resim
Metin Oktay
Mevki:Santrfor
Doğum:02.02.1936
Ölüm:13.09.1991 (55)
Uyruk:Türkiye
  • 304
    kendisini tribünden izlemek nasip olmadigi icin en basta babamin anlattigi hikayeler ile tanidim. tabii bunlarin hepsi sözel seyler. daha sonra cocukken birkac kez eski maclarina denk geldim. görüntüler siyah beyaz ve düsük kalitede tabii ki. eve internet gelene kadar metin oktay kisisini bir türlü aydinlik bir surata ve bedene oturtamadim. hep hikayeler, anilar, siyah beyaz bulanik ve birkac saniyede kayip gecen hareketli görüntüler ile tanidim kendisini. bir karakter olarak daglar kadar bilmeme ve sevmeme ragmen görsel olarak ancak o kadar yer etti zihnimde.

    13 yasimdayken eve internet gelmis, ben de yavas yavas merak ettigim seyleri televizyon basinda beklemeksizin veya sikici ve tekdüze kitaplardan okumaksizin canimin istedigi vakit arayabilir ve bir sürü görsel kaynaga ulasabilir olmustum. dedim bir gün "yahu kimmis bu metin oktay bir bakalim iyice bir görelim!".

    ne yalan söyleyeyim; kendisini ilk defa gördügümde, hani böyle piril piril fotograflarda, hakikaten futbolcuya benzetemedim. dedim kendi kendime bu adam mi kosuyormus sahada kan ter icinde? bu adam mi bazuka gibi vuruyormus topa? hani kafa sutlari ayak ile cekilenler gibiymis?

    cok yakisikli, cok beyefendi geldi gözüme. sanki her halinde 30'lu yaslarindaki kir sacli karizmatik erkek imaji vardi. ne genc idi, ne de yaslandi... sanki aramizdan hic ayrilmadi... durusunda, filmlerde gördügüm konusmalarinda falan hep bir beyefendilik, hep bir asalet var. politikaci, film yildizi veya is adami gibi bir havasi var futbolcudan ziyade. futbolculuk cocuklugumdan beri hep avam ve okumayanlarin yaptigi bir meslek olarak kakildigi icin kafama*... kendisini efsane yapan noktalardan biri belki de bu yüzden karakteri...

    neyse iste bilgi ve görüntü arasindaki bu gecikmeden dolayi hala metin oktay'i bilgi olarak bilirim fakat görsel olarak cok canlandiramam. fotograflarini görünce aklima yasadigi ve sonlandirdigi hayattan cok daha baska bir adam gelir... belki de bogazin kiyisindaki bir yalida kimseden habersiz maclarimizi izliyordur... belki 1 mayislarda omuz omuza yürüyordur bizlerle... belki üniversitelerde sempozyumlara konusmaci olarak davet ediliyor, genclerle paylasiyordur deneyimlerini...

    *
  • 310
    aktif futbolculuk döneminde kazandıkları bir derbi maçından sonra rakip takımın futbolcularını teselli etmek amacıyla, kendi ailevi-arkadaş ortamlarından feragat edip rakip takım futbolcularıyla muhabbet edecek kadar efendi, mevzu bahis edilen rakip takımın kale ağlarını yırtacak kadar güçlü, antreman saatleri haricinde tek başına topu alıp saatlerce koşarak tekniğini geliştirecek kadar çalışkan, geriye kalan siyah beyaz fotoğraflarından gördüğümüz kadarıyla bile yakışıklı, kendisini seven insanlara ihanet etmeyecek kadar delikanlı.

    her ne kadar biz görmesek de, okuduğumuz-işittiğimiz-izlediğimiz kadarıyla türkiye'nin gelmiş gelmiş geçmiş en iyi futbolcusudur.
  • 312
    --- alıntı ---

    jübilesini 23 ağustos 1969'da yaptı ve jubilesini stadyumda halit kıvanç sundu.

    halit kıvanc o günü şöyle anlatıyor;

    elimde mikforon tribünlerde inanılmaz bir kalabalık tribünlere baktım, bugune kadar hep size ''metin geliyor, metin geliyor'' diye bagırdım ama bugun ''metin gidiyor, metin gidiyor'' dedim ve tribünler hep birlikte aglamaya başladı sahada 22 futbolcu ağlıyo ben ağlıyorum, fenerbahçe'liler, galatasaray'lılar ...

    o dönemin fenerbahçe kaptanı şükrü o gün doğan oğluna metin adını veriyor.. metin oktay sevgisi böyle bişeydi.

    fenerbahce ile oynanan jubile macı ile futbola virgül koydu. ertesi gün fotospor gazetesi ''kaleler korkusuz, sahalar kralsız kaldı'' diye cikti.

    --- alıntı ---
  • 313
    --- alıntı ---

    efsane nedir? kulaktan kulağa aktarılıp, kuşaklar boyunca yaşayan anlatı. lakin efsaneyi masalla karıştırmamak gerekir. masal, hiç olmamış ya da olması mümkün olmayandır. oysa efsanelerde anlatılanlar gerçekten olmuş kabul edilir. abartılır, hayal gücü, doğa üstü olaylar, özlemler, dilekler de işin içine sokulur anlatma sırası gelen her ağızla ama efsane öyle ya da böyle, bir gerçekliktir...
    bu topraklarda topa heves etmiş çocuklar için bir efsanedir o. 'galatasaraylıymış', 'golcüymüş', 'hep gol kralı olurmuş', 'bir keresinde öyle bir vurmuş ki topa, ağları yırtmış', 'top gelsin de vurayım' diye beklermiş havaya sıçrayıp, yere düşmeden', 'kimseye kasıtlı tekme attığı, hakeme itiraz ettiği görülmemiş'... rivayet odur ki; onun gibi bir golcü ne gelmiştir, ne de gelecektir bu memlekete. ve çocuklar elbette kendi kendilerine uydurmazlar bu lafları; büyüklerinden duyduklarını tekrarlamaktadırlar!
    onu bilen, sahada görebilen herkesin, ayrı bir hatıratı vardır ona dair. kimi efendiliğinden bahseder, kimi kariyerindeki tek kırmızı kartı gördüğü fenerbahçe maçından. kimi sevgilisi uğruna istanbul'daki kamptan 'berbere gidiyorum' diye çıkıp izmir'e kaçışından, kimi aynı kızın-ki artık karısı olmuştur!-"ya galatasaray ya ben" restini 'galatasaray' şeklinde görüşünden. kimi damlacıkspor'dan, yün mensucat'a oradan izmirspor'a geçen mahcup ama her şekilde gol atan delikanlıdan, kimi 'pembesiyahlı' palermo macerasını oldukça kısa kesen 'taçsız kral' filminin başrol oyuncusundan
    şurası kesin; metin oktay'ı 'efsane' yapan 10 defa gol kralı olması, attığı 608 gol, kazandığı kupalar, şampiyonluklar değil sadece. işini bir tür 'futbol romantizmi' içinde yapması; futbolculuğun, şöhretin, paranın nasıl gelip nasıl geçtiğini iyi kavramış olması. sözün özü, göztepe'nin galatasaray'a karşı kazandığı bir kupa maçı bitiminde, maçta kendisini tutan ve 'adım attırmayan' 18 yaşındaki özer'in, "metin abi, sizin bir hayranınızım. ne olur benimle bir resim çektirir misin?" sorusuna, "sen benimle değil, ben seninle fotoğraf çektiriyorum, çünkü maçın kahramanı sizsiniz" diye cevap verecek kadar mütevazılığıyla; 10 numarasıyla; jübilesinde kısa süreliğine sembolik de olsa fenerbahçe formasını giymesiyle (aynı maçta can bartu da galatasaray forması giymiştir); adına yapılan şarkıyla (1966-şevket uğurluer, "metin geliyor metin"); halihazırda 40 yaş civarındaki 'metinlerin' isimlerine kaynaklık yapmasıyla; futbolu bırakmasıyla birlikte bir çok kimsenin tribünleri terk etmesiyle (örnek: memet fuat!); 'gönülçelen' yakışıklılığıyla; her daim mütebessim ifadesiyle... bir 'gerçek efsanedir' o.
    'yaş durumundan' dolayı, on bir yıl önce, 13 eylül 1991'de boğaz köprüsünde geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybeden metin oktay'ı seyretmem olanaksızdı. oysa ne çok isterdim. ama ben de dilim döndüğünce anlatacağım onu benden sonrakilere. çünkü farkındayım; efsaneler ölmüyor, büyüyor! ve rivayet odur ki; onun gibisi ne gelmiştir, ne de gelecektir...

    --- alıntı ---

    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=49833
  • 316
    babam yok artık

    bu maçın sevinci henüz belleklerdeyken babasının ölüm haberi gelir ve yıkılır kral. babasının ölümünden sonra not defterine şu satırları düşer: "babam yok artık. ayaklarım topa vurmak istemiyor. kafamın üzerinde topları değil hatıraları taşıyacağım artık." gazetelerde ise metin'i çok seven insanların düşüncelerini taşıyan satırları yayınlar: "karşıyakalı hasan efendi metin'i bırakıp gitti. ama son nefesini verirken biliyordu ki metin oktay yalnız değildir ve bütün bir ülkenin çocuğudur. çünkü o milyonların omuzlarındadır. her gün türkiye'de doğan çocukların büyük bir kısmına metin ismi veriliyor." ancak başka bir huzursuzluk da ailesinde yaşanmaktadır metin'in. eşinin ve ailesinin sürekli "futbolu bırak ve izmir'e dön" baskısı vardır üstünde. metin oktay, kral, galatasaray'ın yüz görümlüğü, "ya ben ya futbol" diye dayatan eşi ile futbol arasında bir tercih yapmaya zorlanır. ancak kararı kesindir: galatasaray. evliliği biter.

    babasının ölümü ardından evliliğinin bitişi moralsiz bırakır metin'i. bunlar yetmezmiş gibi bir de askerdeyken kamp dönemlerinde birliğinden alınan izinler dolayısıyla dokuz gün erken terhis olduğu savıyla paşakapısı cezaevi'ne konur, insanın burnuna kötü kokular geliyor. neyse... kral burada "hayatı tanıdım" dediği bir 45 gün "yatar." erken terhis edildiği 9 günün hatırına. çıkışta takımının karagümrük'le oynayacagı maçın kampına katılı maç sabahı gündüz kılıç odasmdadır: "biliyorum çok yorgunsun ama dışarıda binlerce taraftar seni istiyor. çıkıp verebildiğini ver. sen bize çok maç kazandırdın. seni hasretle bekleyen bu seyirciye ne olur bu saygıyı gösterelim." baba'ya "hayır" diyebilmek mümkün mü? çıkıp 3-0 aldıkları maçın iki golünü attı metin.

    ancak istanbul büyük başarıların yanında büyük kırıklıklar da demekti kral için. defalarca gol kralı olmuş, milli formayı giymiş, büyük başarılara imza atmıştı ama, babasının ölümü, eşinden ayrılışı gibi yoğun duygu sağanakları istanbul'da yaşanmıştı. şükrü gülesin'in, bülent ekenc'in bir dönem top oynadığı italyan palermo takımı metin oktay'ı 36 golle gol kralı olduğu sezonun sonunda kadrosuna dahil etti. metin için italya biraz o yoğunluktan uzaklaşmak demekti. ama transferini sağlayan remondini ile antrenör montez arasındaki çekişmenin arasında kaldı ve kendisi için verimsiz olarak değerlendirdiği birkaç ayın sonunda yuvasına, galatasaray'ına döndü yine. 1962 haziran'mda yine sarı kırmızılı tribünleri selamlıyordu kral.

    daha önce istanbul profesyonel ligi'nde (1956-57) 17, (1957-58) 19, (1958-59) 22 golle, türkiye ligi'nde 1959'da 11, (1959-60) 33, (1960-61) 36 golle gol krallıklarını yakalayan metin oktay 1962-63 sezonunda attığı 38 golle 25 yıl kırılamayacak bir rekoru da futbola armağan ediyordu. yani uefsane geri dönmüştü" ya da "kral'ın dönüşü muhteşem olmuştu". kral sahalara olduğu kadar beyoğlu'na, kadınlara biraz da, hatta biraz fazlaca da anason çekiciliğine dönmüştü. yaşananların duyarlığında açtığı yaraları futbol dışı referanslarla çözmeye çalışıyordu belki de. bir gün içkili bir haldeyken, kendisine sitemde bulunan, artık eskisi gibi çalışmadığını söyleyen gündüz kılıç'ın telkinlerine bir iki cümleyle cevap veriyordu içindeki yangını bastırarak: "beni bana bırakın."

    galatasaray kulübü'nü tercihinin ardından evliliğinin dağılması, babasının ölümü, gündüz kılıç'la arasının açılmasına yol açan dedikodular, -kral bu nedenle ergun acuner'i döve döve soyunma dolabının içine sokmuştu- kadro dışı bırakılıp 'sevgilisinden' ayrı kalmasına yol açan durumlar metin'i büsbütün moralsizliğe itiyordu. bu moralsizliğe ve dağınıklığa aşk yaşadığını düşündüğü kadınların ağırlığı da eklendi. kral'ın dünyası "kocaman projektörlerin üzerinde dolaştığı bir gecekondu" değildi. istanbul sosyetesinin gözbebeği kadınların projeksiyonu vardı bu kez: 1953 türkiye güzeli ceylan ece, tiyatro ve sinema yıldızı mualla kaynak, o dönemlerde üçüncü sınıf bir fransız şarkıcısı olan maria vincent, refik erduran'm çiçek buketinde elmas yüzük armağan ettiği ayfer feray, gönül yazar, ayfer tatari, ilk evliliğini yaptığı oya sarı onun için bir düş kırıklığı olmaktan öteye geçemediler. 1965'te ise son eşi servet oktay onun yeniden yaşama bağlanışının sebebi oldu.

    bu arada gelen film teklifini değerlendiren metin oktay senaryosunu asaf önal'ın yazdığı, atıf yılmaz'ın yönettiği "taçsız kral" filminde kadir savun, ayten gökçer, ajda pekkan ve gönül yazarla birlikte kamera karşısına geçti. ama kral bu kez de doğumundan altı saat sonra ölen kızı zeynep'in acısıyla yıkıldı. en formsuz dönemleriydi bunlar. çevirdiği film yüzünden önce uyarı aldı ama yöneticilerin de desteği yanındaydı: "çamura düşmüş ekmeğe önce sahibi sahip çıkar." ama ardından da sert bir tepki gelmekte gecikmedi: "silahı, içkiyi, kadını, şöhreti taşımak zordur." hepsi birden gelmişti kral'ın üstüne. şöhret, para, kadın, ölüm, gündüz kılıç'la yani "baba" ile sürtüşmeler, onun altay takımına gönderilişi, çıkan dedikodular... hepsi birden. ama kral'm artık servet'i vardı ve sular onun için giderek duruluyordu. 1968-69 sezonu sonunda futbolu bırakacağını açıkladığında yer yerinden oynadı. 614 gole imza attı futbol yaşantısında - bazı kaynaklarda değişik rakamlar var. 40 kez milli formayı giydi ve milli formayla 19 gol attı kral. ama kararı kesindi artık, "gol pabuçlarını çözmesi gerekiyordu."

    veda zamanı

    galatasaray 23 ağustos 1969'da, fenerbahçe ile 1-1 berabere biten karşılaşmada kral'a veda etti. kral, taçsız kral, kordonboyu'nda üstüne sıçradığı çamuru anımsadı birden, sonra kıtlık kıran yılarını, dokuma fabrikasında çektiklerini babasının, fuar'daki akşam karanlığında sevdasıyla gizli buluşmalarını, aç yatılmış gecelerince üzüntüyle kalkılan gün doğumlarının, cezaevlerinin, ayrılıkların, sevmelerin ve sevgisizliklerin izdüşümüydü yaşamı. aklımda ondan kalan bir tek güçlü anekdot var. eskişehirspor'un gol ayağı fethi'yi sarı kırmızılı renklere kazandırmak için transfer görüşmesine gidiyor kral. fethi'ye "seni galatasaray'a almaya geldik fethi" dedi. fethi'nin "metin abi, ben eskişehir'e söz verdim. onlar benden çok şey bekliyor. aynı durumda sen galatasaray'ı bırakır miydin?" sorusu karşısında usulca 'bırakmazdım'diyor ve ayrılıyor yanından. tek kelime etmeden...

    futbolun sokrates'i

    13 eylül 1991'de bir trafik kazasında kaybettik onu. tribünlerin önünde insanlık dersi veren futbol sokrates'ini yitirdik. bize "beni benimle bırakın diyerek göçtü gitti dünyamızdan. sessiz sedasız yaşamanın, içerden yaşamanın, sevdayla yaşamanın tadını damağımıza çalarak. başlanılmış ve tüketilmemiş sevdalar, transfer bezirganları, formasını paraya değiştiren futbolcular, takımı için tribüne ölmeye giden taraftarlar, bir tiran gibi takım yöneten idareciler... yüzünüzü güneşe dönün.

    *
  • 317
    hani memleket meselelerine kızarsın da keşke atatürk geri gelse de şunların alayını bir elinden geçirse dersin ya, işte galatasaray'da da ne zaman futbolculara ya da yönetime kızsam aklıma ilk gelen efsanedir kendisi. keşke şimdi gelse de şu ruhsuz futbolcu ve yönetici topluluğuna ayarı çekip gitse. galatasaraylı olmanın bir ayrıcalık olduğunu onların da kafasına kazıyabilse.
  • 322
    metin palermo'ya transfer olduğunda, palermo başkanına yazılmış mektuptan:

    "ah sinyor! belki sizce basit bir mukavele ile renklerinize bağladığınız o insanın size neler kazandırdığını ve kazandıracağını katiyen bilemezsiniz. mükemmel bir futbolcu. her sezon rizayi bir katiyet gibi, söylediği kadar gol atan bir futbol kralı. gençliğine rağmen inanılmaz derecede olgun, karakter sahibi bir insan. herkese yardıma hazır bir hayırsever. hayır, hayır tüm bunlar hiçbir şey değil. siz palermo'ya dünyada hiç bir kulübe nasip olmayan muazzam bir taraftar kitlesi kazandırıverdiniz. şimdi palermo'ya kalben bağlı otuz milyon türk taraftarınız var inanın. küçücük türk yavrularından tutun da, beli bükük ihtiyar türk ninelerine kadar metin'in atacağı golleri gözleyecek, dolayısıyla palermo'nun zaferlerini bekleyecek otuz milyon türk dostunuz var artık. siz bu kadar üzerine titrenen bir kıymete sahip olduğunuzu nerden bilebilirsiniz ki. ne olur ona iyi bakın."
  • 323
    geçen gün iett otobüsüne bindim, en arka köşeye oturdum. yanımdaki 2 boş koltuğa da birbirini tanımayan 2 yaşlı amca oturdu. aralarında konuşmaya başladılar, kulak misafiri oldum haliyle. biri 75 diğeri 77 yaşındaymış. biri fenerbahçeli olduğunu söyledi, diğeri ben beşiktaşlıyım, hatta bak bugün divan kurulu toplantısı var ona gidiyorum yıllardır kaçırmam dedi. ikisi de öyle laf olsun diye fenerli beşiktaşlı değildi yani. ikisinin de futbol oynamışlıkları da varmış hatta, başladılar geçmişle bugünü kıyaslamaya. eski takımlar şöyleydi böyleydi, şimdi iş paraya döndü, "kedi kemali bilir misin? emniyette oynardı" dedi biri diğeri başka birinden bahsetti, derken derken söz taçsız krala geldi. bugünün topçuları paragöz olmuş efendilik yok diye konuşurlarken, fenerli olan eskiden metin oktay vardı dedi.. diğeri lafını bölerek aaa metin başkaydı dedi. sonra malum efendi kişiliğini hayranlıkla anlattılar ben de girdim söze ister istemez, sağolsunlar bir çok şey de anlattılar. demem o ki; nereden baksanız türk futbol tarihinin son 60 senesine tanık olmuş fanatik bir beşiktaşlıyla, fanatik bir fenerliye yıllar sonra bile efendilik denince metin bambaşkaydı dedirtebilmiştir.
  • 325
    ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in (gbkz: "işte böyle bir şey)" kitabından;

    --- alıntı ---
    (gbkz: eylül dersem hüzün anla
    metin oktay )

    ağları yırtan gol

    haziran 1959. sezonun sonları, galatasaray-fenerbahçe maçı. ezeli rekabet alttan alta tansiyon yükseltiyor ve fenerbahçe kulübü başkanı agah erozan şöyle şeyler söylüyor: "türk futbolunun anası babası fenerbahçe-galata-saray'dır. kim kimi yenerse ikinci maça kadar evin erkeği o olur." evin erkeği seçilecek ya, yugoslavya'dan hakem bile getirtilir bu maça. maç başlar. bir pozisyon fenerbahçe kalecisi özcan'la topa yükselir metin ama özcan sebepsiz yere kendini yere atıp kıvranmaya başlar. metin'i önce tribünlerin ana avrat küfürleri ve korkunç uğultusu, sonra da o karambolde dizine tekme atan avni şaşırtır. şaşkınlığı geçince de aynı şekilde karşılık verir avni'ye. olmadık bir biçimde. tabii yugoslav hakem hemen metin'i dışarı atar. buraya kadar bu tür maçların vaka-i adiyesinden bir durum sayılabilir. ama o anda dışarı başı önde yürüyen gözyaşları içindeki metin fenerbahçe tribünlerinin önünde durur. fener tribünlerinde bir şaşkınlık, herkes sus pus olur. metin herkes sustuktan sonra beline kadar yere eğilir ve seyirciyi selamlar, işte o anda bütün stadyum bu davranışı alkışlamaya başlar. bu olay anında maç tam yedi dakika durmuştur ve yugoslav hakem metin'i tekrar oyun alanına dahil eder. maçın 37. dakikasında ağları yırtan bazukasını çakar metin ve galatasaray o maçı 1-0 kazanır.

    babam yok artık

    bu maçın sevinci henüz belleklerdeyken babasının ölüm haberi gelir ve yıkılır kral. babasının ölümünden sonra not defterine şu satırları düşer: "babam yok artık. ayaklarım topa vurmak istemiyor. kafamın üzerinde topları değil hatıraları taşıyacağım artık." gazetelerde ise metin'i çok seven insanların düşüncelerini taşıyan satırları yayınlar: "karşıyakalı hasan efendi metin'i bırakıp gitti. ama son nefesini verirken biliyordu ki metin oktay yalnız değildir ve bütün bir ülkenin çocuğudur. çünkü o milyonların omuzlarındadır. her gün türkiye'de doğan çocukların büyük bir kısmına metin ismi veriliyor." ancak başka bir huzursuzluk da ailesinde yaşanmaktadır metin'in. eşinin ve ailesinin sürekli "futbolu bırak ve izmir'e dön" baskısı vardır üstünde. metin oktay, kral, galatasaray'ın yüz görümlüğü, "ya ben ya futbol" diye dayatan eşi ile futbol arasında bir tercih yapmaya zorlanır. ancak kararı kesindir: galatasaray. evliliği biter.

    babasının ölümü ardından evliliğinin bitişi moralsiz bırakır metin'i. bunlar yetmezmiş gibi bir de askerdeyken kamp dönemlerinde birliğinden alınan izinler dolayısıyla dokuz gün erken terhis olduğu savıyla paşakapısı cezaevi'ne konur, insanın burnuna kötü kokular geliyor. neyse... kral burada "hayatı tanıdım" dediği bir 45 gün "yatar." erken terhis edildiği 9 günün hatırına. çıkışta takımının karagümrük'le oynayacagı maçın kampına katılı maç sabahı gündüz kılıç odasmdadır: "biliyorum çok yorgunsun ama dışarıda binlerce taraftar seni istiyor. çıkıp verebildiğini ver. sen bize çok maç kazandırdın. seni hasretle bekleyen bu seyirciye ne olur bu saygıyı gösterelim." baba'ya "hayır" diyebilmek mümkün mü? çıkıp 3-0 aldıkları maçın iki golünü attı metin.

    ancak istanbul büyük başarıların yanında büyük kırıklıklar da demekti kral için. defalarca gol kralı olmuş, milli formayı giymiş, büyük başarılara imza atmıştı ama, babasının ölümü, eşinden ayrılışı gibi yoğun duygu sağanakları istanbul'da yaşanmıştı. şükrü gülesin'in, bülent ekenc'in bir dönem top oynadığı italyan palermo takımı metin oktay'ı 36 golle gol kralı olduğu sezonun sonunda kadrosuna dahil etti. metin için italya biraz o yoğunluktan uzaklaşmak demekti. ama transferini sağlayan remondini ile antrenör montez arasındaki çekişmenin arasında kaldı ve kendisi için verimsiz olarak değerlendirdiği birkaç ayın sonunda yuvasına, galatasaray'ına döndü yine. 1962 haziran'mda yine sarı kırmızılı tribünleri selamlıyordu kral.

    daha önce istanbul profesyonel ligi'nde (1956-57) 17, (1957-58) 19, (1958-59) 22 golle, türkiye ligi'nde 1959'da 11, (1959-60) 33, (1960-61) 36 golle gol krallıklarını yakalayan metin oktay 1962-63 sezonunda attığı 38 golle 25 yıl kırılamayacak bir rekoru da futbola armağan ediyordu. yani uefsane geri dönmüştü" ya da "kral'ın dönüşü muhteşem olmuştu". kral sahalara olduğu kadar beyoğlu'na, kadınlara biraz da, hatta biraz fazlaca da anason çekiciliğine dönmüştü. yaşananların duyarlığında açtığı yaraları futbol dışı referanslarla çözmeye çalışıyordu belki de. bir gün içkili bir haldeyken, kendisine sitemde bulunan, artık eskisi gibi çalışmadığını söyleyen gündüz kılıç'ın telkinlerine bir iki cümleyle cevap veriyordu içindeki yangını bastırarak: "beni bana bırakın. ı love you."

    galatasaray kulübü'nü tercihinin ardından evliliğinin dağılması, babasının ölümü, gündüz kılıç'la arasının açılmasına yol açan dedikodular, -kral bu nedenle ergun acuner'i döve döve soyunma dolabının içine sokmuştu- kadro dışı bırakılıp 'sevgilisinden' ayrı kalmasına yol açan durumlar metin'i büsbütün moralsizliğe itiyordu. bu moralsizliğe ve dağınıklığa aşk yaşadığını düşündüğü kadınların ağırlığı da eklendi. kral'ın dünyası "kocaman projektörlerin üzerinde dolaştığı bir gecekondu" değildi. istanbul sosyetesinin gözbebeği kadınların projeksiyonu vardı bu kez: 1953 türkiye güzeli ceylan ece, tiyatro ve sinema yıldızı mualla kaynak, o dönemlerde üçüncü sınıf bir fransız şarkıcısı olan maria vincent, refik erduran'm çiçek buketinde elmas yüzük armağan ettiği ayfer feray, gönül yazar, ayfer tatari, ilk evliliğini yaptığı oya sarı onun için bir düş kırıklığı olmaktan öteye geçemediler. 1965'te ise son eşi servet oktay onun yeniden yaşama bağlanışının sebebi oldu.

    bu arada gelen film teklifini değerlendiren metin oktay senaryosunu asaf önal'ın yazdığı, atıf yılmaz'ın yönettiği "taçsız kral" filminde kadir savun, ayten gökçer, ajda pekkan ve gönül yazarla birlikte kamera karşısına geçti. ama kral bu kez de doğumundan altı saat sonra ölen kızı zeynep'in acısıyla yıkıldı. en formsuz dönemleriydi bunlar. çevirdiği film yüzünden önce uyarı aldı ama yöneticilerin de desteği yanındaydı: "çamura düşmüş ekmeğe önce sahibi sahip çıkar." ama ardından da sert bir tepki gelmekte gecikmedi: "silahı, içkiyi, kadını, şöhreti taşımak zordur." hepsi birden gelmişti kral'ın üstüne. şöhret, para, kadın, ölüm, gündüz kılıç'la yani "baba" ile sürtüşmeler, onun altay takımına gönderilişi, çıkan dedikodular... hepsi birden. ama kral'm artık servet'i vardı ve sular onun için giderek duruluyordu. 1968-69 sezonu sonunda futbolu bırakacağını açıkladığında yer yerinden oynadı. 614 gole imza attı futbol yaşantısında - bazı kaynaklarda değişik rakamlar var. 40 kez milli formayı giydi ve milli formayla 19 gol attı kral. ama kararı kesindi artık, "gol pabuçlarını çözmesi gerekiyordu."

    veda zamanı

    galatasaray 23 ağustos 1969'da, fenerbahçe ile 1-1 berabere biten karşılaşmada kral'a veda etti. kral, taçsız kral, kordonboyu'nda üstüne sıçradığı çamuru anımsadı birden, sonra kıtlık kıran yılarını, dokuma fabrikasında çektiklerini babasının, fuar'daki akşam karanlığında sevdasıyla gizli buluşmalarını, aç yatılmış gecelerince üzüntüyle kalkılan gün doğumlarının, cezaevlerinin, ayrılıkların, sevmelerin ve sevgisizliklerin izdüşümüydü yaşamı. aklımda ondan kalan bir tek güçlü anekdot var. eskişehirspor'un gol ayağı fethi'yi sarı kırmızılı renklere kazandırmak için transfer görüşmesine gidiyor kral. fethi'ye "seni galatasaray'a almaya geldik fethi" dedi. fethi'nin "metin abi, ben eskişehir'e söz verdim. onlar benden çok şey bekliyor. aynı durumda sen galatasaray'ı bırakır miydin?" sorusu karşısında usulca 'bırakmazdım'diyor ve ayrılıyor yanından. tek kelime etmeden...

    futbolun sokrates'i

    13 eylül 1991'de bir trafik kazasında kaybettik onu. tribünlerin önünde insanlık dersi veren futbol sokrates'ini yitirdik. bize "beni benimle bırakın. ı love you" diyerek göçtü gitti dünyamızdan. sessiz sedasız yaşamanın, içerden yaşamanın, sevdayla yaşamanın tadını damağımıza çalarak. başlanılmış ve tüketilmemiş sevdalar, transfer bezirganları, formasını paraya değiştiren futbolcular, takımı için tribüne ölmeye giden taraftarlar, bir tiran gibi takım yöneten idareciler... yüzünüzü güneşe dönün.
    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın