mahsun’un kısa galatasaray tarihi (resimsiz)
tribun kariyeri bir galatasarayli icin olabilecek en guzel sekilde cok sevdigi amcasinin elinden tutup goturdugu 7 haziran 1987 galatasaray eskişehirspor maçında eski acikta baslamistir. yasi itibari ile 14 senelik cileyi pek cekmemis olsa da, o gunesli istanbul pazarinda ali samiyende yasananlar farkinda olmadan hayatina yon verecektir.
bu sampiyonlugu takip eden yillar kimi zaman 9 kasım 1988 galatasaray neuchatel xamax maçinda oldugu gibi mucizelerin gerceklesebilecegine inanmasini saglayacak, kimi zaman 5 nisan 1989 steaua bucharest galatasaray maçında oldugu gibi aslinda futbolu ve dunyayi iyilerin yonetmedigine kanaat getirtecektir.
doksanli yillara gelindiginde artik delikanli olmustur ve cocukluk kahramanlarinin(u: zoran simoviç, cüneyt tanman, erhan önal, cevat prekazi, uğur tütüneker, ilyas tüfekçi) yerini yenileri almaya baslamistir. bu donemden aklinda kalan en vurucu fotograf 3 kasım 1993 galatasaray manchester united maçı sonrasi foto muhabirine sarilip aglayan tugay kerimoglu’dur. evet, ilk genclik kahramanlari(u: tugay kerimoglu, bülent korkmaz, hamza hamzaoğlu, reinhard stumpf, suat kaya, arif erdem, hakan şükür) gercek anlamda bir destan yazmis, kimsenin ongoremedigini basarmis ve sampiyonlar ligine katilmislardir. artik sampiyonlar ligi galatasarayin birincil hedefi, ali samiyen de mahsun'un ikinci evidir.
manchester zaferini izleyen yillar bir nevi ileride kendisine ev sahipligi yapacak, gurbetlik yasatacak avrupa ile tanisma firsatini saglayacaktir ona. bunlarin icinde 19 ekim 1994 ifk goteborg galatasaray maçı ona mac boyu tek korner kullanan bir takimin yirmi korner kullanan bir takimi yenebilecegini ogretmekle kalmamis, yillarini gecirecegi iskandinavya sogugu ile tanismasini da saglamistir. ve yine ayni sene bir turk takiminin sampiyonlar liginde ilk galibiyetine canli taniklik etmistir ki
* ezerek yendigimiz takim ispanyada son dort sezonu sampiyon olarak tamamlamis olan barcelonadan baskasi degildir. bu mucadele turkiye’ye gelmis gecmis en buyuk futbolcu ile ilk karsilasmasi olabilecekken sartlar buna elvermemistir, ancak kavusma cok yakindir. galatasaray bir kez daha adini ustune basa basa avrupa sahnesine yazdirmaya baslamis, bu mac sonrasi olan mahsunun ses tellerine olmustur. iki hafta boyunca insanlarla yazarak ve isaretle anlasmak zorunda kalmis, ileride de bu beladan cokca cekmistir. ama ses telleri icin asil tehlike kapidadir; onun icin gunesli pazar gunleri ailecek gidilen maclar, isportadan alinan formalar, her avrupa galibiyeti sonrasi araba ile sokaga cikip tur atmalar yeni bir boyut kazanmaktadir: galatasaray avrupanin en buyugu olmak icin yuruyusune baslamistir!
evet artik koca adamdir ve sahne bir kez daha degismektedir. hersey fatih terim’in teknik direktorluge getirilmesi ile baslayacaktir, ayni donemde en az fatih hoca kadar onemli bir figur olan faruk süren baskan inanilmasi guc transferlerle mukemmel bir takim yaratmaya baslamistir. iste o donemde gelmis gecmis en buyuk kahramani ‘‘commandante“ ile tanisir. on’unla ilk karsilasmasi 17 ağustos 1996 galatasaray trabzonspor macinda olmus, daha niceleri icin diyar diyar gezmis, her gittigi deplasman macinda, avrupada, trabzon’da, ankara’da, bursa’da gozleri sahada hep onu aramistir. hic tanimadigi ama buyuklerinden dinledigi metin oktay efsanesi gozunde yeni bir boyut kazanmaktadir. ona gore galatasarayin yeni metini hagidir ve hep oyle kalacaktir. hayatinin en guzel dort senesi baslamistir artik. galatasaraya her kulvarda onune cikani yenmekte, din, dil, irk ayirmamaktadir, o da hic bir maci kacirmamaktadir. gormedigi ulke, yenmedigi takim kalmamistir buyuk askinin sayesinde. fakat ne yazik ki takvimler 20 ekim 1999‘u gosterdiginde galatasaray tarihine beslik oldugumuz chelsea maci olarak gececek o talihsiz gecede ona bu aski asilayan, elinden tutup her maca goturen, ona eski acik disinda oturulan her tribunun kof oldugunu anlatan babasi kadar yakin, babasi kadar sevdigi amcasini kaybeder. hayatinda bir donum noktasi olan bu olay ona armaya daha kuvveltli sarilma gorevini yuklemistir. artik her macta bir degil iki kisilik bagiracaktir. ne zaman galip gelsek yaninda, dahasi icinde bir bosluk hissedip aglayacaktir. bu nedenledir ki kopenhagda kupa kaptan bulent ve buyuk hakanin ellerinde yukselmezden az evvel popescu’nun penatisiyla elli metre otesindeki "imparator" gibi yere cokmus ve dakikalarca aglamistir. artik onun icin galatasaray sevgisi boyut degistirmistir. bu sevgi ne kupa, ne basari, ne en buyuk olmaktan kaynaklanan bir sevgidir. artik galatasaray onun icin donulmez ve sonu olmayan bir yoldur. karsilik beklemenyen buyuk bir asktir. herkes bu en buyuk basari, daha buyugu olamaz derken galatasaray durmamaya kararlidir. sirada avrupanin en buyugu olmak vardir. sahne yine degismis, fatih hoca italya‘ya yelken acmis ve ona gore bu kutsal armayi hic bir zaman haketmeyenler
* defolup gitmislerdir. ne mutlu ki artik galatasaray kisilere bagli olmayan bir buyukluk mertebesindedir. iste bu yuzdendir ki monaco'da hagi kafasina bagladigi kaskoluyla elinde super kupa ile turlarken artik basariya sasirmamayi ogrenmistir. o bir galatasaraylidir. basarmak, kazanmak, sonuna kadar mucadele etmek ruhunda vardir. bu nedenle ilerleyen yillarda gelen ve kahramanlarinin gozunde birer soytariya donusturuldugu donemlerde bile stadin yolunu tutmus, karda, yagmurda ve bilhassa firtinada solugu olimpiyat stadinda almistir. takim cok kotu gitmekte, yapilan hic bir hamle yaraya pansuman olmamaktadir. o donemde bile daha gittigi tek bir macta agzini acip armasini tasiyan futbolcusuna tek kelime laf etmemis, homurdanmamistir.
fakat homurdandigi insanlar da yok degildir. bunlarin basinda 14 mayis 2007 de, evet tam da o gun evlenen abisi vardir ki daha hala konusur bu olay hakkinda. kendi kisa galatasaray tarihinde kacirdigi ve hala hayiflandigi en onemli mactir bu. bir de sonradan gurbetlikten dolayi kaciracaklari vardir. son bes senedir gidemedigi mac sayisi o kadar coktur ki ilk donemlerde ruyalarinda surekli samiyen’i gormektedir. yikilacagi haberini aldiginda tek basina oturup bir paket beyaz leblebi ile bir buyuk icmis, sabah kalkip kalan leblebileri biraya meze yapmistir. hala istanbula geldiginde cevreyolundan gecerken kafasini cevirip o dev bosluga bakamaz. ali samiyen arena ile tatillere denk getirip gitigi maclarda kaynasmaya calismis, super final zimbirtisi boyunca gittigi ic saha maclarinda takim iyi performans gosterememis olsa da bir nevi benimseme yasamistir. hala isi gucu birakip bir gunlugune mac izlemeye, takimi desteklemeye istanbula gelir. avrupa’da yine yeni yeniden deplasman maclarina gitmeye baslamistir. sozlukte bir numarali yazma amaci mac oncesi samiyen civarinda gidilen bar, pub, kofteci, bilardo salonlarindaki sicak muhabbetleri ozlemesi ve hali hazirda devam edemiyor olmasidir. sozluk onun icin sanal bir aldatmacadan ibarettir ama artik onsuz da yapamamaktadir.
aklina bir cirpida gelen kisa galatasaray tarihi disinda kendi kucuk tarihinde istanbul dogumlu gozukur, aslen arnavuttur, izmir cikislidir. kelle pacaya bayilir, midye dolmaya biter, bir porsiyon visneli kebap icin adam oldurmeyi bile goze alabilir. beyoglu cocugudur, karsiyi hic sevmez, anadolu’da yasayip avrupa yakasina karsi diyen adamdan uzak durur. ickicidir, ekseriyetle icer, hic aksatmaz. insanlarin gecimini saglamasi icin yaptigi isler pek umurunda degildir ama yine de birseyler olsun diye universitede hocalik yapmaktadir, bir nevi bilim adamidir. sosyal demokrattir, humanisttir, ali desidero’ya bayilir. an itibari ile almanyada, genel itibari ile kopenhag parken stadyumunun dibinde ikamet etmektedir. bazen sirf maziyi anmak icin sarhos oldugu aksamlar kopenhagda bisikletleri kaldirip saga sola atar, yolda ingiliz gorse anasina kufur eder, galatasaray disinda takim tutmaz, sempatisi dahi yoktur. hatiri sayilir bir plak, kitap ve eski fotograf makinesi koleksiyonu vardir. bos zamanlarinda seyahat etmeyi sever, cok okur, word, excel gibi office programlarini kullanabilir. turkceyi kendi dili gibi konusur, ingilizcesi vardir, dunyada baska dilin gerek olmadigi kanisinda olsa da bir iki dil daha bilir ama pek kullanmaz. hic bir tribun grubuna uye degildir, ozellikle galatasaray icindeki tribun olusumunu ve reislerini sevmez ama alparslan dikmen’i bunlardan ayirmasini bilecek kadar da tribunun icini bilir. en favori tezahurati ince tonda soylenen “lalalalala lalalalala heeeeyo cimbombom“ dur. en unutamadigi tezahurat 2 aralık 1998 galatasaray juventus maçında atki sovla birlikte soylenen olum marsidir. zaten o gunden beri zidane'i sevmez, fransiz futboluna, futbolcusuna gicik olur.
sozlukteki bir iki olaya sinirlenip, ben gidiyorum, bari ne gibi bir mahlukat oldugum hatirlarsin ayaklarina toplantisinin da iptal olmasiyla bos zaman bulup bu entryi yazmistir. zaman ayirip okuyan buyuklerinin ellerinden, kucuklerinin gozlerinden oper. kendi kisa galatasaray tarihinde olup da, zaman darligi ya da kafa kalinligindan dolayi atladigi galatasaray efsanelerinden teker teker ozur diler. tam bu satirlari yazarken bahsini gecirmedigini farkettigi efsaneler jupp derwall ve andre claudio taffarel’e selam eder.
uzun lafin kisasi bir garip mahsun’dur. supertitiz diye yazilir, striptiz diye okunmaz. omru galatasarayin pesinde gecmistir. bir dahaki iptal edilen toplantida gercek mahsun’un hikayesini yazacaktir. an itibari ile bir yere gittigi de yoktur.
yazarin kisisel notu: yazar yukaridaki satirlari oncelikle ona bu renkleri sevdiren rahmetli amcasina, sonra galatasaray sozlugu sevdiren halim abi’sine ve en cok da ölümsüz yazar tabutta rovasata’ya ithaf eder.