hayat öyküsü ile ilgili demeç vermiş oyuncu.
birçok çocuk sadece gol atmayı sever ama ben, küçüklüğümden beri asist yapmayı sevdim.
neden? oldukça basit. asist yaptığın zaman, takım arkadaşın gol atabilir ve sen takımına yardım etmiş olursun. ne zaman topu alsam, hücumu düşünürüm ve bu yüzden gol atmayı ya da birine asist yapmak için şanslar oluşturmaya çalışırım. bu yüzden her zaman topu almam ve ileriye oynamam oldukça normal.
bence yaratıcı oyuncular her zaman sahada eğlenmeli ve kendi oyun stillerine güvenerek takımlarına yardım etmeliler. böyle oynamaya başladığımdan beri, hayatımın her zamanında takım arkadaşlarıma asist yaparken eğlenmemin sebebi de bu.
her şey gelsenkirchen'de büyüdüğüm günlere dayanıyor. günde 5 saat futbol oynadığım günlerde resmen bir futbol manyağıydım ve bunu çok seviyordum. okula gider, futbol oynardım. okuldan çıktıktan sonra da takımımda futbol oynamaya devam ederdim. okulum öğlen saat 1'de bitiyordu ve takıma 5'te gidiyordum. boş kalan 4 saatte ise arkadaşlarımla futbol oynuyordum.
yaz aylarında ise gece yarılarına kadar. dışarı bakar, arkadaşlarımı görür ve onlara katılırdım. zinedine zidane formamı giyip, gün boyu onun gibi olmaya çalışarak futbol oynuyordum. babam, rot-weiss essen'de koçumla konuştuğunda, "mesut futbol oynayamıyor. yorgun ve bunu sahada da görebilirsiniz. çünkü dün 10 saat boyunca arkadaşlarıyla futbol oynamış." sözlerini işitmişti.
bunlar sadece arkadaşlarla yapılan dostluk maçları değildi. büyük çocuklarla oynayarak kendimi test de ediyordum. benden yaklaşık 5 ya da 6 yaş büyük olan abim ve arkadaşlarıyla oynuyordum. 11 yaşındaydım ve onlar 17-18 yaşlarındaydı.
onlara karşı sahada oynamak zordu. bunda sahanın da etkisi var; her yeri taşlarla doluydu ama bu benim gelişmeme de yardımcı oldu. topu aldığında odaklanman gerekiyordu. yine de bence bu tip şeylerin bana oldukça yardımcı olduğunu düşünüyorum.
futbol benim için her şey oldu. belki de maçtan önceki gün gece saat 11'e kadar oynamamayı tercih edebilirdim ama bu eğlendiğim şeydi. ve hala da futbol benim hayatımdaki her şey.
büyüdüğüm mahallede birçok uyruktan insan vardı. sadece türkler değil; lübnanlılar, orta doğulular, afrikalılar, gerçek bir kültür karışımı vardı. belki de iyi ya da tatlı bir mahalle değildi ama oturduğum yerin civarında yaşayan birçok arkadaşım vardı. bu da çocukluğumu sevmemdeki bir başka sebepti.
yaşadığım yerdeki bazı aileler kimi zamanlarda bazı zorluklar yaşardı ve futbol, biz çocuklar için bunlardan bir kaçıştı. sahada durduğunda o an tek problemin futbol olurdu ve zengin ya da fakir olman, türk ya da alman olman hiç önemli değildi. futbol bizi her zaman bir araya getirirdi ve biz her zaman böyle bir ruh halinde mücadele ederdik.
gelsenkirchen benim doğduğum, büyüdüğüm ve ailemle arkadaşlarımın yaşadığı yer. şehirle gerçekten büyük bir bağım var. futbol kariyerime başladığım zaman schalke ile de bir sürü iyi anılarım var. schalke'de beni her zaman destekleyen ve beni her zaman ileriye götüren antrenörüm norbert elgert de vardı.
elgert, benim futbolcu olarak birçok başarı kazanabileceğime inanmamı sağlayan adam. her zaman potansiyelim olduğunu biliyordum. maçlarımı izlediğimde kendime bu işi profesyonel olarak yapabileceğimi söylerdim.
yine de aileniz, arkadaşlarınız ve diğer insanlar sizin potansiyeliniz hakkında ne kadar konuşursa konuşsun bunu kabullenesiniz pek gelmiyor. rot-weiss essen'den (iyi anılarım olan bir başka kulüp) schalke'ye transfer olduğumda norbert, beni oyunda tutan adam oldu. beni taktikler konusunda zorladı, asla pes etmememi, hiçbir zaman durmamamı ve sürekli ilerlememi söyledi. ona minnettarım çünkü gelişimimde büyük bir öneme sahip. ek olarak onunla hala sıklıkla görüşüyorum.
schalke'de bana yardım eden birçok oyuncu da oldu. lincoln, altıntop kardeşler, kevin kuranyi ve mladen krstajic. hepsi çok profesyonellerdi ve benim için her zaman oralarda bir yerlerdeydiler. genç bir oyuncu olarak, oldukça fazla bundesliga tecrübesi olan ve tüm desteğini veren büyüklere sahip olmak bana çok büyük bir güven veriyordu. schalke'de lincoln'le beraber oynarken almanya'daki herkes onu izliyordu. brezilyalıydı ve sahada bizim için gösterdiği performans harikaydı. ondan çok şey öğrendim.
tüm bunlara ek olarak, schalke'nin alt yapı sistemine baktığınızda oradan birçok iyi oyuncunun çıktığını da görebilirsiniz. julian draxler, manuel neuer, ben, benedikt howedes, ralf fahrmann ve çok daha fazlası.
schalke'deyken çok fazla konuşurduk ve bana çok fazla yardım ederdi. genç yaşıma rağmen sahada sahip olduğum özgüven ve gösterdiğim rahat tavırlar karşısında ağzı açık kalmıştı. onun gibi büyük bir oyuncudan bunu duymak beni oldukça onurlandırmıştı. ayrıca onunla frikik kullanmak oldukça eğlenceliydi. ondan çok şey öğrendim.
sonrasında bremen'e gittim ve burada da oldukça iyi zamanlar geçirdim. kariyerim boyunca gittiğim kulüplerde yıldız oyuncular olduğundan dolayı oldukça şanslıyım. diego ribas da bu oyunculardan biriydi. bütün bundesliga izleyenler ve dünya, onun hakkında konuşuyordu.
o gerçekten çok ilginç bir oyuncuydu. onu sahada izlediğimde çok büyük bir oyuncu değildi ama topu çok iyi korur ve ceza sahası çevresinde çok soğukkanlı davranırdı. bremen'de çok gol attı, benim için işleri zorlaştırdığını da söylemem gerek.
oynadığım pozisyonda her şey oldukça hızlı gerçekleşir. orta sahada topu aldığınızda çoktan karşınızda, sizden topu almak isteyen 3 ya da 4 rakip görürsünüz. problemleri çabucak çözmeniz gerek. benim için ise her şey otomatik olarak gerçekleşiyor. kilit nokta ise topu almadan önce tam olarak ne yapacağımı bilmemin gerekmesi.
bahsettiğim oyunculardan çok şey öğrendim ve onlara tüm bunlar için müteşekkirim. real madrid'e transfer olduktan sonra da bazı iyi oyunculardan, bazı şeyler öğrenmeye devam ettim.
real madrid'de oynamayı hayal etmiştim çünkü zidane da orada oynamıştı. onunla, idolümle ilk tanıştığım anı unutmayacağım. jose mourinho'nun asistanı olarak takıma katılmıştı. soyunma odasına, yanımıza geldiğinde heyecandan ellerim terlemeye başlamıştı.
küçüklüğüm ve onun formasını satın aldığım dönemi düşünmüştüm. etrafı tellerle çevrili o sahada onun gibi oynadığım günleri... çok mutlu hissetmiştim ama hala 20'lerinde olan genç bir oyuncuydum. sonunda sakinleştim ve onunla tanıştığım ilk anın tadını çıkarmaya çalıştım.
ispanya'daki dönemimde onu oldukça iyi tanımam lazımdı. ona her zaman, daha topu ayağına almadan karşısındaki savunmayı nasıl çözdüğünü sordum. bu beni her zaman büyülemişti. aynı pozisyonlarda forma giydiğimiz için, ondan olabildiğince fazla şeyler öğrenmem gerekiyordu.
madrid'de her şey farklıydı. yetenekli bir genç oyuncuyken werder bremen'den büyük oyuncularla dolu, büyük bir kulübe giderseniz bir hiçsiniz demektir. real madrid'e gitseniz bile bu dünyanın en berbat şeylerinden biri. her maçı kazanmak zorundasınız. diyelim ki üst üste 10 maç kazandınız ve sahanızda küçük bir takımla berabere kaldınız. bu çok fazla baskı altındasınız demektir. madrid'de olduğum dönemde baskıyı kontrol etmeyi ve bundan zevk almayı öğrendim."
şu an yaptığım şey ise baskı altındayken bile eğlenmek. orada iyi ve başarılı bir dönem geçirdim. iyi de arkadaşlıklar edindim. en iyi arkadaşım sergio ramos'tu ve onunla hala konuşuyoruz. benim için belki de dünyanın en iyi savunmacısı o. iyi bir insan, iyi bir arkadaş ve iyi de bir şarkıcı! ister inanın ister inanmayın; sergio'nun sesi güzel.
insanların real madrid kariyerim hakkında bana sorduğu bir başka şey de cristiano ronaldo ile birlikte oynamanın nasıl olduğu. bu konuda söyleyebileceğim tek şey, daha önce onun gibi bir insan görmediğimdi. gerçekten çok çalışıyor. antrenman salonuna ilk giren kişi, ayrıca son çıkan kişi de o. büyük bir profesyonel ve her zaman kazanmak istiyor. antrenman maçlarından önce ne yaptığını, nasıl oynadığını, topa nasıl vurduğunu izliyordum.
onunla oynamaktan gerçekten zevk alıyordum ve cristiano, beni sahada daha iyi hale getiriyordu. saha dışında da harika bir insan olduğunu belirtmem gerek. onunla oynamak çok kolaydı çünkü ona fazla şans yaratmanıza gerek yoktu. eğer cristiano'ya topu iki kez verirseniz, ikisinde de gol atma imkanına sahip. bu da onu yaşayan en büyük futbolculardan biri yapıyor.
madrid'de 3 yıl geçirdikten sonra yeni bir şehre gitmenin vakti gelmişti; londra. bu özel bir andı ve real madrid'e transfer olduğum dönemde arsene wenger, arsenal'e gelip gelemeyeceğimi sordu. ona, "inan bana, gelecekte takımımı değiştirmek için bir şansım olursa, geleceğim ilk yer olacaksınız." demiştim.
sonrasında görüştük ve arsenal'a gitmeye karar verdim. geçmişte thierry henry, dennis bergkamp ve robert pires gibi büyük oyuncuları izlemiştim. ben de onlar gibi bunun bir parçası olmayı, buraya gelmeyi ve takımla başarılı olmayı istedim. takımla olan ilk ve ikinci yılımda fa cup'ı kazandım. 2017 yılında bir tane daha... bu kulüpte oynamaktan keyif alıyorum.
burada yaşamayı seviyorum. londra, bir dünya şehri. yapabileceğin çok fazla şey var. birçok kültürden insan var ve burada kendimi çok çok çok rahat hissediyorum. arsenal, çok büyük bir kulüp ve burada oynamayı da seviyorum. londra'da yaşamak harika.
birçok kulüp için oynadım ama bana özel bir tezahüratın olması benim için benzersiz bir şey. ilk duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu ve hala duyduğum zaman, aynı duyguyu yaşıyorum. bu inanılmaz destek için gerçekten taraftara minnettarım.
taraftarlar, ben beş yıl önce buraya geldiğimden beri arkamdalar ve bu yüzden tercih ettiğim tarzda, istediğim şekilde rahat rahat oynayabiliyorum. her zaman oyunu kontrol etmek, asist yapmak ve takımıma yardımcı olmak istiyorum. başından beri olduğu gibi... benim pozisyonumda oynadığınızda, topu ileriye götürmek için birçok opsiyonunuz oluyor. pas isteyebilir, onları dağıtabilir ya da kendiniz gole gidebilirsiniz.
yıllardır çokça kez söylendiği gibi, bergkamp'ın oynadığı stile benziyor. bu beni gururlandırıyor, onun gibi biriyle karşılaştırılmak bir onur. bergkamp, arsenal için yaşayan bir efsane ve o muhteşem bir futbolcuydu.
ama yine de kendimi herhangi bir kimseyle karşılaştırmak istemiyorum. çocukluğumdan beri kendi stilim var. bu karşılaştırmalardan dolayı gururluyum ama ben mesut özil'im. ve herhangi bir şeyi bitirmiş değilim.
via:
de marke