney avrupa ülkeleri, sert kemik yapılarına rağmen ağır kalan vücutlarının etkisiyle daha savunmacı, daha yardımlaşmacı ve birbirlerinin açıklarını kapatan bir futbol mantalitesine yöneldiler. skor yaklaşımı düşük, "yenemesen de yenilme" mantığı ile rakiplerini bezdiren, keyifsiz ancak başarı odaklı bir yapıydı bu.
++ sovyetler, slavlar ve doğu avrupalılar dayanıklı fizyolojilerini sahaya yansıttılar, rakibi yormaya dayalı anlayışlarıyla önce rakibi hırpalayan bir mücadele, ardından, kalan kondisyonlarıyla rakibi mağlup etme anlayışıyla futbol oynadılar.
++ afrikalıların yerleşik bir sistematiği olmadı, afrika futbolu, genelde siyahilerin fiziksel güçlerine ve bireysel yeteneklerine dayalı, zamanı kurtarmaya yönelik yaklaşımlar benimsedi,
++ asyalılar ve uzakdoğu, futbola geç başlamış olmanın dezavantajına bir de fiziki dezavantajlarının eklendiğini gördüklerinde yapabildikleri en iyi şeyi yaptıklar "yılmadan koşmak"...
++ 1990'lar sonuna kadar devam eden felsefeye en önemli katkı ispanyollardan ve hollandalılardan geldi. "total futbol" adını verdikleri "futbolcuların birbirlerinden belli bir mesafeden fazla uzaklaşmamaları" felsefesi yerleşti. bu akımın öncüsü aslında hollanda'nın efsane ismi johan cruyff' idi, ancak yapı 2'ye bölündü, total futbolun hücumsal zenginliğini benimseyen hollanda, daha açık ve özgün bir futbol oynarken total futbolun sabırlı ve yıpratıcı yanını benimseyen ispanya "kısa ve başarılı pas" mantalitesiyle rakiplerini bir bir dize getirdi.
sistem futbolu, futbolun en aklıcı bakış açısı gibi görünse de çok önemli bir faktörü gözden kaçırıyordu:
*futbol globaldi, kulüp düzeyinde oynanan turnuvalarda her takımda farklı milliyetlerden insanlar vardı ve artık coğrafi eğilimler ve sistematik anlayışlar kaynaşmak zorundaydı. kanat futbolu oynamak zorunda kalan bir ispanyol, italyan defansı yapmak zorunda kalan bir brezilyalı, dayanıklılığını kullanmak zorunda kalan rus liginde yer alan bir hollandalı gibi.
dahası, futbola "yerleşik futbol kültürü olmayan" ülke ve takımlar da dahil olmuştu ve yeni yeni yaklaşımlar gösteriyorlardı.
*** ilk kıvılcım türkiye'den geldi. akdeniz oyunlarını kazanan ve dikkat çeken nesil, aynı hoca ve ekiple birlikte galatasaray futbol takımı altında birleştiler. fatih terim, birbirini uzun süredir tanıyan oyuncularla, topu kaybeder kaybetmez topun arkasına geçen 10 oyuncuyla rakip ön alanda basan ilginç bir stil geliştirmişti. rakip oyuncular nefes almaya fırsat bulamadan, az önce savuşturdukları atağın akabinde, bu sefer de topla savunma yapmak durumunda kalıyordu. - galatasaray futbol takımı bu yapısıyla 4 yerel lig şampiyonluğu 1 adet uefa kupası ve 1 adet de uefa süper kupası alarak avrupa liglerinin makus talihini değiştiriyordu. avrupa'da kupa kazanan sadece 6 ülke ve takımları mevcutken buna 7'incisi eklenmiş ve türkiye bu listeye girmişti.
aynı türkiye yıllar sonra milli takım ile benzer iskeleti ve mantaliteyi kullanarak dünya kupası, konfederasyon kupası ve avrupa şampiyonasında yarı final gördü.
verim futbolu : futbolun kozmopolit bir kimlik kazanmasıyla birlikte "hegamonya" kurmuş ülke ve takımlara karşı sıradışı yaklaşımlar benimsenmeye başlandı. verim futbolu henüz futbol dünyasının çok yeni bir kavramı. ancak görünen o ki "sistem futbolu"nun yerini alabilecek bir düşünce sistemi.
verim futbolu, elinizdeki futbolculardan optimum verimi almaya dayalı bir yapı. 4-4-2, 3-5-2, 4-5-1, 4-3-3 gibi alışıla gelmiş dizilimlerle çok ilgilenmiyor. bu yapıyı oluşturmak için sahada yer alan her futbolcuya şu komutlar veriliyor;
-"en iyi oynadığın mevkii neresiyle orada oyna"
-"en iyi yaptığın iş ne ise onu yap"
-"en verimli olduğun arkadaşına yakın oyna"
sistemi geliştiren belli bir kişi olmasa da bu yapıyı birbirinden habersiz uygulayan ünlü - yarı ünlü - ünsüz ama başarılı hocalar tek tek ortaya çıkmaya başladı.
akımın öncülerinden birisi "mircea lucescu"... yıllarca "savunma" futbolu oynatmakla eleştirilen lucescu, çalıştığı takımlarda mütevazi kadrolarla sayısız kupa sevinci yaşadı, bunlara gol rekolarını da ekledi. 2000 ve sonrasında görev aldığı 3 büyük çaplı kulüpte, yani galatasaray - beşiktaş ve shakhtar donetsk'te şampiyonluk yaşadı, ukrayna'da yer aldığı dönemde futbolun yeni tanrısı olarak nitelendi.
bu akımın genç nesil isimleri ise son yıllarda isimlerinden bir hayli bahsettirmeyi başardı. atletico madrid'in başına geldiği günden bu yana peri masalı yaşatan diego simeone ve dortmund'u tekrar dirilten isim jurgen klopp. her iki isim de, kendilerinden önce ismi dahi bilinmeyen futbolcularla belli bir sisteme sadık kalmaksızın, her futbolcunun en verimli olduğu mevkide forma giydiği bir yapıyla şampiyonlar ligi finali gördüler.
benfica'nın üzerindeki ölü toprağını temizleyen jorge jesus, küçük takımların büyük hocası olarak adlandırılan manuel pellegrini ve ispanyol rafael benitez de belli bir sisteme bağlı kalmadan, elindeki en iyi futbolcuları bir araya getirerek başarıya koşan diğer isimler.
2014, kendinden sonrası için ispanya, italya, ingiltere gibi kültür ve sistem futbolu oynayan takımların devrinin bittiği gösterir sinyaller vermekte.
asıl merak konusu, bu büyük bütçe ve karizmanın tekrar dirilip dirilemeyeceği, ya da "verim futbolu" kavramının, sistem futbolunun tekrar dirilmesine izin verip vermeyeceği.
bekleyip göreceğiz.
not : biraz uzun bir yazı olabilir - zamanı olmayanlardan özür dileyerek başka başlığa davet edelim.
başlığın içeriğine gelince, aslında bu versus, yani karşılaştırma aslında 2014 yılına geldiğimiz ve 2010'lu yılların ikinci çeyreğine ulaştığımız şu günlerde en çok tartışılması gereken futbol gerçeğidir kanımca.
uyarı : el emeği göz nuru!
soru: sistem futbolu nedir, verim futbolu nedir?
sistem futbolu:
1950'li yılların başında, özellikle milli takımların birer "karakter edinmesi" sebebiyle ortaya çıkmış terimdir.
- uluslararası turnuvalarda, farklı coğrafyalarda yer alan takımlarının, farklı futbol stilleri ve farklı kazanma yöntemleri belirledikleri ortaya çıktı.
- bu farklılıkların temelinde, o coğrafyanın insanının fiziksel ve anatomik özellikleri baş faktördü.,
++ güney amerikalılar ve latin avrupa ülkelerinde hızlı ve kıvrak futbolcuların mevcudiyeti, bu ülkelerde çalıma, bireyselliğe ve hücum futboluna dönük bir yapı geliştirdi,
kanattan ya da yay üstünden adam eksilterek ya da dar alanda pas yaparak hücum benimsendi.
++ anglo saksonlar ve britanyalılar, genetik özelliklerinden gelen "uzun bacaklı" yapıyla atletik biçimde kanatlarda hücum etmeyi, diri forvetlerine nişanladıkları ortalarla yüksek skor katkılı futbol anlayışını kabullendiler.
++ germenler ve orta avrupa ülkesi futbolcuları gerek kıvraklık gerekse de atletiklik açısından orta karar fizyolojileri sebebiyle işin "zeka kısmına" yöneldiler. kompakt futbol adını verdikleri "dengeli savunma - dengeli hücum - sabır" üçlemesiyle uzun vadede başarı yakalayan disiplinli bir anlayış yakaladılar.
++ güney avrupa ülkeleri, sert kemik yapılarına rağmen ağır kalan vücutlarının etkisiyle daha savunmacı, daha yardımlaşmacı ve birbirlerinin açıklarını kapatan bir futbol mantalitesine yöneldiler. skor yaklaşımı düşük, "yenemesen de yenilme" mantığı ile rakiplerini bezdiren, keyifsiz ancak başarı odaklı bir yapıydı bu.
++ sovyetler, slavlar ve doğu avrupalılar dayanıklı fizyolojilerini sahaya yansıttılar, rakibi yormaya dayalı anlayışlarıyla önce rakibi hırpalayan bir mücadele, ardından, kalan kondisyonlarıyla rakibi mağlup etme anlayışıyla futbol oynadılar.
++ afrikalıların yerleşik bir sistematiği olmadı, afrika futbolu, genelde siyahilerin fiziksel güçlerine ve bireysel yeteneklerine dayalı, zamanı kurtarmaya yönelik yaklaşımlar benimsedi,
++ asyalılar ve uzakdoğu, futbola geç başlamış olmanın dezavantajına bir de fiziki dezavantajlarının eklendiğini gördüklerinde yapabildikleri en iyi şeyi yaptıklar "yılmadan koşmak"...
++ 1990'lar sonuna kadar devam eden felsefeye en önemli katkı ispanyollardan ve hollandalılardan geldi. "total futbol" adını verdikleri "futbolcuların birbirlerinden belli bir mesafeden fazla uzaklaşmamaları" felsefesi yerleşti. bu akımın öncüsü aslında hollanda'nın efsane ismi johan cruyff' idi, ancak yapı 2'ye bölündü, total futbolun hücumsal zenginliğini benimseyen hollanda, daha açık ve özgün bir futbol oynarken total futbolun sabırlı ve yıpratıcı yanını benimseyen ispanya "kısa ve başarılı pas" mantalitesiyle rakiplerini bir bir dize getirdi.
sistem futbolu, futbolun en aklıcı bakış açısı gibi görünse de çok önemli bir faktörü gözden kaçırıyordu:
*futbol globaldi, kulüp düzeyinde oynanan turnuvalarda her takımda farklı milliyetlerden insanlar vardı ve artık coğrafi eğilimler ve sistematik anlayışlar kaynaşmak zorundaydı. kanat futbolu oynamak zorunda kalan bir ispanyol, italyan defansı yapmak zorunda kalan bir brezilyalı, dayanıklılığını kullanmak zorunda kalan rus liginde yer alan bir hollandalı gibi.
dahası, futbola "yerleşik futbol kültürü olmayan" ülke ve takımlar da dahil olmuştu ve yeni yeni yaklaşımlar gösteriyorlardı.
*** ilk kıvılcım türkiye'den geldi. akdeniz oyunlarını kazanan ve dikkat çeken nesil, aynı hoca ve ekiple birlikte galatasaray futbol takımı altında birleştiler. fatih terim, birbirini uzun süredir tanıyan oyuncularla, topu kaybeder kaybetmez topun arkasına geçen 10 oyuncuyla rakip ön alanda basan ilginç bir stil geliştirmişti. rakip oyuncular nefes almaya fırsat bulamadan, az önce savuşturdukları atağın akabinde, bu sefer de topla savunma yapmak durumunda kalıyordu. - galatasaray futbol takımı bu yapısıyla 4 yerel lig şampiyonluğu 1 adet uefa kupası ve 1 adet de uefa süper kupası alarak avrupa liglerinin makus talihini değiştiriyordu. avrupa'da kupa kazanan sadece 6 ülke ve takımları mevcutken buna 7'incisi eklenmiş ve türkiye bu listeye girmişti.
aynı türkiye yıllar sonra milli takım ile benzer iskeleti ve mantaliteyi kullanarak dünya kupası, konfederasyon kupası ve avrupa şampiyonasında yarı final gördü.
verim futbolu : futbolun kozmopolit bir kimlik kazanmasıyla birlikte "hegamonya" kurmuş ülke ve takımlara karşı sıradışı yaklaşımlar benimsenmeye başlandı. verim futbolu henüz futbol dünyasının çok yeni bir kavramı. ancak görünen o ki "sistem futbolu"nun yerini alabilecek bir düşünce sistemi.
verim futbolu, elinizdeki futbolculardan optimum verimi almaya dayalı bir yapı. 4-4-2, 3-5-2, 4-5-1, 4-3-3 gibi alışıla gelmiş dizilimlerle çok ilgilenmiyor. bu yapıyı oluşturmak için sahada yer alan her futbolcuya şu komutlar veriliyor;
-"en iyi oynadığın mevkii neresiyle orada oyna"
-"en iyi yaptığın iş ne ise onu yap"
-"en verimli olduğun arkadaşına yakın oyna"
sistemi geliştiren belli bir kişi olmasa da bu yapıyı birbirinden habersiz uygulayan ünlü - yarı ünlü - ünsüz ama başarılı hocalar tek tek ortaya çıkmaya başladı.
akımın öncülerinden birisi "mircea lucescu"... yıllarca "savunma" futbolu oynatmakla eleştirilen lucescu, çalıştığı takımlarda mütevazi kadrolarla sayısız kupa sevinci yaşadı, bunlara gol rekolarını da ekledi. 2000 ve sonrasında görev aldığı 3 büyük çaplı kulüpte, yani galatasaray - beşiktaş ve shakhtar donetsk'te şampiyonluk yaşadı, ukrayna'da yer aldığı dönemde futbolun yeni tanrısı olarak nitelendi.
bu akımın genç nesil isimleri ise son yıllarda isimlerinden bir hayli bahsettirmeyi başardı. atletico madrid'in başına geldiği günden bu yana peri masalı yaşatan diego simeone ve dortmund'u tekrar dirilten isim jurgen klopp. her iki isim de, kendilerinden önce ismi dahi bilinmeyen futbolcularla belli bir sisteme sadık kalmaksızın, her futbolcunun en verimli olduğu mevkide forma giydiği bir yapıyla şampiyonlar ligi finali gördüler.
benfica'nın üzerindeki ölü toprağını temizleyen jorge jesus, küçük takımların büyük hocası olarak adlandırılan manuel pellegrini ve ispanyol rafael benitez de belli bir sisteme bağlı kalmadan, elindeki en iyi futbolcuları bir araya getirerek başarıya koşan diğer isimler.
2014, kendinden sonrası için ispanya, italya, ingiltere gibi kültür ve sistem futbolu oynayan takımların devrinin bittiği gösterir sinyaller vermekte.
asıl merak konusu, bu büyük bütçe ve karizmanın tekrar dirilip dirilemeyeceği, ya da "verim futbolu" kavramının, sistem futbolunun tekrar dirilmesine izin verip vermeyeceği.
bekleyip göreceğiz.