bu yaşına gelmiş bir adamın bu yazıyı okuduktan sonra yüzünde gram kızarma, üzüntü olmuyorsa diyecek lafım yok!
---
alıntı ---
sevgili şansal, sana, çok sevdiğim bir dostun, arkadaşın olarak sesleniyorum..
maraton programını bırak.. programı bırakamıyorsan, yönetmeyi bırak.. kenara otur, tümer gibi mustafa hoca gibi yorumcu ol. kişisel yorumlarını söyle, tamam.. kimsenin bir diyeceği olmaz. düşünce, yorum özgürlüğün var..
ama bir kurumu, hem de bu ülkenin yayın tekelini elinde tutan kurumu temsilen oraya oturup tüm programı yönettiğin zaman “kişisel” olma hakkın olamaz. taraf olma hakkın olamaz.. aslında fikir söyleme hakkın da yok ama, onu kabullendik.. ama program yöneticisi olarak, fikirlerini empoze etmek, kabul ettirmeye çalışmak, işine gelen pireyi deve yapmak için elinden geleni yaparken, işine gelmeyen fiilleri yok sayma hakkın yok. hiç yok..
sevgili şansal..
bir insanın en değerli varlığı adıdır.. sen bu ülkenin en iyi yetişmiş spor yorumcularından birisin. o adı yapmak için bir ömür verdin. çok saygın bir adın oldu.. ama erman toroğlu, aziz yıldırım ve federasyonun baskısı ile kovulduğu günden beri, adım adım gerilemen başladı..
şimdi maraton’un başında, fenerbahçe tv’nin genel müdürü gibi oturuyorsun. daha düne kadar, senin her dediğine kafa sallayan mustafa denizli ve tümer metin bile baskılarına, yönlendirmelerine tahammül edemez hale geldiler.
galatasaray- kasımpaşa maçının ardından (o dönüşü fener yaşasa, destanlar yazardın) hiç ama hiç sıkılmadan ve durduk yerde “hakem” konusunu ortaya attın.. maçın galatasaray’a hakem tarafından hediye edildiği imajı yaratmak için çırpındıkça çırpındın. uzattıkça öyle uzattın ki, mustafa denizli dayanamadı seni terslemek zorunda kaldı..
“şansal, bu maçta hakemlik bir konu olmadı, uzatma artık..”
fenerbahçe- beşiktaş maçında ise hakemlik bin konu olmuşken, bu defa hakemi gözden kaçırmak için çabalarken, bu defa tümer’in şamarını yedin..
tümer doğrudan seni muhatap alıp sordu..
“seyirciyi tahrik eden forma çıkartmak sarı kart değil mi?.”
“hakemden izinsiz sahayı terketmek sarı kart değil mi?.”
“hakemden izinsiz sahaya girmek sarı kart değil mi?.”
bir dakika içinde üç sarı kartlık hareketi izleyen hakem için tümer’in sana sorduğu soruya yanıt vermek işine gelmedi. topu gene tümer’e atıp konuyu kapadın..
emre’nin sahanın ortasından bağıra çağıra bilic’e koşmasına, ona saldırmasına seyirci kalan hakeme sen de seyirci kaldın. hakemlere verilen talimat açık.. olay yerine koşup gelen ve saldırıya katılan kaleci sarı kart görür. senin görüntülerinde vardı, volkan’ın bilic saldırıları.. gık demedin..
maç içinde hakemin fener lehine eyyam kararlarını, emre’ye bir türlü gösterilmeyen sarı kartları konu bile yapmadın..
ayni maç, ayni hakem ve ayni kararlarla tam tersine geçse ve 1-0 beşiktaş lehine bitseydi, hakemi bitiren maraton programı sabaha kadar sürerdi, bunu ikimiz de biliyoruz.
milyonla seyirci de biliyor şansal..
fenerli olmana itirazım yok.. ben de galatasaraylıyım. öyle olduğumu bildiğim için de, başından beri tek bir spor programında yöneticilik yapmadım. oturdum, kendi yorumlarımı kendimi bağlayarak yaptım. kurumu temsil etmedim. hakemlere, federasyona baskı yapacak programlar üretmedim.
geriye kalan 9 haftanın sonunda, beşiktaş maçındaki gibi eyyamcı hakemlerle fener şampiyon olursa, 4. yıldızı ne aziz yıldırım, ne ismail kartal, ne fener futbol takımı, sen almış olacaksın, biliyorsun değil mi, şansal!.
onun için işte, acı, hem de çok acı söyleyen bir dost olarak sana tavsiyem!..
maraton’u bırak!.. kendin için, o ömür verdiğin şansal büyüka adı için bırak!.
bırak, şansal!..
(bkz:
hıncal uluç)
---
alıntı ---