---
alıntı ---
cumhuriyetin ilanı ile birlikte, “ilk resmi istanbul ligi” şampiyonu olan beşiktaş’ın o yıllarda devamlı yararlanabileceği bir futbol sahası bile yoktu ne yazık ki...
1929 yılı ağustosunda taksim stadı’nın galatasaray’a ait bir hissesi 5000 tl karşılığında satın alınarak, 1933 yılına kadar bu ihtiyaç giderildi.
futbol şubesi sorumlusu şeref bey’in çabaları ile, bir dönem için halledilen bu handikap, yine bu ileri görüşlü spor adamının yaptığı planlı çalışmalar sonucunda nihayet toptan halledilmek üzereydi.
1930’lu yıllar ile birlikte iz sürmeye başlayan şeref bey, beşiktaş’ın geleceğini teminat altına alacak yeni bir mülkün peşine düşmüştür.
evvelce yanmış ve büyük tahribat görmüş tarihi çırağan sarayı ile moloz yığınlarının dolu olduğu bahçesini beşiktaş’a stad olarak tahsisi gerçekleştirmek üzereydi.
mevsim kıştı. ankara’da istanbul, izmir ve ankara karmaları arasındaki maçları idare etmesi için federasyon tarafından görevlendirilmişti. aksilik bu ya, birkaç günden beri, vücudunu saran bir illetin verdiği ağrılarla kıvranıyordu.doktorlar, erken tedaviye girmesinin faydalarını önüne sermelerine rağmen o, stad işini garantiye almak düşüncesiyle, görevlendirildiği maçları idare etmeyi düşünüyordu. öyle de yaptı zaten...
sonuçta, ankara’nın kara kışında yönettiği maçlarda vücudunun daha da zayıf düşmesine neden oldu ve yatağa mahkum oldu ne yazık ki... kulüp başkanı fuat balkan’ın da yapıcı teşübbüsleri ve o dönemin en önemli devlet adamlarından biri olan beşiktaşlı recep peker’in delaleti ile tüm formaliteler tamamlanmıştı ama, şeref bey bu dünyada yoktu artık.
beşiktaş “şeref” stadı
evet... 1932 senesinde “çırağan sarayı bahçesinin” beşiktaş jimnastik kulübü’ne “stad” olarak tahsisi nihayet gerçekleşmiş ve maliye bakanlığı bu tarihi mülkü 10 lira gibi sembolik bir aylıkla tam 99 yıllığına beşiktaş’a kiralamıştı.
çırağan bahçesini molozlardan temizlemek, toprak zeminin drenajını yaptırıp futbol oynanacak duruma getirme görevini, şeref bey’in en yakın dostu nuri çapa üstlenmişti. bu işleri yapmak için ilgili firma astronomik bir ücret isteyince çok öfkelenmiş ve fabrikasındaki işçileri devreye sokarak maliyeti asgariye düşürmüştü.
zamanın şartlarına göre beşiktaş futbol şubesi, toprak ama düzgün bir zeminde antrenman yapma olanağına kavuşmuştu. stadın komple inşaatı, 1940’lı yılların başına kadar sürdü.
altı bin kişilik kapalı, dört bin kişilik açık tribün tam on bin kişilik seyirci kapasitesi stadın, giriş kapıları, soyunma odaları ve nizami yüzme havuzu da dahil olmak üzere toplam inşaatı 42 bin tl’ye malolmuştu. stadın adı, muhalefet edenler olmasına rağmen şeref bey’in ismi ile anılacaktı artık.
kongre kararı ile tesise “beşiktaş şeref stadı” adı verilmişti. stadın resmi küşadı çok görkemli olmuştu. ertesi günkü gazete ve dergiler, bir zamanlar “beşiktaş çöplüğü” diye isim taktıkları bu yer için bu defa “balkanlar’ın en güzel stadı hizmete açıldı” başlığı altında haberi okuyucularına duyurmuşlardı.
beşiktaş futbol tarihi içinde şeref stadı’nın önemi çok büyüktür. kulübün asırlık tarihine damgasını vuran, “en muhteşem hakkı’lı, şeref’li ve şükrü’lü kadrosu” bu stadın getirdiği imkanlarla yetişip güçlenmiş ve rakiplerinin korkulu rüyası olmuştur.
stad tam yedi yıl boyunca (1940-1947) sportif açıdan olduğu kadar, ekonomik açından da beşiktaş’a büyük güç kazandırmış ve elverişli bir spor tesisin bir kulübün ayakta kalmasındaki önemini ortaya koymuştur.
şeref stadı yedi yıl boyunca, istanbul ligi, milli küme, kupa ve şilt karşılaşmalarına sahne olmuştur, 1948’de inönü stadı’nın devreye girmesiyle etkinliğini yitirmiştir.
---
alıntı ---
kaynak: vala somalı
bundan sonrası için kendi bilgilerimi aktarayım.
beşiktaş maçlarını büyük stadlarda oynamaya başladıktan sonra da,
fulya tesisleriaçılana kadar idmanlarını şeref stadı’nda yapmaya devam etmiştir.
bu stadda 2.lig maçları da oynanmaya devam etmiştir. beykoz, kendi stadına gidene kadar maçlarını şeref stadı’nda oynadı diye biliyorum.
orada bir çok kez izlemiştim
beykoz’u
günay’lı kadrosuyla. benim kuşağım ve öncekiler
adanasporlu günay’ı hatırlar.
deniz tarafında çok alçak bir tribünü vardı 80’lerde. top sık sık boğazın serin sularına giderdi. eğer yakınlarda bir sandal varsa top kurtarılabilirdi, ancak genelde yakalanamazdı.
bahsettiğim tribünün arkasında şarapçılar takılırdı, hemen arkalarında maçlar oynanmasına rağmen babalar şaraplarını götürürdü boğaza karşı. arada bir tribüne çıkıp, öyle ortaya küfürü basarlar herkes de gülerdi.
yazıda bahsi geçen havuz eski zamanlarda parayla girilen bir havuzdu. ancak temizliği konusunda çok ciddi şüpheler hep olmuştu.
hatta beşiktaş’ın soyunma odalarında farelerin dolaştığı haberlerini herkes bilirdi.
beşiktaş fulya'ya taşındıktan sonra da çırağan sarayı'nın harabeleri restore edildi, şeref stadı'nın yerine ise modern bir otel yapıldı. oldu size çırağan kempinski hotel.
kişisel olarak sevdiğim bir yerdi şeref stadı. orada çok maç izledim.
hatta orada maça çıktım, ortaköy tarafındaki kaleye golüm bile var.
http://www.captano.net/2010/01/seref-stadi/