• 1
    kulübün başına geçiyorsun olmayan paraları saçarak kendi pr çalışmanı, reklamını yapıyorsun sonra borçlar ödenemeyecek bir hal aldığı gibi kaçıp gidiyorsun. kulüp başkanlarına yaptıkları harcamalar için müteselsil kefalet zorunluğu kulüplerimizin kurtuluşu için hükümet tarafından mutlaka getirilmesi gereken bir sistemdir. her başkan kendi döneminde attığı imzadan sorumlu olmalı, kulüp imzaladığı tutarı ödeyemiyorsa alacaklı artık görevde olup olmamasına bakmaksızın bu müteselsil kefil ile muhatap olmalı. çünkü bu işin sonunda birileri kendi reklamını yapıp, kulüp başkanı sıfatıyla yeni yeni ihaleler alıp servetine servet katarken 50 yıllık, 100 yıllık camialar borç batağında yüzüyor. sonra senin benim vergilerimizle, 8 yaşında çocuğun kumbarasına attığı paralarla ayakta tutulmaya çalışılıyor.
  • 3
    1234567890 yıldır çıkacak olan kulüpler yasası ile kanunlaştırılacak olan şey(di) ama bir türlü pratiğe dökülemedi, niyeyse? :(

    yapılabilirliği, sınırları vs. hakkında bilgi sahibi olmamakla birlikte türk futbolunun ekonomik anlamda kalkınabilmesinin yolunun bundan geçtiğine inanıyorum. harcayan harcadığından sorumlu olmalı, bu kadar basit. ilaveten "maaş üst limiti" gibi bi' uygulamayla bir oyuncuya 3+, 4+ milyonları bağlamanın da önüne geçilirse, mmh...
  • 4
    kulüp yönetimlerinin arkalarında maddi enkaz bırakmalarını engellemek için işletilebilecek mekanizmalardan bir tanesidir. ancak asıl mesele mekanizmanın ne olduğu değil, böyle bir mekanizmayı işletme iradesidir. yoksa kulüpler yasası hazırlandı, yıllardır sümen altında bekliyor. türkiye böyle yönetilmeye devam ettiği müddetçe de beklemeye devam eder ya da ölü doğar.

    siyasi iradenin bir kanser hücresi gibi ülkenin her kurumuna nüfuz ettiği bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde kişiler eylemlerinin sonuçlarına katlanmazlar, hatta bazen ödüllendirilirler bile.
  • 5
    bu veya benzeri bir şey getirildiğinde kulüplere başkan bulamazsın. adamlara başkan olmadan diyorsun ki "bu işin sonunda para kaybedebilirsin, ama kazanma şansın yok. ha bir de istediğin kadar başarılı ol, genel kurul istemezse seni görevden alırız. bir de maddi olarak başarısız olduğunda ibrasızlığı çakar, durumu düzeltmene imkan vermeden görevden alır, borcu da sana kitleriz.". bu durumda bu riske kim neden girsin? reklam yapacaksa sponsor olur, başkanlıkla ne uğraşacak. kulüplerin batmaması için tek yol satılmasıdır. prosedür nedir bilmiyorum ama dernek statüsünden kulüpleri çıkarıp satmak zaruridir. bu durumda kendi şirketlerine gözü gibi bakan insanlar, kulüpleri de aynı zihniyetle yönetir.
  • 6
    kulağa davulun sesi gibi uzaktan güzel gelse de doğru bir uygulama değildir.

    kulüplerin tüzel kişiliği vardır. yani esasen kanun önünde bireydirler. bu bireyin bağımsız hareket edebilme yeteneğini elinden almamak gerek.

    kaldı ki sporda kimi yatırımlar karşılığını çok geç verir. mesela alt yapı. veya bruma'yı 8 sene elimizde tutup sonra 60 milyon eu'ya satsak nasıl olacaktı?

    en kötüsü de bu müteselsil kefalet kulüpleri sermayelerin kucağına oturtur. mustafa cengiz gibi iş bilir ama sermayesi sınırlı kaç kişi bu ekonomik ortamda yönetici olmayı göze alır. ve merak etmeyin hükümet de her kulübün içinden çok güzel bir yandaş sermaye yaratır.

    ayrıca zaten batık kulüplerimizin zarar etmemesi de kolay görünmüyor.

    bu işin doğrusu kulüplerin işinin ehli yöneticiler seçmeyi öğrenmesi. bunu öğrenip yönetilemiyorlarsa batıp yok olmalarında bir sakınca görmüyorum.

    zaten genel kurulu dursun özbek'i ibra eden ve mustafa cengiz'i ibra etmeyen kulüp batmayı sonuna kadar hak ediyor.
  • 7
    futbol kulüpleri dernekler kanununa tabidir. a.ş. olanlar bile aslında yönetim olarak kulüp yönetimine bağlı olmaları ve a.ş. yönetiminin tamamen kulüp yönetimi tarafından atanması nedeniyle gerçek a.ş. değildirler. büyük kulüplerin futbol a.ş.leri yasal değildir ve türkiye’ye özgü, içinden çıkılmaz komik bir sistemdir.

    -kulüp yönetimi ve idaresi tamamen dernekler yasasına tabidir ama futbol a.ş. ticaret yasasına tabidir.
    -dernekler istisnalar dışında ticari faaliyette bulunamaz ama futbol a.ş. ticaret için vardır.
    -müteselsil kefalet dernekler yasasına aykırıdır.
    -trabzon spor’un tüzüğüne koyduğu %5’i aşan zarardan yönetimin bizzat sorumlu olması hükmü de dernekler yasasına aykırıdır. çünkü dernekler ticari faaliyette bulunamaz ki zarar da söz konusu olsun.

    daha bir sürü sakatlık ve kaos vardır türkiye’de. bir iddiam vardır benim ve onu burada da tekrar etmek istiyorum. türkiye’de gerçek bir hukukçu yoktur. belki fazla iddialı ama şu futbol kulüplerine bir bakın bir de seçim yasalarına (iptal edilen istanbul seçimlerindeki tartışmaları düşünün) ne dediğimi anlarsınız. hatta ceza yasalarımız için de geçerlidir. yargıya güvenin tamamen yok olmasının asıl nedeni de budur.

    tek çözüm spor kulüpleri yasasını çıkarıp, kulüpleri tüzel kişiliğe sahip kılmaktır. haliyle bütün işlemlerini de borçlar kanunu ve ticaret kanunu hükümlerine tabi kılmaktır. işte o zaman müteselsil kefalet de, adi ya da birlikte kefalet de geçerlik kazanabilir.

    daha yüz yıl öncesine kadar doğru dürüst bir kanunu bile bulunmayan osmanlı’dan geçiş yapmışız cumhuriyete. fransız medeni kanunun’dan mülhem mecelle dışında hiçbir kanun yok gibi. tamamen padişah fermanları ve kadılar vasıtasıyla çözülmüş anlaşmazlıklar. şirketler, dernekler, kulüpler ve tüzel kişiliği haiz tüm kurum ve kuruluşlar batı kaynaklıdır ve dolayısıyla kanunları da oradan iktibas edilmiştir. (vakıflar osmanlı kurumudur ve bir senetle vakfedilirdi. vakıflar kanunu da cumhuriyet döneminde 1936 yılında çıkarılmıştır)

    1926 yılına kadar türkiye’de (yani osmanlı’da) taşınmazların tamamı devlete aitti. bütün ülke miri araziydi (devlet malı) ve has, zaamet, timar olarak ayrılmış ve halka kiralanmıştı. halk ya da millet devletin kiracısıydı. kira da öyle basit değildi tamı tamına yarı-yarıya kuralı geçerliydi. sipahi yetiştiren has arazi sahipleri vardı ama çoğunluk kiracıydı. ev yapmak isteyenler arsayı devletten intifa (kullanım) hakkı ile alır üzerine evini yapardı. taşınmazlar üzerinde özel mülkiyet olmadığından mirasçılara intikali de söz konusu değildi. islahatçı olarak bilinen ıı. mahmut döneminde çıkarılan nizamnameler, ayan denilen toprak sahiplerinin ortaya çıkışı vesaire uzun ve detaylı konular ama özeti bu. osmanlı döneminin bu konuyla ne ilgisi var diyen olabilir. onu da aşağıda açıklıyorum.:)

    işte osmanlı kafası ülkemizde hala devam ettiğinden (bunun partilerle ilgisi yok tüm partiler için geçerli) bir konuyu detaylarına kadar kanun, tüzük ve yönetmeliklerle düzenlemeyi bir türlü başaramamışız/başaramıyoruz. atatürk sağlığında buna çok önem verirmiş ama o da 3/4’ü savaşlarla geçen ömründe her şeyi tamamlayamamış. sonuç olarak dernekler kanununa tabi olan ama ticaretin en hasını yapan futbol kulüpleri için komik bir düzen oluşmuş. yıl olmuş 2020 ama hala bir kulüpler yasamız yok. neden çıkarılmıyor bu yasa? bence güçlü olanların istedikleri gibi düdük çalabilmesi için çıkarılmıyor. başka bir izahı olan varsa duymak isterim.
  • 9
    sirketlesen kulupler icin gayet hayata gecirilebilir bir uygulama. gelirlerden baskan hisse sahibi olarak gelir elde ederken, giderlerden de hesap verecektir. bir yoneticinin yaptigi yanlis ile taraftarin verdigi parayi tamamen sifir ile carpabiliyor. taraftarlar haklarini maddi ve manevi arayabilmeliler.

    sirketlesmeyen kuluplerde ise ingiltere'de finansal sirketlerde uygulanan senior managers regime gibi bir uygulama olabilir. hukuki ve denetleyici kurum kurallarin bozuldugu noktada, sorumlu yoneticiler hapis cezasi dahil olmak denetleyici kurul tarafindan belirlenen cezalar cekerler.

    biz sirket yoneticileri olarak bunlara tabiysek, kulup (dernek olsa dahi) yoneticileri de ayni sekilde sorumlu olmali. sonucta isin icinde kurallara uyma, para yonetme, crowdfunding ile toplanan paralarin mevduat olarak tutulmasi ve harcanmasi, rekabet hukuku ve ffp gibi olaylar var.
  • 10
    kulüpler yasasının meclisten geçmesi ile teoride hayata geçen pratikte ise uygulanır mı bilinmeyen olan uygulama. bu olay benim aklıma özellikle kayserispor bernard mensah ekseninde gelmişti. çünkü deniz türüç'ten gelen paraya rağmen futbolcularının hiç birine maaş ödeyememişler, üstüne atletico madrid'e bir bonservis bedeli ve mensah'a maaş ödemeyi taahhüt etmişlerdi. ancak gelinen noktada mensah'ın 1 yıllık maaşını ve transfer taksidini ödeyecek güçleri olmadığı için harıl harıl oyuncuyu kiralık da olsa elden çıkartma yoluna gitmişlerdi. artık sadece üç büyüklerin değil anadolu kulüplerinin başkanları da olmayan para üzerinden risk alırken 2 kere düşünmek zorundalar.
App Store'dan indirin Google Play'den alın