• 93
    (bkz: ocgunsson/#3204555)

    bu rumuz altını kendisine cevap olarak değil de sözlük ahalisi bilgilensin diye yazıyorum. zaten gerekli geri dönüşü kendisine sağladım (adminlerin, moderatörlerin, editörlerin entry'si silinen her bir yazara tek tek açıklama yükümlüğü bulunmadığını bilelim lütfen) kendisinin edit notunda da belirttiği üzere.

    birtakım siyasi isimler, hele hele mevcut siyasi erk temsilcileri için bazı sıfatlardan olabildiğince uzak durun. galatasaray sözlük adminlerinin sözlüğe ve yazarlara yöneltilen hangi hukuki "sizi mahkemeye alalım"larla uğraştığını sizlere yansıtmıyoruz ve belalı entry kaidesi gibi kurallarla sizleri korumaya çalışıyoruz ve unutmayın:

    https://www.evrensel.net/...iktator-demek-suctur
  • 72
    (bkz: #2532907)

    anlatmamıştım ne zamandır da madem öyle bir örnek de ben vereyim kardeşim.

    ben de 30 yaşındayım. yani yaşıt sayılırız seninle. de ben senin gibi aşka inanmamış falan değildim. inandım ben baya, inanarak yaşadım. aşk diye bilip yaşadığım da oldu.

    2009'dan bu yana ben o aşkı hep canlı tuttum içimde, an geldi yıllarca görüşmedi benimle konuşmadı vs. ama ben hep canlı tuttum.

    sonra geçen sene yani 2017 yazında yazlıkta karşılaştık bu inandığım aşkın sahibiyle. ben istedi diye buna kolumdaki galatasaray bilekliğimi çıkardım verdim. sonra her maçtan önce mesaj attım "taksana bilekliğini" falan diye, baya baya iyi de totem oldu uğurlu gelmeye başladı.

    dedim ki kendi kendime "valla şampiyon olursak ben bu sefer ona evlenme teklif edicem". baya bildiğin adak adamış gibi oldum.

    ve zor oldu ama şampiyon olduk. yani bütün umutlarım tükenmişken tudor gidip de fatih hoca gelince bir şeyler canlanmıştı yeniden sadece takımda değil de bende de. :)
    evren istemiyor galiba diye düşünürken bir anda 180 derece dönmüştü işte hayat.

    ayrı şehirlerde olduğumuz için o gece teklif etmem zordu, ben iznimi falan ayarlayınca ancak temmuz gibi gidebildim yanına.

    orada planımı yaptım, programımı yaptım ve evlenme teklif ettim.
    hani totem ya, evren istiyor hesabı. :)

    hayır dedi.
    baya abi gözümün içine bakarak "hayır" dedi, elimde ona aldığım yüzük çöktüğüm yerde kaldım.

    "kusura bakma ben seni öyle düşünmedim hiç" falan bir şeyler geveledi bıraktı gitti.

    bir hafta izin kullanan ben oradan da izmir'e geçecektim, hani o da gelir falan planları yaparken olmayınca ben yol boyu ağlaya ağlaya gittim izmir'e. izmir girişine yakın bir benzinlikte durup tuvaletinde elimi yüzümü yıkayıp açılmak için 1 saat kadar zaman geçirip ancak gidebildim kuzenlerimin yanına düşün.

    ama yine de hala arada mesaj atıyordu, bizim birbirimize şarkı gönderme huyumuz vardı şarkı falan atıyordu vs.
    izinden dönünce bir gün nevrim döndü ben buna bir mesaj yazdım (mesaj değil de kitap diyelim o kadar uzunluktaydı çünkü *) ve dedim ki özetinde "bana hayır dedin hayatında başkaları oluyor çıkıyor ben 2009'dan beridir seni bekledim ve olmadı bu dakikadan sonra da seni hayatımda istemiyorum" gibisinden bir şeydi işte. o gün bugündür kafam o kadar rahat ki anlatamam sana.

    biliyorum, o bağı koparmak o kadar zor ki.
    hele ki böyle gelip gidişlerin olduğu bir ilişkide, senin bahsettiğin gibi bir durumda gerçekten çok zor ve gerçekten senin hislerini anlayabiliyorum.

    ama yapmak lazım dostum.
    o kapıyı suratına kapatmak lazım. emin ol bana bunu yaptıktan sonra her şey senin için daha güzel olacak.
    gelmesini engellersen eğer tüm sorunlarından kurtulabilirsin.
    acı değil mi diye soracaksın, biliyorum. acı ki ne acı. gerçekten acı yani diyorum ya ben 9 senemi verdim severek, başka birisini düşünmeden ve hiçbir şey olmadan. ama 9 sene sonra ben o kapıyı kapatabildim.
    ve kapatınca fark ediyorsun ki o kapının açık kalması, bu gelgitleri ve belkileri beklemek ve yaşamak daha acı. daha yavaş, daha uzun bir acı.

    benimkisi kardeş tavsiyesi. belki hiç alakası yok yaşadığımız şeyin, belki çok benzer. bilmiyorum o kadarını.
    ama ben "şans meleğim" dediğim arkadaşa kapıyı kapattım, şu anda daha mutluyum hayatımın her alanında.
    sana da tavsiyem budur. gittiği zaman kapıyı kapatmak lazım.
    kapıyı kapatmak yerine kendinden vazgeçme sakın.
    (sözlükten ve moderasyondan çok çok çok özür dileyerek yazıyorum ama daha güzel bir şekilde anlatılmaz bu) siktir et ya. değmez abi değmez vallahi billahi değmez.
    kendi hayatına bak, emin ol zamanla her şey çok daha güzel olacak. :)
  • 87
    (bkz: #2820173)

    yazının başında fatih terim'i savunanlara yönelik yaftalardan şikayet edip, yazısının sonunda kendisi gibi terimci olmayanları "koç trollüğü" ile suçlamış yazar. hala daha 2 sene önceki "sezona forvetsiz girdi" meselesinden başlıyor dayanağı. ayrıca şunu hatırlaması gerekir; şampiyonlar liginden gelir elde edeceksek orada biraz puan toplamak gerekir. bunu "günlük başarı" olarak lanse etmiş. o "günlük başarı" olmayınca ülke puanın düşüyor ve şampiyon eleme oynamak zorunda kalacak. o zaman gelir nasıl elde edilecek? nick altında övülünce elle tutulur bir argüman var sandım.
  • 84
    (bkz: #2801707)

    güncel konjonktür, fatih terim, yönetim, şampiyonluk, türk futbolu ve taraftara çağrı konularını harmanlayarak az ve öz çok güzel bir entry girmiş yazar.

    bu entry'de geçen her cümlenin altına imzamı atıyorum. ayrıca entry'de de değinildiği gibi lütfen az bir şey vefalı olun ve teknik adamlık kariyerinde geçirdiği şu en zor günlerinde hocaya destek olun.
    28-29-30 yaş altı adamlar fatih terim gitsin, istifa gibi sözler sarf ediyor. ulan sizin gördüğünüz galatasaray başarılarının tamamında bu adamın imzası var. nasıl bir vefasızlık bu? kendinize gelin. az önce fenerli bir arkadaşıma galatasaraylılığı askıya almak başlığında yazılanları attım, çocuk bana "galatasaray taraftarı ne acayip ya, fener o kadar şey yaşadı, taraftar bir gün olsun bırakmadı" dedi. durumun vehametini özetler bir değerlendirme yaptı çocuk yani. umarım aklınızı başınıza alırsınız.
  • 51
    (bkz: #2532907)

    güzel kardeşim sıkıntının ne olduğunu bilmiyorum, belli ki kendini çaresiz hissediyorsun, kimse boşu boşuna bu satırları yazmaz, ahkam da kesilmez böyle bir durumda, ama hiç ama hiç bir şey senin güzel hayatından ve canından, senden kıymetli değil.

    seni tanımıyorum, sadece bir birey olarak bile, ya her insan ne aşamalardan geçiyor da bu gününe geliyor, sen de böylesin bu yüzden kıymetlisin, değerlisin bu kadar değerli bir varlığı hiç bir rezil dünya işi bu işe itmemeli.

    naçizane diyebileceğim güzel kardeşim sana, derhal bir an bile kaybetmeden eğer almıyorsan profesyonel bir destek al. yaz sözlüğe canım kardeşim ortak olalım, bakalım çaresine, birinin elinde elbet vardı senin içini, aklını rahatlatacak bir çare, bir fikir.

    netice ne olursa olsun, sen şu hayatta bin bir emeğin, yaşanmışlığın ürünü bir bireysin ve değerlisin ve çok ama çok değerlisin, benliğini hissetmeye çalış aslan kardeşim, biz dış kapının mandalıyız, bize son sıra gelir ama dök içini bir yerlere, ha aklında olsun bizler buradayız.
  • 89
    (bkz: #2869515)
    şu entryede noblesseoblige kgb bağlantısını ortaya çıkarmıştım.
    (bkz: #2874981)
    şimdi ise kendisinin bir istihbarat entrysi.
    gurrpegi'nin de zamanında 100% oranındaki transfer istihbaratlarını göz önüne alırsak
    galatasaray sözlüğün taraftar sözlüğünden çok kripto bir istihbarat teşkilatı olduğunu ortaya çıkarmış buluyorum. eğer üç gün içerisinde bu hesaptan entry girilmezse bilin ki beni ele geçirdiler.*
  • 79
    (bkz: #2532907)

    kardeşim acılarına saygı duyuyorum ama kusura bakma da anlamakta idrak edemiyorum.

    hayatta en büyük acı nedir bilir misin, sevdiklerinin hastalığına ve ölümüne şahit olmak.
    allah seni bu acıyla sınamasın diyorum, sen de bencillik yapıp seni sevenlere bu acıyı yaşatma.

    hayattan soğuduğun zamanlarda yaşamının kıymetini bilmek için 2 tane yeri gezmeni öneririm.
    hastaneler ve hapishaneler.

    bir hastalığın yokmuş, maddi durumun yerinde, işin sana mesleki tatmini de yaşatıyor, daha ne istiyorsun allah'tan.
    gönül meseleleri çözülür, hakkında hayırlısı ne ise o olsun.

    biraz tatil yapıp toparlanmanı öneririm, senin için yapabileceğimiz bir şey olursa da yaz kardeşim. hadi bakalım güzel haberlerini bekliyoruz.
  • 54
    (bkz: #2532907)

    kendisinin içine huzur gelmesini, kendisini iyi hissetmesini diliyorum. inşallah en kısa sürede içinde bulunduğu buhran ve o duygulardan arınır.

    böyle konularda zor konuşurum, sadece hepsinin geçeceğini düşünmesini, hayatın her şeye rağmen yaşamaya değer olduğunu unutmamasını söyleyebilirim.

    belki de bir uzmanla görüşmeli bilmiyorum, sözlükten yakın bir arkadaşı, tanıdığı varsa mutlaka kendisine ulaşsın. ailesine durumu haber versin.

    gencecik adamsın kardeşim belli ki hayatında birçok konuda da oldukça başarılısın, niye kendine bir şans vermiyorsun...
  • 83
    ne kadar "kimse senden değerli değil herkesi bırak kendine bak" diyen tip varsa hayatından çıkarması gereken yazar. öyle bir şey yok. bir canlı türünün 7 milyar tane üyesi varsa o canlı özel mözel değildir. her canlı da özel olduğu için yaşamıyor zaten. evrende birer zerreyiz sadece.

    kadınlara bu mevzu üzerinden hakaret eden aklı evvellere de girmiyorum. bunun, üzerine konuşulacak bir şey olmadığı ayan beyan ortadadır.

    bencilliği bırakması ve kendisini sevdiklerine, vatanına, halkına yararlı bir insan olarak şekillendirmesi gereken yazardır ayrıca. bilmem ne şirketinin global şeysi olunca topluma yararlı olunmuyormuş veya bu tarz "title"lar huzur getirmiyormuş ve huzuru bunlarda aramamak lazımmış demek ki.

    hayat her şeye ve herkese rağmen güzel ve yaşamaya değer. eğer bencillik ölürse yaşam kalitesi ve süresi uzuyor. bilimsel bir şey bu. fakat intiharını gerçekleştirirse de buraya "boşver be kardeşim kendini önemse zaten kadınlar da geri zekalıdır" diyenler kendisinin ölümüne 2 sn civarı üzüleceklerdir. olan anasına-babasına varsa da kardeşine olur.

    intihar bencil bir eylemdir ve tedavi edilebilen bir hastalıktır.
  • 74
    kendisiyle yaşıtım. zamanında da tartışıp mubabbet edişimiz olmuştur. aysal düşmanıydı. hey gidi. o zamanlar hep nick altı yapar atışırdık. şimdi yok hiç bunlar.

    kendisini anlayabiliyorum. neden mi ? bizim nesil çok utangaçtı lan. biz lisedeyken 2 kontüre 1 mesaj atabiliyodun. bi mesaj atıyodun 2 gün sonra cevap geliyodu. öyle kızlarla mızlarla muhabbet etcez he ? utanmaktan kafanı kaldıramazdın. şimdi instagramlar feysler akıyor gırla. bizde yoktu abi. bizim neslin çoğu aynı, alayı platonikti. e böyle büyünce de en ufak bir olayda sudan çıkmış balığa dönüyosun. 2 sene önce 28 yaşındayken, şuan nişanlı olduğum insana mesaj atarken korkuyodum ya cevap vermezse diye. ilk buluşmamızda midem bulanıp durdu. heycandan bişi yiyemedim lan. biz bilmedik abi. kıza nasıl yaklaşılır, konuşulur. nasıl rahat olunur. en ufak olaya yağmurda ıslanmış kedi gibi kuyruğumuzu sıkıştırıp kaldık. şimdi de bazı olaylarla karşılaşınca noluyo diyoruz. kendisi de eminim ki bu düşüncede. aynı şeyleri 15 yaşında yaşasaydı eminimki şuan gülüp geçiyordu. bizim nesil geç öğrendi aşkı, ilişkileri. yalanları dolanları. biz tecrübeli değildik. stajı geç yaptık, şimdi kaldıramıyoruz.

    rahat ol be dostum. emin ol bunlar 15 yaş olayları. sadece biz geç yaşadığımız için çok koyuyor. geç karşılaştığımız için ciddi bakıyoruz. ciddi yaklaştığımız için nefes alamıyoruz. bir gram ciddi değil. emin ol. ankara'da yaşıyorsa kendisiyle bir şeyler içmek isterim. yaşmıyorsa da gelip misafirim olabilir. hem boğaziçi mezunusun lan. bana iş ayarlasana.
  • 53
    biz bir aileyiz kenetlendikçe büyüyen. ne derdi varsa yazsın, ölümden başka dermanı olmayan şey yoktur. hem derdi veren dermanını unutur mu hiç? yaşını bilmiyorum ama benden büyükse abim, benden küçükse kardeşim, yaşıtımsa dostum diyorum, seni sevenleri üzecek bir şey yapma bak rica ediyorum senden. bir son veya her şeyin bittiği şey olarak görme. hayat her şeyin pahasına yaşanacak kadar güzel. sen, seni sevenler başta olmak üzere aynaya baktığında kendin için değerli olduğunu gör. sırf bizi seven insanları üzmemek için bile yaşamaya değer. yapabileceğimiz en ufak bir şey varsa da seve seve yapmaya hazırız. seni görmeden seven insanlardan biri olarak son söyleyeceğim şey kendine dikkat et. elbet her şey bir gün geçiyor. zaman bile..

    (bkz: #2532907)
  • 57
    (bkz: #2532907)

    acısız intihar yok kardeşim. en kötü ihtimalle seni seven yüzlerce insan acı çekecek. belki hiç hatası olmayan insanlar acaba onun yeterince yanında olamadık mı diye vicdan azabı çekecek.
    şunu da unutma, hayatta insana acı veren şeyler o acı veren şeye nasıl baktığınla alakalıdır. farklı bir açıdan bakmayı denersen çok başka görürsün. iyi ya da kötü dediğimiz şeyler bizim o olana yüklediğimiz anlamla alakalıdır. o kadının gitmesi / gidip gelmesinin senin için en hayırsız olan olduğu senin bildiğin değil sandığın bir şey. o kadının yaptıkları senin için kötü olan değil belki.. sen kötü olarak adlandırıyorsun... ölmeyi seçeceğine içinde kötü/acı dediklerini öldür. koy götüne rahvan gitsin...
  • 58
    (bkz: #2532907)
    bir insan varoluş acısı çeker anlarım, insanlara zerre güvenmez, anlarım. haklıdır. hayat manasız ve boktan geliyordur anlarım. ama bir kadın yüzünden çamura batmasını anlamam. insana bel bağlanılır mı? taşa, toprağa, hayvana, ağaçlara güven ama insana güvenme. yeryüzünün bok çukurudur insan. genel olarak yorum yapıyorum. kimse yanlış anlamasın. insanlar genel olarak kolpacının, sahtekarın önde gidenidir. cinsiyet olarak ayırmıyorum. alayı böyledir. insanlara asla güvenmem. yanımda olan kadın yarın bir gün arabamı beğenmez gidebilir, işimi beğenmez gidebilir, hatta yeni saç stilimi bile beğenmeyip gidebilir. o kadar kolay ki. terk edip gitmesi sadece basit bir cümledir. yaşanmışlıklar sadece kafanda değer biçtiğin anılardır. hiç bir değeri yoktur. hayat gibi. hayatın da hiç bir manası yoktur. ama camus'un felsefesini severim ben. saçmaya rağmen yaşamak, mücadele etmek. aç buz gibi biranı, yanında sağlam bir puro. taze ve güzel meyveler bak keyfine.
  • 76
    kendisine bir insan için değmez diyorum. özellikler kızlar için değmez muhabbetine girmiyorum. direk cinsiyet ayrımı yapmadan bir insan için kendi hayatına son vermeyi saçma buluyorum. insanlar bencildir, kendine bağlamış bu insanın onu sevdiğinden emin. böyle bir durumda insanlar karşısındakini parmaklarında oynatıyor. sevginin değerini bilen yok. sürekli gidip gelmelerle karşısındaki kişiye kaybetme korkusunu yaşatmış. ben yoksam yaşayamazsın düşüncesi aşılamış. yazar renktaşımız maalesef bu duyguyu çoktan benimsemiş.

    aşk meşk güzel şeyler kimseye de akıl vermek haddime değil. neyi kınasam başıma geliyor çünkü. zamanında bende terkedildim, aşk acısı çektim ama cidden bu tarz şeyler için intihar etmek çok saçma beyler. uğruna öleceğiniz kişi maksimum 1-2 ay içinde kendi hayatına adapte olur. zaten bir insanı bu raddeye getiren kişinin sevdiğine inanmak güç. seven kişi sevdiğini bu seviyeye getirmez. yazdıklarını okudum, ailevi konularda sıkıntılar yaşayıp o günleri atlattıktan sonra böyle bir sebepten dolayı hayatını çöpe atmanın mantıklı izahı yok. hayatın neler getireceği belirsiz. sizin için hayırlı olmayan insanlar için diretirseniz sadece zamanınız çöp olur. bir kızda beni böyle bir duruma sokmuştu. biterse intihar ederim diyerek beni kendine bağladı her istediğini yaptırdı. intihar etmeyi düşünmedim ama evden çıkasım bile gelmedi yaşayan ölüye döndüm. sonuç; ayrılalı yıllar oluyor* şu an daha mutluyum, gerçekten beni seven bir insanla birlikteyim. seneye nişan yapmayı düşünüyoruz. kötü günler benim için zorda olsa geçti. ben pes etseydim bu günleri göremezdim, mutlu olacağım kadını tanıyamazdım. bencil olun kendi hayatınızı düşünün. annenin babanız dışında sizi yıllarca düşünecek kimse yok. sizi gerçekten seven kişileri bunun dışında tutuyorum. lakin size böyle zarar veren insanlar için değmez. umarım hatasından döner hayatını mahvetmez. son olarak;

    (bkz: süper lig 2010-2011 sezonu)

    dibe vurmanın en iyi yanı daha sağlam ayağa kalkmaktır. camia olarak bunu en iyi biz biliriz. en kısa süre içerisinde ayağa kalkması dileğiyle..
  • 47
    (bkz: #1556493)

    anlaşmazlığın en büyük sebebini, girisinin başında kendisi de itiraf eden yazar.
    fatih terim'e kızgınlığımın esas sebebi, sözünden dönmesidir en basit ifadesiyle. daha öncesinde fiorentina için bırakıp gittiğinde de kızmıştım ama hadi idare etmiştik.
    esas son dönemde, daha ayrılmadan hatta, "ben size kime tepki göstereceğinizi söyleyeceğim" dediğinde başlamıştı çığ oluşmaya. kim olursa olsun, geçmişi ne olursa olsun, gücü ne olursa olsun, adı ne olursa olsun, kimsenin kimseye, ama özellikle galatasaray taraftarına "kime tepki göstereceğini buyurmak" gibi bir hakkı yoktur, olamaz. hele bunun anlık ruh haliyle falan da açıklanması mümkün değil. burda kopmaya başladı kayış.
    sonrasında, ünal aysal da pür-ü pak değil elbet, defalarca söyledim-söyledik bu süreci idare edemediğini, birçok hatalar yaptığını, ama galatasaray teknik direktörü, ortalıkta konuşmayacak. galatasaray teknik direktörü, bir derdi varsa, ne olursa olsun, ne söylenmişse söylensin, galatasaray başkanı ile arasındaki husumeti televizyonlara taşıyıp sırf kendi haklılığını lanse etmeye çalışamaz. nasıl ki galatasaray kaptanı, formasını çıkarıp galatasaray yardımcı antrenörüne "al bunu ben istemiyorum" tarzıyla veremeyecekse, galatasaray antrenörü de medya önünde galatasaray'ın sorunlarını malzeme etmeyecek. edemez. diyeceksiniz ki ego. doğru. zaten mesele de bu. bakın bir arkadaşımız demiş ki, "iddiada bile galatasaray'ın rakibine oynamıyorum". çok çocukça belki, belki kendisinin de söylediği gibi hiçbir işe yaramayan bir şey ama, orada bile arkadaşımız galatasaray'a zarar vereceğini düşündüğü için kendince iddia bile oynayamıyor rakibe. bunu kendine yakıştıramıyor. peki, kendi haklılığının lansmanı için kameralar karşısında iç meseleleri basına, hem de galatasaray düşmanlığını çok çok iyi bildiğimiz basına lanse eden birisinin galatasaraylılığından bahsedilebilir mi? böyle bir şey olabilir mi? kimseyi kandırmaya gerek yok. düşünelim ki karı-koca tartışmışlar, derdi bu sorunları çözmek olan, oturur edebiyle konuşmaya anlaşmaya çalışır, anlaşamıyorsa edebiyle yollarını ayırır. tutup da mahallede bunu elaleme malzeme etmez. ediyorsa, o ilişkinin devamını istediğini de kimse iddia edemez. ha, ünal aysal fatih terim'i itekledi, fatih terim'i istifaya zorladı, fatih terim'i köşeye sıkıştırdı, gitmeye mecbur bıraktı; bunların hepsi bir görüştür, saygı duyarım, haklı da olabilir, ki ben de kısmen bunların doğru olduğuna inanıyorum ama gerçekler böyle veya değil, fatih terim'in bunları yapmaya hakkı yoktu. edebiyle çıkıp, yönetime gidip, "bakın bunları bunları yaptınız ama bana güvenen insanlar var, ben bu taraftarı yüzüstü bırakmak istemiyorum, aramızdaki bu sorunları da malzeme yapmak istemiyorum o yüzden gelin anlaşalım, benim koşullarım şunlar, sizinkiler nelerdir? benden ne bekliyorsunuz, bana neler verebiliyorsunuz, neler veremiyorsunuz konuşalım, anlaşamıyorsak da güzellikle, galatasaray'ımıza, size ve bana yaraşır şekilde ayrılalım" derdi, sonra da anlaşılamıyorsa da çıkılır, biz koşullarımız üzerinde anlaşamadık, yollarımızı ayırıyoruz ama bir kırgınlığımız yok, her şey galatasaray için denilirdi, olaylar da buralara gelmezdi.
    onun yerine, "kimse mutlu olsun diye imza atmam" dedi fatih terim. imza atsa mutlu olacak olan taraftarlardı. ama onun haklılığı, galatasaray'dan da, taraftardan da, sevgiden de, bağlılıktan da önemliydi.
    hele o sıralar yönetimin federasyondan imzalanan sözleşmeyi talep etmesi ama yönetime sunulmaması meselesi var ki, gerçekten midem bulandı benim. galatasaray'ın hocası, milli takımda görev almak için bir sözleşme imzalıyor, galatasaray kulübü bu sözleşmeyi talep ediyor, federasyon "hocanıza sorun" diyor. var mı böyle bir şey? olabilir mi böyle bir şey? "galatasaraylı" fatih terim'in, galatasaray'ı düşürdüğü durumlara bakın.
    hemen araya, hocayla mesajlaşmalarını sızdıran ünal aysal'a da sövgülerimi bildirdiğimi sıkıştırayım.
    el birliğiyle galatasaray'ı medyaya maymun edip koca bir yılımızı ve muhtemel serilerimizi bok etmeyi başardılar.
    ünal aysal'ın başka hataları da oldu. benim yazdıklarımı kendisinin başlığından bulabilirsiniz. bunlar ayrı konulardır. ama kendince doğru olanı yapmaya çalışıyor hâlâ. doğruluğu tartışılır elbet. ama en azından gidip de galatasaray düşmanlarıyla işbirliği yapmıyor.
    neyse.
    dönelim fatih terim'e.
    çığı büyülten başka bir hamlesi, "sezon sonu konuşacağım", "galatasaray'a oynanan oyunları herkes biliyor", "bunları anlatacağım" diyerek atarlandığı, takımıyla birlikte alınlarının teriyle kazandıkları kupayı alamasınlar diye debelenip, sahibi tayyip erdoğan emredince el-mecbur, o da karanlıkta bir zahmet veren yıldırım demirören'le el-ele kol-kola pozları, sözleşmeyi gösterip galatasaray'a laf çakması, galatasaray'ın yine medyada malzeme edilmesinde başrol oynamasıydı. aklınca ünal aysal'a laf çaktırdı, ünal aysal'ı zor durumda bıraktı, ünal aysal'dan intikam aldı. hani, sözleşme sordu ya ünal aysal. allah aşkına, fatih terim, bu hareketlerinin ünal aysal'a değil de galatasaray'a zarar verdiğini anlayamayacak, bunu kestiremeyecek kadar aptal, düşüncesiz bir adam mı? elbette hayır. son derece ne yaptığını bilen, bilerek ve isteyerek yapan bir adam. demek ki yine sırf kendisini yüceltebilmek adına galatasaray'ın küçük düşürülmesinde bir sakınca görmeyen bir adam fatih terim. ve siz fatih terim'in galatasaraylılığından dem vuruyorsunuz hâlâ. üzgünüm ama hayal görüyorsunuz. üzgünüm ama gerçeklerden tamamen kopuk yorumluyorsunuz olanları.

    bir diğer somut konu, çığın artık önüne geçilemez bir felakete dönüşmesine sebep, yabancı sınırı ve fatih terim.
    bakın, daha galatasaray'ımızda görev aldığı dönemde söylediklerine değinmiyorum bile.
    sene 2007.
    fatih terim a mill takımlar teknik direktörü. yine acaip bir ünvan. neyse.
    bakın ne diyor fatih terim yabancı sınırıyla ilgili;

    "ben türkiye futbol federasyonu ile yabancı konusunu görüşmedim, sadece bana sorulan sorulara açık ve samimim bir şekilde cevap verdim. ben yasaktan yana olmadığımı söyledim. bir kriter koyabilirler ama bugün gerek milli takımlar bazında gerek kulüpler bazında rakibimiz olan takımlarda serbest olduğunu görüyoruz. ama mesela ingiltere'de olduğu gibi; kendi milli takımlarında %75 oynama gibi kriterler var. bu tip şeyler yapabiliriz. yarın öbür gün ab'ye girince serbest dolaşım olunca zaten yasak koyamazsınız. 6+2 türü sistemler hukuken doğru bulunmuyor. bunu da yapamazsınız. dolayısıyla tasarruf türkiye futbol federasyonu'nda. ben ve arkadaşlarım 'milli takım bundan zarar görür' diye bir şey söylemedik, söylemeyiz de. bunu dememiz için mantıklı sebepler olması lazım. italya'da serbest, fransa'da serbest, almanya'da serbest.biz ne olursa olsun 22 oyuncu bulur sahaya çıkarız. kimse rekabetten kaçınmamalı. bizim fikrimiz budur. ama federasyon yönetimiyle bu konuyu konuşmadık. ama artık onlar da bu fikrimizi biliyordur."

    aradan 7 yıl geçti.
    bu süre zarfında fatih terim "a milli takımlar teknik direktörü" pozisyonundan ayrıldı, galatasaray teknik direktörü oldu, oradan da ayrıldı, şimdi de türkiye futbol direktörü -ya da öyle bir şey işte, bakmadan yazamıyorum o müthiş ünvanını-. şu anda fatih terim konuşuyor mu yabancı sınırı ile ilgili? konuşmuyor. konuşamıyor belki.
    bakın kader arkadaşı yıldırım demirören ne diyor bu konuda;

    türkiye’nin avrupa birliği üyesi olmadığı için, ab üyesi oyuncuların yerli statüsünde oynamasının söz konusu olmadığını aktaran demirören, “biz bu yabancı sınırını ilk seneden kulüplerin temsilcilerine söyledik. hepsi de kabul etti” dedi. fatih terim’in yabancı sınırı konusundafederasyona saygılı davrandığı söyleyen tff başkanı,
    belki yine kalkmasını düşünüyordur ama şu an bu durum değişmeyecek. federasyon türkiye’de taraftarı olmayan tek kurum” dedi.

    niye susuyor fatih terim? 2007 yılında, a milli takımlar teknik direktörü iken konuşabiliyordu da şimdi niye susuyor?
    bakın, böyle konularda, böyle kritik konularda, bu kadar donanımlı ve tecrübeli isimlerin belli bir fikirleri olur. bunun uygulamadaki detaylarına yönelik bakış açıları ancak güne göre değişebilir.
    yani, yabancı sınırına fikir olarak karşısındır veya değilsindir. terim, 2007 yılında karşıymış. şimdiye fikri değişmiş midir? değişmemiştir.
    peki niye susuyor fatih terim?
    fatih terim, futbolun en önemli ismi değil mi türkiye'de? ne diyor bakın kader arkadaşı; "belki kalkmasını düşünüyordur ama şu an bu durum değişmeyecek!". e ünal aysal'a yönetim anlayışı yüzünden, çalışma şekli yüzünden, yaklaşımları yüzünden atarlanan fatih terim (ki hadi atarlanmasını mazur görelim ki bunu medya önünde yapması asla affedilebilecek bir davranış değildir ama bir an için hadi mazur görelim) neden susuyor, nasıl katlanabiliyor yıldırım demirören'e ve bu "anlaşmazlıklarına"? neden medyaya malzeme etmiyor bunları?
    işin başka bir boyutunu daha anlatayım.
    renklerimizden bağımsız konuşalım. şu anda bu yabancı sınırı, kimi durdurmak için böyle çılgınca savunuluyor? kim kopup gider yabancı sınır kalksa?
    galatasaray değil mi?
    peki 2007 yılında yabancı sınırının kalkmasını kim istiyordu?
    google abimize "yabancı sınırı 2007" yazın bakalım ne sonuçlar alıyorsunuz.
    ben sizin için yaptım hatta buyrun; http://gss.gs/2Ad
    sene 2007, fatih terim a milli takımlar teknik direktörü, yabancı sınırının kaldırılmasını isteyenlerin başında fenerbahçe var, fatih terim diyor ki "yabancı sınırı kalksın".
    sene 2014, fatih terim türkiye futbol direktörü, yabancı sınırının kaldırılmasını isteyenlerin başında galatasaray var, fatih terim'in sesi çıkamıyor, patronu konuşuyor onun yerine "belki kalkmasını düşünüyordur ama bu değişmeyecek!".
    kağıt üzerinde fatih terim 2007 yılından çok daha yetkili. kağıt üzerinde yabancı sınırının kaldırılmasını zorlayacak gücü var.
    yapmıyor. yapamıyor mu, emir mi aldı, susturdular mı nedir bilemiyorum ama sonuçta yapmıyor.
    ve siz, hâlâ bu adamın galatasaraylılığından dem vuruyorsunuz öyle mi?

    dani alves için muzlu poz verip emre b.'yi hâlâ kaptan yapmasına, volkan babacan'ı milli takıma çağırmasına, volkan demirel'le arasındaki ilişkiye, bir cenazede bile kendisine ayrılan yere değil de kafasına göre başka bir yere geçmesine, şikeyle ilgili tek bir sözcük bile edememesine ama buna rağmen futbola olan ilginin düşmesinden yakınmasına falan değinmeyeceğim.
    yoksa yazı bitmez.
    ben sadece doğrudan, isteyerek ve bilerek galatasaray'a verdiği zararlardan bahsettim.
    bunların hiçbirisi tesadüf değildir.

    hagi'yle karşılaştırılması mevzusu var.
    şimdi kendi içinizde çelişkili ifadeleriniz. hem amatör ruhlu diyorsunuz, hem de profesyonel sebeplerle görev almadı diyorsunuz polat döneminde. "başarısız olacağını bile bile görev almadı" diyorsunuz. başarısız olacağını bile bile görev almadı demek, kariyerini düşünerek, kendi konumunu düşünerek görev almaktan çekindi demektir. bu da profesyonel çekincelerle görev almadı demektir. amatör ruhlu adam hagi'dir. galatasaray ne zaman çağırdıysa, kendi kariyerinin bitmesi pahasına gelmiştir. kariyeri bitmiştir de. bugün o şartlarda şampiyon olamadığı için kendisini yerin dibine sokanları bile görüyoruz. bu da ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, hagi kaçmamıştır. seven adam kaçmaz. gerçekten yüreği olan,yüreğinde sevgisi olan adam, iki eli kanda da olsa gelir çağrıldığında. ve bunun aksi gerçekleştiğinde, amatör ruhtan falan bahsedemezsiniz. bahsederseniz çelişki olur, bahsederseniz güvenilirliğinizi yitirirsiniz.

    son söz olarak, "saygı bekliyoruz" demişsin. düşüncelerin yüzünden saygısızlık etmiyor kimse. fatih terim'in galatasaraylılığı dayatılmaya çalışıldığı için, verdiği bunca zarara, bunca yalanına, bunca ikiyüzlülüğüne rağmen bunlar dayatılmaya çalışıldığı için ve bunca argümana rağmen karşılığında "kupalar kazandı", "bir yıldız onun" denildiği için geriliyor ortalık. sanki bunlar inkâr ediliyormuş gibi. sanki bunlar, bunca hadsizliği, bunca saygısızlığı, bunca ikiyüzlülük ve zararı aklıyormuş gibi.
    burda da sıkıntı var. sanki bu başarıları tek başına elde etmiş gibi dillendiriliyor ki bu da ayrı bir konu.

    galatasaray'a verilen bunca zararın görmezden gelinmesi beklenemez.
    bunlara susulması beklenemez.

    tavır meselesine gelince...
    bak daha bugün aldığın ilk övgü dolu giriyi incele sevgili kardeşim.
    yok goduklarım, yok güruh, yok bilmem ne...
    başka biri içine sürekli birilerini almış olacak ki, iki lafından birisi "içimizdeki irlandalılar", "içimizdeki fenerliler"; sürekli içindekilerden bahsediyor...
    şimdi bunlara nasıl yanıt verebilirsin?
    çiçek mi verirsin yüzüne mi tükürürsün.
    internet böyle bir yer işte. yüz yüze söylese ağzını burnunu dağıttıracak lafları boy boy yazar bunlar.
    öbür tarafta yok mu? var. onların da allah belasını versin.
    dün veya önceki gün, kendisi de söyler mutlaka, cesc41 kardeşimiz küfürden şikayet etti.
    mesaj attım, dedim ki güzel kardeşim kim küfür ettiyse, kim hakaret ettiyse söyle gidelim moderasyona beraber şikayet edelim.
    bana yanıt vermedi henüz. bu söylediğimde samimi olduğuma inanmadı belki, belki beni sevmiyordur, belki de benimle paylaşmak gereği duymamıştır, bilemiyorum.
    ama mevzular böyle kardeşim.

    kendi adıma söyleyeyim, sevgini kime yönelteceğin konusunda ne bir sözüm olabilir ne bir müdahalem; ancak tavsiyem olabilir ki o da ancak talep edilirse olur. onun dışında, buna laf söyleyecek, bunu engellemeye kalkacak adamın karşısına da söyle ilk ben dikileyim.
    ama beni affet, galatasaray'a zarar veren bir adama da, geçmişi ne olursa olsun saygı gösteremem, geçmişte yaptıklarıyla bugün yaptıklarının aklanmasına müsade edemem, susamam, bugün söyledikleri ve yaptıklarıyla oluşan zararın küçük gösterilmesine, göz ardı edilmesine yönelik en ufak bir tümceye, en ufak bir çabaya, en ufak bir hataya sessiz kalamam kusuruma bakma.
    çünkü önemli olan, her zaman sadece galatasaray'dır.
    hiç kimsenin sevdası daha küçük değildir, hiç kimsenin kariyeri daha büyük değildir, hiçbir kariyer, hiçbir kupa, hiçbir zafer, hiçbir hata, hiçbir konum, kimseye galatasaray'a zarar verme, verdiği zararları haklı gösterme hakkı vermez çünkü.
    umarım bir gün anlayabilirsiniz bunları...

    düzenleme: ufak-tefek değişiklikler...
  • 67
    zamanında iki kere niyetlenmiş birisi olarak değmez demek istediğim yazar. bir gün hayat sana öyle bir süpriz yapıyor ki zamanında ne yanlış düşünmüşüm diye şaşırıyorsun...

    bana da böyle diyenler olmuştu o zamanlar, alayına siktir çekmiştim. ama bir şekilde birileri vazgeçirdi ve şimdi bu satırları yazabiliyorum sana, hiç de acım yok artık...

    ne bitmez sevdalar, ne büyük acılar, ne benden bi bok olmazlar, neler neler. anlatsam okumaya üşenirsin...

    ama hala hayattayız hala inadına yaşıyoruz. ha evet herşey çok iyi değil yine. bazı şeyler hala şikayet edilebilir kıvamda, bazı şeyler hiç değişmeyecek ama herkese herşeye rağmen yaşamaya devam...

    beni siktir et, oktay mahmuti'nin dediği gibi bir top on top yüz top değil; son topa kadar savaşmaya devam...
App Store'dan indirin Google Play'den alın