iyi falan oynamamıştık. o grupta şanslı ya da şanssız olan tek takım gerçekten her maçı bala göte alan porto'ydu. ilk maçta lokomotiv'i hiçbir şey oynamadan 3-0 yenmiştik, hayra alamet demiştim. ardından porto'yla az çok aynı oyunu oynayıp kaybetmiştik.
ardından schalke'yle iki maçımız vardı. ilki
24 ekim 2018 galatasaray schalke maçını ömür billah unutmam. dünya tarihinin en şanslı takımıydık, o maçta muslera olmasa, penaltıları verilse, ya da bomboş golleri atabilseler o maç 6-0, 7-0 biterdi. hayatımda bir maçın başından mide bulantısıyla kalkmamıştım,
domenico tedesco fatih hoca'nın en kabız dönemlerinde hocalık dersi verip postalamıştı. deplasmanda da 3-4 yememiz gereken maçta yine 2 yemiştik, schalke'nin kadrosu abartısız bizden kötüydü.
guido burgstaller terör estirmişti diye hatırlıyorum.
sonra hiçbir iddiası kalmamış moskova'ya saçma sapan bir taktikle çıkıp 2-0 yenilmiş, yine sorunu forvet eksikliğine bağlamıştık. oynayacak hiçbir şeyi olmayan porto'ya da yenilip bir başka şerefli mağlubiyet ile uğurlanmıştık.
kadro stoper hariç kaliteliydi (maicon'a 8 milyon verilen sene, daö-abv),
ozan kabak ile orayı da kurtarmıştık. taktiksel ve fiziksel olarak her maç ezilen bir galatasaray vardı. fatih hoca'dan açık ara en şüphe duyduğum senedir, bence en büyük sıkıntı asistanlarının hiçbir şey katmamasıydı.
hasan şaş efkarlanıp gece 2'de istifa ettiğini falan iddia ediyordu,
ümit davala genel olarak maçı iyi yerden izlemeye gelmiş gibiydi. ligde beşiktaş patladıktan sonra kalite de yerlerde olduğundan takımı da, hocayı da iten hiçbir güç yoktu. birinci çıksak roma'yla eşleşip çeyrek final potansiyelimizin olduğu bir seneydi. yazık olmuştu, ama şans falan değildi, düz rezildik.