içinde benim de yer aldığım podcast reklamını yapıyorum alenen de bunu yaparken bilgi vermek istiyorum, biz bunu yaptık, dinlesenize demek yerine. aşağıda yazılanlar bir kitap sitesinde ve ekşi sözlük'te de yer almaktadır, o iki platformda da benim tarafımdan yazıldılar, başkasının yazdığını almıyorum yani nickler farklı olsa da;
vereceğim bilgilerin neredeyse tamamı imdb sitesinden ve yine sıklıkla bu siteyi referans alan youtube sinema videolarından ibarettir. ama bu bilgiler haricinde kendi yorumlarım da fazlasıyla yer alacak bu yazıda.
1976 yılında yapılan ve 1977 yılında en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kurgu oscarlarını kazanan, bunun yanında en iyi senaryo, en iyi müzik, en iyi şarkı, en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu(üstelik 2 oyuncusu birden) oscar ödülleri'ne de aday gösterileren muhteşem bir filmdir rocky. yani bütün önemli ödüllerde adaylık almış bir film var ortada. şimdi ödül işi bazen şanstır. karşına öyle bir aday gelir ki hak ettiğin halde alamazsın ya da tam tersi, karşına o kadar zayıf adaylar gelir ki sen tüm ödülleri toplarsın. bu sebeple 1977 oscar'ında hangi filmler varmış diye baktım. acaba dedim, bu rocky'nin başarısı mı yoksa biraz da şans mı. o sene adaylar arasında taxi driver var. başrolünde dustin hofmann ve robert redford'un olduğu all the president's men var. ingmar bergman'ın face to face filmi var. yani hiç öyle ''zaten düzgün filmde yokmuş canım'' denebilecek bir yıl değil.
rocky tam bir yokluk filmi. sylvester stallone'un cebinde 5 kuruş para yok, elinde kendi yazdığı rocky senaryosu var ve masada da 300 bin dolarlık bir teklif. bu paranın stallone için ne ifade ettiğini anlatan en güzel anekdot şu aslında; stallone o kadar parasız ki o dönem, besleyemediği için köpeğini satıyor. hangi köpek? filmde gördüğümüz köpek, ismi butkus. o köpek sylvester stallone'nin kendi köpeği. işte sylvester stallone bu haldeyken o teklifi reddediyor. çünkü filmle ilgili asla geri adım atmayacağı bir şartı var; rocky'yi kendisi oynayacak. haberler ne kadar doğru, olayı romantikleştirmek için abartılmış mıdır bilemem ama şirket bunu bir risk olarak gördüğünden teklifi 35 bin dolara düşürüp rocky rolünü sylvester stallone'a veriyor. stallone, o paranın avansıyla gidip sattığı köpeği geri alıyor. çekimler sırasında da köpeği bırakacağı yer olmadığından köpek de filme dahil ediliyor. filmin sonundaki cast jeneriğinde köpeğin adı şöyle geçer;
dog-butkus stallone
rocky'nin adı aslında rocky değil. ama rocky adına geçmeden önce evcil hayvanlarından bahsetmek istiyorum. butkus köpeğin adı ve rocky'nin kendi köpeği. evdeki iki kaplumbağanın ismi ise cuff ve link. ayrıca bir de balığı var filmde, ismi çok hoş; moby dick.
rocky açılıştaki dövüş sahnesinin ardından eve döndüğünde balık ve kaplumbağalarını beslerken duvarda asılı bir boksör posteri görürüz;
rocky marciano. yenilgisiz bir boksör kendisi. kariyeri boyunca çıktığı 49 maçın tamamını kazanmış bir boks efsanesi. rocky ondan öykünerek kendisine bu ismi seçiyor, yoksa adı robert. yine ilk sahnelerde gördüğümüz üzere giydiği bornozun arkasında ise italian stallion yazıyor, yani italyan aygırı. zaten filmde
apollo creed de rocky'nin lakabını çok seviyor ve maçın propagandası için de bu lakabın çok uygun olduğunu düşünüyor. ama bu isim de çok ironik aslında. 1970 yapımı bir soft porno filmin adı bu, ki o filmin başrolünde de stallone var zaten.
filme dair teknik bir iki bilgi vermek istiyorum, sonra içeriğe, bu filmi neden sevdiğime değineceğim. film 1 milyon dolar civarında bir bütçe ile çekiliyor. bu çok düşük gibi anlatılsa da o kadar da düşük değilmiş bana kalırsa. 4 sene sonra çekilen bir başka boks filmi raging bull’un bütçesi 18 milyon dolar. şimdi böyle bakınca elbette düşük bir bütçe 1 milyon dolar ama öyle şeyler okudum ki, o okuduklarıma göre bu filmin 100 bin dolara falan çekilmesi lazımdı. o sebeple emin olmamakla birlikte birazcık abartıldığını düşünüyorum zira aynı sene çekilen ve oscar’da yarıştıkları taxi driver da hemen hemen aynı bütçeye mal olmuş bir film. bütçesi düşükten ziyade sınırlı diye tanımlamak daha doğru bence. ekstra masraf çıkarmamak için çaba sarf edilmiş. söylenenlere göre figüran kullanılmaktan kaçınılmış, maç sahnesinde rocky’nin şort rengi afişte farklıymış ama afişi değiştirmek yerine bir replik ekleyerek bu işi çözmüşler ki filmin hikayesine de çok uyan bir sahnedir o aslında. sahnelerin pek çoğu etraftaki insanlardan habersiz çekilmiş. yani gördüğünüz insanların çoğu figüran değil, gerçekten de o sırada orada olan insanlar ve senaryodan falan haberleri yok. filmde apollo creed karakteri muhammed ali’den esinlenerek yaratılmış. zaten sylvester stallone de izlediği bir
muhammed ali maçının ardından bu senaryoyu yazmış, ilhamı o maçtan almış.
film 200 milyon doların üzerinde gişe yapmış ki rock serisinin (6 rocky filmi, 2 creed filmi var) toplam geliri 2 milyar dolara yakın. creed 3 filmiyle birlikte 2 milyar dolar da aşılacaktır muhtemelen. rocky filminde anlatılan hikaye aslında sylvester stallone’un hayatının bir izdüşümü. filmde rocky; kayıp bir boksör, bir serseriyken bir boks maçı için varını yoğunu ortaya koyar ve sonunda hayatını kurtarır/değiştirir, tüm sevdiklerinin hayatıyla beraber. gerçek hayatta da sylvester stallone bu senaryoya o kadar inanır ki bakamadığı için köpeğinin satacak durumda olmasına rağmen başrolü kendisinden başkasının oynamasını kabul etmez ve sonunda muazzam bir gişe başarısı ile zengin bir aktöre dönüşür. ama geldiği yeri unutmaz stallone. rocky serisinin devam filmlerinde rocky karakterinin nasıl vefalı bir adam olduğunu sıklıkla gösterir ve adeta bu durumun gerçek hayattaki bir yansıması olarak da kendisi, rocky’nin ilk filminde görülen o iki kaplumbağaya 40 yılı aşkın süredir hala bakmaktadır.
film, philadelphialı sıradan ve solak bir boksörün dünya boks şampiyonu bir profesyonel boksörle maç yapma şansı yakalaması ve kendi dünyasında bu boks maçına bambaşka bir anlam yüklemesini konu alıyor. yani tam anlamıyla bir
underdog hikayesi.
ateş arabaları'ndan öykünerek kaydetmeye başladığımız
camuspotu isimli podcastin kayıtlar öncesindeki toplantısını yaparken de kayıt aldık. o kaydı pilot bölüm adı altında yayınlar mıyız bilmiyorum. hiçbir hazırlığımız olmadan kayda almaya başlamıştık konuşmalarımızı ve ben şöyle demiştim konu rocky'e geldiğinde; ''rocky benim için bir boks filmi değil. rocky'nin diğer serileri boks filmi ama ilk film boks filmi değil. rocky bir boksör değil de tır şoförü olsaydı rocky'ye tır şoförü filmi demezdik.'' ateş arabaları'nı izledikten sonra hata yaptığımı anladım. aslında yaptığım şey hata değil, ben boks filmi değil derken bu bir dövüş filmi değil demek istemiştim, ancak bunu ‘’oscar almış spor filmleri’’ konusu konuşulurken derseniz, söylediğinizin rocky bir spor filmi değil diye anlaşılması çok normal. oysaki rocky tam bir spor filmi ve ben bunu
ateş arabaları’nı izledikten sonra idrak ettim. ateş arabalarını bir dram filmi olarak izlerseniz pek de beğenmezsiniz. hatta vangelis’in bazı kaynaklara göre doğaçlama olarak çaldığı o muhteşem film müziği olmasa etkilenecek çok az şey bulursunuz o filmde. ama bunun gerçek bir hikayeye dayandığını unutmadan o iki atletin nasıl koştuklarına değil de ne için koştuklarına odaklanırsanız sporun ruhunu iliklerinize kadar hissedersiniz ve o film bir anda çok etkileyici bir filmde dönüşebilir. bir spor müsabakası elbette rakibinin geçmek üzerine kurulu bir yarışmadır ama aynı zamanda özünde kişinin kendini ifade etmesinin, kendini tanımlamasının bir yoludur. ve bazı zamanlarda bu tanımlama kişinin kendisine yönelik de olabilir. ateş arabaşları’nda (
chariots of fire) atletlerden biri tanrı için koşuyor, diğeri uğradığı ya da uğradığını düşündüğü ayrımcılığa cevap vermek ve bir daha o ayrımcılığa maruz kalmamak için. rocky de kazanmak için dövüşmüyor. para, unvan umurunda değil. hayatı boyunca hiç var olmamış bir adamın (sartre, gizli oturum adlı oyununda karakterlerden birisine ‘’cehennem başkalarıdır.’’ dedirtirken bunu anlatır aslında. sen başkalarının seni tanımladığı kadarsındır sıklıkla.) kendini ifade etme biçimidir o boks maçı, bir varoluş çabasıdır. bu filmden seneler seneler sonra çekilen
creed filminde de benzer bir tema vardır aslında. creed ‘’bir hata olmadığını göstermek için’’ dövüşür. rocky bir serseri olmadığını başta kendisine ispat etmek için çıkar o ringe. işe yaramaz bir adam olmadığını, bir hiç olmadığını başkaları kadar, belki onlardan daha fazla kendisine ispatlamak ister. zaten spor bir yönüyle tam olarak budur. kendi sınırlarını aşmak, kendini yeniden inşa etmek... rocky gibi ringe çıkmak ya da kendilerine ‘’ateş arabaları’’ denilen o atletler gibi koşmak... bazen kurallar dahilinde belirlenmiş olan kazanmak kavramının dışında çok daha başka şeyler kazanabilmek için de yapılır bunlar. nitekim bu yazıda anlatılan rocky serisinin ilk filminin sonunda rocky balboa, kurallar dahilinde apollo creed’e sayı ile kaybeder maçı, ama en az apollo kadar kazanan biri olarak terk eder o ringi. bir hiç olarak çıktığı ringden rocky balboa olarak iner, üstelik maçı kaybettiği halde. bir olimpiyat yarışında sonuncu olduğu halde yarışı bırakmayıp da o ipi göğüslemek istemek, bir boks maçında kazanamayacağını bildiğin halde o ringe çıkıp bir şampiyon karşısında 13 raund ayakta kalabilmek... çünkü o sayede o maçtan birkaç hafta önce öğüt verdiğiniz 12 yaşındaki bir kız çocuğu bile sizi yok sayıp sizinle dalga geçerken o maçın ardından tüm şehrin kahramanına dönüşürsünüz.
“evet, bazen korkuyorum… ringdeyken gerçekten dayak yiyorsam ve kollarım kaldıramayacak kadar acıyorsa şöyle düşünürüm: ‘’şu adam çeneme öyle bir vursun ki artık bir şey hissetmeyeyim.’’ ama o kadar korkutucu olmayan başka bir yönü daha var; içimde devam etmek isteyen, bir raund daha dayanmak isteyen bir şey… çünkü yapamayacağını düşündüğün zaman bir raund daha devam etmek, hayatında çok şeyi değiştirebilir.’’ rocky balboa (rocky 4)