• 1
    netflix'de yayınlanan platform isimli bir film vardı. izlemeyenler varsa kısaca konsepti anlatayım. dikey bir hapishanede, her katta iki mahkum olacak şekilde, en üst kattan en alta doğru inen bir sofra inmektedir. her katta yemek kısa bir süreliğine kalmakta ve en alt katlara doğru yemek bitmektedir. kalınan katlar belli aralıklar değişmekte ve mahkumlar uyanınca bunu öğrenmekteler. o nedenle en alt katlarda kaldığınız günlerde hayatta kalma savaşı sınırları zorlayan şeylere yol açmaktadır.

    işte bizim ülkede de ekseriyetin derdi bu. o sofraya en üst katta oturabilmek. sofradan uzakta kalanlar, sofraya oturana kadar oy potansiyeline sahip halkla işbirliği yapar görünüyor. devamında ise orwell'ın hayvanlar çiftliği eserindeki domuzların durumuna benzer bir hal alıyorlar.

    ülkeyi, yoksulu, darda kalanı, yaşlıyı, şehidi, gaziyi, emekliyi, işsizi, yetimi, öksüzü vs. düşünen yok. bu ülkede vicdan kalmadı. vicdanın ve merhametin silindiği bir coğrafyada yaşanabileceklerin sınırı yok.

    arda'nın meşhur bir ntv röportajı vardı. söylenebilecek çok şeyi dile getirmişti. onu da şöyle iliştirelim.

    https://www.youtube.com/watch?v=SVCUdcFGYhQ
  • 2
    (bkz: lağım medyası)
    iktidar medyası ile yarışacak kadar leş bir medyadır.
    bugün de evrensel gazetesinde, mehmet özyazanlar ortalık yere bir şeyler pislemiş(!).
    https://x.com/...lnvifi5j61g&s=19

    --- alıntı ---

    iyiler şampiyonluğu böyle kutlar!

    okan buruk, galatasaray’ın başındaki üst üste ikinci şampiyonluğunu, ağızlarından salyalar saçarak annelere tecavüz etme arzularını böğüren lümpen güruha coşkuyla eşlik ederek kutluyor. eleman, bir gün öncesinde ise, “sonunda mutlaka iyiler kazanır” gibi kendi kendisini payelendiren “derin” bir lafla kameralar karşısında sırıtıyordu.

    gerçekten sonunda iyiler kazanıyormuş!..

    annelere tecavüz etme arzusuyla yanıp tutuşanlardan kim daha iyi olabilir ki?

    bir teknik direktörün cinsiyetçi küfür içeren tezahürata hoplaya zıplaya eşlik etmesi ne büyük bir kepazelik, ne utanç verici bir pespayelik…

    bu rezilliğin ardından yapılacak savunma belli. “onlar da bize küfretmişti!”

    aferin, altta kalmadınız, öcünüzü aldınız ve şampiyonluk kutlamasına ayrı bir renk kattınız!..

    kendinizle gurur duyabilirsiniz!..

    ayrıca, kazandıktan sonra “sonunda mutlaka iyiler kazanır” dersen aynı zamanda kaybedenlerin kötü olduğunu da söylemiş olursun. bu nedenle, illa “iyi” kavramı kullanılarak bir şey söylenecekse “sonunda iyi oynayan kazanır” demek gerekir.

    iyiliği kazanmakla ilişkilendirerek sahiplenmek ahlaki açıdan sorunlu bir davranış. iş, buradan “kazanan her zaman haklıdır” gibi bir önermeye gider ki cinsiyetçi küfürler bunun doğurabileceği vahim sonuçların bir örneği…

    şampiyon olmak hiç kimseye, başkalarını yargılama, iyiyi, kötüyü belirleme ve birilerini iyi, birilerini kötü ilan etme hakkını vermez.

    anlaşılıyor ki okan buruk, bir dönem avrupa’da top koşturmasına rağmen oranın rakibe ve oyuna saygıyı esas alan futbol kültüründen zerrece dahi nasiplenememiş. artık nasıl bir kafa varsa. spor kültürüyle ilgilenme ve kendisini bu konuda geliştirme ihtiyacı duymayan lümpen taraftarlardan hiçbir farkı yok…

    şampiyonluk mücadelesi verdiğin rakibinle oynadığın iki maçta da takımın kaleyi bulan tek bir şut bile atamamış. üstelik de son maçta rakibin yaklaşık 70 dakika 10 kişi mücadele etmesine rağmen.

    böylesi bir tablo karşısında utanç duyacağı yerde, cinsiyetçi tezahüratlar haykırarak kendince “şov” yapıyor!.. yapar tabii, nasıl olsa “kazanan iyidir ve ne yaparsa hakkıdır.”

    memlekette herkes skorcu. oynanan oyunun seviyesini gerçekçi ve doğru bir şekilde değerlendirebilecek bilgiye, birikime sahip çok az kişi var. medya, pazarlama stratejisinin bir gereği olarak illaki kazananı pohpohlayacak, yüceltecek argümanlar bulur. bulamazsa uydurur…

    bizim liglerimizde oynanan futbolun seviyesi çok düşük. çoğunlukla şuursuzca koşuşturmaca ve itiş kakış şeklinde geçiyor maçlar. seviye düşük olunca, kadrosunda sıra dışı birtakım özelliklere sahip 3-4 oyuncu bulunduran bir ekip, etkili bir takım oyunu sergilemeden de o oyuncuları sayesinde fark yaratıp kazanabiliyor. galatasaray’ın şampiyonluğu da etkili takım oyunundan çok, özellikle bazı oyuncularının kritik anlardaki katkılarıyla gerçekleşti…

    şu da var ki, kafası futbolun bilgisiyle dolu olan, oyuna ve rakibe saygı gereği ileri spor kültürünü özümsemiş, sporun ahlaki boyutunu göz ardı etmeyen ve sürekli olarak hem kendisini hem de oyunu geliştirmeyi düşünen bir teknik direktör futbolcularının saha içindeki sahtekarca davranışlarına asla izin vermediği gibi amigoluk yapmaz, küfürlü tezahüratlara eşlik etmez.

    oyuncularının sahtekarlığından medet umması okan buruk’un teknik anlamdaki yetersizliğini, küfürlü tezahüratlara eşlik etmesi ise okan buruk’un kültürel anlamdaki çapsızlığını ve ahlaki zaafını yansıtıyor…

    bu rezilliğe, galatasaray gibi kendisini ülkenin batıya açılan penceresi olarak gören, yani batı kültürünü rehber edinip memleketteki spor ortamına farklı açılımlar getirme iddiası taşıyan bir kulüpten hiç ses çıkmaması da ilginç.

    gerçi yöneticilerin konuşmalarına bakıldığında, onlarla okan buruk arasında bir “imam-cemaat” ilişkisi kurmak mümkün...

    rekabet diye diye, futbolun rant, prestij, kompleks, kibir savaşına dönüşmesinin ve işin ahlaki boyutunun tamamen geri plana atılmasının sonucunda gelinen nokta, insan olanı duyması bile utandıracak kadar iğrenç cinsiyetçi küfürlerle kutlanan şampiyonluklar oluyor işte!..

    --- alıntı ---

    yalı çocuğu küfür edince yalamak için sıraya giren it sürüsü ahlâk dersi vermeye çalışıyor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın