• 23152
    yetiştirecek kişi olmadığından türk çalıştırıcıları günümüzün gerisinde kalıyor. futbolun çok içeriği var. öyle bir olay yapıyorsunuz ki dinleri, dilleri ve renkleri farklı insanlar geliyor. bu kadar farklı grupları bir araya getiren başka bir sosyal aktivite var mı yok. yani futbol spor değil. çok önemli bir sosyal olay.

    benim uzmanlık branşım bu oldu. * yöneticilere soruyorum. '13 maç kalmış, beni buraya getiriyorsun. ben bu kadar uzmansam eğer niye beni başında getirmezsin be kardeşim'. çok stresli bir iş yapıyoruz. benim için daum hep figür olmuştur. tesadüfen işte o da köln spor akademisi'nde okuyordu. orada sünepe bir adamdı. köln takımının altyapı takımlarını çalıştırıyordu. bu adam türkiye'ye geldi. bu adam beden eğitimi öğretmeniydi. o günden beri uğraştım onunla. benimle konuşmuyor tabii. ona verdiğiniz değere bakın, bana verdiğiniz değere bakın. burada ayrımcılık var maalesef.

    o * manchester'da 1986 yılında göreve başladığında ben de malatyaspor'da göreve başladım. ben 25 takım değiştirdim. adamın bir takımda hayatı bitti. bu ülke beni kullanmadı, kullanamadı.

    yılmaz vural
  • 23153
    şike konusu galatasaray’ı ilgilendirmiyor. şikeyle ilgisi yok. şikenin bizle ne ilgisi var.

    dursun özbek

    demiş başkan adayı. kör, sağır, dilsizi oynayalım yani. adama sorarlar nasıl ilgilendirmiyor diye. biz bu ligde değilmiyiz. aziz yıldırım yüzünden eşit rekabet şartları bozulmadı mı? haksızlık hala devam etmiyor mu?

    kimse kusura bakmasın da ceza davalarının sanığı olduğu gibi davaya katılma hakkı olan mağduru da vardır. işte biz bu şike olayında, karışmamış diğer takımlar gibi mağduruz. yani tarafız. yani hakkı gaspedileniz. illa elimizden şampiyonluğun çalınması gerekmez. o sezon çalınmayan şampiyonluk belki bu sezon çalınacak. fenerbahçe hakemlerle en az 10 puan aldı. o yüzden rakibimiz adamlar hala.

    bizim başkan da, başkan adayları da çıkıp "aman şike olayına karışmayalım" desinler.
    niye? sonra hükümet başımıza çorap örer. daha ne çorap örecek ulan? sen gücünün, siyasi etkinin farkına var. kimse başına çorap öremez. sırf oy için terörist başıyla pazarlık masasına oturuluyor bu ülkede. sen kükrersen elbet galatasaray ile de masaya otururlar.

    beyler demedi demeyin. muhtemel başkanımız yarsuvat'tan sonra yeni bir ezik. hayırlı uğurlu olsun...
  • 23158
    "bizim açımızdan kötü oldu. kazanmak istiyorduk ancak gerçekleştiremedik. maçın ilk yarısını kontrol ettik ancak ikinci yarıda hakemler maalesef sertliğe çok izin verdi. biz iki maçı kazandık hep ağladılar. ağlayana düdük çalınacaksa biz de ağlamaya başlayalım. biz konuşmadık ama maç böyle yönetiliyorsa biz de konuşalım"

    "burada da koskoca galatasaray kulübü var. biz oynayamadık ki... birinin burnu, birinin kaşı, kolu kanıyor. patır kütür giriştiler, basketbol oynayamadık sahada. biz hiç kimseden bir şey istemiyoruz, sadece adil olsunlar. biz de terliyoruz, biz de çalışıyoruz, biz de şampiyon olmak istiyoruz. geçen sezon şampiyon olmak suç mu? avrupa şampiyonu olmak suç mu bu ülkede? biz hiç kimseden bir şey istemiyoruz, sadece bizim de alın terimizin hakkını adilce yönetsinler. kaybedersek biz kaybetmeyi de biliriz. zaten gittik ellerini sıktık, tebrik ettik."

    ekrem memnun

    (bkz: 7 mayıs 2015 agü galatasaray kadın basketbol maçı)
  • 23159
    "ali dürüst'e 'sen aday ol, ben istersen düz üyen olurum' dedim. kabul etmeyince ben aday oldum. galatasaray sadece futbol değil koca bir holding. ben holdingi yönetmeye geliyorum. futbolu, finansı, basketbolu, voleybolu, mağazacılığı hepsini çok iyi bilen bir başkan bulmak mümkün mü? ben holdingi yönetmeye geliyorum. galatasaray'ın mali problemi yok. avrupa'nın 20. büyük kulübü. sadece galatasaray'ın adamıyım"

    dursun özbek
  • 23162
    "jordi bertomeu, galatasaray'ın yaşadığı maddi sorunların avrupa ligi'ni çok zor duruma düşürdüğünü söylemiş..."

    "türkiye'de anadolu efes ve fenerbahçe ülker dışındaki bir takıma 'wildcard' verecekler."

    "galatasaray, türkiye'nin en büyük ve en çok taraftara sahip kulübü..."

    "galatasaray, finansal açıdan şansız bir yıl geçirdi. onları düzeltebilirse yine o 'wildcard'ın en büyük adayı olacaktır"

    "avrupa ligi, basketbolda küçülen değil, düzgün şekilde büyüyen kulüpleri organizasyonda istiyor. onlara hak vermek lazım"

    ergin ataman
  • 23164
    “mayıs ayında seçim olacağı daha önceden belliydi. fakat gördüğüm kadarıyla tecrübeli arkadaşlar aday olmadı. galatasaray’ın bir takım meseleleri varsa ki var, yapısal bakımdan var, kurumsal disiplin bakımından var... bunlar galatasaray’ın elindeki varlıklarla israf edilmeden değerlendirilecek. bunun galatasaray’ın ortak aklından çıkması gerektiğini düşünüyorum. henüz o ortak akıl oluşmadı, o yüzden seçim heyecanı kayboldu diyorum. yoksa seçim seçimdir”

    “maddi sorunlar çözülmeyecek gibi değil. galatasaray’ın maddi problemi var ama yok. çünkü çözülmeyecek hiçbir problemi yok. fakat ortak aklın bunda destek olması lazım, bunda hemfikir olması lazım. neticede galatasaray’ın borcu var ama büyük de varlıkları var. galatasaray’ın işletme sermayesi noksanlığı bulunuyor. işletme sermayesi noksanlığını da ancak sermayeyle tamamlayabilirler. dolayısıyla sermayedar lazım. işte budur vermek istediğim mesaj.”

    faruk süren
  • 23167
    "her hafta çıkıp konuşmak istemem ama takım arkadaşlarım illa ki selçuk sen git konuş dediler.kazanmasını bildik. kazanırken golün bana nasip olması çok sevindirdi. kaldı 4 inşallah şampiyon olacağız.hepimiz gole o kadar inanmıştık ki. golden sonra herkes üstüme çıktı nefessiz kaldım allahtan sinan gümüş yarıdım etti. (u: :] ) "

    "maç 90 dakika. 90 dakika boyunca desteklerini bekliyoruz. taraftarımız bizim için çok önemli. onlarla tek yüreğiz kaldı 4. "

    selçuk inan *
  • 23170
    selçuk inan ile röportaj yapılmış;

    --- alıntı ---

    iskenderun’da münir inan’a ait küçük bir mahalle bakkalı… münir bey yıllar sonra süper lig’e damga vuracak selçuk inan’ın babası. yıl 1994. selçuk henüz dokuz yaşında. selçuk bakkal çırağı ama aynı zamanda o bakkalın vârisi. aslında baba münir inan’ın hayali daha büyük: bir market açıp, oğlunu başına geçirmek.

    ama selçuk inan’ın aklı gofret satışlarında değil, futbol topunda… bakkalda alışverişe gelen çocuklar, kolalarını ve gofretlerini aldıktan sonra çıkıp gidecekler; selçuk da kepenkleri indirip her zaman yaptığı gibi oraya şut çekecek. sonra hemen bakkalın yanı başındaki sahada maç yapan karaağaçspor’lu abilerini izleyecek.

    selçuk, 10 yaşında. artık kenardan izlediği abileriyle birlikte oynamak için karaağaçspor’un seçmelerine giriyor. kendinden iki-üç yaş büyüklerin arasında olmasına rağmen recep altın hocanın gözüne girmeyi başarıyor. ancak tablonun rengi bu kadar pembe olmayacak. önce baba münir inan karşı çıkacak futbolcu olmasına. “bu işte gelecek yok” diyecek. çünkü kendisi de aynı yollardan geçmiş ve adana demirspor’a futbol oynamaya gidecekken babası tarafından engellenmiş. selçuk idmanlara gidemesin diye antrenman saatlerinde oğlunu bakkalda yalnız bırakacak.

    neyse ki recep altun idealist bir hoca, selçuk’u büyük topçu yapmayı takmış kafasına. münir beye direniyor. selçuk inan anlatıyor: “beş çocuklu bir ailenin tek erkek çocuğuyum. babamın benimle ilgili planları vardı. işleri ilerletip bir gün benim için market açmayı hayal ediyordu. bu benim aklımın ucundan bile geçmiyordu. ben o kepenkleri indirip şut çekme derdindeydim. bakkalın en çok bu yönünü seviyordum.”

    “belki ukalalık olacak ama bir gün futbolcu olacağımı biliyordum. ‘futbolcu olmazsan ne olursun’ diye soranlara ‘yine futbolcu olurum’ diye cevap verirdim.”

    engel bir değil iki; babası gibi, annesi ve ablaları da selçuk inan’ın futbolcu olmasına karşı çıkıyor. bir gün recep hoca aileyi ziyaret ediyor. “onu büyük futbolcu yapacağım. isterse çocuk bende kalsın, eğitimini de üstleneyim” diyor. anne nazmiye hanım bu teklif karşısında çılgına dönüp “manyak mısınız?” diye bağırıp çağırıyor. recep hoca ailenin düşmanı haline geliyor artık. ama selçuk’un futbolcu olma hayallerinde en ufak bir azalma olmayacağı gibi, bu durum küçük çocuğu daha da heveslendiriyor.
    hayallerinin yanı başında

    karaağaçspor, futbolculuk hayallerine yaklaşmak demek. her fırsatta bakkalın kapısını kilitleyip sahaya maça gidiyor, müşteri geldiğinde oyunu durdurup hemen bakkala… saha artık ikinci evi gibi. “çok küçüktüm ama o sahanın görevlisi de bendim, bekçisi de… diğer takımlar maç yaptığında sağlıkçı diye kulübede ben oturuyordum. biri sakatlandığında oyuna ben girerdim” diye anlatıyor selçuk. “kireçle çizgileri bile ben çiziyordum, fileleri ben takıyordum. kulübün anahtarı da bendeydi. futbolu çok seviyordum.”

    14 yaşında hayatının ikinci engeliyle karşılaşıyor. recep hoca onun artık daha büyük bir kulübe transfer olması gerektiğine karar veriyor. çanakkale dardanelspor’un seçmelerinde beğenilecek ve çanakkale’ye davet edilecek. recep hoca yine ailenin kapısını çalıp bu kez daha kararlı bir şekilde “oğlunu alıyorum, yarın götüreceğim” diyor. artık evde daha büyük kıyamet kopuyor. baba münir inan müsaade etse de anne ve ablalar selçuk’ın karşısında. ama selçuk sonunda istediğini yapacak ve gidecek…

    “ailesinden ne azarlar yedim? ben manyak mıyım? iskenderun’dan bir yıldız çıksın istiyordum. kapılarında yattım. onları ikna edebilmek için belediye başkanını bile devreye soktum” diye anlatıyor recep hoca.

    karaağaçspor’da oynarken bir gün takım halinde recep hoca ile birlikte kulübün yakınlarına kavak ağaçları dikiyorlar. recep hoca bizim aracılığımızla selçuk’a o günlerin anısına bir mesaj iletiyor: “ektiğimiz kavak ağaçlarıyla birlikte sen de büyüdün.” selçuk bunu bizden duyunca duygusallaşıyor, çekik gözleri daha da küçülüyor. “iki gün önce iskenderun’daydım” diyor. “eski kulübüme gittim. o ağaçları gördüm. insan çok duygulanıyor. benim önüme hedeflerimi ilk recep hoca koydu. onunla birlikte oynama fırsatı da buldum. o benim hocamdı, ben futbolcuydum, birlikte orta sahada oynuyorduk. çok özel günlerdi benim için.”

    ideallerle büyüyor selçuk. babasından ve annesinden iyi insan olmak, recep hocasından büyük topçu olmak konusunda öğütler alıyor. ama daha 14’ünde aileden kopup başka bir şehirde yaşamayı o yaşa kadar kimseden öğrenemiyor. çanakkale’deki ilk günlerinde çok zorlanıyor. “ilk gittiğimde çok sıkılmıştım. hiçbir şey yiyip içemiyordum. çamurların içinde okula gidiyorduk. çok zor dönemlerdi. annemden, babamdan arkadaşlarımdan ayrılmak çok zor gelmişti. geri dönmek istedim ama beni hep tuttular. aslında ortam mükemmeldi. ajax’ın altyapısından hocalar geliyordu. yine de aileden uzak kalmak çok zordu.”
    “insanların beni istemediklerini düşünüyordum”

    o zor günlerde imdadına zidane yetişiyor. takımın genel menajeri nahit güzel, selçuk için özel olarak fransız yıldızın kasetlerini getiritiyor. selçuk’un hayallerindeki hep onunki gibi bir gelecek çünkü. “zidane’ı hâlâ izliyorum” diyor selçuk. “istisnasız her maçtan önce videolarını izliyorum. o çok farklı. bütün maçlarını izledim, hiçbir maçını kaçırmadım. insan olarak kendisini çok yakın hissediyorum. her maçtan önce illa ki internetten videolarını izlerim. sezon başında real madrid’le yaptığımız maç için gittiğimizde haber gönderdim. o maç bitmeden gitmiş. neden bana söylemediniz demiş. maç biter bitmez, bir saat duş almadan bekledim. gelecek dediler, görevlileri araya soktum. sonra haber aldım ki, gitmiş. sonra imzalı bir formasını gönderdi. dolapta bir tek o var şimdi (gülüyor). yanına hiçbir şey koymuyorum.”

    17 yaşında çanakkale dardanelspor’la ilk profesyonel maç, takımın dümeninde metin tekin… selçuk, manisa maçına 10 numara olarak başlayıyor ve ilk maçında galibiyet sevinci yaşıyor. artık her şey farklı… “maçtan sonra çok değişik hissediyordum artık. bana çok basit gelmişti. genç milli takımda ya da altyapıda oynamak çok daha zordu.” o günden sonra bir daha paf takıma dönmeyecek.

    sonra ilk profesyonel transfer… ersun yanal, çanakkale’ye gelip selçuk’u izleyip vestel manisa’ya götürüyor. yanal, zamanla selçuk’u futbol kariyerindeki en önemli karakterlerden biri haline gelecek.

    ama belki de futbol kariyerinin en önemli manevrasını kendi iradesiyle yapıyor. manisa’daki ilk günlerinde etraftan kulağına “çok yetenekli ama koşmuyor, tembel oynuyor” eleştirileri geldiği sırada kafasının tası atıyor. kendisi anlatıyor: “manisa’ya imza attım, formayı giydim, ilk hazırlık maçına çıktık. ersun hoca beni 10 numara olarak oynatmak istiyordu. ben 10 numara olmaktan çok rahatsızdım. her şeyden nem kapıyordum. gol atıyorum, attırıyorum ama ‘koşmuyor’ diyorlardı. insanların beni istemediklerini düşünüyordum. ersun hocaya gittim, ‘artık ben ön liberoyum’ dedim. ‘eğer koşmaksa olay, koşarım.’ maça çıkacağız. ben önde, zelenka arkada oynayacaktı. ‘hocam ben 10 numara oynamak istemiyorum’ dedim. ‘nasıl oynamak istemezsin, sen oynayacaksın’ dedi. karşı çıktım, ‘ben öyle olmak istemiyorum’ dedim. kararlı olduğumu görünce isteğimi kabul etti. maçtan sonra ön libero oldum. bir daha hiç değişmemek üzere.”

    “biraz fazla mı duygusalsın” diye soruyoruz. “çok duygusalım” diye gülerek cevap veriyor. “inanılmaz hem de… o konu biraz hassas.”
    hiç durmayan gelişim

    selçuk inan için fourfourtwo’ya röportaj veren en mütevazı oyunculardan biri dersek abartmış olmayız. florya’da buluşuyoruz ve oturur oturmaz bize su getirmeye gidiyor. fotoğraf çekimleri için bizi kırmıyor, iki kez arabasına, bir kez de odasına gidip fotoğraf çekimleri için bir şeyler getiriyor. sonra bir buçuk saat süren röportajın ardından “vaktinizi aldım, kusura bakmayın” diyor. bunları söylerken ne kadar samimi olduğunu söyleşinin muhtelif bölümlerinde de anlıyoruz.

    samimiyet ve duygusallık, selçuk’un hayatının fazlasıyla odağında ve biz de buna yakından şahidiz. zaten kariyeri de bu doğrultuda şekilleniyor. mesela onu manisaspor’dan trabzonspor’a transfer ettiren şey de ersun yanal ile arasındaki bağ. “ersun hocanın bende çok farkı yeri var. trabzon’dayken beni aradı, ‘mutlaka gelmen gerekiyor’ dedi. ben de gittim. benim için tamamen duygusal bir karardı. ‘hayır’ diyemezdim. kendimi ona borçlu hissediyordum. manisa’da pubis sakatlığından sonra güçsüz olmama rağmen beni kazanmak için sürekli oynattı. galatasaray da, fenerbahçe de, beşiktaş da beni istiyordu. ersun hocanın araya girmesiyle ben artık araya kendim girdim ve menajerleri aradan çıkardım.”

    bu selçuk’un şansı mıdır yoksa içgüdülerinin başarısı mı bilinmez, şimdiye kadar aldığı duygusal kararların hiçbiri onu mahcup etmedi. “trabzon’da güzel günler geçirdim. ersun hocayla, şenol hocayla çalıştım. burak yılmaz’la bir araya geldim.”

    peki gelişimini tamamladı mı? o, geldiği noktayı sadece yeni bir basamak olarak görüyor.

    “gelişim hiç durmuyor. kariyerim adına her zaman bir basamak atladığımı düşünüyorum. zaten başarı da şu anda bununla doğru orantılı olarak gidiyor. hep merdivenleri tek tek çıktım. kariyer planlamamı da küçüklüğümden beri öyle yapmıştım. 18 yaşında galatasaray’a gidip 22 yaşında oradan ayrılacağıma ben 30 yaşında gidip 35 yaşında bırakayım daha iyi. hayatımda hiçbir şeyde aceleci olmadım. her zaman basamak basamak çıkmaya çalışıyorum.”

    orta sahada boş alan bırakma, yerini boşaltan arkadaşlarının açıklarını kapat, topu alınca arkadaşlarının nerelere hareketlendiğini gör! onun mevkisinde oynayan bir oyuncunun çok fazla sorumluluğu var. selçuk inan, bu sezon tüm bunların üstesinden gelebildi ve oyunun ne kadar olgun olduğunu gösterdi. tabii bu, onun kariyerinde biraz zaman aldı. “ben herkese ‘27 yaşında futbolcu olacağım’ diyordum. çünkü hep bir eksik tarafınız oluyor” diyor. “sonradan izleyince ‘neden ben bunu düşünemedim’ diyorum. ama bu her geçen gün azalıyor. 20 yaşında maç bittiğinde kendime 1000 tane soru soruyordum, şimdi çok daha az… bence bir orta saha için olgunluk, tecrübe ve yaş çok çok önemli.”
    “benim için gülümsemek çok önemli”

    belki artık pek zaman bulamıyor ama bir dönem kişisel gelişim kitaplarından bol miktarda okumuş. ne bulursa… bunların arasında “nasıl ceo olunur?” başlıklı kitaplar da var, “iş dünyasında nasıl yükselinir” başlıklı olanları da…

    “kariyer planlaması yapma derdindeydim. elbette o kitaplardan bir şeyler öğrendim. ama istediğin kadar başarılı ol, iyi insan olmak farklıdır. yaşadıklarımdan ve okuduklarımdan çıkardığım ders şu: ‘insanlara güveniyorsan ve temiz kalpliysen hedefine ulaşırsın.’ bu yüzden sıcakkanlıyım. benim hayatımda gülümsemek çok önemli. bir insana soğuk bir şekilde de selam verebilirsin, gülümseyerek de… ayrıca adalet duygusuna da çok önem veriyorum.”

    peki bu son ve bundan sonra da devamı gelmesi muhtemel başarılar onu değiştirir mi? “hiçbir zaman ego sahibi olmadım. egosu yüksek insanlar görüyorum ama etrafımda öyle insanları çok tutmuyorum. tabii bazıları da böyle yaşıyor, onlara saygı duyuyorum ama ego bana biraz ters geliyor.”

    belki aşırı duyusallığı dışında hem sahada hem de saha dışında şimdiye kadar çizdiğimiz portre mükemmele yakın. peki hiç mi eksik yanı yok? “aslında bütün oyuncular genellikle kendi oyununa konsantre olur. belki ben öyle yapabilseydim şimdikinden çok daha iyi oynayabilirdim. çünkü hiç öyle yapmıyorum, hep başka şeyler düşünüyorum. o nereye gitti, bu ne yaptı?.. son fenerbahçe maçında artık arkadaşlarıma onların oyunuyla ilgili o kadar çok şey söyledim ki, dalıp gitmiştim. top ayağıma her geldiğinde bocalamaya başladım. sesimi duyuramadıkça boğazlarım şişti. kendi kendime sahanın içinde konuşuyorum ‘sen kendi işine bak’ diye.”

    bu durumdan rahatsız olduğu kadar memnun da… “ben hiçbir zaman kendimi düşünmedim. benim için önemli olan öbür tarafı. çünkü asıl bir şeyleri yerine oturtan şey o. bunu sahanın içinde yapabilen en az üç dört oyuncunuzun olması gerekiyor. çünkü ben eğer ön liberoysam sağ bek çıkmışsa kesinlikle dönüşünü düşünmeliyim.”

    selçuk inan, ailesinin ona işaret ettiği yoldan gitmedi. bir süre recep hocasının çizdiği yolu takip etmişti ama artık onu da değiştirdi! çocukluk yıllarıydı. recep ona serbest vuruşlar konusunda bir tavsiye vermişti: “direğe nişan al, vur! gol olursa 100 bin kişi ayağa kalkar, direkten dönerse 50 bin, auta giderse 30 bin… denemekten korkma!” yıllarca bu sözü kulağına küpe yaptı. “genç milli takım dahil, belki de bugüne kadar attığım golün üç katı top direkten dönmüştür” diyor selçuk. “annem hep şöyle yakınırdı: ‘oğlum biraz ayarla şunu, neden aşağı vurmuyorsun?’ ‘ya anne hep bu recep hoca yüzünden! küçükken bana hep direğe nişan aldırırdı. yine öyle yapıyorum, direği vuruyorum!’ derdim. recep hocanın tavsiyesini hiçbir zaman unutmadım. ama artık onu dinlemiyorum. şimdi artık direğin biraz aşağısını nişan almaya çalışıyorum (gülüyor).”

    gelecek için ise çok daha yukarıları nişan alıyor ve son sözü söylüyor. “şampiyonluk belki bazıları için en üst basamak olarak gözükebilir ama henüz bu şampiyonluğu sadece türkiye’de yaşadım. bütün başarıların daha da ötesi vardır. hepsini kazansanız bile bunu ikinci kez kazanmak bir başka başarı. bu yıl kazandığımız şampiyonluk benim için bir ilkti. inşallah katlanarak gidecek…” selçuk galiba bu gidişle yakında recep hocasıyla birlikte ektikleri kavakların boyunu da aşacak.

    --- alıntı ---

    fourfourtwo 28 nisan 2013 yayınından.
  • 23173
    "adidas'tan yıllık 600 bin dolar alıyormuşuz. sordurdum galatasaray nike'tan yılda 4 milyon euro alıyormuş. dedim bu nedir? sonrasında görüştük ve adidas'a fesih bedeli ödemeden 600 bin dolarlık anlaşmayı 5 milyon dolara çıkardık."

    fikret orman

    yanlışın var fikret orman galatasaray nike'tan yıllık 7 milyon euro alıyor.

    http://www.milliyet.com.tr/...1903179-skorerhaber/
App Store'dan indirin Google Play'den alın