açık konuşayım, bu adamın hastasıyım. taktiksel boyutunu bir kenara çekeduralım yüz ifadeleri, sözleri, hareketleri ile bile sıradışı bir insan. belki de bir ''dahi''.
kulübede tüm dünyaya meydan okurcasına ''sen kim köpeksin lan'' bakışları bile yetiyor. mütevazilik çizgisinde olmayabilir ancak şu bir gerçek ki şımarık birisi de değil. realitenin farkında olan ancak olayların gelişimine göre bazen farklı söylemlerde bulunan bir adam mourinho.
''dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim ama benden daha iyi bir teknik direktör de yok.'' diyecek kadar çılgın birisi. veyahut kendi deyimiyle '' 10 üzerinden 11'lik '' teknik direktör.
mourinho basın önünde ve basın arkasında farklı bir kişilik. bu az biraz gözlemle belli oluyor. öyle bir havası var ki inanılmaz mütevazi ve babacan sanki gerçek hayatında. futbol dünyasında otorite ve baskınlık kurabilmek adınaysa ''ben'' merkezli açıklamalar yapmak hissiyatındaymış havasında yine aynı şekilde.
dani alves'in "mourinho iyi bir hoca olabilir ama sonuçta futbolu bulmadı." sözü üzerine:
''futbolu bulmamış olabilirim ama brezilya'yı portekizliler buldu.'' diyecek kadar dahi...
ve yine hırsı ile ilgili de ilginç bir sözü var: ''teknik direktör yardımcısıyken, mutluydum, sonra dedim ki, yetti artık. robson ve van gaal’le çalışırken 2 kupa kazanmıştık, dedim ki, 3 kupa alacağım.''
kazandı...
şuan 21 kupası var...
---
alıntı ---
kapı çalıyor ve jose mourinho cümlesini yarıda kesip “evet?” diyor. sesini duymak çok zor, adeta fısıldayarak konuşuyor. chelsea’nin genç takım oyuncularından biri, gergin bir şekilde odaya giriyor ve “jose, seninle konuşabilir miyim?” diye soruyor. ingiliz kulübünün cobham’deki antrenman tesislerinde bulunan ofisindeki koltuğa iyice gömülmüş biçimde oturan portekizli, genç oyuncuyu baştan aşağı süzüyor. görevi selefi (ve eski düşmanı) rafa benitez’den devralalı yaklaşık üç ay oldu ama koltuğu çoktan sahiplenmiş bile.
duvarlar kazandığı başarıların fotoğraflarıyla dolu: porto’yu çalıştırırken elde ettiği şampiyonlar ligi zaferi, inter’deki son sezonunda kaldırdığı üç kupa, çocukları, ailesi… kahve masasının üzerindeyse italyanca, portekizce ve japonca yazılmış biyografileri duruyor. camın altında da inter’deki üç kupalı sezonundan kalma la gazzetta dello sport kapakları; her biri bu üç zaferin ertesi gününe ait. o ana kadar mesafeli davranıp chelsea’ye dönüşünü, londra’ya olan sevgisini ve yeni sezondan beklentilerini konuşmayı pek istemiyormuş gibi bir izlenim bırakıyor. ama artık yüzünde hafif de olsa bir gülümseme var.
yavaşça kafasını sallayıp bunun doğru zaman olmadığını belirtiyor ve “daha sonra” diyor. genç oyuncu başını öne eğip hocasının canını sıkmamanın verdiği rahatlama duygusuyla dışarı çıkıyor. kapı yavaşça kapanıyor. mourinho’nun yüzündeki gülümseme kayboluyor. tekrar kollarını bağlıyor ve konuştuğumuz konuya dönüyor. tüm bunlar 5 saniyeden fazla sürmedi ama çok daha derin anlamlar ifade ediyor; özellikle de oyuncularının mourinho’ya olan saygısı ve portekizli’nin karizması hakkında.
ofisi adeta göz korkutmak ve ziyaretçilere özel biriyle birlikte olduklarını hatırlatmak amacıyla dizayn edilmiş. burası, “mourinhismo” diye adlandırabileceğimiz bir mabet. burası, yıldız bir oyuncunun hayallerini gerçekleştirmesine yardım edecek bir menajere sahip bir oda. burası, morali bozuk birine mourinho’nun işine ne kadar hâkim olduğunu hatırlatacak bir yer. burası, oyuncusunun maaşına zam isteyen ya da transfer talebi getiren bir oyuncu temsilcisinin, düşüncelerini bir kez daha gözden geçirmek zorunda kalacağı bir oda. tüm bunların ötesinde mourinho’nun bir başka yanı var; insancıl, düşünceli, nazik… o, futbola yeni başlamış bir oyuncu için bile erişilebilir biri. “patron”, “usta” ya da “bay mourinho” değil; sadece jose. o, michael essien ve didier drogba’nın herhangi bir utanma belirtisi olmadan “baba” dediği bir adam. wesley sneijder’den xabi alonso ve john terry’ye kadar dünyaca ünlü birçok futbolcunun sadakatle bağlandığı bir adam. korku salma ve şefkatin, mourinho’nun başarısının en kilit öğeleri olduğunu söyleyebiliriz. bunu eylem halinde görünce de portekizli’nin sırrı olduğunu varsaymak hiç de mantıksız değil. hem korku hem de sevgi konularında uzmanlaştı ve bu ikisini birleştirip iki kez şampiyonlar ligi’ni kazanırken portekiz, ingiltere, italya ve ispanya’da şampiyonluklar yaşadı ve sadece jenerasyonunun değil, tüm zamanların en iyi teknik direktörlerinden biri haline geldi. kollarını bağlamış bir şekilde bu değerlendirmemizi dinleyen mourinho, alçak bir sesle “ben” diyor, “hiçbir şeyin ustasıyım.”
---
alıntı ---