• 184
    10 mart 2014 tarihli maraton programının başından beri sinan engin'e sallayan kişi.
    sanıyorum ki sinan engin yani. çünkü sinan engin'den başka yönetici/yorumcu yok.

    - bir iki dönem yöneticilik yapana markus'un hakemliğini sorgulamak düşmez.
    - dünyanın en iyi hakemini beğenmeyen kişi acaba hiç inter-milan derbisi izlemiş midir?*

    olaylar arasında bu goygoyun kaynamasını istemiyorum :(
  • 185
    10 mart 2014 trabzonspor fenerbahçe maçı sonrası yayınlanan maraton programında erken bunama belirtilerinden kesitler sunan zat. ömrü hayatında ilk defa olaylı bir maç görmüş gibi davranması bir kenara, işin daha trajik tarafı çok değil iki sene önce "para da para aman daha çok para" diyerekten süper final zımbırtısını dayayıp -bilinen- dört tane taraftarın can vermesine sebep olan kendisinin de dahil olduğu kurum değilmiş havalarında konuşmaktadır.

    (bkz: ahmet gezer)
    (bkz: fatih çalışkan)
    (bkz: mustafa ertuğrul)
    (bkz: hasan yarış)
    (bkz: vedat gerekmen)
  • 188
    kendisi meleği oynuyor. ayrıca adalet böyle sağlanmaz buyurmuş, doğrudur. adalet dediğin mahkemelerde sağlanır. sağlandı. 6 yıl 3 ay. sonra tff ve hükümet tarafından sağlanır. senin tff nin başkanı beşiktaşı batırmış saka gibi üstüne başbakanın talimatlarını uygulayacak diye tff başkanı yapılmış. söylesene kuzum tff ve hükümetin adaleti sağlamamak için her şeyi yaptığı ortamda adalet nasıl sağlanır? nereye başvurulur? ne yapılır? başka çare var kaldı mı?
  • 189
    patronu para kaybetmesin diye süper final çıkartılmamış gibi, hükümet oy kaybetmesin diye fenerbahçe kollanmamış gibi adaletten bahsetmiyor mu bir de; bu ülkede anarşist olmamak mümkün değil. "ulan puşt, adaletsizliği senin patronların tesis etti, sen ve senin gibi paralı uşaklar da sattı; kime anlatıyorsun lan sen adaleti!" diye konuşma fırsatı bulamadıkça insanlar daha çok şiddet olayları göreceğiz hem futbolda hem de hayatın diğer alanlarında. adalet göğün direğidir, göğü başına yıktınız bu ülkenin namuslu insanlarının.

    korkun!
  • 191
    o malum '3 temmuz' süreci ve sonrasında 'aman futbolumuzun marka değeri düşmesin', 'aman fenerbahçe zarar görmesin' tarzı zırvalar ile kişilerin/kurumların hakettiği cezaları almasına mani olan insanlardan biridir benim gözümde. arkadaşım siz değil misiniz fenerbahçe küme düşerse lig tv izlenmez korkusuna kapılan? siz değil misiniz süper final gibi türk futbol tarihinin en gudik organizasyonuna imza atan?
  • 192
    geçen gün ömer güvenç'i de yanına alıp şansal yollarda hesabı fikret başkanı vodafone arena şantiyesinde ziyarete gitmiş olan yılların eskitemediği çınar. şurası net ki stüdyo dışında sudan çıkmış balığa dönüyor ve o kısmi profesyonelliğinin yerinde yeller esiyor. zırt pırt kafasını kaşıyıp durdu da kameraman genel görüşten çıkıp fikret başkan'a zum yapmaktan helak oldu. yahu bu kadar kaşınacak ne var? hadi kaşındın diyelim ekranlara yansımasındaki sakınca nedir yani ayıp bir şey mi? vallahi sanki ayıpmış gibi sürekli olarak perspektif değiştirildi diye dikkatimi çekti yoksa normal aslında. neyse şansal abi bir doktora gözük istersen, yaşın da epey var artık.
  • 193
    eyyamcı dede.

    ulan şeref yoksunları, bizim maçta şüpheli bir pozisyon olsa "galatasarayın golünden önce faul mü var" diye bas bas bağırırsınız.

    bugün* fenerin 2. golünden önce tartısmalı penaltı pozisyonu var ağzını bile açılmıyor.

    ki mukayeseli değerlendirirsek, ey güzel hakem sen o binya sıgırına 2. sarı kartlık pozsiyonda faul veriyorsan caner karektersizinin yaptığı hareket de penaltıdır!net kere net!
  • 195
    bugünkü yazısında fenerbahçe'deki yeniçeri'leri anlatan zat. durum onun yazdığı gibiyse beter olsunlar diyorum.

    --- alıntı ---

    sanıyorum, iki ya da üç yıl önce bodrum’da bir kış akşamıydı... fenerbahçe başkanı aziz yıldırım, o dönemin eskişehirspor ve kulüpler birliği başkanı halil ünal, işadamı yüksel çağlar, o dönemin eskişehirspor hocası ersun yanal ve bazı iş adamları yemek yiyorlardı... iddia o ki, halil ünal, “benim hocamı ayartma” diye aziz yıldırım’a bir çıkış yaptı... yıldırım da “ben olduğum sürece ersun yanal fenerbahçe‘nin kapısından içeri giremez“ dedi...
    bu tartışma gazetelerde, internet sitelerinde manşet oldu... sonra da ersun yanal, fenerbahçe‘nin kapısından içeri girdi, son yılların en etkili futbolunu oynattı ve tarihe geçecek uzak ara bir şampiyonluğa imza attı...
    ama bu birliktelik sadece bir yıl sürdü... “kapıdan” giren ersun yanal, bunca başarıya rağmen “bacadan” zor kaçtı...
    aykut kocaman’ın zamansız ve beklenmeyen istifası, aziz yıldırım’ı zor durumda bırakmış, çaresiz ersun yanal‘a sarılmıştı... ama ersun hoca‘yı hiç sevemedi başkan... lig devam ederken de kopma noktasına çok geldiler. her defasında araya yüksel çağlar girdi, arayı buldu...
    allah’ı var, aziz başkan buna rağmen sezon başındaki yanal- sow gerginliğinde belki de ilk kez hoca‘dan yana tavır koydu ve futbolcularına “hoca ne diyorsa o, herkes ona gore davransın“ dedi...

    canını ortaya koydu

    ersun hoca‘nın çok ciddi kalp rahatsızlığında da elinden tutup hastaneye koşan aziz başkan oldu... ersun hoca da bir defada kalbine tam 6 stend takılmasına, o günlerde hayati bir risk taşımasına rağmen, operasyondan sadece 48 saat sonra galatasaray maçında takımının başında sahaya çıktı... kelimenin tam anlamıyla, canını ortaya koydu...
    kim ne derse desin, ersun hoca ağır çalışmayı, bilimselliği seven bir hoca olarak, kaytarmayı alışkanlık haline getiren bazı futbolcuların işine gelmedi... sezon başında bundan sızlanan bazı oyuncular zaman ilerledikçe, hatta sezon sonuna doğru bu defa hoca‘yı “kendilerinle ilgilenmemek, ilişki kurmamak, selam vermemekle” eleştirmeye ve bu ifadelerini başkan’a taşımaya başladılar...
    takımın en önde gelen futbolcularından birinin arkadaşlarını akşam saatlerinde telefonla örgütlemesinin ardından ertesi gün oyuncular toplandı ve başkan aziz yıldırım bu toplantıya çağrıldı...
    alper ile caner dışındaki, belki biraz daha ılımlı olan kuyt’ı da sayalım, salih başta olmak üzere diğer oyuncular açtı ağzını yumdu gözünü. hepsi ersun yanal‘ı şikayet etti... hatta emenike, “seneye o varsa, ben yokum” dedi... başkan yıldırım, emenike‘ye “öyle söylüyorsun ama seni bu takıma aldıran ersun yanal“ dedi... ancak buna rağmen başkanla, futbolcularla ortak bir koro oluştu: “ersun yanal‘ı istemezük...”

    kahve bile içmedi

    öyle ki başkan aziz yıldırım, bodrum‘a tatile geldi, kaptan volkan‘ın teknesine gidip oturdu, ancak aynı günlerde bodrum‘da bulunan hocası ersun yanal ile buluşup bir kahve bile içmedi...
    volkan, bodrum‘da tatil yapan eski hocası aykut kocaman‘ı ziyarete gitti, aynı sitede oturan ersun yanal‘ı aramadı... volkan‘ın günahını almayalım, belki de aradı, ersun yanal yoktu...
    daha da kötüsü... ersun yanal sezonu 7 temmuz‘da açmak istedi... önde gelen iki futbolcudan biri “ne 7 temmuz’u, avrupa maçımız yok, bişeyimiz yok, 14 temmuz’da açalım” dedi... hoca 7 temmuz‘a direndi ama başkan “futbolculara uyalım“ deyince sezon 14 temmuz‘da açıldı...
    anlamadığım şu: futbolcular istedi diye sezon bir hafta geç açılıyor ve bunda bir sakınca görülmüyor, ersun yanal iki gün izin verince “takım çalışmıyor“ diye kusur oluyor...
    ersun yanal‘ın “tek başına“ bırakıldığı bir ortamda daha fazla kalabilmesi mümkün değildi... lige başlasa da, üçüncü - beşinci haftada yine bir ayrılık olması kaçınılmazdı...
    sadece o ayrılık beklenenden önce oldu...
    ancak başkan aziz yıldırım ve futbolcular üstlerine her zamankinden daha ağır bir sorumluluk aldılar...
    geçen yıl ligin başında galatasaray fatih terim’i gönderdi, bedeli ağır oldu... ersun yanal‘ın da adeta istifaya zorlanması, büyük ihtimalle fenerbahçe‘nin önüne de bir fatura çıkaracaktır...
    gazetecilik; çokça da yanılma payı olsa bile öngörü gerektirir...
    elbette fenerbahçe bu yıl da şampiyon olabilir... ama 2013-14 sezonunda ersun yanal‘la oynadığı görsel, mücadele gücü yüksek, tempolu, zevk ve heyecan veren futbolu ve “en fazla kazanan, en fazla atan” gibi istatistikleri altüst eden başarıları 2014-2015‘de zor yakalar... şampiyon olma ihtimaline rağmen, 2014-15 sezonunda, bir önceki sezondaki başarıların ve futbolun gerisinde kalır... yanılabilir miyim, elbette... ama yanal sonrasını böyle görüyorum...
    o zaman da yanal‘ı gitmek zorunda bırakan başkan’a, futbolculara haklı olarak sorarlar;
    “ersun yanal‘ı gönderdiniz de ne oldu...“

    sürekli "hayır" dediler

    başkan aziz yıldırım ile teknik direktör ersun yanal arasında transferde de ilginç gelişmeler yaşandı. sonuç da ersun yanal’a hep kırmızı kart çıktı...
    ersun hoca, geçen yılın devre arasında eski oyuncusu veysel’i istedi, olmadı, galatasaray aldı...
    bu sezon bir başka
    eskişehirsporlu erkan’ı istedi, gene olmadı...
    mevlüt için çok ısrar etti... “mutlaka yerli bir golcü
    almalıyız. bu bizi takım
    olarak, yabancı kontenjanı olarak çok rahatlatır” dedi, “çok pahalı” gerekçesi ile reddedildi...
    salzburg’da oynayan orta saha oyuncusu kevin kampl’ı istedi, gene kırmızı kart gördü... en önemlisi, son dünya kupası’nda fransa milli takımı ile harikalar yaratan orta saha oyuncusu valbuena... o’na da onay çıkmadı...
    tabi onay çıkmadı da
    maliyetler de önemli...
    başkan belki de bu nedenle yanaşmadı...
    zaten orta sahaya üç aday vardı; valbuena, kampl ve diego...bir gün ”beşiktaş diego’yu alıyor“ haberleri çıktı... fenerbahçe harekete geçti, allah’ı var telefonu açıp ersun yanal’a “diego’yu” sordular. ersun hoca da, diego ile aynı takımda oynayan eski oyuncusu arda turan’dan bilgi aldıktan sonra “olur” dedi...
    ama diego, ersun hoca’nın orta alandaki ilk
    adayı değildi...

    --- alıntı ---

    http://www.milliyet.com.tr/...skorer-yazar-yazisi/
  • 196
    --- alıntı ---

    galatasaray’da balıkesir maçıyla beraber prandelli’ye yönelik eleştirilerin dozu arttı. sizce italyan nerede yanlış yapıyor?

    bilal, galatasaray’da kötü gidişi sadece prandelli’yi bağlamak doğru değil... hadi prandelli tepeden tırnağa hatalı, takımı kötü oynatıyor. peki “yavaş oynayın , tempo yapmayın, hızlı hücum etmeyin” diye de prandelli mi söylüyor? hadi kötü oynadın; hırsın nerede, isteğin nerede, mücadele gücün nerede? ortada bir başarısızlık varsa, prandelli kadar, bu işin içine futbolcuları da katmak gerekiyor. ama bağırarak, çağırarak, onların ellerini-ayaklarını birbirine dolaştırarak değil... sözümün arkasındayım; florya düzelmeden, galatasaray düzelmez.

    galatasaray ileride drogba’yı arıyor mu? çünkü top tutamıyor göründüğü kadarıyla...

    bilal, drogba varken, iyi oynamıyordu ama potansiyel bir tehlikeydi. ileride top tutuyor, rakip savunmanın güvenini bozuyordu. bazılarının varlığı, yokluğunda belli olurmuş. drogba da öyle... hoca, olcan ‘ı kesti diye eleştiriliyor. ama olcan’ın florya ‘da takındığı tavırları duyuyoruz. iyi transfer yapmak, ilk on birde oynayacağın anlamına gelmez.

    kulübün girdiği seçim ortamından futbol takımı olumsuz etkilenir mi? seçimle ilgili öngörünüz nedir? bu kadar kısa sürede diğer adaylar hazırlanabilir mi?

    seçim ortamından takım etkilenir mi? çok profesyonel olsalar etkilenmezler. ama bizim ülkenin ortamında, olumsuz anlamda etkilenecekleri kesin. galatasaray’da da bu kadar sık kongre kararı alındığını ilk defa görüyorum. başkan tek aday giriyor, buna rağmen yaptığı ekipten tatmin olmayıp kısa sürede yeniden seçim istiyor. ünal başkan devam eder, ama dilerim bu defa yine bir yıl sonra seçime gideceği bir yönetim yapmak zorunda kalmaz.

    --- alıntı ---**
  • 197
    --- alıntı ---

    siz prandelli’nin sahaya sürdüğü kadroyu görünce ne hissettiniz?

    sevgili bilal, prandelli’nin son maçta yaptığı on biri, aslantepe tribünlerinde görüntüye gelen beş yaşındaki çocuk bile yapmaz. ama suç onda değil... sen önce bir başka italyan’ı, üstelik prandelli’den daha kariyerli bir italyan’ı mancini’yi getirmiş, büyük bir hayal kırıklığı ile sonra göndermişsin. bu acı tecrübeye rağmen, yeni bir italyan’a yönelir misin? işte sonucu... galatasaray’ın yaptığı “bile bile lades”... galatasaray’da “made in italy” modeli çökmüştür.

    bu saatten sonra prandelli’nin kalma şansı var mı?

    anderlecht maçındaki olası bir galibiyet, prandelli’nin gidişini erteler ama engellemez. abdurrahim albayrak öyle sanıyorum ki, trabzonspor maçı sonrası prandelli’ye sahip çıktı, camiadan, özellikle taraftarlardan çok büyük bir tepki görünce çark etti. bu kadar sevilmesine rağmen, bu kadar güce rağmen prandelli’yi tutmaya bu saatten sonra onun da gücü yetmez... bilal işin şu tarafına da bakmalıyız . son maçta medjani “penaltı var” diye uzunca süre itiraz diyor, bakıyor sonuç yok, oyuna dönüp kafayı çakıp golü atıyor. adam neredeyse galatasaray ceza alanının içine bir masa-bir iskemle atıp bir de orta kahve söyleyecek. bu kadar rahatlık nerede var kardeşim? ey galatasaray savunması, ey g.saraylı oyuncular, neredesiniz? hep prandelli diyoruz da, siz neredesiniz? suçlu varsa, yanlış varsa tek adres prandelli değil. bu kadar parasızlık, bu kadar kargaşa içinde galatasaray yine de iyi puan topladı. ama önceki yıllardaki galatasaray’a alışanların bu galatasaray ile mutlu olma şansları yok.

    --- alıntı ---

    kaynak: milliyet
App Store'dan indirin Google Play'den alın