lise yıllarımın bittiği ve üniversite için -galatasaray'a yakın olsun diye özellikle tercih ettiğim- istanbul'a gelip yerleştiğim yıllara denk gelir, siyasi olarak ortamlar pek kızışmaya başlamıştı. politik konular ateşli tartışmalara sebep olurdu, üniversitede bi barda bira içip ülke kurtarılırken işin biraz daha felsefesi baskın durumdaydı haliyle. bu üniversite ortamında daha hümanist gözlemler yahut okumuş insan bilgiçliği üzerinden ilerleyen tartışmalar sürüp giderken, ailenin konyalı olması hasebiyle konya'ya gittiğimde bu tartışmanın ekseni şu söz üzerinde kurulurdu; "takım tutar gibi parti tutuyorsunuz..."
bu sözü sonrasında defaatle duydum da, hiç ne demek isteniyor diye düşünmemiştim. geçen gün aklıma geldi, bu kadar basit, bu kadar önemsiz görünen bir söz öbeğinin sosyolojik bir bakış açısıyla çok şey anlatabileceğini düşündüm.
takım tutar gibi parti tutuyorsunuz.
galatasaray sözlük'te uzun sayılabilecek bir süredir yazarlık yapıyorum. bu yazarlık serüveninin bazı dönemlerinde buradaki bir arkadaş grubuyla kombinemi alıp birlikte maç da izledim, kucağımda galatasaray sözlük pankartı da taşıdım, aktivist sayılabilecek birkaç iş de yaptım, uzunca bir süre entry girmediğim de oldu, kimi zaman tek başıma kalıp yel değirmenleriyle savaşıyor gibi hissettim, kimi zaman sanki adamı linç ediyoruz lan bi dakka dedim. yok yok, sözlüğü terk etme entry'si falan değil bu.
*şu noktaya geleceğim, şu an şöyle bir profilime baktığımda, en ofsayt entry'leri listesi ile destan yazdığı entry'leri listesinde ortak olarak yer alan bir başlık var; "fatih terim". hatta iki listenin de birinci sırasında aynı isim var.
bence çok enteresan bir durum bu. kendimi bir tarttım, ulan geçmişte farklı şimdi farklı mı düşünüyorum acaba diye, yok. yani tabii ki bazı konularda fikirler evrilebilir de, bu konuda fikrim çok değişmedi benim. aslında günün sonunda neredeyse aynı şeyleri söylemişim hep ama, zamanlamalar farklı. yazarlar falan değişti eyvallah ama, genel kanının çok değişeceğini yine de sanmıyorum.
ünal aysal döneminde, fatih terim tüpçü ile beraberken yazdığım entry'ler en ofsaytlar listesinde başı çekmiş, şu an yazdıklarım destan yazıyor. ne ifade ediyorum, aynı şeyler...
şunu demek için yazmıyorum bunu; bakın ben hep aynı şeyi söyledim siz fikir değiştirdiniz falan diyecek değilim. fikirler değişebilir ve buna saygım sonsuz.
anlatmak istediğim başka bir hikaye ayhan akman üzerine. bugün bile farkediyorum, 1-2 yıl önce daha net farkedilirdi, şu an galatasaray'a emekleri dolayısıyla galatasaray taraftarının genelinden baya baya saygı görüyor ayhan, sevindim. ama bir yandan da galatasaray'ın çok sorunlu olduğu için lakap takılan orta sahasında adı var ayhan'ın. bam üçlüsü diye dalga geçtiğimiz bam'daki a'nın açılımı ayhan...
takım tutar gibi parti tutuyorsunuz.
niye söylenmiş ki bu söz? ifade ettiği anlam şöyle bir şey; "tuttuğun takımı değiştirmezsin tamam da, partini böyle tutma. tuttuğun takımın içinde nasıl bir pislik dönerse dönsün, savunacak bir şey bulursun. o renkler çocukluktan kazınmıştır kalbine. bugün fenerbahçeliler açık şikeye rağmen takımını destekleyebiliyor. senden benden farklı değil bu adamlar. sen çok onurlu bir takım diye sevmedin galatasaray'ı, 7 yaşında bunu düşünmüş olamazsın çünkü. ama partide bir pislik dönüyorsa bırak artık oy vermeyi."
ben böyle bir şey anlıyorum, ve sanırım, ve maalesef doğru. uzaklaştığın, yakınlaştığın dönemler olabilir takımına, ama yemeyelim birbirimizi, bırakamazsın sen o takımı. mümkün değil. arda gelse de bırakamazsın, geçeceksin öyle askıya aldım falan.
neden selçuk inan başlığında bu entry? çünkü bu kadar nefret etmeyin diye. futbol robotlar tarafından oynanan bir oyun değil. selçuk'un 10 dakika oynaması her zaman taktik icabı olmayabilir. evlatçılık olabilir ve bu evlatçılık gerekli olabilir. daha bu sezonun ilk yarısında ömer bayram'ın yerinde banega oynasa daha kötü bir durumda olabilirdik. bi düşünmek ister misin bunu?
daha kötü durumda olabilirdik çünkü ömer bayram'dan daha yetenekli olmasına karşın daha ruhunu kaybeden bir takım haline gelebilirdik. ömer bayram'ın gösterdiği mücadele diğer bazı yetenekli futbolcularımıza ruh kazandırmış olabilir.
selçuk'un orada olması, takımın içinde yer buluyor olması çok iyi olduğundan değil, galatasaray'ın nasıl bir takım olduğunu anlatmak açısından önemli olabilir. olmayabilir bak, öyledir demiyorum. kontra-argüman geliştirmene gerek yok. ama olabilir de, sen de o soyunma odasında değilsin ben de. bilemezsin bunu.
niyetim selçuk'u savunmak değil. fazlasıyla kızgın/kırgınım kendisine çalışmayı bıraktığı için. bu yetenekteki bir adamın futbol kariyerini böyle sonlandırması benim içime sinmiyor, umarım onun da sinmiyordur.
niyetim şunu söylemek, tepkilerimizi ölçmemiz gerek. bu toplumda birilerinin yönlendirmesi, medya gücü, siyasi durumlar sebebiyle birçok düşünce çabucak değişebilir. sizin düşünceleriniz de değişebilir. yarın mecbur kalır selçuk'u kadıköy'de 5 dakika oynatırsın, iki gol atar efsane oluverir tekrar. senin efsanen olmasına gerek yok, çoğunluğun efsanesi olduğu zaman 2 ay sonra sen de yumuşamaya başlarsın.
inanmıyorsan bi düşün birkaç olay üzerinden.
bu kadar nefret entry'si girmeyin. bu adam galatasaray'ın kaptanı. paradır şudur budur, kızın, bırak futbolu deyin ama selçuk, fatih terim, abdürrahim albayrak, mustafa cengiz gibi adamlara bu denli acımasızca saldırmayın. iki gün sonra bir şey olur çark edersiniz, konuşacak yüzünüz olsun.
doğum günün kutlu olsun kaptan.