zamanla mevzubahis maketler oynamaları için toruna torbaya verilmiş midir,
bilemedim ben onu.
eski futbolcularımızdan ve kaptanlarımızdan
ergün penbe'nin takımdan ayrıldığı ilk sezon katıldığı bir söyleşide kurduğu bir cümle vardır. tam hatırlamamakla beraber, şöyledir: "ben galatasaray'a geldiğim sene stad yapılacaktı, takımdan ayrıldım hala yapılacak."
kemikten hiç beklenmeyecek bir esprili yaklaşım.
demek ki, maketlerle uğraşan tek isim özhan canaydın değilmiş. galatasaray'ın neredeyse son 20 senesi stad fiyaskoları içinde geçmiştir.
o yılları hatırlarım da, ne kadar endişelenmiştim başkan için. adamın sağlığı bozulmaya başlamıştı. hem de iyi niyetle çalıştığı ve sonunda kandırıldığı bir meselede.
hepimiz, hangi partiye oy verirsek verelim, 5 senenin sonunda kandırıldığımızı anladığımızda "elim kırılsaydı da oy vermeseydim" diyebilen insanlara dönüşebiliyoruz zaman zaman. peki, hepimiz her konuda aklı çelinebilen, yanlış tercihlerde bulunabilen insanlarken, hepimiz ömrümüzde asgari bir kere "keşke bu okulu seçmeseydim" , "keşke bu kadınla evlenmeseydim" demişken ve / veya diyecekken; galatasaray'a iyisiyle kötüsüyle başkanlık eden birini yıllar sonra, uğrunda belki de ömründen on sene bıraktığı bir konuda böyle belden aşağı başlıklarla eleştirmenin mantığı nedir, allah aşkına? üstelik yakın tarihimizde stad yapma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan başka başkanlar da varken...
çok hoş bir sözümüz vardır; muhtemelen
galatasaray ile fenerbahce arasındaki farklar başlığına yazılmıştır: fenerbahçe; başkanı'nın yaptığı stadla, tesislerle övünür, galatasaray; takımı'nın başarılarıyla övünür.
bu cümleye bir gün "üstelik galatasaray stad yapma işini beceremeyen başkanını satmaz; bilakis bağrına basar" kısmını da ekleyebilir miyiz acaba; her ne kadar o başkan başarı olarak sadece 2 lig şampiyonluğu ve 1 türkiye kupası getirmiş olsa, tarihi başarısızlıkları da galatasaray'a 6 senede getirmiş olsa da? galatasaraylılık biraz da bunu gerektirmez mi?
beyefendi adamdı özhan canaydın. mütevazıydı. belki galatasaray'ı ileriye götürecek vizyonu yoktu (lucescu'yu takımdan göndererek en forslu günlerini yaşayan fatih terim'i takımın başına getirmesi; kim ne derse desin, hem bir kumar, hem bir vizyon gösterisiydi, hakkını yemeyelim) ama bütün iyi niyetiyle 6 senesini galatasaray'a verdi. evet, biliyorum. fenerbahçe gol attıkça aziz yıldırım'ın elini sıktı ama iyi niyetliydi işte.
çağdaşları aziz yıldırım, mahmut uslu, hakan bilal kutlualp, sinan engin gibi onlarca ismin, galatasaray'ın henüz 3-5 sene önceki uefa zaferinin ezikliğiyle yaptıkları çirkefliklerin arasında o, beyefendi kişiliğiyle kayboldu gitti. akıbetine en çok üzüldüğüm insanlardandır.
bugün hala kendisiyle dalga geçiliyor, yer yer küfür ediliyor; varsın edilsin. ben seviyorum o adamı. futbolu çirkinleştiren onlarca dönemdaşının getirdiği sevgisizlik ortamındai farklı kişiliğiyle ve iyi niyetiyle galatasaray'ı için çabalamasıyla, galatasaray için iyi olduğuna inandığını kendisine küfür yağdıranlardan çok daha fazla istemesiyle kalbimde yer etmiştir. çok mu?
not: sonradan farkettim de, vizyonsuz dediğim adamın döneminde bugün bile severek okuduğumuz galatasaray dergisi yayın hayatına başlamış, bugün de alışveriş yaptığımız galatasaray store'ların temeli atılmış ve yaygınlaştırma çabaları son sürate ulaşmıştır. adeta bir store seferberliği olmuştur 2003 senesinde. bugüne etkisini taşımış hamleler... hakkını teslim etmek kısmına eklemem farz olmuştur.
not 2: bu yazının özhan canaydın'ın son yaptığı açıklamalarını tasdik etmem veya etmememle bir alakası yoktur.
ve son not: 14 sene şampiyonluk beklemiş bir kulübe sevgi, hatta aşk duyuyoruz. sözlükteki çoğu kişi o günleri görmedi; ama allah'ın sopası yoktur. bizden sonra gelecek nesil, yani çocuklarımız uefa kupası'nı hiç görmemiş olurlar ve o dönemki bizlerden çok daha farklı olurlarsa, işte o zaman açtığımız bu başlıklar aklımıza gelir de bir an pişmanlık duyarız diye umuyorum; 14 sene şampiyonluk bekleyen nesile ettiğimiz ihanetten ötürü.