86
bu söylemden rahatsız olmanın temelinde bu ülkenin kuruluş değerleriyle, cumhuriyetle, ülkenin temel ilkeleriyle, anayasanın ilk dört maddesiyle derdi olmak yatar.
geçmişte çok fazla dillendirilmese de bu öfke, bu nefret belli kesimlerin çoğunluğunda vardı. nesilden nesile aktarılan, öfke tohumu saçan rivayetlerle günümüze kadar yayıldı bu fitne.
okul eğitimi bir yere kadar etki eder. aile içinde, küçük yaştan itibaren aktarılan şeyler şekillendirir çocukluğu. kişinin belirli bir yaştan sonra kendi yolunu çizmesi de türkiye gibi okuryazarlık oranı düşük bir ülkede zor bir ihtimaldir. okuryazarlıktan kastım, farklı görüşlerde, farklı temalarda eserler okumak, buna uygun bir çevrede tartışmak, anlamak, dinlemek gibi özetlenebilir.
ve geçmişte dillendirilmemesinden ötürü ülkenin çoğunluğunun bu değerlerle sorunu olmadığı sanılıyordu. ancak senelerce irtica ve terör başlığı altında aktarılan iç tehditler kulak arkası edildi, abartıldığı düşünüldü, ciddi ve kati önlemler alınamadı. bunun neticesinde de zehir her geçen gün sessizce saçılmaya devam etti. iki iç tehdit unusuru kesim de belirli bir plan program dahilinde senelerdir ilerliyorlar.
tarikat yapılanmaları, imam hatip sayısındaki patlama, eğitim ve öğretimi siyasal islam çizgisinde şekillendirme, cemaatlerin finansal güç kazanması, kara para aklama, offshore hesaplardaki dönen rakamlar, ihalelerde dönen oyunlar, adalet kavramına olan güvenin yok olması, ülke insanının kendini değersiz ve güvensiz hissetmesi, emekli ve işçi yokluk içinde iken mültecilere sağlanan destekler, buna tepki gösterenlere anında ırkçı yaftası yapıştırılması, yasama ve yürütme organındaki temsil imkanının finansal güç veya oy potansiyeli odaklı olması, liyakatin yok olması, siyasal veya ekonomik nüfuz alanındaki güçlerinin babadan oğula aktarılması ve gelecek kuşakların da buna maruz kalacak olması, aşiret çatısı altında toplumda yaratılmak istenen baskıya karşı emniyet ve yargının sessizliği, kaçakçılık ve mafya faaliyetlerine göz yumulması, ticaret yapmak isteyen sıradan insanların dahi illegal faktörleri gözeterek belirli bir sektörde veya lokasyonda faaliyet yürütme imkanının zedelenmesi, artan enflasyonla beraber teşhirciliğin ve eskortluğun patlama yapması, ahlaki değerlerin yok olması, suriye'deki patlamada onca evladımız şehit olmuşken putin'in kapısında bekletilmemiz, trump'ın hakaret içeren mektubuna karşı sessiz kalmamız, süleyman şah türbesini dahi koruyamayışımız, uluslararası etkinliklerde ekümenik patrik olarak temsil edilen kişiye ses edemeyişimiz, sosyal medyada dahi tahsilat vb. işlemler için şov yapan kesimlerin faaliyetlerine devam edebilmesi, toplum içinde artan öfke ve gerilim, 10-20 sene önce komşuya emanet edilirken günümüzde çocukların sokakta oynamasına bile şüpheyle yaklaşılması, yok olan bağlar, her ne kadar üç çocuk dense de alım gücü yok olan, patlama yapan kreş ve okul fiyatları karşısında çaresiz, bir ev alıp başını sokabilme imkanı kalmamış y ve z kuşağı, bu faktörler yüzünden yalnızlığa sürürklenen hayatlar, okuyarak bir yerlere gelme inancı bitmiş bir kuşak...
say say bitmez. bir çırpıda aklıma gelenler böyle. türkiye cumhuriyeti devletinin varlığından rahatsız olmayan bizler ise sürekli olarak değerlerimizden taviz verer hale geldik. andımız kaldırıldı. faşizm sosuyla bahaneler sundular, ses çıkmadı. aynı kesim imam hatip ve din eğtiimini, kuran kursunu dayatırken bu nasıl iş denmedi. ülkenin varlıkları talan edildi, ses çıkmadı. ülkenin demografik yapısını alt üst edecek şekilde milyonlar girdi, ses edilmedi. dönen yolsuzluğun, rantın, hırsızlığın haddi hesabı yok. yine ses çıkmadı. bir futbol maçı için birbirimze gösterdiğimiz tepki daha fazlaydı. doktorun, öğretmenin maaş zammı için gösterdiği tepki daha fazlaydı. eyt'linin 10.000 lira ek gelir için yaptığı yangın daha fazlaydı.
özetle toplum olarak günü kurtarmak odaklı baktık. yarınlar kaybedilse de aman ben nasılsa görmem o günleri diyecek kadar bencil bir tavır gösterildi. bugün için rahatımız yerindeyse ses etmeyelim dedik. yurtdışından verilen oyların etkisi de kaderimizi tayin etti.
"keşke yunan galip gelseydi, mustafa kemal'e zerre muhabbeti olan benim cenazeme gelmesin, vasiyetimdir" diyen kadir mısırlıoğlu'nun cenazesine gitmedi mi bu yönetim? artık bazı şeyleri kör göze parmak sokarcasına yapıyorlar. insanlar anlamamakta direniyor sanırım. teğmenler için söylenilen sözler o nedenle bana artık tuhaf gelmiyor. zaten yapılmak istenen buydu. şimdi de bu ülkenin temel değerlerini koruma odaklı bir kutlama dahi rahatsızlık yaratacaktır. bu adamlar karşı devrim diye diye bugünlere geldi.
o nedenle öte tarafta onun yüzüne bakmaya yüzümüz yokken senin askerleriniz demek komik kaçıyor.