1
kıyamet ne zaman kopar? yazısıyla sadece iyi bir yazar değil iyi bir izleyici olduğunu kanıtlamıştır. amiyane tabirle iyi malzeme çıkarmıştır. ben bu yazıya dayanarak 100 tane entry girerim. ayrıca beni selçuk şahin tespitiyle yarmıştır.
yaklaşık dört yıldır bu işle iştigal edince ve bütün futbol programlarını izlemek zorunda olunca, bazı yazar ve yorumcularımıza has davranış ve sözler de dikkatini çekiyor insanın ister istemez. buradan bana kalan şizofrenik tehlikeyi ise hafta içi bol temiz hava alarak gidermeye çalışıyorum.
futbolcu klişelerini biliyoruz. burada çokça yazdım. artık futbol yorumcuları futbolun önüne geçmişken onların klişelerine el atmamak olmaz. onların futbolculardan farkı ise hepsinin tek şeye odaklanması değil hepsinin kendi tarzı olması... aşağıda bunlardan küçük bir demet sunuyorum. ilginize...
- şansal büyüka bir maraton’da erman toroğlu’na “aman hocam ters bir şey deme” demezse...
- hıncal uluç bir 90 dakika’da sakin sakin konuşursa ve sinirlenmezse; bir teknik direktöre korkak demezse...
- rıdvan dilmen yorum yaparken elleriyle slalom yapmazsa ve bir kere olsun haksız çıkarsa...
- futbolmania’nın yorumcuları birbirleriyle uğraşmaktan daha çok sahada oynanan oyunla haşır neşir olursa ve her gelen yabancı transfere lakap yapıştırmaya çalışmazlarsa...
- ömer üründül bloklar arası bağlantıyı keserse...
- bilgin gökberk italya’dan örnek vermezse ve yazılarını “ve tabi bence” diye bitirmezse...
- vedat okyar birilerinden “kardeş” diye bahsetmezse...
- sergen yalçın bir kere de bir takımın bir tarafını beğenirse...
- hakan ünsal “bana sorarsanız ben de böyle derim” demezse...
- erman toroğlu yine bir maraton’da yemek tarifi vermezse...
- göktuğ sevinçli bir ve gool’de “biz uyarmıştık” diye belirtmezse...
- selim soydan “tamam mı” demeyi unutursa...
- ahmet çakar “hakaret olarak algılama” deyip kavgada söylenmeyecek bir laf sarfetmemişse...
- gürcan bilgiç bir kere de fenerbahçe’ye gelen antrenörü beğenirse...
- serdar bali bir kez olsun özkan sümer anısı anlatmazsa...
- selçuk yula bir gün objektif bir yorum yaparsa...
- mehmet demirkol ligin değerini düşürmemek gerektiğine değinmezse...
- haşmet babaoğlu işaret parmağını kaldırıp, “buraya dikkat” demezse ve hıncal uluç’a muhalefet ederse...
- turgay şeren bir cümlesini “diy mi” demeden bitirirse...
- hayri hiçler bağırmadan konuşursa...
- adnan aybaba bir sefercik olsun aralıksız 3 dakika sadece “futbol oyunu” ile ilgili konuşabilmişse...
- ziya şengül “hadi artık programı bitirelim” demezse...
- gökmen özdenak ağzından bir şey kaçırmazsa...
- sinan engin “ben beşiktaş’tayken” demezse...
- osman tamburacı bir programda osmanlıca bir şeyler demezse...
- futbol yorumcusu değilim ama hadi kendimi de ekleyeyim: ben yıldırım demirören hakkında olumlu bir şeyler yazarsam...
bilin ki vaziyet kötüdür. işte o zaman kendinize mukayyet olun, sevdiklerinize iyi davranın. zira büyük felaket yakındır...
not: bu yazımın bir bölümünü daha önce yayımlamıştım. güncelledim, değiştirdim, geliştirdim...
tribünden görmek...
23 mayıs 2006’da ankara inönü stadı’nda eskişehirspor-pendikspor arasındaki lig a’ya yükselme maçına gitmiştim. benim şimdiye kadar gördüklerime hiç benzemeyen tribünde neredeyse sahayla aynı hizada maç seyretmiş, daha doğrusu seyretmeye çalışmıştık... yukarıdan bütün sahaya hakim bir şekilde maç seyretmek ile görebildiğinle yetinmek arasındaki farkı ve teknik direktörlerimizin neden bu kadar hata yaptığını çok iyi anlamıştım o maçta.
bildiğiniz gibi, engin ipekoğlu’yla süper lig’e merhaba diyen kocaelispor, ipekoğlu’nun yönetiminde çıktığı 6 maçta sadece ilk hafta gençlerbirliği ile 1-1 berabere kalarak 1 puan topladı. 7. hafta göreve gelen yılmaz vural, fenerbahçe maçından sonra, daha görevinin ikinci haftasında, hem de hiç puan alamamışken tribüne gönderildi 5 hafta...
vural’ın tribünde geçirdiği 2. hafta kocaelispor ankaragücü’yle 1-1 berabere kalarak 9 hafta sonunda puanını 2’ye çıkarmayı başardı. beşiktaş mağlubiyetinden sonra atağa kalkan takım, denizlispor’dan 3, son haftaların flaş takımı antalya’dan deplasmanda 1 ve konyaspor’dan 3 puan almayı başardı...
kocaelispor’un bu seneki performansı üzerine konuşurken yılmaz vural’ın ceza almasından önce ve sonraki dönem diye ikiye ayırmak gerek galiba. önceden toplanan sadece 1 puan. tribün cezasından sonra alınan 8 puan (son maçta yılmaz vural’ın tribünde değil, kulübede olduğunu biliyorum). elbet kocaelispor’daki sakat futbolcuların iyileşerek form tutması bu başarıda çok büyük etken... ancak takımı yukarıdan izlemenin de payı olduğunu düşünüyorum. teknik direktörlerin maçı en iyi seyredecekleri yer, tribündür bence. en azından ingiltere’deki gibi yedek kulübeler biraz yükseltilse bu takımların aldığı sonuca da etki edecektir. çünkü sadece ayakları görmekle sahayı görmek arasında mutlaka fark vardır.
futbolda şiddete hayır!
güntekin onay: volkan burada öteki topa gitse ne olacak hocam?
rıdvan dilmen: volkan’ı odunla döverim valla. dövemem ben onu iri yarı da.
(%100 futbol ntv)
sportif hakaret!
skibbe sportif anlamda diyorum bunu hakaret değil, sportif anlamda omurgasız skibbe. skibbe’de omurga yok.
(ahmet çakar - 6 pas, show tv)
başka bir arzunuz...
emek ege: herhalde takımlar bundan sonra sana önlem alacaktır.
selçuk şahin: almasalar sevinirim.
(%100 futbol ntv)
el salla, el salla!
sinan engin: gökmen abi damat gibi. yenge burada yok, new york’ta ya onun için böyle giyinmiş.
ziya şengül: şu anda programı seyrediyordur.
sinan engin: o zaman yengeye el sallayalım buradan hep beraber.
(telegol kanaltürk)
drogba’yı kim istemez!
selim soydan: çok süratli santrafor mu iyidir, yoksa bulduğu zaman topu çok iyi kullanan mı? sen hangisini istersin?
ali gültiken: abi sen böyle dersen drogba’yı isterim ben de. adam hem çabuk, hem süratli, hem de kafa hakimiyetine çıkıyor.
(ve gool, tv8)
kaynak : http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1024432&AuthorID=117&Date=04.12.2008&b=Kiyamet%20ne%20zaman%20kopar&a=Nilay%20Yılmaz&ver=44
yaklaşık dört yıldır bu işle iştigal edince ve bütün futbol programlarını izlemek zorunda olunca, bazı yazar ve yorumcularımıza has davranış ve sözler de dikkatini çekiyor insanın ister istemez. buradan bana kalan şizofrenik tehlikeyi ise hafta içi bol temiz hava alarak gidermeye çalışıyorum.
futbolcu klişelerini biliyoruz. burada çokça yazdım. artık futbol yorumcuları futbolun önüne geçmişken onların klişelerine el atmamak olmaz. onların futbolculardan farkı ise hepsinin tek şeye odaklanması değil hepsinin kendi tarzı olması... aşağıda bunlardan küçük bir demet sunuyorum. ilginize...
- şansal büyüka bir maraton’da erman toroğlu’na “aman hocam ters bir şey deme” demezse...
- hıncal uluç bir 90 dakika’da sakin sakin konuşursa ve sinirlenmezse; bir teknik direktöre korkak demezse...
- rıdvan dilmen yorum yaparken elleriyle slalom yapmazsa ve bir kere olsun haksız çıkarsa...
- futbolmania’nın yorumcuları birbirleriyle uğraşmaktan daha çok sahada oynanan oyunla haşır neşir olursa ve her gelen yabancı transfere lakap yapıştırmaya çalışmazlarsa...
- ömer üründül bloklar arası bağlantıyı keserse...
- bilgin gökberk italya’dan örnek vermezse ve yazılarını “ve tabi bence” diye bitirmezse...
- vedat okyar birilerinden “kardeş” diye bahsetmezse...
- sergen yalçın bir kere de bir takımın bir tarafını beğenirse...
- hakan ünsal “bana sorarsanız ben de böyle derim” demezse...
- erman toroğlu yine bir maraton’da yemek tarifi vermezse...
- göktuğ sevinçli bir ve gool’de “biz uyarmıştık” diye belirtmezse...
- selim soydan “tamam mı” demeyi unutursa...
- ahmet çakar “hakaret olarak algılama” deyip kavgada söylenmeyecek bir laf sarfetmemişse...
- gürcan bilgiç bir kere de fenerbahçe’ye gelen antrenörü beğenirse...
- serdar bali bir kez olsun özkan sümer anısı anlatmazsa...
- selçuk yula bir gün objektif bir yorum yaparsa...
- mehmet demirkol ligin değerini düşürmemek gerektiğine değinmezse...
- haşmet babaoğlu işaret parmağını kaldırıp, “buraya dikkat” demezse ve hıncal uluç’a muhalefet ederse...
- turgay şeren bir cümlesini “diy mi” demeden bitirirse...
- hayri hiçler bağırmadan konuşursa...
- adnan aybaba bir sefercik olsun aralıksız 3 dakika sadece “futbol oyunu” ile ilgili konuşabilmişse...
- ziya şengül “hadi artık programı bitirelim” demezse...
- gökmen özdenak ağzından bir şey kaçırmazsa...
- sinan engin “ben beşiktaş’tayken” demezse...
- osman tamburacı bir programda osmanlıca bir şeyler demezse...
- futbol yorumcusu değilim ama hadi kendimi de ekleyeyim: ben yıldırım demirören hakkında olumlu bir şeyler yazarsam...
bilin ki vaziyet kötüdür. işte o zaman kendinize mukayyet olun, sevdiklerinize iyi davranın. zira büyük felaket yakındır...
not: bu yazımın bir bölümünü daha önce yayımlamıştım. güncelledim, değiştirdim, geliştirdim...
tribünden görmek...
23 mayıs 2006’da ankara inönü stadı’nda eskişehirspor-pendikspor arasındaki lig a’ya yükselme maçına gitmiştim. benim şimdiye kadar gördüklerime hiç benzemeyen tribünde neredeyse sahayla aynı hizada maç seyretmiş, daha doğrusu seyretmeye çalışmıştık... yukarıdan bütün sahaya hakim bir şekilde maç seyretmek ile görebildiğinle yetinmek arasındaki farkı ve teknik direktörlerimizin neden bu kadar hata yaptığını çok iyi anlamıştım o maçta.
bildiğiniz gibi, engin ipekoğlu’yla süper lig’e merhaba diyen kocaelispor, ipekoğlu’nun yönetiminde çıktığı 6 maçta sadece ilk hafta gençlerbirliği ile 1-1 berabere kalarak 1 puan topladı. 7. hafta göreve gelen yılmaz vural, fenerbahçe maçından sonra, daha görevinin ikinci haftasında, hem de hiç puan alamamışken tribüne gönderildi 5 hafta...
vural’ın tribünde geçirdiği 2. hafta kocaelispor ankaragücü’yle 1-1 berabere kalarak 9 hafta sonunda puanını 2’ye çıkarmayı başardı. beşiktaş mağlubiyetinden sonra atağa kalkan takım, denizlispor’dan 3, son haftaların flaş takımı antalya’dan deplasmanda 1 ve konyaspor’dan 3 puan almayı başardı...
kocaelispor’un bu seneki performansı üzerine konuşurken yılmaz vural’ın ceza almasından önce ve sonraki dönem diye ikiye ayırmak gerek galiba. önceden toplanan sadece 1 puan. tribün cezasından sonra alınan 8 puan (son maçta yılmaz vural’ın tribünde değil, kulübede olduğunu biliyorum). elbet kocaelispor’daki sakat futbolcuların iyileşerek form tutması bu başarıda çok büyük etken... ancak takımı yukarıdan izlemenin de payı olduğunu düşünüyorum. teknik direktörlerin maçı en iyi seyredecekleri yer, tribündür bence. en azından ingiltere’deki gibi yedek kulübeler biraz yükseltilse bu takımların aldığı sonuca da etki edecektir. çünkü sadece ayakları görmekle sahayı görmek arasında mutlaka fark vardır.
futbolda şiddete hayır!
güntekin onay: volkan burada öteki topa gitse ne olacak hocam?
rıdvan dilmen: volkan’ı odunla döverim valla. dövemem ben onu iri yarı da.
(%100 futbol ntv)
sportif hakaret!
skibbe sportif anlamda diyorum bunu hakaret değil, sportif anlamda omurgasız skibbe. skibbe’de omurga yok.
(ahmet çakar - 6 pas, show tv)
başka bir arzunuz...
emek ege: herhalde takımlar bundan sonra sana önlem alacaktır.
selçuk şahin: almasalar sevinirim.
(%100 futbol ntv)
el salla, el salla!
sinan engin: gökmen abi damat gibi. yenge burada yok, new york’ta ya onun için böyle giyinmiş.
ziya şengül: şu anda programı seyrediyordur.
sinan engin: o zaman yengeye el sallayalım buradan hep beraber.
(telegol kanaltürk)
drogba’yı kim istemez!
selim soydan: çok süratli santrafor mu iyidir, yoksa bulduğu zaman topu çok iyi kullanan mı? sen hangisini istersin?
ali gültiken: abi sen böyle dersen drogba’yı isterim ben de. adam hem çabuk, hem süratli, hem de kafa hakimiyetine çıkıyor.
(ve gool, tv8)
kaynak : http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1024432&AuthorID=117&Date=04.12.2008&b=Kiyamet%20ne%20zaman%20kopar&a=Nilay%20Yılmaz&ver=44