fourfourtwo'ya güzel bir röportaj vermiş.
---
alıntı ---
galatasaray altyapısındaki arkadaşlarınla aynı zamanda sınıf arkadaşıymışsınız. dersi en çok kim kaynatırdı?
uğur uçar ve arda turan! şehremini lisesi’nin sporcular için açtığı özel sınıfları vardı. semih erden’le oğuz savaş gibi basketbolcular da bizim sınıftaydı. semih’in de ders dinlediğini hiç görmedim. hepimiz hareketli çocuklar olduğumuz için hocaların bir şey anlatması çok zor oluyordu. derslerden bir şey anlayamadığımız için mecburen kopya çekiyorduk. sınavlarda arda’yla duvar kenarına oturur, kalorifer peteklerinin arasına sakladığımız notlara bakardık.
altyapıdaki arkadaşlarınla konuştuğunuz zaman kimin nereye gideceğiyle ilgili planlar yapıyor muydunuz?
yapıyorduk ama çoğu tutmadı. 1987 kuşağı gerçekten çok başarılıydı ama bizi a takımda doğru kullanamadılar. mesela ben altyapıya girdikten bir ay sonra a takımla antrenmanlara çıkmaya başladım. hagi’nin teknik direktör olduğu zamandı. gençlerle özellikle ilgilenirdi. hazırlık maçlarında da oynamıştım.
arda kendi kuşağının en yetenekli futbolcusu olarak seni göstermişti…
abartmış! onun attığı çalımlara hepimiz hayrandık. bir hareketiyle üç kişiyi geçerdi. manisaspor’a kiralık gönderildiğini gördükten sonra hiçbirimizin garantisinin olmadığını anladık. takımda yaşı büyük futbolcular ne derse o olurdu. kendi aralarında espri yaptıklarında biz de gülerdik, sonra da güldüğümüz için utanıp kıpkırmızı olurduk. hepimiz bülent korkmaz’dan çok korkardık. hakan şükür de sinirliydi ama belli etmezdi. bir gün antrenmanda ona üst üste çalım attım, nonda da güldü. hakan abi de sinirlenip “idmanda hepiniz pele’siniz, maçta kimse yok!” diye bağırdı.
takımdaki abilerinizin hizmetine de siz mi bakardınız?
bir şey istediklerinde koşa koşa yapardık tabii. bir gün avusturya maçında top toplayıcılık yapıyordum. istedikleri bir şeyi götürmem gerektiği için kazan dairesine girmek zorunda kaldım. bir baktım, futbolcuların elinde sigaralar! kazan dairesi tabii, makineler çalışıyor, çok gürültü var. hem o kadar sigara içip hem nasıl koşuyorlardı hâlâ anlamış değilim. onlara da soramadım. zaten çekingenliğimden kimseyle konuşamıyordum.
çekingenliğinin sana bir şeyler kaybettirdiğini düşünüyor musun?
galatasaray’da kalamamamın bir sebebi de bu olabilir. orada bize sürekli basit oynamamız söyleniyordu. ne yapsak “basit oyna! basit oyna!” ben de basit bir oyuncu oldum. “al, ver, al, ver”, bu! altyapıda yine kendimize göre bir şeyler yapıyorduk ama a takıma çıktığımızda bu özgüvenimizi kaybettik. çekingen bir insan olmasam bunu atlatabilirdim belki. mesela arda’ya “top tutma” diye kızdıklarında bir gün “benim oyunum bu, yaptığım en iyi şey bu. ben bunu yapacağım” dedi.
a takımda bulunduğun sürede neden kendini kabul ettiremedin?
eric gerets’le çalıştım, hagi ve skibbe geldi, feldkamp, cevat güler geldi. en çok kalli zamanında oynadım. bir gaziantepspor maçında kulübede oturuyordum. mehmet topal top kaptırınca kalli “güvaaan!” diye bağırmıştı. hocaya bile öğretememişim anlayacağın. gerets paf takımı da sık sık izlerdi. oradaki maçlarda benim için “burada komutan gibi bütün takımı yönetiyor, a takıma gelince kayboluyor” demişti. galatasaray’daki hocalarımın arasında skibbe’nin insanlığı başkaydı. bütün futbolcularını ayrı ayrı karşısına alır, arkadaş gibi konuşurdu. bana da bir şeyler katmak için çok uğraştı ama bir yerde tıkandık.
neden tıkanıyordunuz? özgüven eksikliğinden mi, takımda yerinde oynayan oyuncuların iyi olmasından mı?
çekingenliğimden dolayı çok sorun yaşadım. bir de “altyapıdan çıktın, sen bizim evladımızsın” diyerek biraz ikinci sınıf futbolcu muamelesi yapıyorlardı. ben de bir yerden sonra dayanamadım. rijkaard’a “kendimi iyi hissetmiyorum, artık oynamak istiyorum ama her sene aynı şeyleri yaşıyorum. sen de beni ikinci plana atacaksan ayrılmak istiyorum” dedim.
o da hemen kabul mü etti?
“daha yeni geldik, bir şey diyemem” dedi ama ben kafamda bitirmiştim. transfer teklifi aldığım takımlar vardı. dinamo minsk ciddi bir teklif vermişti. beni ümit milli takımda beğenmişler ama adnan sezgin gitmeme izin vermedi çünkü beni manisaspor’la yapılan bir anlaşmada takasta kullandılar. dinamo minsk’e gitmediğim için de çok üzgünüm, belki oradan başka bir yere giderdim.
başka bir futbolcunun transferi için takasta kullanılmak sana ne hissettirdi?
kendini değersiz ve ezilmiş hissediyorsun. hiçbir işe yaramıyormuşsun gibi… yine de oynayabileceğim bir yere gittiğim için sevinmiştim. benden önce arda manisaspor’a kiralık gönderilmişti. oraya gittiğim zaman futbolcu olduğumu anladım. keşke galatasaray’dan daha erken ayrılsaymışım.
17 yaşındayken galatasaray’ın şampiyonlar ligi’nde liverpool’a attığı golün asistini yapmışken daha sonra oynadığın takımlar seni tatmin etti mi?
etmek zorunda. gençliğin verdiği duygusallıkla biraz zorlanıyorsun ama sonra zamanla başka şeyler seni heyecanlandırmaya başlıyor. süper lig’de futbol oynamak hiç kolay bir şey değil. burada olmak için çok çalıştım. ilk futbolcu seçmesine girdiğimde üzerimde kot pantolon, ayağımda kösele ayakkabılar vardı; ilkokula giderken okulu bırakmak zorunda kalmıştım, maçlara gitmek için her sabah saat 6’da kalkıp evden kaçıyordum. yani bugünlerime ne kadar şükretsem az.
röportaj
hilal gülyurthttp://fourfourtwo.com.tr/...-bir-futbolcu-oldum/---
alıntı ---