8
galatasarayla ilgili içinde bulunduğumuz bir sözlükte dün geceden başlayan lgbt tartışmasıyla tekrar hortlayan toplumsal hastalığımız.
valla medeni bir toplum olamadığımız için midir yoksa demokrasi kültürünü hala daha tam oturtamamış bir toplum olduğumuz için midir bilmiyorum ama uzlaşma kültüründen o denli uzaktayız ki üzülmüyor değilim.
cumhuriyetin 100.yılına doğru yol aldığımız şu günlerde halen daha en basit bir olayda bile kutuplaşıp ayrışıp birbirine nefret kusmaktan geri kalmıyor insanlarımız. 100 yıl böyle geçti zaten. sağ-sol diye, alevi-sünni diye, şeriatcı-laik diye, türk-kürt diye hatta yeri geldi kadın-erkek diye çatıştı toplumumuz. farkında değiliz belki ama sezon boyunca fenerli-galatasatasaraylı diye bile kutuplaşıyoruz doğrudan. maç sonlarında taraftarlar arasında cinayetler işlendiğini gördük ya bu ülkede. menemen soğansız mı olurmuş, soğanlı mı olurmuş tartışmasında bile sosyal medyada insanlar durduk yerde birbirine içindeki nefreti kusmuştu geçtiğimiz yıllarda.
demokrasinin gereği olan farklı görüşlere tahammül eşiğimiz toplum olarak o kadar düşük ki...
oysa bir toplumda insanların refah seviyesi yüksek ve huzurlu bir yaşantı sürmesi gelişmiş bir demokrasi içinde yaşamasına bağlıdır. bir demokrasinin iyi işlemesi ve gelişmesi için de toplumda uzlaşı kültürünün var olması çok önemlidir.
peki bizde neden bu uzlaşı kültürü bu kadar eksik? çünkü uzlaşı, hoşgörü ve ilkeler temelinde tartışma kültürümüz yeterli değil.
elbette ki bunun mutlaka çok köklü tarihsel ve sosyolojik sebepleri de vardır. ama bugüne baktığımızda bugün bu sorunun temelinde eğitim sistemimiz var.
eğitim sistemimiz; özgür düşünceyi öğretmeli, çok farklı görüşleri okutmalı, felsefe dersine ve bilim derslerine önem vermeli. insan ne kadar kitap okursa o kadar farklı fikir öğrenir. çok farklı fikir okunduğunda, çoğulculuğu içselleştirir, farklı fikirlere hoşgörüsü artar.
görüş çeşitliliği, hoşgörü, analitik düşünce, rasyonel diyalog, uzlaşı kabiliyeti, çok erken yaşlarda okullarda öğretilmeli. istanbul sözleşmesi'nde de bu ihtiyaca; tartışmaları medenice konuşarak (şiddet diline başvurmadan) çözümlenmesinin en erken yaşlarda okullarda öğretilmesi gereğine değinilir.
kısacası zihniyetlerde bir değişiklik yapmak gerekiyor.
kavgacı, diyalog kuramayan özelliklerimizi bastırıp; rasyonel konuşmayı, somut argümanlar temelinde mantığı ön plana koyarak, sinirlenmeden diyalog kurmayı, farklı düşünenler ile empati kurmayı ve uzlaşıyı öğrenmeliyiz.
iş dönüp dolaşıp siyasete ve siyasetçilere geliyor ama bütün bunlar son yirmi yılda eline mikrofan alanın sen şusun, sen busun, o benden, bu bizden diyerek toplumu kamplaştırmasından kaynaklanıyor. oysa bundan 21 yıl önce meclisteki çok farklı görüşten 5 partinin eşit düzeyde temsil edildiği bir komisyon dönemin başbakanı ecevit'in girişimleriyle bir araya gelip, 1982 anayasasının antidemokratik maddelerini demokratikleştirecek reformları yapabiliyordu. 2001'de toplumun farklı görüşleri, toplum için ortak faydalarda uzlaşabiliyormuş demek ki. 20 yıl uzun bir süre elbette. hele uzlaşabilmek gibi artık kullanılmamaya başlayan yetenekleri unutmak için çok daha uzun bir süre.
bugünse farklı görüşlerle uzlaşma arayışlarını (altılı masayı mesela) garipsiyoruz, küçümsüyoruz. vakit kaybı olarak görüyoruz. hep kendi dediğimizi haklı görüyoruz. bence insanların iş hayatlarında bile mutsuz olmalarının sebebi bu. karşısındaki kişinin düşüncelerini önemsemeden kendi fikirlerini dayatmak, onu dinleyip görüşünü almaktan, orta yol bulmaktan kaçınmak gibi şeyler işte.
yani siyasetçiler birer rol model olmalı. hepsi de topluma çatışmayı değil, diyaloğu, empatiyi ve uzlaşmayı öğretmeli. şiddeti değil, sağduyu ve sevgiyi öğretmeli. inanın ki bu öğretiler ülke yönetimini, ekonomiyi, toplumsal huzuru hızla onarır.
belki de gelecek seçimlerden çıkacak sonuçlar sonrası geniş çaplı (toplumun tüm kesimlerinden temsilci bulunan) bir koalisyon tecrübesi yaşamamız, ülkemize çok büyük faydalar sağlayacaktır. ülkemize barışmayı, konuşmayı, gerçek birlik beraberliği öğretecektir. şahsen bunun ülkemize iyi geleceğine inancım tam. bu başarılırsa ülkemiz için toplumsal barış, huzur ve ekonomik refah oluşur.
demokrasi kültürü, insanların farklı görüşlere sahip olsalar bile bir arada yaşamaları, birbirinin inanç ve düşüncelerine saygılı olmaları, çoğunluğun azınlığın fikirlerine saygılı olması ve onların görüşlerini dikkate almasıdır. demokrasi bir uzlaşma rejimidir. araştırmacılar bazı ülkelerde demokrasinin bozulma veya çöküşünde yetersiz, zayıf ve genellikle saldırgan, kavgacı ve uzlaşmaz liderlerin büyük payının olduğunu belirtmektedir. demokrasi kültürünün iki temel kuralı hoşgörü ve uzlaşmadır. ülkemizde demokrasiyi geliştirmek ve yerleştirmek istiyorsak bunu topluma hoşgörü, partilerimize de uzlaşma anlayışını yerleştirmekle sağlayabiliriz.
biz bunu başarabiliriz. uzlaşı ve hoşgörü kültürümüzü geliştirebiliriz. ama bunun için doğru rol modellere ve başta eğitim sistemimiz üzerinde olmak üzere doğru reformlara ihtiyacımız var.
ama asla ve asla "biz bunu başaramayız, dna'mız da bu yok" tarzında yaklaşımları kabul etmemeliyiz. bu bir güçsüzlük, çaresizlik yaklaşımıdır. bunun gibi "böyle gelmiş, böyle gideriz" tarzındaki bakış açıları zaten çok yanlıştır ve tüm bir ülkeyi çökertebilir, gelişmesini de her daim engeller. böyle çağdışı argümanları kabul etmemeliyiz.
hayat seçimlerle doludur. doğru olanı seçerseniz, doğru olanı yaparsanız, hayatınızda faydaları görür ödüllerini alırsınız. yanlış seçimler yaparsanız ona göre sonuçlarını da olumsuz şekilde yaşarsınız.
uzlaşı kültürünün toplumda yaygnlaşması tabii bir iki yılda başarılacak bir şey değil. ancak kararlı bir şekilde eğitim sistemimizde bu konular ele alınırsa gerçek bir vizyon ile bundan 20 yıl sonra uzlaşı kültürü gelişmiş, demokrasi kültürü gelişmiş, siyasi uzlaşı kültürü gelişmiş bir toplum oluşabilir. genç kuşak zaten bu yönde düşünüyor, buna yatkın.
birbirimizle uğraşmayı bıraktığımız, istişare ve uzlaşıya değer verdiğimiz, diyalog ve empatiyle sorunlarımızı çözdüğümüz gün bunların hepsini başaracağız. ülkemiz gelişmiş bir toplum olacak ve çocuklarımız iyi şartlarda yaşayacak.