• 9
    kendisi için genel bir eleştiri vardı; maç sonrası yazıyor maç öncesi yazmıyor diye. *

    akhisar maçı öncesi yazmış ve son derece de isabetli yazmış.

    --- alıntı ---
    akhisar maçı öncesi... sivasspor maçı sonrası *
    öncelikle sivasspor maçında en beğenmediğim oyuncu emre çolak'tı. neden böyle bilmiyorum ama sonradan oyuna girince faydalı değil bozucu etki ediyor (ts maçı hariç) yani sürekli dikine oynuyor ve oyunu sürekli hızlandırıyor. halbuki maç 4-1 biraz topa bassa, al-ver yapsa, ki onun tekniğinde bir oyuncu için oyunu soğutmak çok kolay... o zaman oyuna kolayca adapte olabilecek. bence selçuk'un emre'ye, oyunun temposunu ayarlama konusunda ders vermesi gerekiyor.

    misal bir pozisyonda sol çaprazda topu aldı, sivas savunma dörtlüsü yerinde, sağdan bir tek aydın savunma arkasına koşu yapmaya çalıştı ve emre de 40-50 metrelik çapraz bir pas atmaya çalıştı. tabi topu rakip karşıladı ve galatasaray baskı yedi. halbuki ne gerek var, 4 kişinin arasındaki yalnız başına aydın'a uzun top zorlamaya?

    akhisar maçında da bu kritik bence. emre sonradan girip bozucu etki eder mi diye düşünüyorum... o yüzden ya 11 başlamalı ya da sadece skor alınamazsa oyuna girmeli diye düşünüyorum. çünkü galatasaray skoru alınca oyuna giren oyuncunun oyunu tutması gerekir, emre ise daha çok aşırı zor fantastik paslar deneyip, oyunun kontrolünü kaybettiriyor. bence galatasaray skoru alamazsa emre'yi alıp, onun iştahıyla maçı çevirmeye çalışmalı.

    akhisar carlos'tan sonra geride sabırlı bekleyip, kontra ataklarla çıkan bir takıma dönüştü. özellikle ilk 60 dakika oyunu kapatıp son 30 dakikada giren tecrübeli hücumcularla çok maç aldı akhisar. vaz te, lua lua ikilisi özellikle fark yarattı. bilal de onlara çok iyi servisler yaptı.

    bence galatasaray kasımpaşa ve trabzonspor maçında olduğu gibi rakibin ekmeğine yağ sürmemeli. önde baskıyla başlamak yerine topu alıp kontrollü oynamalı ve geride dağınık yakalanmamalı. kasımpaşa ve trabzonspor maçında sürekli dağınık ve eksik yakalandı çünkü sürekli önde basmaya çalıştı.

    bir de hakan - semih ikilisi de beklemeye daha müsait, önde basmaya çalışırsa bu ikili de geri dönüşlerde daha çok zorlanabilir.

    en kritik konu... melo ve hamit yoksa ortasahanın defansif yükümü kim çekecek? belli ki dzemaili'yi oynatmayacak hamzaoğlu. zira iki maçtır 18'e bile almıyor. o halde melo yerine selçuk oynamalı, selçuk yerine de yekta :) yani diyeceğim şu. savunma önünde pozisyon alarak savunma yapabilen, alan kapatabilen 3 oyuncusu var galatasaray'ın. melo - hamit - selçuk. yekta ve emre ise adam kovalarlar ama alan kapatarak savunma yapamazlar. öyle ise selçuk daha geride, daha defansif görevleri üstlenerek oynamalı ve onun yerine de sanırım yekta oynamalı. bence dzemaili daha uygun ama haftalardır süre almadığına göre idmanlarda da pek iyi değil sanırım.

    bu ikili, göbekte zayıf kalabilir ama akhisar da göbekte sert değil. zaten akhisar da basıp top alma oyunu oynamıyor, geride yerleşip alan kapatıyor. zokora da pozisyon alıp alan kapatıyor, bilal'in de presle pek işi yok.

    şimdi bence iki kritik durum var. eğer önde basacağım diyorsanız sağ ön emre çolak oynamalı. o baskı futboluna daha uygun, daha iştahlı ve sağa sola giren adam, kovalayan bir oyuncu. yok kasımpaşa ve trabzonspor maçının aksine bekleyeceğim ve sakin oynayacağım diyorsanız o zaman bruma oynamalı. hamzaoğlu'nun da dediği gibi daha çok pozisyon alarak rakibin hızlı çıkmasına da engel olan bir oyuncu bruma.

    ben 4-2-3-1 yapıp. selçuk'a daha çok defansif görev verip, yanında yekta'yı oynatıp sivasspor maçındaki hücum dörtlüsüyle yasin-sneijder-bruma-umut veya burak başlayıp (burak'ın fiziksel durumundan emin değilim) oyunu tutup, sakin oynamak gerektiğini düşünüyorum. fakat önde basmak gibi bir düşünce varsa o zaman sol bekte de olcan ve sağ önde de emre çolak olmalı. olcan baskı futbolu için telles'ten daha iyi bir bek. telles de kontrol futbolu için olcan'dan iyi bir top dağıtıcı.

    son olarak hamzaoğlu döneminde bruno'yu çok beğenirdim her şeyi yapabilen bir oyuncuydu, gizli kahraman gibiydi, niasse'nin patlama yapmasına çok yardımı oldu bence... ama bu sene eski gücünden uzak geldi bana.

    şimdi geçelim sivasspor maçı sonrasına...

    öncelikle hamza hamzaoğlu'nun sivasspor maçı sonrası basın toplantısında bruma yorumu bence çok güzeldi.

    şimdi bizim ülkede yerli hocalar başarılı olduğunda biliyorsunuz "gaz verdi başarılı oldu, yerli oyunculara ağabeylik yaptı, onları pohpohladı" falan denilerek teknik adamın taktik zekasına saygı gösterilmiyor. halbuki sadece oyuncuyu motive etmekle 2b'den galatasaray'a kadar kimse yükselemez :) hagi, bülent korkmaz, hakan şükür gibi çok çok popüler bir oyuncu da olmayan hamza hoca için de bu yükseliş sadece motivasyonla olmaz. ondan çok daha popüler isimler suat kaya gibi uefa kupası kadrosunda bulunmuş oyuncular ptt 1. ligde çalışıyor. yani hamza hocaya bu görevi, "iyi galatasaraylı" falan diye kimse vermedi.

    bazı yerli hocalarımız da kamuoyunun bu tutumunu bildiği için bazen kanal kanal gezip teknik-taktik anlatıyor. o zaman da bu niyetini çok göz önüne getirdiği için, ciddiyetini yitiriyor.

    bence ersun yanal ve abdullah avcı bu konuda başarılı. kendilerine saygı gösterilmesini sağlıyorlar. taktik bilgilerini, zekalarını basın toplantılarında göstermeyi iyi biliyorlar, soruları yanıtlarken sakin bir şekilde teknik açıklamalar yapıp, tadında bırakıyorlar. bence hamzaoğlu'nun da bruma açıklamaları bu açıdan oldukça güzeldi. http://www.sporxtv.com/...-yorumuSXTVQ64655SXQ (videoda 2.30 ile 3.30 dk arası)

    açıkçası hamzaoğlu zaten iletişim konusunda çok başarılı. vücut dili olarak doğal bir yeteneği var kendisini rahat ifade ediyor. ben ilk basın toplantısında oldukça şaşırmıştım. biraz heyecanlı bir görüntü sergileyeceğini düşünmüştüm. ismail kartal misal ilk aylarında kamera karşısına geçtiğinde çok heyecanlanıyordu ve kendisini ifade etme becerisi çok eksikti. şimdi belki heyecanlanmıyor ama ifadesi halen kötü. ama hamza hoca, daha ilk basın toplantısında fark ettim ki, beklediğimin tam aksine kendinden çok emin ve iletişimi çok güçlü biriymiş. daha sonra mağlubiyet aldığında da, canı sıkkın olduğunda da sakin kalabildiğini, sinirlerine yenilmediğini gösterdi.

    misal sergen yalçın sosyal medyada galatasaray taraftarlarıyla küfürleşti, hem de ne küfürler, 14-15 yaşında bir kıza bile küfürler etti. bugün ceza almadığını açıkladı pfdk. halbuki sezon başı türkçe bilmeyen melo, içinde aziz yıldırım'a türkçe küfür edilen bir mention'ı rt ettiği için 2 maç ceza almıştı.

    işte bu çifte standart, bu adaletsizlik yüzünden ülke futbolu olarak gelişemiyoruz. "bizim çocuktur, koruyalım" mantığıyla 14-15 yaşında kıza küfür edebilen şımarıklar yetiştiriyoruz. sonra özgecan öldüğünde de yalandan gözyaşı döküyoruz. özgecan'ın neden öldüğünü iyi anlasak sergen'e eşi görülmemiş bir ceza verilmesi gerektiğini de anlardık. aynı sergen bu küfürlerden önce basın toplantısında da öfke kusuyordu. '2. sınıf yabancılar' bu kadar korunmamalı diyordu. yabancılar 2. sınıf ise yerliler kaçıncı sınıf? bu faşizan tutum neden? sergen gibi 14 yaşında kıza küfür ederken korunan, ceza almayan sergen kaçıncı sınıf insan öncelikle?

    neyse... sivasspor, mersin maçında da 2. yarı fiziksel olarak çok düşmüştü, galatasaray maçında da maçın ilk 15 dakikası ve ikinci devrenin ilk 15 dakikası dışında direnemediler. çok korner atan, çok duran top kullanan galatasaray zaten fiziksel üstünlüğünü net olarak gösteriyordu. sergen yalçın bu fiziksel durum yerine hakemden dert yanmayı tercih etti. kendi sorumluluğunu üstlense, "benim oyuncularım yeteri kadar çalışmamış, oyunun belli bölümlerinde erken yoruluyorlar ve oyundan düşüyorlar" derdi.

    maçla ilgili beni en sevindiren şey semih'in üstün performansıydı. resmen futbol oynamayı özlemiş. arkadaşları da muslera ve chedjou başta olmak üzere onu maç öncesi çok güzel motive ettiler. hem kafa olarak, hem fizik olarak aç göründü.

    olcan'ı da beğendim. bek oynadığında agresifliği etkili oluyor ama önde oynadığında top tutma konusunda iyi olmadığı için takıma uyumlu bir oyuncu olamıyor bence. misal fb maçında kuyt'a arka direkte vurdurmadığı iki tane kafa topu vardı, agresif olduğu için yetişti ve bozdu kuyt'ı, telles maalesef o kadar agresif olamıyor rakibi bozan şarjlar yapamıyor. tabi onun da farklı becerileri var, özellikle kontrollü oyunda topa basabilmek gibi...

    sabri bir pozisyon dışında çok iyiydi. yine bir pozisyonda 60 metre bindirdi sonra geri dönüşte bir ters top attılar, geri dönüşte yorulduğu için sivas sol kanat oyuncusundan çok basit bir çalım yedi ve rakibini sıfıra indirdi ama o pozisyon dışında harika oynadı...

    akhisar maçından beklentim 1-3 veya 0-2'lik bir galatasaray galibiyeti...

    --- alıntı ---
  • 11
    hiç takip etmezdim, "ikramcı" denayer ve formanın gerçek sahibi serdar aziz hakkında sessiz çığlığımın sesi olmuş kendisini daha dikkatli takip edeceğim yazar.

    --- alıntı ---

    tabi burada boş kafaları da sürekli serseri mayın gibi uzaklaştıran denayer'e dikkat çekmek lazım. ilk gol ve özellikle de 2. gol öncesi kafaları başakşehir orta saha oyuncularının ayağına vuruyor. oyun kurucu denen stoper, topu kendisinden çıkarırken rastgele oynamaz, görerek oynar. kafaya çıkarken de görerek indirir. 2. gole bakın. başakşehir top çıkaramamış degaj dikmek zorunda kalmış, denayer bomboş. kafayla kaleciye de dönebilir, beklere de verebilir. gidiyor gökhan inler'in önüne indiriyor. gökhan visca'ya atıyor. visca solla kesiyor ve gol. böyle saçma gol olur mu? gomis ve eren neden pres yapıyor o zaman, denayer zaten başakşehir için oyun kuruyor, başakşehir'in oyun kurucusuna pasları denayer indiriyor zaten!

    --- alıntı ---

    --- alıntı ---
    geçelim 2. devreye. dikkat edin yine gençlerbirliği maçı 2. yarı başlangıcı gibi her oyuncu daha dikkatli. eren yine koşturuyor. bu kez sonuç da verdi lato'nun ortasına gomis bu sezon ilk kez çok iyi bir kafa vuruşu yaptı. tam 2-1 olmuş maç dönmek üzere iken yine denayer sahneye çıktı. elia'nın geriye çıkardığı pasta ön sezisi çok iyiydi ve adebayor'a gelen topu çok iyi kesti ama sonra en büyük problemi sahneye çıktı ve pozisyonunu unuttu. topunu kestiği adam adebayor arkasında boş kaldı ve orada bir akıl tutulması yaşadı ki bunu hep yaşıyor. hemen yerden kalkıp ona gitmesi gerekirken öyle kaldı. topu alan oyuncu da adebayor'a pası attı. adebayor boş kalınca da golü yaptı. denayer böyle. topa kilitlenip etrafındaki forvetleri unutabiliyor. pozisyon bilgisi çok kötü bir stoper, çok dağınık ve maicon'u da çok bozuyor, sol bek kim oynarsa onu da çok bozuyor. trabzonspor maçında linnes ile sonrasında latovlevici ile hiç anlaşamıyorlar. serdar oynadığında sol bek performanslarına bakın, denayer oynadığında bakın. 4'lüde oynayan bir stoper, hem yanındaki stoperle hem de yanındaki bekle mesafesini ayarlamalı ama bu denayer bazen gidiyor maicon'un adamına basıyor, bazen gidiyor sol beke açılıyor. bu dengesizlik de savunma hattını bozuyor. serdar'ın pozisyon alması denayer'in kat be kat üzerinde ama bu gibi soyut, ölçümü olmayan konularda yeni nesil taraftar hep yerli olanı aşağılar, yabancıyı da över.
    --- alıntı ---

    --- alıntı ---

    şimdi benzer yorumları serdar aziz için yazacağım, o zaman da serdar'dan para aldığım için övdüğümü yazan çıkar da neyse... sene başı okuduğum yorumlardan bazıları şöyle. denayer, premier lig'de oynamış, iskoçya'da oynamış, avrupa'nın çeşitli kulüplerinde oynamış. ee bursaspor'dan gelmiş serdar'dan iyiymiş. dünyadan haberi yok. bakıyor etikete, 'batı avrupalı, karizmatik' özendiği karakter ve maç izlemeden hemen serdar'dan iyi diyor. nedeni de cv'si. serdar aziz, bursaspor'da çıkış yapan bir stoper olarak zaten türkiye'de zengin oluyor. serdar, galatasaray'a gelmeden önce bursaspor'dan zaten 1.6 milyon euro maaş alıyordu! denayer alt yapıdan, farklı fiziği sayesinde direkt city tarafından kapılmış bir adam ama öyle olmasa bile, diyelim belçika'da çıkış yapsın, belçika'da çıkış yapmış hali en fazla 500 bine oynar. premier lig takımları da 500 bine oynayan çocuğa verir 700 bin yapar böyle bir yatırım çünkü maaş dengesi diye bir şey var.

    fakat serdar'a bursaspor'un verdiği 1.6 milyon euroyu veremezler. genç ve yatırım amaçlı, denemek için kadroya katacakları oyuncuya bursaspor'un verdiği maaşı verebilmek için vergileri de çıkınca 2.5 milyon euro vermek zorundalar. iyi de 2.5 milyon euroyu çoğu takım zaten yıldız oyuncusuna veriyor! fulham istedi işte serdar'ı 5 milyon euro da bonservis verdi ama 2.5 maaşı veremedi. nasıl versin en yüksek maaş alan futbolcusundan çok daha fazlasını vermesi gerek. yani bizim yeni nesilin özendiği avrupalı stoperlerin önünde olmasına rağmen serdar'ın avrupa'ya gitmesi kolay değil. ancak çağlar söyüncü gibi tff 1. lig'de zaten düşük maaşa oynarsa gidebiliyor. neyse serdar ile ilgili ilk transfer edildiği gün de, doğru bir transfer olduğunu yazan tek kişi bendim o yazı daha detaylıydı linki şurada... http://www.futbolarena.com/...ru-mu-analz-282709h/

    dönelim denayer'e... ben stoper yetiştirebilecek bir kulüp olsam başkasının adamını değil kendi elimdeki koray'ı yetiştiririm zaten ama galatasaray öyle bir kulüp değil. o yüzden koray da kiralık gitmeliydi ama o da denayer gibi kariyerini yakmakla meşgul. tecrübe her pozisyon için aynı değerde değil. çok yetenekli, doğuştan zeki 19'luk bir genç santrfor veya kanat oyuncusu tecrübe eksiğini yaşamayabilir ama stoper fazlasıyla yaşar.

    --- alıntı ---

    belki ilgi çeker, çok benzer tespitlerimin olduğu denayer ile ilgili son girim de burada bulunsun:

    (bkz: #2284886)
  • 12
    http://ivansshatov.blogspot.com.tr/...tas-galatasaray.html

    son yazısını yeni okuyabildim. bu kıymetli arkadaşımız da son günlerde moda olan sabır meselesine girip daha önceden kin biriktirdiği taraftara yüklenmiş.

    peki ya yanlış kişiye sabrediliyor ise? yahut karar alıcılar yanlış kişiyi seçiyor ise?

    fazlaca övülen beşiktaş samet aybaba'ya neden sadece 1 sezon sabretti? yahut bloggerların tanrısı önder özen neden ilk sezonu biter bitmez istifa etti, yahut gönderildi? bilic onlar için doğru bir karardı ve 2 sene sabredildiyse tudor'un bizim için doğru adam olduğunu nereden anlayacağız? elimizde hangi veri var.

    bilic ilk sezonunda gerçekten komik diyeceğimiz bir kadroyla iyi bir iş çıkarmıştı. iddiası olmayan bir takımı neredeyse ikinci (değerli ikincilik sezonu) yapıp şl'ye direkt götürecekti. beşiktaş yönetiminin elinde bir veri oluştu ve buna dayanarak üzerine de sosa ve demba ba'yı ekleyerek bilic'e bir sene daha sabrettiler. buradaki kritik nokta şu: adamlar hedef yükseltti ve bu uğurda kendilerine karşı çıkan önder özen ile ters düştüler. demba ba transferi, yalçın ayhan'la sözlü anlaşılmasına rağmen taraftar baskısıyla transferin iptali gibi. hatta yalçın ayhan'a ayrı bir parantez açmak lazım. o transfer olsaydı beşiktaş sezon içerisinde sıkça yaşayacağı stoper sıkıntısını çekmeyecekti. ama tek çapulcu galatasaray taraftarı olduğu için beşiktaşlıların bu transferi engellediği konuşulmaz!

    neyse efendim bunun üzerine dediğim gibi sosa ve demba gibi iki yeni isimle ve sezona iddialı giren beşiktaş ilerleyen haftalarda bilic'in skoru tutacak hamlelerde bulunamaması, derbilerdeki kötü performans gibi nedenlerle sezon sonu hocasıyla yollarını ayırdı. ben burada bir sabır göremiyorum. hedef yükselten ve bütçe artıracak (gomez, q7, marcelo, rhodolfo) olan beşiktaş yönetimi bilic'e bir sene daha vermedi. bilic'i bu riske girmeye değer görmedi. 4-2-3-1'i iki senedir oynayıp iyi kötü oturtmuş takıma bu dizilişin pirlerinden ve o dönem boşta olan şenol güneş getirildi.

    şimdi ilk paragrafa dönüyorum. karar alıcılar kendi içinde makul bir seçenekle ve o dönem önlerine gelen fırsatla şenol güneş'i takımın başına getiriyorlar. böylece devamlılık sağlanıyor. ek olarak 'büyük' maç tecrübeli 'winner' iki oyuncu (gomez, q7) daha mevcut kadroya eklenerek hedef iyice büyütülüyor. şenol güneş ile devam etmeleri de olası çünkü dediğin gibi 4-2-3-1'i en iyi oynatanlardan biri. bunun daha ötesi jorge jesus falan ama gerek yok çünkü takım iyi gidiyor. keza jorge jesus ismi arada beşiktaş için geçiyor dolayısıyla burada bir mantıktan söz edebiliyoruz. kısaca toparlamak gerekirse beşiktaş karar alıcıları kadroya göre hoca seçiyor. yani ortada desteklenecek makul bir akıl var.

    gelelim asıl konu galatasaray'a. bir kere teknik direktör değişimlerinde bir mantık yok. çünkü yönetim istikrarı yok. bir yönetim ahmet'i getirirken öbürü ahmet'i kovup mehmet'i istemeyenin alnını karışlarım diyebiliyor. gerçi yönetim aynı olsa da istikrar olmaz. fatih terim'i kovup mancini'yi getirmek futbol aklı noksanlığına en büyük örnektir. keza 4-2-3-1'ci riekerink'in peşinden kadroya hiç bakmadan gözü kapalı italyan ekolünden sayabileceğimiz tudor'u getirmek çok daha enterasan bir iş. hadi dersin ki bu kadro yazın zaten değişecek tudor'a 3-5-2 kadrosu kuracağım, o da yok. yine 4-2-3-1 yahut 4-3-3 kadrosu kuruldu ve tüm yaz 4-2-3-1 üzerinden çalışıldı. ya kısacası 4'lü savunma oynayacak şekilde kadro dizayn edildi ve hoca da bunu ilk haftalar uyguladı. peki şu kadroyla 3'lü savunma ısrarı ne kadar mantıklı? taraftar buna ses çıkarınca neden çapulcu oluyor? hadi ses çıkarmayalım, kabul. peki ne olacak yazın kapı gibi kontratı olan oyuncuları gönderip yerlerine 3-5-2'ye uygun adam mı bakacağız? hepsini geç, bir kere ikinci forvetin bu işe uygun değil. yazın eren'i yollayıp fuleli bir forvet aldırmadın demek ki aklında 3-5-2 yoktu. ben bunu anlıyorum. ama adam ne olduysa kasım ayında eren derdiyok-gomis ikilisinden çift santrfor hattı oluşturma hayaline kapıldı. adama gülerler. fark ettiysen deminden beridir yapısal sorunlardan bahsediyorum ve sahadaki oyuna ve skorlara değinmedim. yani ortada kalıp gibi yapısal sorunlar varken sen taraftardan sabır isteyemezsin. bir kişi uğruna tüm kadroyu yakamazsın ki bu kadro da senin dediğin gibi yeni kurulan bir takım. öyle sezon devam ederken ya ben böyle hesap etmemiştim, yazın yine transfer yapalım diyemezsin. prandelli örneğini vermek istiyorum. o kadro da tam bir 4-2-3-1 kadrosuydu ve mancini'nin son dönemleri iyi kötü bu dizilişe alışmıştık. prandelli ise tıpkı tudor gibi bütün yaz 4-2-3-1 deneyip şampiyonlar ligi gibi ciddi bir turnuvada ilk maçta 3-5-2 ile çıkarak bizi rezaletin kıyısından geçirmişti. teknik direktör kararıdır, saygı duyacaksınız deyip geçilecek bir konu değil bu. ne melo stoperlerin arasında oynayabilecek bir futbolcuydu ne de sneijder pirlo tadında top dağıtacak bir isimdi. işte o dönem değişen yönetim bana göre çok da olmasa da hatta tesadüfen 4-2-3-1'ci hamza hamzaoğlu'nu göreve getirdi. sabretmediğimiz prandelli'nin sağ bekte oynattığı yasin'i sneijder'in yanına, melo ile sneijder'i de kendi yerine çekip ortaya optimum bir kadro dizilimi çıkarıp işimizi gördü. dolayısıyla taraftar da destek çıktı. çünkü oluru buydu. daha ötesi olmazdı. belki şampiyon olamayabilirdik ama o anki kadronun kalitesinden olamazdık hocadan değil.

    biraz akıl yürütme yapalım. şenol güneş atiba'yı pepe ile tosic'in arasına soksa, talisca'yı onların önüne top dağıtan biri gibi koysa ve adam topla daha uzun mesafe kat etmeye çalışıp sürekli kaybetse. oğuzhan'ı kanatta oynatsa vs. neler olurdu? tepetaklak olup birden bütün hava gider, negatif enerji yüzünden topçusundan taraftarına gergin bir ortam oluşurdu. taraftar da arkasında durmazdı çünkü akıl var izan var bu kadro bu dizilişe uygun değildi diye düşünürdü.

    şimdi tüm bu veriler ışığında baktığımızda galatasaray taraftarı tudor'un gönderilip fatih terim'in göreve gelmesini istemekte haksız mı? terim'in belhanda gibi sorunlu diyebileceğimiz bir oyuncudan verim alacağını tahmin etmek hayal satmak mı olur? şu ana kadar hayal kırıklığı olan ndiaye'den bir engin baytar performansı alması çok mu zor ihtimal? hatta bir türlü kendini futbola veremeyen ama çok ciddi potansiyeli olan sinan gümüş'ü parlatacağı hepten ihtimal dışı mı?

    taraftar geleceği olmayan, florya'yı yönetmek isteyen birilerinin şahsi çıkarları uğruna oluşturduğu dengesiz yapılara sabretmek zorunda değil. böyle bir zorunluluğu yok. bunun için de kimsenin taraftara hakaret etme özgürlüğü yok. mantıklı hamleler yapıldığı takdirde bile derbi kaybettik, şampiyon olamadık, neden her maçı kazanamadık diyenler olursa o zaman konuşuruz. 40 milyon euro harcanarak belli bir futbol aklı çerçevesinde kurulmuş bir kadronun başarısız olma gibi bir şansı olmamalı. galatasaray'ın ne zamanı ne de ekonomisi buna yeter. değişen ülke ve futbol konjonktüründe dış kapının mandalı olmak istemiyorsak bloggerların önder özen hocalarına saygı duruşu uğruna önderdikleri feda, sabır, başarısızlığa alışma gibi tehlikeli işlerden uzak durmamız gerekiyor. daha fazla uzaktan istemiyorum. ülke futbolu bir kere buna müsait değil. işte beşiktaş yaptı ya derken fikonun arka planda neler yaptığı yavaştan ortaya çıkıyor. sen arkanda medya desteği ve ankara'da lobin yokken yeniden yapılanmaya gidiyorum dersen başakşehir'i güzelce senin yerine korlar sen de öyle bir kenarda vasatlığının içinde kaybolur gidersin.
  • 14
    sözlükte yazar* olduğu dönemlerde aşırı derecede maruz bıraktığı hamzalı muhabbetlerinden ötürü kendisini pek okumazdım. gündem o olduğu için aynı paydada da buluşamazdık. ama bu yazdığı son yazıda haklı olduğu bir çok nokta mevcut. hocanın artılarını, eksiklerini tartışacaksak, ki tartışmalıyız, bu şekilde olmalı.

    http://futbolist.co/...brl-ol-idare-et.html
  • 15
    http://futbolist.co/...brl-ol-idare-et.html

    yazısının hemen hemen her böülümüne katılmakla birlikte bir tek 'eren derdiyok'u kazanmaları gerekiyordu' bölümüne katılmıyorum. futbolcuyu kazanmak istediler de futbolcu bunun için çaba gösterdi mi acaba? doktorların 'birşeyi yok' raporuna karşılık maça çıkmak istememesi teknik kadroyu çileden çıkarmasına rağmen fenerbahçe maçında tekrar şans verildi. o ne yaptı? ısınma sırasında oynamayı reddetti. bunun sonucunda daha maça başlamadan teknik kadro ve taraftarın moralini altüst etti. en azından benim baya bir moralim bozuldu. istiklal marşı seromonisinde kameralar sinan'ı gösterdiğinde 'sinan mı lan o? yok ya değildir, inşallah yanlış görmüşümdür' diye yanımdaki arkadaşla konuşurken acı gerçekle karşılaştım. beyefendi yine sakatlanmış, gel de güven bu adama(!)
  • 17
    http://futbolist.co/...tasyon-ie-yarad.html

    şu yazısında ilk paragrafta igor tudor'un üçlü oynanmasına laf edildiğini ama fatih terim'in üçlü oynamasına laf edilemeyeceğini söylemiş. benim anladığım bu laftan taraftarın çifte standart uyguladığı. tudor olunca auvv, terim oynatınca bir şey olmaz dediğimiz. ama be kardeşim tudor üçlü savunmanın sağında maicon roque ile oynuyordu be. bütün rakip kanat oyuncuları yıldız oluyordu. fatih hoca ise maicon'u ortaya ozan kabak'ı sağ stopere attı ve 10 kasım 2018 kayserispor galatasaray maçında bilal başaçıkoğlu'nu pasifize etti. bunları da görsek bence güzel olur. yoksa kimse tudor'a üçlü oynuyor, tez kellesi vurula demez takım iyi oynarsa. ancak maicon'u sağ stoper oynatırsa tüh kaka da denir, eleştirilir de. eleştiri yapmak da soytarılık hiç ama hiç değildir.
  • 19
    http://futbolist.co/...korkan-futbolcu.html

    muazzam bir yazı yazmış, sanırım naçizane benim görüşlerimi de özetlemiş. özellikle şu kısım işin özü aslında:

    "insanlar "hoca gitmeli" diyor. dünyanın her yerinde son 10 maçta 1 galibiyet alan hoca kovulur deniyor. ben buna oldum olası katılmıyorum. hoca hiç değilse kendi kadrosunu kurmayı haketmedi mi? bu kadro temizlensin. seneye kendi kadrosunu kursun. bu 2000'li çocukları bizzat hoca bulup getirdi. onlarla bir çalışsın bakalım. bu kadar kolay silip atmak beni rahatsız ediyor. ayrıca sanki fatih hoca gidecek de guardiola mı gelecek? sarri mi gelecek? klopp mu gelecek? bu dünyada teknik adamlığı ile türkiye'de devrim yapabilecek maksimum 10 tane hoca var. diğer kalburüstü olanları görüyoruz. prandelli'si, rijkaard'ı, del bosque'si, cocu'su, aragones'i. olmuyor. hem devrimci olacak, hem rijkaard ve aragones'in aksine emekliliğe gelmemiş, hırslı olacak. nereden bulacaksın? öyle biri sana neden gelsin? hem başarılı hem hırslı ise neden seninle uğraşsın?

    fatih hoca da başarısızsa bu sene de başarısız olsun. ne olur yani? bu sefer de başarısız olsun. gelecek sezona, kendi takımını kurana kadar kredisi olmalı."

    hatta ben hocanın 1 sene de değil, daha fazla kredisi olduğunu düşünüyorum.
  • 22
    normal şartlarda köşe yazılarının sözlüğe taşınmamasını tercih ederim. link verip merak edeni yönlendirmek daha doğrudur. ancak kırık omzumdan ötürü yazmak istediğim fakat yazamadığım, sözlükte de adeta tabu olarak görülen bir kaç konuyu çoooook güzel toparlamış.

    --- alıntı ---
    koskoca galatasaray'ın yılda 8 milyon euroya falcao alacak parası var da kendi çocuklarına saha yapacak parası yok! 80'lerde türkiye'nin önünde tesislere sahip olan (derwall vizyonu) galatasaray, bugün türkiye için bile vasat tesislere sahip. çoğu takım yeni tesisler, antrenman sahaları yaptı ama galatasaray 30 yıldır cepten yiyor. 80'lerin iyi tesisleri bugün ortalama ingiltere 3. lig takımları tesisleri kadar. hal böyleyken ne altyapısı? atalay, ozan kabak, yunus akgün neden sözleşme imzalamıyor?
    --- alıntı ---

    --- alıntı ---
    1986'da steaua bükreş, 1991'de kızılyıldız, 1995'te ajax, 2000'de galatasaray, 2003 ve 2004'te mourinho'nun porto'su ve son olarak geçen yılki ajax… son 30 küsur yılda, avrupa'nın para babası takımlarıyla yarışmış, onları geçebilmiş takımların hiçbiri, geçtikleri takımların çöpe attığı yıldızları toplayarak onları geçmedi. bizzat kendi yetiştirdikleri gençler ile onların yıldızlarını yendiler!
    --- alıntı ---

    --- alıntı ---
    bakın son 30 yılda, avrupa'nın para babalarıyla yarışan, onları geçen şöyle bir model yok… “ben onların çöpe çıkardığı 30+ yaşındaki yıldıza, onlar kadar para vereyim. onları parlatayım ve adamların çöpüyle adamlara rakip olayım” diyerek başarılı olmuş hiçbir model yok. öyleyse neden atalay değil de falcao? şov için mi? evet.
    --- alıntı ---

    yazı daha uzun. ffpnin etrafından dolanmamıza da değinmiş. merak edenler için:

    https://www.futbolarena.com/...uyume-plani-374265h/
  • 23
    https://www.futbolarena.com/...uyume-plani-374265h/

    değindiği noktalarda haklı olsa da, bunları ifade ederken 'abartma' huyu yazdıklarını maalesef boşa çıkarmış durumda.

    1. falcao'ya 8 milyon €. yanlış. kulübün kasasından sadece 5 milyon € çıkacak. üstü sponsor*.

    2.

    --- alıntı ---
    bakın son 30 yılda, avrupa'nın para babalarıyla yarışan, onları geçen şöyle bir model yok… “ben onların çöpe çıkardığı 30+ yaşındaki yıldıza, onlar kadar para vereyim. onları parlatayım ve adamların çöpüyle adamlara rakip olayım
    --- alıntı ---

    bu maddeye söylenecek iki şey var. 2000 galatasaray'da gs altyapısından çıkan iki üç oyuncu vardı sadece. diğerleri anadoludan transfer edilmiş gençlerdi. günümüzde ne anadoluda böyle bir üretim var, ne de o seviyede cikacak oyunculaei toplayabilecek para gsde var.
    ayrıca denilen başarısız modelin bir benzeri * hikayeyi inter 2010'da real madrid ve barcelona'nin cope attigi yıldızlarla yaşadı.

    ikinci denilmesi gereken şey ise galatasaray'in kisa vadede planları olmak zorunda. ve şu günde şampiyonlar liginin çekinilen 3. torba takımı kimliğine tekrar kavuşması lazım. bunun icin önce 3. torbaya çıkması, bunun için de maç kazanması lazım. bu da ancak iyi kadroyla mümkün. ki, galatasaray bütçesini 0a kadar kullanmış da değil. mesele paradan ziyade zihniyet sorunu.

    değindiği noktaya katılıyorum ama değinis şekline katılmıyorum malesef.
  • 24
    dünkü 4 aralık 2019 galatasaray tuzlaspor maçı yla ilgili saha içindeki her şeye şaşırmayı geçtik de, maç sonu basın toplantısı ile ilgili yazdıkları şaşkınlığımı zirveye taşıdı. ben de youtube'dan görüntüleri izlediğimde toplantının kısa sürmesi ve yersiz bir tek soruyla bitmesine şaşırmış, sanırım video yarım diye düşünmüştüm. ama anlaşılan durum öyle değil. şu maçtan sonra sorulan/sordurulan çanak soru bile alışık olmadığımız bir acizliğin göstergesi.

    https://www.futbolarena.com/...ste-yasamak-376680h/
  • 25
    aşağıdaki linkte görülebilecek yazısında, nzonzi kısmı hariç ne kadar düşündüğüm şey var ise dile getirmiş insandır. tükçe hakimiyeti de üst düzey olduğundan, kaliteli bir yazı olmuş.

    https://www.futbolarena.com/...eye-gidiyor-377298h/

    --- alıntı ---

    massimiliano allegri geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda, "pep guardiola'yı takip ederek hata ettik" demişti. guardiola'nın sisteminin çok ütopik, uygulanmasının çok zor bir sistem olduğunu söylüyordu. "yapmamız gereken kontra atak futbolu üzerine yoğunlaşmaktı" diyor. şüphesiz kontra atak futbolunu belli seviyelerde uygulamak daha kolay. pas futbolu ise çok daha karmaşık bir denkleme benziyor.

    nitekim uzun süredir, pep guardiola gibi olmaya çalışıp muvaffak olamayan çok teknik adam gördük. aksine farklı anlayışlarla zidane, ranieri, conte, klopp, simeone gibi teknik adamlar, farklı lig ve kulüplerde oldukça güçlü takımlar kurabildi ve şampiyonluklar elde etti. evet belki pep guardiola'nın karizması çok göz alıcıydı ama allegri'ye katılmamak elde değil... göz alıcı olduğu kadar yanıltıcı ve zordu...

    iyi bir pas takımı olabilmek için hem teknik kapasitesi çok yüksek hem de aynı şekilde hareketli bir oyuncu grubuna sahip olmak gerekiyor. gel gelelim bu aslında futbolun içindeki başlıca tezatlardan biri. teknik kapasitesi yüksek oyuncu genellikle çok hareket edemez, çok hareket eden futbolcunun da nabzı yükselir, yorulur ve teknik becerileri düşer. hem tekniği çok yüksek, hem de çok hareketli futbolcu bulunmaz bir nimet. örneğin mesut özil bile değil, james rodriguez bile değil. teknikleri çok yüksek seviyede var ama hareketlilikleri yok! bu yüzden pep takımlarına mesela bu seviye bile yetersiz. mesut bile, james bile yetersiz! kevin de bruyne, iniesta, xavi, lahm gibi isimler gerekli ama bu isimler çok nadide ve bunlara sahip olabilecek ekonomik gücü olan takımlar daha da nadide...

    şimdi siz pep'in çalıştığı kulüpleri; barcelona'yı, bayern münih'i veya manchester city'i nasıl taklit edeceksiniz? hangi ekonomik güçle? bunu 5 büyük ligin dev takımlarını çalıştıran teknik adamlar bile bir yanılsama olarak görüyor. juventus'u senelerce çalıştıran allegri bile onu takip etmek hataydı diyor. biz türk takımları ise, kalkıp kendi çapımıza bakmadan 'pas takımı olacağız' diyoruz. bu bizim en sevdiğimiz huyumuz. asla merdivenleri tek tek çıkmayı sevmeyiz. hep birinci basamaktan 10. basamağa atlamak ister sonra da tüm ağırlığımızla yere düşeriz. evet bizi her defansında eleyen benfica'ların falcao peşinde koşmayıp bizim falcao'lar, van persie'ler peşinde koşma nedenimiz bu. benfica olmadan barcelona olmaya çalışmak... merdivenleri adım adım çıkmak, yetiştirmek, geliştirmek, emek harcamak zor geliyor. hazır olana tüm paramızı verip, emeksiz hayaller kuruyoruz ve çok da güzel yere çakılıyoruz. hak ediyoruz hak! emeksiz yemek hayali en sert şekilde yere vurduruyor ve çok da adil oluyor.

    bu 'emek' konusuyla ilgili babamdan lise zamanlarımda aldığım bir ders vardı. o hikayeyi geçtiğimiz yıllarda twitterda yazmıştım. merak edip okumak isteyen olursa diye linkini koyayım... https://twitter.com/.../1028766633056235526

    türkiye'de pep guardiola hayali

    süper lig'de baskı ve kontra atak futbolu, pas futboluna nazaran şampiyonluğa erişmek için çok daha geçer akçe. avrupa'nın 5 büyük liginde olduğundan çok daha fazla... neden mi?

    galatasaray 2009'da barcelona'ya özenip rijkaard'ı teknik direktörlüğe getirdi, çok da para harcadı ama çok sayıda nedenden dolayı rijkaard burada, barcelona'da yapabildiklerini yapamadı. son 30 yıldaki şampiyonluklara hakimim. bu 30 yıl içinde bir pas takımının kazandığı tek şampiyonluk zico'nun fenerbahçe'sinin şampiyonluğuydu ve o da en düşük puanlı 2 şampiyonluktan biri olmuştu. zico'nun şansı o dönem şampiyonluk yolundaki rakiplerinin tamamının güçsüzlüğüydü. bir sonraki yıl ise zico'nun son derece zengin kadrosunu, feldkamp'ın son derece fakir kadrosu geçmişti. barış özbek'li, serkan çalık'lı galatasaray; alex, deivid, appiah, aurelio gibi yıldızların olduğu pas takımını, baskı futboluyla geçip şampiyon oldu.

    fatih terim'in elmander ile kazandığı şampiyonluklar, 96-2000 şampiyonlukları hep baskı futboluydu. daum senelerce baskı futboluyla şampiyon oldu. ersun yanal da öyle. zira baskı futbolu uygulayıp 50 bin kişilik taraftarınızın ateşini arkanıza alma avantajı varken, pas futboluyla onları uyutmak iç saha avantajını da düşürüyor.

    türkiye'de pas takımı olmak, bozuk zeminler ve oyunu oynamaya izin vermeyen hakemler yüzünden daha da zor. buna karşın inatla insanlar bu hayalin peşinden koşup durdu. bu hayale kapılan son teknik adam da fatih terim. garip bir şekilde fatih terim, değil bu ülkenin, avrupa'nın en güçlü baskı takımlarından birini kurmuş olmasına rağmen, o bile köklerini unutup pep guardiola'ya özendi veya ekibinin yanlış yönlendirmesiyle özendirildi.

    halbuki geçen yıl yarı finalde ajax'ı eleyen tottenham, son 30 dakika llorente'ye top şişirerek eledi. çünkü ajax'a ters olanı yaptı. llorente, de ligt ve blind'e göre çok uzundu ve o iki stoper, bir tip bir savunma anlayışına aşina değildi. basit, futbolun en eski taktiği, şampiyonlar ligi finalini getirdi. cruyff'un söylediği "futbol basit bir oyundur, zor olan ise basit oynamaktır" sözünü aklımıza getirirsek, basit doğruları neden küçümsüyoruz? o şekilde kazanınca puan vermiyorlar mı? klopp döve döve kazanınca etik mi olmuyor? ahlaki mi olmuyor? neden 30 tane pas yapmak zorundayız bir gol atmak için? kim zorunlu tuttu? 2 pasla atmanın yolunu bulduysam neden bunu yapmayayım?

    pas mi takimi?

    sene başından beri galatasaray teknik heyeti, pas takımı kurduklarını ve zaman gerektiğini söylüyordu. yukarıda james ve mesut örneklerinde verdiğim gibi, pas takımı olmak için sadece yetenekli ayaklar yetmez. feghouli etkili bir pasördür, oyun görüşü çok iyidir ama hareketsizdir. babel de benzer, mariano da, nzonzi de, falcao da... bu kadar hareket eksiği olan bir oyuncu grubunun oynadığı bir takımda ne pası? aksine her pas size zarar!

    hareket etmeyen bir takımda yapılan her pas, faydadan çok zarara dönüşür ve el bombası gibi elinizde patlar. bu yüzden galatasaray'ın pası bırakıp 4-4-2 oynaması gerektiğini daha ağustos-eylül ayından beri çektiğim videolarda söylüyordum. zira ağustos - eylül ayında kurulan kadro ortaya çıkmıştı ve bu beklerle, bu hücumcularla oynanacak oyun ortadaydı. neden 4-4-2 oynanması gerektiğinin detaylarını şu videoda açıklamıştım. özellikle elde top taşıyan kanat olmayınca neden kanatsız sistemlerle oynanması gerektiğini jonathan wilson'dan yola çıkarak anlatmaya çalıştığım şu videoyu da buraya bırakayım, teknik taktik konularına ilgi duyanlar ayrıca bakabilir... https://www.youtube.com/..._hHvTdAi&index=2

    nihayetinde fatih terim, alınan onlarca başarısız sonucun ve başarısız oyunun ardından, fazlasıyla inat ettiği bu pas hayalini bıraktı ve dikine futbola geçti. ankaragücü ve göztepe maçlarında 4-4-2 oynayan ve daha direkt hücum etmeye çalışan bir takım var. fakat bu sefer de oyuncu tercihi hataları nedeniyle farklı problemler ortaya çıktı.

    evvela belhanda ve selçuk gibi iki geçirgen orta saha merkezi ile 4-4-2 oynamak son derece şaşırtıcı bir hata. fatih hocanın böyle basit tercih hatalarında bulunmasını, kafasının oyunda olmamasına, hep saha dışında kalmasına bağlıyorum zira fatih hoca kadar tecrübeli birinin göztepe deplasmanına belhanda - selçuk merkezi ile çıkmasının akıl alır yanı yok!

    ayrıca ömer bayram'ın sol çizgide veya sol bekte olması da ömer'i son derece vasatlaştıran bir durum. ömer 28 yaşına kadar hatalı pozisyonlarda oynatılmış aslında merkez olması gereken bir adam. bunun da neden böyle olduğunu 5 tweetlik bir floodta detaylıca açıklama çalışmıştım. yine merak edenler için onun da linkini bırakayım... https://twitter.com/.../1203639127205437440

    peki nasıl bir 4-4-2 fayda sağlardı? merkezin çok koşup, mücadele edebildiği ve alan kapatabildiği bir 4-4-2 şart. zira kanatlar ve santrfor hattı hareketsiz. göztepe maçı öncesi çok sayıda eksik vardı. öyleyse ömer'i merkeze çekip belhanda ve feghouli'yi kanatlarda tutmak ve donk - ömer orta saha merkezi yapıp stopere ahmet - marcao stoper ikilisi yapmak net bir çözüm olurdu ve çok daha katkı sağlardı. galatasaray bu kadar çok kontra yemezdi. bizzat belhanda faul yapmayı bilmediği için 2. gol yenildi. bundan sonra nasıl bir sistem yerleştirilir, bu daha çok hangi futbolcuların alınıp, hangilerinin alınamayacağına veya gönderilemeyeceğine bağlı olarak değişir. gel gelelim fatih hocanın, elindeki kadroya uygun taktiği bulma konusunda son döneminde çok başarısız olduğunu, çok takıntılı davrandığını düşünüyorum.

    nzonzi'nin söylemleri

    şimdi geçtiğimiz günlerde nzonzi'nin verdiği iddia edilen bir röportaj yayınlandı milliyet gazetesinde. bu habere göre nzonzi, sorunun kendisinden kaynaklanmadığını söyleyerek, ön tarafta oynayan takım arkadaşlarını eleştirmiş ve "ben topu aldığımda öne doğru koşacak futbolcu bulamıyordum. benim oynadığım pozisyondaki bir futbolcu garanti ve doğru pası vermeye çalışır. burada kim oynarsa oynasın durum değişmeyecek. bu sorun savunmanın önünde oynayan futbolculardan değil, tamamen ön taraftaki durağanlıktan kaynaklanıyor" demiş.

    ön taraftakilerin hareketsizliği malum. o konuda nzonzi'ye katılmamak imkansız. daha haziran - temmuz ayında en büyük hata, babel'i transfer etmekti bence. feghouli varken alınması manasızdı. millet hollanda milli takımı oyuncusu, büyük futbolcu vs derken babel'in bu kadroya uymadığını gören görüyordu ve fakat garip bir şekilde 50 yıldır futbolun içinde olan fatih hoca göremedi... yani nzonzi bu plansızlığı vurgulamakta haklı. buna karşın iki sorum var kendisine...

    1- "benim yerimde kim oynarsa oynasın fark etmez" demiş. lemina oynadığında veya ömer merkez oynadığında neden fark ediyor? hem de öyle böyle fark değil, çok fark ediyor. zira öndekilerin hareketsizliğini, arkadakilerin mücadele gücü ve agresifliği belli ölçüde kapatabiliyor. sen oynadığında ise onların hareketsizliğini katmerliyorsun.

    2. sorum... ben yerine kim oynasa fark etmez diyorsun, aslında senin ilk 5 maçın ile sonraki 10 maçın arasında siyah ile beyaz kadar fark var. sen ilk 5 maçında ligin en iyi 6 numara performansını sergilerken ön tarafta babel oynamıyor muydu? feghouli, falcao o zaman yok muydu? sen ilk 5 maçında 3-4 top kapma, 3-4 pas kesme ile oynarken sonraki haftalarda bıçakla kesilmiş gibi 0 top kapma 1 pas kesme gibi istatistiklerle oynamaya başladın...

    şimdi ön taraf hareketsizse, bekler temposuzsa senin de temposuz olma lüksün yok. öyleyse bir hesap yapalım...

    33 yaşındaki babel'e 3 yıllık 10 milyon euroluk bir yatırım yapılmış.

    33 yaşındaki falcao'ya 3 yıllık 21 milyon euroluk bir yatırım yapılmış.

    29 yaşındaki feghouli'nin de daha 3 yıllık yaklaşık 12 milyon euro değerinde bir kontratı kapı gibi duruyor.

    ileri üçlünün galatasaray'a gelecek 3 yıllık maaş maliyeti 43 milyon euro. bu galatasaray'ın 1 yıllık şampiyonlar ligi gelirinin bile üzerinde... yani galatasaray'ı şampiyonlar ligi'ne gitmek bile zor kurtarıyor. bir de şampiyonlar ligi'ne gidilemez ve bu oyuncular satılamazsa beşiktaş'tan bile beter durumlara düşülebilir. yine bunu "beşiktaşlaşıyorsunuz" diye bütün yaz yazdık, bütün yaz şakşakçıların küfrünü yedik.

    öndeki üçlünün galatasaray ile bağı 43 milyon euro iken, ya onları göndereceksin ya da maliyeti 3.250 milyon euro olan nzonzi'yi göndereceksin. nzonzi galatasaray'ın 2 yıllık kiralayabildiği bir oyuncu. nzonzi hareket etmeden pas alacak verecek diye ilerideki 43 milyon euroluk hattı, üstüne bekleri falan hep birlikte değiştiremiyorsun. yani istesen de yapamıyorsun. o halde ömer bayram gibi, lemina gibi, ilerideki uyuşukları taşıyacak, çok koşan merkeze muhtaçsın. ilerideki uyuşuklar dururken bir de orta sahada uyuşuk oynatma lüksün yok.

    vedat yerine diagne

    fatih terim'in 2. döneminden beri yaptığı en kötü şey transfer. 3. döneminde de sercan yıldırım'lar, yiğit gökoğlan'lar, cris'ler gibi çok sayıda oyuncuya hatalı yatırım yapmış ama başarı geldiği için bunlar unutulmuştu. aslında 3. döneminin ilk yaz transfer dönemi harika. muslera, melo, elmander, ujfalusi gibi harika nokta atışlar var ama uzun dönemde takım güçleneceğine, yaşlandı aynı 4. döneminde olduğu gibi!

    2. döneminde ise 1.5 sezonda 40 küsur transfer yaptığı zaten malum. bu dönemde de bir sürü fiyasko yaşandı. fatih terim yukarıda da belirttiğim gibi, herhalde pep guardiola hayranlığından kendi gerçekliğini unuttu. terim'in en başarılı takımlarında ya hakan şükür gibi, ya elmander gibi, ya umut bulut gibi bir presçi santrforlar olmazsa olmazdı. 2. döneminde de hakan şükür belli bir yaşı geçip pres melekelerini yitirdiği için sistemi eskisi gibi olmamıştı zaten.

    4. döneminde başarıyı yakaladı ama oyun kalitesini hiç bulamadı. devre arasında mitroğlou ve diagne gibi 'armut piş, ağzıma düş' santrforlarını aldırdığında, basın toplantısında ilk bunu sormuştum. 2. yarının başlarında akhisarspor maçını mitroğlou'nun son dakika golüyle almış olmasına rağmen sormuştum bu soruyu. bu galatasaray'da geçmişteki gibi pres yapabilen bir golcü yok demiştim. "yaza olacak" demişti ve ağustos'un sonunda ancak andone gelebildi. falcao da, babel de; diagne ve mitroğlou gibi pres gücü olmayan forvetler. biri gidiyor, öbürü geliyor ve olan galatasaray'ın paralarına oluyor.

    fatih terim'in diagne'yi 13 milyon euroya transfer ettirdiğinde vedat muriqi'yi önceden görüp yedek olarak alması gerekirdi. öyle ya artık 14 yabancı var! mitroğlou yerine yedeğe 1-2 milyona gözünün önündeki vedat'ı almalıydı. vedat 2. yarıda patladı ve değerlendi kabul ama yedek olarak onun sisteminin oyuncusu olduğunu da görebilmeliydi. seneler geçti bu tip bir hücum hattı kurulamadı. fatih terim'in kariyerinde pres gücü olmayan forvetlerle kurabildiği iyi bir oyun yok! buna rağmen nasıl kendi oyun felsefesine uyan oyuncular aldırmadı aklım almıyor.

    ya fatih hocanın ekibinde onun kafasını karıştıran birileri olmalı, ya da hoca kendi geçmişini unutup pep guardiola'ya özeniyor olmalı. başka açıklama bulamıyorum ve kurulan bu kadronun değişim ihtimali de her geçen gün daha zorlaşıyor. yukarıdaki 43 milyon euroluk yatırıma 13 milyon bonservisli ve 2.3 milyon euro maaş ile daha 4 yıl kontratı olan diagne'yi de ekleyelim. maaş + bonservis 22 milyon da ona ekleyince toplam 65 milyon euro ediyor. sadece 4 hücumcuyu satamadığın anda 2 kez şampiyonlar ligi gelirini olduğu gibi bu 4 oyuncuya yedirmen gerek. ve kadronda daha 22-23 futbolcu maaş bekliyor olacak! galatasaray'ın nasıl bir felakete koştuğunu görmek lazım. her geçen transfer dönemi ise daha da büyük riskler alınıyor.

    --- alıntı ---

    aslında, sosyal medya genelini bir tarafa bırakıp galatasaray sözlük tayfası üstünde yoğunlaşırsak, "yangın tayfa" olarak nitelendirilen grubun sene başından beri söylediklerini söylemiş.
App Store'dan indirin Google Play'den alın