yaş itibariyle
paul dawkins’leri,
michael scearce’leri bilmem. galatasaray erkek basketbol takımının ortalığı duman ettiği dönemi göremedim. çocukluğumda
efes pilsen’i tutardım. hala da gs maçları haricinde desteklerim. ülker’i hiç sevmezdim mesela ama
harun erdenay’a tapardım. imzalı bir posteri vardı bende. taşınırken kayboldu. neyse. basketbolda galatasaray’ı sadece isminden dolayı takip ederdim. ta ki
malik dixon denen adam gelene kadar.
çok acayip adamdı. benim o zamana kadarki kısıtlı tbl izleyişlerimde gördüğüm en müthiş adamdı. deli gibi atıyordu. bir efes maçı hatırlarım. tek başına alıp götürmüştü. şu takımdan gittiğine en çok üzüldüğüm adamdır. ertesi sene
gerald fitch geldi. dixon’ın bir boy küçüğü. o da tek başına çok maç kazandırdı ama dixon olamadı benim için. sonraki sezon ise gscc tarihinin en başarılı yabancıları geldi.
dee brown,
robert hite,
chris owens ve
charles gaines. eurocup’ta yarı finali gören bu şahane kadroyu da dağıttı yönetim. geçen sene guroviç’ten umutluydum amma olmadı.
ve bu sene. ilk kez malik dixon’dan daha fazla beni etkileyen bir adam geldi şu takıma. rancik’te şahane ama simas jasaitis bir başka. bu adam başka bir takımda olsa, sırf onun için oturup izlerim maçlarını. klişe tabir vardır ya “komple oyuncu” diye. aha bu adam o. her şeyi yapıyor. skorer, bileği muhteşem adamın, asist yapıyor, ribaunt topluyor. son bjk maçında mesela skor yapamadı ama 11 rebo topladı double double’ı koydu. bu takımın en büyük sıkıntısı ribaund alamamaktı. fatih solak’ın gelişi ve jasaitis’in performansı ortadan kaldırdı bu durumu. son telekom ve beşiktaş ct maçlarında clutch performansıyla maçları getiren adamların başındaydı. bjk maçında wilkinson’la beraber.
son on küsür senedir hiç bir yabancı bu takımda 2 sene üst üste forma giymemiş. ama bu adam ve rancik kalsın mümkünse.