"çocukluktan bugünleri algılayamıyorsun. futbolcuların hayatları nasıl olur zenginler mi fakirler mi kafanızda bir fikir oluşmuyor. bu nedenle sevgi ve aşkla yapmaya başladık. topla yatardım. sabah 8’de okulda ders başlayacaksa 7’de okulda olur turnuva yapardık. sonra terli bir şekilde derse girerdik. böyle büyürken hep futbolcu olmanın hayalini kurardım. fakat o zamanlar bilgimiz olmadığı için belki futbol dışında da meslekleri vardır diye düşünüyordum.
`“bu kültürün içinde büyüdük”`
iki tarafa da iyi uyum sağladım. isviçre zaten zor bir ülke değil. herkesi rahat bırakıyorlar. beklentiler sabit. ne azını ne fazlasını isteyen bir karaktere sahipler. türkiye için de zaten bu kültürün içinde büyüdük. almanya’da gidip beraber bir şeyler yer içerler alman usulü ödenir. türkiye’de böyle bir şey olabilir mi? bizim de tuhafımıza da gidiyordu. isviçreli arkadaşlarla dışarı çıkınca “yok kardeşim hesap bende” deyince şaşırıyorlardı. ama onların da algısı değişti. bir sonraki gidişimizde “geçen sefer sen ödemiştin bu sefer bende” diyorlar.
'60 kere topla buluşmanız bir şey ifade etmiyor' zor bir durum... maçların gidişatına göre değişmek zorundayız. kazanmalıyız ve bunu istiyoruz. favori olan taraf biziz. bu nedenle sahaya çıkıyorsun. bu da çok güzel bir duygu... maça çıkalım bakarız diye düşününce ya çok iyi oluyor ya da çok kötü... kasımpaşa’da da kaybetmek için sahaya çıkmıyorduk. daha kontrollü oynuyorduk. burada her maç, rakip kim olursa olsun kazanmamız gereken karşılaşma. bunu yapacak kapasiteye de sahibiz. galatasaray’da başka bir ihtimal söz konusu olamaz. bazı maçlarda rakip takım kapanıyor. bu anlarda forveti topla buluşturmak zor oluyor. rakip sizden daha kalabalık oluyor. orta sahamızdaki oyuncular maç içinde en çok topla buluşan futbolcular oluyor. oyuna adapte olmak için bazen bizde pozisyonumuzu değiştiriyoruz. fakat bizim öncelikli görevimiz önde olmak. forvet olarak 1-2 pozisyona girip değerlendirmek zorundasınız. 60 kere topla buluşmanız bir şey ifade etmiyor. kale önünde iki pozisyon bulup değerlendirmek önemli. takım oyunu da böyle oluyor.
'sonuçta isviçre’de büyüdüm' öncelikle verilen karara saygı göstermek gerekiyor. başkaları için konuşmam ama kendi durumumu anlatabilirim. benim çıkışım hızlı olduğu için isviçre alt yaş milli takımları hemen çağırdı. orada da iyi bir performans göstermiştim. altı maçta dokuz gol kaydettim. bundan sonra türkiye, ümit milli takım için seçmelere çağırdı. burada da 50 oyuncu çağırıyorlar belki 1-2 isim aradan seçiliyor. o dönem isviçre alt yaş kategorilerinde banko oynuyordum. seçmelerde kime neyi ispatlamam gerekiyor diye düşündüm. sonuçta ben isviçre’de büyüdüm, eğitim aldım. doğal olarak teklif gelince kabul ettim. isviçre beni ilk olarak ingiltere’ye karşı wembley’de oynamak üzere a takıma çağırdı. bu kadar hızlı çıkış yakalamışken ve elimde başka bir seçenek de yokken böyle bir karar verdim. ama kendi kendime ben türkiye’de oynayacağım da diyemezdim. bunu yapsaydım isviçre’ye kapıları kapatmam gerekirdi. profesyonel bir karar verdim. aynı anda iki teklif olsa oturur düşünürdüm. fakat böyle bir durum da yoktu.
'uyum sorununu riekerink sayesinde atlattım' jan olde riekerink ile çok iyi bir ilişkimiz var. aranızda belli bir mesafeyi koruyor. hem teknik direktörümüz hem de arkadaşımız gibi davranıyor. bize gelişimimiz açısında çok katkı sağlıyor. ben ilk geldiğimde uyum konusunda zorlandım. bu dönemi geçişimde riekerink’in payı büyük. bana “daha rahat olmalısın. neler yapabileceğini biliyorum” diyordu. futbolcunun içindekini sahaya yansıtmasını sağlayan bir yeteneği var. zaten gidişatımızdan da belli… mesleğine çok saygı gösteren bir insan... hem maçlarda hem antrenmanlarda takıma verdiği değer... onunla çalışmaktan çok mutluyum."
-
eren derdiyok