resim
Michael Heinz Skibbe
Görev:Teknik Direktör
Takım:Sanf. Hiroshima
Yaş:58
Uyruk:Almanya
  • 713
    galatasaray'dan kovulmasına en çok üzüldüğüm yabancı hoca'dır. fatih terim dışında keyif veren futbolu oynatan tek isimdi. adnan polat ve ekibi frank rijkaard'a gösterdiği sabrı skibbe'ye gösterse, taraftar arkasında olsa onun ve bizim için bugün tarih çok farklı olurdu. benim için oynattığı futbol gibi cesur bir adamdı. yıllarca çift forvet oynayan ekol bir oyunu olan takımı tek forvet'le oynatmak istedi. başkan bir gün loca'da söyleyin şu adama çift forvet çıksın maçlara demişti. başkan böyle derse yorumcular neler demez.

    çok uzun zaman geçmeden skibbe haklı çıktı ve o sezon barça tek santrafor taktiğiyle 6 kupa kazandı. haziran ayında başkan başta olmak üzere herkes tükürdüğünü yaladı ve rijkaard galatasaray'a geldi. ama hollandalı hiç bir zaman skibbe gibi tempolu bir pas oyunu oynatamadı.

    skibbe döneminde galatasaray kazandığı tüm maçlarda rakibine en az iki fark attı. başlarda taktik oturmadığı için şampiyonlar ligi ön elemesinde steaua'ya elensede uefa'da olympiakos, benfica ve hertha berlin'i iki maç deplasman'da olmak üzere eze eze yendi. ayrıca o sezon lyon hegomanyasını sona erdiren başımızın belası bordeaux'yu deplasmanda elimizden kaçırdık; içeride ki maçta takımın başında bülent korkmaz olsa'da skibbe'nin hazırladığı bir takımdı. o maçta emre tilev'in "allah'ım brezilya mı" dediği paslaşmalar skibbe'nin eseriydi.
  • 747
    alıntı

    https://x.com/...944507174760570?s=46

    sanfrecce hiroshima td skibbe: “sanfrecce hiroshima’da kendimi mutlu hissediyorum. galatasaray’a benzer bir futbol oynamaya çalışıyoruz. taktik idmanında galatasaray’ı izliyoruz”

    skibbe: “amacımız, sanfrecce hiroshima’da galatasaray’a benzer biçimde agresif, önde baskılı ve göze hoş gelen futbol oynamak. galatasaray, bayern münih’e karşı oldukça yürekli şekilde, kapanmadan 60-65 dakika iyi top oynadı ancak şanssız şekilde kaybetti.”

    [aa]

    alıntı

    bir zamanlar bize 5 attı diye umut olarak getirilen, okan buruk’tan futbol öğrenmeye çalışan teknik direktör.
  • 750
    herhalde o dönemde sözlük yazarı olsam ofsayt entryler kısmım dolu olur karmam içimizdeki irlandalı’ya kadar düşerdi.

    ben teknik direktörlüğünü de oynattığı futbolu da çok beğeniyordum. takımdaki yeniçeri ocağı maalesef başını yedi.

    hatta iddia ediyorum müzmin sakat linderoth yerine elimizde bir felipe melo olsaydı avrupa ligi dahil tüm kupalara ambargo koyardık.
  • 719
    göze hoş gelen bir hücum futbolu oynatırdı. ama 2008-09 sezonunu güzel bir sezon olarak hatırlamıyorsak bir şeyleri o da yanlış yapmış diyebiliriz. o dönem özellikle skibbe'nin futbolculara sözünü geçiremediği ve otorite kuramadığı medyada dillendiriliyordu. belki sorunların temeli budur bilemiyorum ama ben o dönem skibbe'yi hep feldkamp'la kıyaslamış ve o yüzden başarısız bulmuştum. ama yiğidi öldür hakkını yeme, tudor'dan ve prandelli'den bin kat daha iyi bir teknik direktördür. zaten teknik direktör harcama konusunda dursun özbek bir, adnan polat iki, özhan canaydın da üç numaraydı.
  • 720
    her zaman skib bıraktı haberi ile aklımda kalacak olan eski hocamız.

    edit: böyle bir olayın olmadığı söylenmiş. cidden öylesine çıkmış fake olay mı acaba? çünkü ben babamın gazeteyi bana gösterdiğini %100 hatırlıyor gibiyim. veya internet ortamının yanıltıcılığına mı kandım? şu an aşırı merak ettiğim üçüncü bir soru oluştu kafamda.

    tarsus'taki esrarengiz kazı
    kayıp malezya uçağı
    skibbe haberi gerçek miydi?
  • 430
    8 ocak 2010'da antalya'da e.frankfurt'un devre arası kampında yapılan röportajının defalarca okunması gereken adam gibi adamdır. biz bu ülkeden birileri gelip gittiğinde suçu hep onların tekeline bırakıyoruz. bir kere olsun ayna karşısına geçmiyoruz. ne dün ne de şimdi. oysa işte bu ülkeye gelmiş güzel bir insan çıkıyor ve bu ülkenin gerçeklerine, profesyonellikten nasibini alamayan bozuk futbol kültürüne ve o kültürün içinde yetersiz kalmaya mahkum futbolcularına ayna tutuyor. keşke ilerisi için, tıpkı tezahuratımızdaki gibi yönetim, futbolcu, taraftar topluca ders alabilsek..

    --- alıntı ---
    geçen sezon bu zamanlarda yine antalya’da, üzerinde sarı-kırmızı forma varken peşindeki kalabalık basın grubu sayesinde aldığı nefesi takip ediyorduk. bu sene o yine antalya’da. ama sessiz-sedasız. tek farkı formasında sarının yerine siyah var. peşinde de türk basını yerine 13 kişilik bir alman gazeteci ekibi. michael skibbe’yle eski ve yeni işini konuştuk.

    *galatasaray’dan ayrılışın sancılı oldu. geriye baktığında pişman olduğun bir konu var mı?

    -galatasaray’ın teklifi kabul ederken galatasaray’ın aslında yüzde 60’ı yabancı yüzde 40’ı türk olan bir teknik direktör aradığını anlayamadım. sanırım beklentilerin çakışmamasında en önemli nokta bu oldu. pişmanlık değil ama bunu daha önce fark etmiş olmayı isterdim.

    *bu tabii çok anlaşılmayacak...

    -şunu demek istiyorum: galatasaray yönetimi uluslararası isimlerle çalışırak, iyi isimler transfer ederek ‘uluslarası’ olmaya çalışıyor. ama bu formülün tutmasına olanak yok. aslında eksik olan eğitim. futbolcular iyi yetişmiş. ama uluslarası olmak için eğitilmemiş. gelen yabancılarla arada fark doğuyor. birey olarak hareket etmiyorlar. herşeyden önce yabancı dil bilmiyorlar. almanya’da yetişmiş bir türk oyuncudan bile mantalite ve bakış açısı olarak eksik olduklarını görüyorlar. çünkü onlar almanca ve ingilizce konuşarak geliyor. bu eksikliği bilmek, fark etmek onları üzüyor.

    *ben futbolcuların büyük takıma, işte mesela galatasaray’a gelince hayalleri bittiği için ilerlemediklerini düşünüyordum.

    -tam olarak değil. kendilerini avrupa’da eğitim almış veya yabancı futbolcularla kıyasladıkları zaman geriden geldiklerini görüyorlar. bunu bilmek onları üzüyor. aslında çok çabalıyorlar. yetenekliler. ama dediğim gibi ‘uluslarası olmak’ eğitim gerektirir. lafta kalmamalı. mesela meira kendi kalitesini gösteremedi. çünkü burada mutlu olamadı. onunla konuştuğum zaman portekizce, almanca, ingilizce, italyanca konuşabildiğini türkçe için de çok zor olmasına rağmen çabaladığını söylüyordu. ama galatasaray defansında kimse bu dillere hakim olmadığı için, solunda servet, sağında sabri, önünde topal, defansı toplaması mümkün olmadı hiçbir zaman... bu konuda yönetim onları önemsemiyor. futbolcularına bu manada sahip çıkmıyor.

    *peki lincoln? sonuçta o da ‘uluslarası’ bir futbolcu ama uyum sağlamayadı... tabii seninle çalışırken en iyi performansını almayı başardın, bu nasıl oldu?

    -lincoln özel bir futbolcu. bir kere ona yapıştırılan etiketiler doğru değil. hiç gece hayatı yok mesela. ağzına içki sürmez ayrıca. ama çok yetenekli bir futbolcu ve bu yeteneğine övgü bekliyor. onu bu konuda serbest bıraktığınızda, yeteneğini takdir ettiğinizi belirtip bunun ona sorumluluk yüklediğini anlattığınızda o da size tam karşılığını vermeye çalışıyor. bazı maçlarda bunu yapamadı. ama en azından elinden geleni yaptı. ben onu eintracht frankfurt için de bu yüzden istedim. ama tabii kötü ünü kulübün soğuk bakmasına yol açıyor. o da zaten futbola küsmüş durumda. 2-3 gün önce konuştum. keyif almadığını, futbol oynamak istemediğini söylüyor. birkaç gün içinde baba olacak... belki onun için yeni bir dönem başlar...

    *futbolcularınız senden kopamıyor galiba...

    -bu hep böyle oldu benim için. çalışırken alışıyorlar. çünkü hepsinde telefonum vardır. ve beni istedikleri zaman arayabilirler. futbolcularla ilişkim hep dostluk üzerine kuruldu. galatasaraylı futbolcularımla da kopmadım. arada telefonlaşıyoruz.

    *bu kadar arkadaşça davranmanın otorite boşluğu yarattığını düşünmüyor musun? en azıdan türk futbolcularla?

    -hayır! ben böyleyim. sırf ‘otorite prim yapar’ diye kendimi değiştiremem. değiştirmedim de. uzun vadede olması gereken bu. ben kamp yapmıyordum. kamp son derece sıkıcı bir olay. bu eleştiriliyordu. ama bir futbolcu ertesi gün maçı varsa gece çıkmaması, erken yatması gerektiğini kendisi bilmeli. bunu bir hoca istediği için değil, bilinçli olarak kendisi yapmalı. eğitim derken kastettiklerimden biri de bu işte...

    *galatasaray yönetimiyle ilgili sorunun var mı?

    -beklentilerini daha önce anlamış olmayı isterdim. haldun üstünel ve adnan sezgin’in yetkilerinin hangi konularda olduğunu ancak 2 ay sonra anlayabildim. bana baştan bilgi verilmedi mesela. bir de ben bazı şeylerin temelden değişmesi gerektiğini savunuyordum. ama bana ‘bunlar değişmez’ diyorlardı.

    *ne gibi?

    -mesela futbolcuların komple bir eğitim alması gibi. isim vermek istemiyorum ama şu futbolcuyu şöyle yapmalıyız dediğim zaman ‘hayır, o değişmez, o öğrenmez, uğraşma’ diye karşılık alıyordum. oysa ki emek harcamak, o futbolcuları birer birey yapmak lazım. ben onlara inanıyordum. ama tabii böyle bir değişim zaman ister ve yönetim bu zamanı vermek istemiyordu. biraz da şöyle düşünüyorum. futbolcuların kendi kararlarını otoritelere bırakmaları, fikirlerini açıkça ifade edememeleri bu sistemin işine yarıyor. o zaman yöneticiler de ön plana çıkıyor önem kazanıyor, gündem onların etrafında oluşuyor. halbuki normalde türkiye hariç hiçbir yerde başkanların ismi bilinmez. bu kamuoyu onların da işine yaradığı için sistemi değiştirmek ve ‘uluslararası’ olmak istemiyorlar.

    *galatasaray’a geldiğin için pişman oldun mu?

    -hayır. galatasaray’la aynı zamanda panathinaikos’tan da teklif almıştım. onlarla da görüşmüştüm. galatasaraylı yöneticilerle türkiye’de almanya’da birkaç görüşme yapmıştık. benimle ilk temasları zaten galatasaray’la oynadığımız bayer leverkusen maçından sonraydı. son olarak ben galatasaray’ı reddetmeye karar verdim. çünkü leverkusen’de çalıştığım yardımcılarım özel sebeplerden türkiye’ye gelmek istemediler. ben adnan sezgin’e ‘teklifinizi kabul etmeyeceğim’ dediğimde bana destek olacaklarını, her türlü konuda yardımcı olacaklarını söylediler. ama takımla ilgili sorunların yanı sıra o dönemde yönetim başka konularla meşguldü ve karşılıklı beklentilerimiz çakışmadı... ben galatasaray’ı çok sevdim. kulübü, taraftarı sevdiğim kadar futbolcularımı ve kulüp binasında bizimle çalışan özveriyle işlerini yapan kadroyu da sevdim. onlar için başarılı olmak isterdim.
    --- alıntı ---

    http://www.footballvsfashion.com/...meli-acklamalar.html
  • 29
    skibbe 89-98 yillari arasinda borussia dortmund'un genclerinin hocasiydi, ve bu zaman icinde tam 5 kere üst üste almanya sampiyonlugu kazanmisti. 1997'de sampiyonlar ligi sampiyonu olan dortmund'un a takimin hocaligina 1998 yilinda getirildiginde, almanya'da onu sadece futboldan anlayanlar taniyordu. yani bu genc adama zamaninda öyle bir dönemde kadrosunda kohler, chapuisat, häßler, möller, cesar, lehmann gibi cok önemli futbolcularin oldugu bir takim emanet edilmisti. 2002'de dünya kupasi finalinde breziylaya yenilen alman milli takimin yardimci hocaligini yapmisti. hepimiz biliyoruz ki, alman milli takimi teknik direktörleri daha cok representatif kisilerdir, nitekim klinsmann nasil representatif hoca fonksiyonu görüp, löw milli takimin asil hocalik görevini yaptiysa, skibbe de representatif hoca olan völler'in yerine asil milli takimi hocasiydi. ballack, kahn, klose, metzelder gibi oyuncularin basarili calistiricisiydi.

    o bakimdan simdiki galatasaray macereasindan cok daha kritik islerin basinda bulunmus bir hoca olarak degerlendirebilinir skibbe. ilk yurt disi tecrübesi ve yasinin hala genc olmasi, türk medyasi icin onu ilk elestirilere maruz birakabilecek sebeplerdi.

    hemen istenen sonuclarin elde edilmemesi de bu elestirileri güclendirdi, ki kendisi icin yapilan en büyük elestiri, onun capsiz, vizyonsuz bir hoca olusudur.

    skibbe, teknik analizleri cok yüksek bir hocadir, ve asla gösterise gelmez. gösteris'ten hoslanan bir millet olarak (bkz: fatih terim) böyle bir hoca'yi kolay benimseyemeyecegiz. lakin, gereken sabir gösterilirse, galatasaray ile cok büyük basarilara imza atmasi kuvvetle muhtemel olan teknik direktördür skibbe.
  • 741
    adını her duyduğumda aklıma 5-2 yenildiğimiz kocaelispor maçı gelir. gereksiz ofansif bir kadroyla maça çıkıp üstüne olmadık şanssızlıklar yaşamıştık. taner gülleri 4 gol atmıştı. baros penaltı kaçırmıştı.
    lincoln gamsızından en çok verim alan hocaydı. elinde çok yetenekli ama çok dengesiz bir kadro vardı. nitekim takımımızın başında başarılı olamamıştı. bizden sonra bir dönem eskişehir'i de çalıştırmışlığı var.

    her şeye rağmen en azından oynatmaya çalıştığı ofansif futbolla güzel anılar bırakıp skibb gitti.
  • 749
    disiplin adi altinda oyunculara biraz sert olsa suan efsane statusunde olabilirdi. kalli* gibi derbi oncesi takim ici kurallari ihlal etti diye galatasaray’in en onemli iki oyuncusunu ** gozunun yasina bakmadan kadro disi birakan bir adamdan nispeten daha guler yuzlu, sakin, efendi bir gorunumde teknik adama gecince hem medya hem de taraftarlarimiz yadirgadi. e tabi alman olunca beklenti biraz daha kalli gibi olur.

    steaua bukres macindaki sacmalamasi bizi sampiyonlar liginden etse de uefa gruplarinda olimpiakos, benfica, ve hertha berlin gibi uefa ustu kaliteli takimlara karsi on numara futbol oynatti. besiktas’a 4 atti. ha fenerden de 4 yedi ama o yillarda fener bizi kadikoy’de zaten patates ediyordu :(

    belki ligin ikinci yarisi takim disiplinden kopmasa ligde biraz galibiyetler alsak kocaeli macindan sonra kovulmaz uefa kupasi finaline kadar giderdik. olmadi kismet degilmis.
  • 453
    rijkaard'ın oynatmaya çalıştığı fakat oynatamadığı sistemin temellerini atan, hocaların hocası kalli'nin sevmediği futbolcu tipi olan lincoln'u tekrar kazanan (kalli'ye laf söleyen futbolu bilmiyordur), hayatım boyunca gördüğüm en akıllı ve en paslı futbolu galatasaray'a oynatan, avrupa kupası maçlarını 2000'den beri ilk defa sırtımı yaslayıp rahat rahat izlememi sağlayan fakat takım içindeki irlandalılar yüzünden haksız bir şekilde gönderilen ve şu aralar kötü durumda aldığı frankfurt'a güzel futbol oynamasını sağlayıp, kendi çapında iddaalı bir konuma getiren ve acı bir şekilde hakkını en çok yediğimiz adam.
  • 171
    hincal uluc hic yanilmaz, nedeni de yanildigi vakit yanildigi konu üzerine mutlaka dogru bir seyler yapilmistir. misal ona göre fatih terim kötüydü ama sonradan uefa kupasini onun istedigi ölcüde degisim gecirerek kazanmistir, yani yanilmamistir. bu minvalde pek cok hincal uluc'un oldugunu bize gösteren bir teknik adamdir.

    milyon kez aciklama yapilmasina ragmen inatla kalli'nin hangi niyetle takimin basinda oldugunu, hangi bölgelere karisabilecegi milyon kez hatirlatilmasina ragmen inatla kallidir sudur budur.. kalli teknik danismandir, avrupa maclarini izler, rapor verir ve daha cok altini ciziyorum alt yapi sorumlusu olarak takimin basina gelmistir, gelecek icin galatasarayi hazirlamak.. teknik, taktik hicbir sekilde kalliyi ilgilendirmiyor.. genclerbirligi macini izleyen skibbe, raporunu hazirlayan skibbe ve eninde sonunda taktigi belirleyecek olan skibbe'dir. bir baskasi da izleyebilir ama karar skibbe'nindir, etkisi de cok yoktur..

    meira defansif orta saha olarak oynamasinin iki önemli nedeni vardir.. defansif orta sahalarin buyuk bir kismi sakat idi. mehmet topal, linderoth ve baris özbek.. ki ne baris, ne de mehmet henüz kendisine gelebilmistir. on bes röportajinda zorunluluktan dolayi meira'yi defansif orta saha oynattiginin altini cizmistir. bir baska önemli neden güclü bir orta saha olmadigi vakit servet-meira ikilisi cok fazla acik veriyor ve bu meira ile kimsenin inanmadigi trabzonspor, olympiakos maclarini kazanmistir. steau macinda elestirilen hamlesi basta ridvan dilmen olmak üzere cesitli yazarlar tarafindan takdir edilmistir. gökmen özdenak bik bik öttü mac öncesi meira'yi defansif orta sahada görünce, mac sonucu konu zaten her zamanki gibi cok baskaydi...

    lincoln meselesine gelince belirtildigi gibi yaz kampindan gec gelmesine ses etmeyip olagan karsiladigi gün zaten güzel günler baslamisti. baska acidan abuk subuk ceza yerine "onlar izin günlerinde gezebilir, edebilir" yaklasimini göstererek kazanmistir, hicbir macta cikarmayarak kazanmistir..

    kalli,voller, hoeness ya da onlarcasi.. her daim bir teknik danisman, sportif direktör bulunur bunlarin hicbirisi teknige, taktige karismaz..

    skibbe bugune kadar günü kurtarma pesindeydi olur da bir deplasman arti derbi galibyeti ile taclandirirsa bugünü belki de onun dönemi o zaman baslayacaktir.. cesit cesit antrenör vardir arkadasim. fatih terim, klinsmann gibi motivatör adamlar baskiyi sever, her an gidebilecegi korkusuyla yasadigi vakit daha basarili olurlar.. milan dönemi rehaveti hepimiz cok iyi hatirliyoruz.. ama iste skibbe baskadir, sessizlik, güvenli bir ortam ister.. bugün bile biz seyredenlerin yeni yeni taniyabildigi takimi ikinci ayinda super taniyip basarili olunmasini beklemek cok da dogru degil.. zaman yahu.. zaman..

    önündeki iki mac onun kaderini tayin edecektir her seye ragmen.. öyle veya böyle bu ülkede ancak kisa dönemde gösterilecek basarilar ancak ömrünü uzatiyor insanin. bu yüzden kupalar cok yoktur ve sadece terim gibi 4 yil kalabildiginiz vakit basarili olabileceginiz gercegini unutuyor insanlar.. terim'in 4 yil boyunca sampiyonlar liginde bir üst tura cikamadigini da hatirlamaz kimse..

    istikrar ve güvenli bir calisma kosulu oldugu takdirde kesinlikle basarili olacak dedigim antrenördür.. bundesliga ve sampiyonlar ligi sampiyonu dortmund güvenmis, sampiyonlar ligi finalini oynayan leverkusen güvenmis, bizim nedir farkimiz ?
App Store'dan indirin Google Play'den alın