resim
Johannes Hendrikus Olde Riekerink
Görev:Teknik Direktör
Takım:Dewa United
Yaş:61
Uyruk:Hollanda
  • 703
    ölü ruhu uyandırıp bir takım haline getirmiş gibi duruyor. tabi ki tek maçtan büyük sallamak olmaz ama ben bu kadar organize galatasaray hatırlamıyorum 3-4 yıldır*.

    bireysel performansın yanına bu komple oyunu da koyup devam edersek lige vurur geçeriz inşallah. "bu takımın yetiştirdiği evlatları" besleyeceğimize sen kal başımızda hocam.

    cansın.

    saygılar.
  • 704
    gerçekten iyi insan olan iyi çalıştıran teknik direktör. belki sonuncu oluruz 20 maç kaybederiz ama takımda olumlu gelişmleri görmemek için kör olmak lazım. gerçekten takım antreman yapıyor ve transfer istiyor kendisi. bas bas bağırıyor dursunu hem taraftara hem medyaya yem ediyor. bunlar bile bence yeterli. kendisi başarılı olur olmaz ayrı belki kötü teknik direktördür ama şu an taraftarın istediğini yapıyor o bile yeter.
  • 705
    sadece bu adama destek olmak, var gucumle mactan once hosgeldin diyip alkislamak icin sezonun ilk macina gidecegim. biz taraftarsak eger senelerdir istedigimiz herseyi tek tek yapan hocamiza arkasinda oldugumuzu, yalniz olmadigini hissettirmeliyiz. taraftar gucunu hissetmeli. yaptigin ve yapacagin hersey icin tesekkurler. soyleyin bana her sene her mac bir sacmaliga katlanmadik mi? hani neye itiraz edersiniz su kadroda? oynanan oyunda denenenlerde var mi itiraziniz olan, akla mantiga uymayan korkunc yanlislar? eline saglik hocam.
  • 708
    bu adamın takıma gelmesi üzerine "galatasaray'da gelişen duran top organizasyonları ve riekerink" isimli bir kitap yazmayı düşünüyorum. gerçekten de bu konu üzerine kitaplar yazılmalı hatta seminerler verilmeli çünkü uzun yıllardır bu kadar tehlikeli duran top kullandığımızı görmemiştim. kornerler, serbest vuruşlar, hatta nerdeyse kale vuruşları bile tehlikeli hale gelmeye başladı. meşhur bir fotoğraf var bu ara internette, rikerink'in gölgesi atatürk'e benziyor, görmüşsünüzdür. bence riekerink hocanın sadece gölgesi atatürk'e benzemiyor. icraatleri de atatürk'ün devrimleri kadar sarsıcı. adam çöküşe geçen bir imparatorluğun kalıntılarından (bkz: fatih terim'in tek adam olduğu günler) halkın egemenlik kurduğu (allah bin kere razı olsun ki, koro halinde sövdüğümüz tarık, umut gibi adamlara yol verdi) yeni bir cumhuriyet yarattı. eminim ki güçlü bir ön libero ve santrfor transferleriyle bu sene şampiyonuz arkadaşlar. çok mutluyum
  • 713
    bazen kötü yönetilmektense hiç yönetilmemenin daha iyi olduğunu gösteren adam. başka zaman olsa ayakkabılarını bağlamak için sıraya gireceği frank rijkaard bu takımdan teneke yollanarak gönderilmiştir. zira o dönem arkasında aziz'i neresinden öpeyim diye kovalayan adnan polat vardı. bugünse rierink kendi gölgesinden korkan bir kulüp başkanının takımını yönetiyor. zaten takım transfer yapamıyor, kurban bayramında bir danayı 1000 liraya bırakacaklarını da bruma'yla ilgili girişimlerinde gördük. bu anlamda rierink'in şanslı olduğunu da söylemek gerek. bana göre rijkaard'a göre en büyük artısı gençlere gösterdiği destektir. rijkaard caner ve oynatmazsa taş olacağı arda'yı 11'deki gençler olarak oynatırken, rierink galatasaray'da tam sezon kadar maç çıkarmamış 4 oyuncuyu manu'ya karşı 11 çıkarmıştır. şu an benim için puandan daha elzem bir şey yapıyor, o açıdan kendisine bir kez daha fazladan saygı duyuyorum. umarım şans da yanında olur ve en sonunda oyunun içini de, dışını da aynı terazide yürüten bir teknik direktöre sahip oluruz.
  • 722
    2016-17 sezonuna dair galatasaray'a ilişkin en ufak bir umudum varsa, bunun kıvılcımını çakan adamdır kendisi.

    geçen sezonu nasıl bir hissiyatla bitirdik, bu sezona nasıl bir hissiyatla girdik hatırlarsınız. yeni sezon hazırlıkları başlarken sporx'de bu adamın takımı çalıştırış şekline dair bir video gördüm ve bir anda ümitlerim yeşeriverdi içimde, sebebini açıklayayım hemen:

    9 yıl lisanslı oynadım ben, bildiğim gördüğüm 2 tür hoca vardır futbolda:

    - oynatan hoca
    - öğreten hoca

    oynatan hoca: türkiye'de üst düzey liglerde hemen hemen bütün hocalar "oynatan" hoca klasmanındadır. bu hocaların ortak özelliği, elindeki futbolcu ekibinin futbolun temel pratiklerini bildiği varsayımıyla yola çıkmalarıdır. onlara göre oyuncular kafayı kaldırmayı, kademe yapmayı, sahaya yayılmayı, pas hızını ayarlamayı, topsuz oyunu, mesafe kavramını falan defaul biliyorlardır.

    bu yüzden takıma gelir gelmez yaptıkları ilk şey kendi taktiklerini oturtmaya çalışmak olur. "benim felsefem budur" diyeni varsa sarılın öpün. o adam bir nebze bir şeyler biliyordur. ancak takımın güçlü elemanlarını kağıda yazıp "hmmm bunlardan en güçlü 11 şu olsa, bu takım şu taktiği oynar" diyen adamdan kaçarak uzaklaşın, o adam iddaa oynar gibi takım kurar.

    oynatan hocanın derdi sonuca gitmektir. bu tip hocalar genellikle dış liglerde çabuk sonuç arzulayan takımlarda iş yapmalıdırlar. real madrid, barcelona, chelsea, manu gibi önceliği başarı olan major takımların "oynatan, oynatmayı bilen hoca" ihtiyacı barizdir. bu yüzden direk taktik mantalitesi belli adamlarla çalışırlar.

    bu hoca tiplerine örnek şöyle verilebilir (türkiye'den örnekler altta):

    - pep guardiola (seri kompakt pas, total futbol, paslı hollanda stili, yeni nesil ispanyol ekolü)
    - jose mourinho (takım savunması, fiziksel, sert, müdahaleli, yıldırıcı futbol, kanattan içe dikine girişler)
    - ancelotti (geride karşılama, direk uzun pas, yer tutan stoper ve bekler, ters kademe)
    - fatih terim (aslında bu sınıfa sokmak istemiyorum ama zorunlu, fatih terim aslında motivasyon hocasıdır, gazla oynatır, ancak taktik anlayışı dersek şok pres, rakip geri 4'lüyü kovalayan hücum hattı, rakip orta saha dizilimini sırtında adam adama karşılayan orta göbek, yıldırıcı santrfor)
    - hikmet karaman (sürpriz oldu değil mi? - kule santrfor, bekleri taşıyan ön libero, 10 numarasız toplu savunma, bekleri tolere eden kaygan stoper)

    şimdi bu hocalara oturmuş kadro vermezseniz önce kadro oturtmak, dolayısıyla transfer yapmak isteyeceklerdir. oturmuş kadro çok az görünür bunlarda. takımlar oturmadığı için gelir bu hocalar. ama istedikleri transferleri yapabiliyorlarsa genelde zirvededirler.

    gelelim ikinci tip hocalara... bu adamlar çok ilginçtir çok...

    öğreten hoca: öğreten hocalar geldikleri takımlarda öncelikle takımın potansiyelini ölçmek için çalışmalar yaparlar. bu hocaların ilk düsturu "belki takımda önceki hocaların değerlendiremediği değerler vardır" sözüdür. takımda yetenek ve kapasite ölçümü sonrası futbol altyapısı kuvvetli çocukları tutmayı seçerler. işin güzel tarafı, bu tip "öğreten hocalar"ın önceliği takımdaki genç isimlerdir.

    öğreten hoca, potansiyellileri ayıklayıp çer çöpü uzaklaştırdıktan sonra kamp dönemlerinde oyuncularla mental bilgi alışverişleri yapar. sanki bir çocukla konuşuyormuşçasına, sanki karşısındaki "yıldız takım topçusu" bir ufaklıkmışçasına "top nasıl kapılır? kademe nasıl yapılır? adam adama nedir? alan savunması nedir? toplu pres nasıl yapılır? topsuz alan oyunu nedir? ne zaman pas verilir? ne zaman şut atılır?" gibi temel bilgileri tekrar anlatmaya başlar.

    ilginçtir, bu yönteme maruz kalan oyuncuların çoğunda ilk başlarda bir isyan belirtisi olurken, "biz çocuk muyuz yahu bu hoca ne yapıyor?" tarzı söylenmeler başlarken bir süre sonra bu durum yerini 30'lu yaşlardaki adamların "ulan yanlış biliyormuşum, boşa pres yapıyor muşum, kademem hatalıymış" gibi söylemlere bırakır.

    bu hocalar için en zor şey, gittikleri takımda öğrenmeye kapalı ve gruplaşmaya müsait, laf dinlemeyen tiplerin, egosu yüksek, ukala oyuncuların varlığıdır. bu yüzden "öğretici hocalar" - sözüm ona "yıldız" denilen oyuncularla çalışmakta çok zorlanırlar. genelde de bir öğretmen edasında olduklarından mütevazi olan bu hoca tipinin sonunu genellikle takımın yıldızı olan adamlar getirir.

    biraz daha açalım; eğer elinizde van persie gibi süper star geçmişli fakat kapristen götü başı oynayan bir adam varsa "öğretici hoca" ile çalıştıramazsınız. van persie 1-2 hafta dayanır sonra su koyvermeye başlar. "şut atmayı senden mi öğreneceğim, pas vermeyi sen mi anlatacaksın? sen kimsin amk?" gibi çıkışlarla takım arkadaşlarını da zehirler, hocayı iç ederler.

    ancak; elinizdeki süper star nitelikli adamlar mütevazi, işini seven, disiplinli tiplerse, yani kastım adresimdir, eğer wesley sneijder gibi muslera gibi yaptığı işe ölümüne sadık ve insana saygı noktasında güzel insanlar varsa, bu tip hocalar takımlara müthiş bir hava getirebilir.

    bu hoca tiplerine örneklerimizi de verelim:

    - tabii ki sir şenol güneş - bu adamın dibine kadar hastasıyım, öğretici hocanın en güzel örneğidir kendisi
    - mircea lucescu: kesinlikle en güzel örneklerden birisi, futbolu baştan anlatır
    - jurgen klopp: baktı ki anlattığı anlamıyor, altyapıdan çıkarır, ona anlatır

    - ve nihayet jan olde riekerink: öyle olduğunu biliyorum demiyorum, tamamen antrenman videolarından gördüğüm bir şey. nasıl pres yapılacağını anlatıyordu takıma ve öyle hırslıydı ki - "size pres yapmayı ilk öğreten kim allah onun belasını versin" tarzındaydı. bruma'yı kenara çekip "weak foot weak foot" derken içimin yağları eridi. top cambazı adama "rakibin zayıf ayağının üstüne git" diyordu. donk vatandaşı, ama vurdumduymaz şekilde topa giderken "where is the passion go go go" diye bağırıyordu. adam kimin neresinin zayıf olduğunu görür gibi, bir de ingilizce, tüm takım duyacak şekilde herkese öğretti, öğretiyor.

    ben çok umutluyum riekerink'ten. elindeki yıldızlar kaprissiz, egosuz adamlar. sneijder egosu olan bir adam, ama riekerink'le farklı bir bağları var, zira kendisini yetiştiren hocayla çalıştırıyor, ajax altyapısından bir saygısı, bir üstat bağı var.

    şu ayrıntıyı da atlamamak istiyorum:

    - oynatan hocalar dönemsel, öğreten hocalar kalıcı başarıları getirirler,
    - oynatan hocaların ellerinden starları alınırsa yalpalarlar, başarıları belli adamlara endekslidir, öğreten hocanın sistemi oturursa yerini doldurur gidenin
    - oynatan hoca kısa zamanda net başarı getirir ya da getiremez ve kovulur, öğreten hocalar proje adamlarıdır, kısa vadede zorlanabilirler, ancak uzun vadede sürekli ve uzun yıllar sürecek başarıları hazırlayabilirler,
    - oynatan hocanın takımından oyuncular başka takımlara gidip başarılı olabilirler, zira adaptasyonu bellidir, öğreten hocanın oyuncularının başka takımlara gidişi sıkıntılı olabilir, sistemli takımlarda başarılı olabilirler, ancak gündelik başarı arayan takımlarda zorlanabilirler,
    - oynatan hocanın takımındaki oyuncular zaten sansasyoneldir, kar edemezsiniz, öğreten hocanın oyuncuları ise astronomik rakamlara gidip takımlarına hayal etmedikleri paralar kazandırabilirler,

    yani özetle, öğreten hoca takımları ajax gibi, shakhtar gibi, dortmund gibi proje takımlarıdır.

    galatasaray riekerink ile böyle bir şansı, "isteyerek değil zorunluluktan" elde etmiş durumda. başka hoca gelseydi riekerink kesinlikle düşünülmüyordu. ancak şuan, hazırlık döneminde de gördüğümüz üzere takımın böyle bir şansı oluştu, proje takımı olma şansımız var, ancak yönetim çok çok kötü ve riekerink'in arkasında duracak kadar dirayetli değil...

    eğer riekerink'in arkasında durabilirsek senelerdir hayali kurulan proje takımı, ajax modeli işi devreye girebilir. öğrenmeye açık oyuncular tutulur, öğrenemeyen dangozlar giderse bir mucize gerçekleşebilir. ancak taraftar sabırsız olursa, yönetimin beceriksizliği yönetimi devirirken yanında riekerink'i de götürürse bu fırsat kaçabilir.

    ha yok, riekerink başarılı sonuçları erken elde etmeye başlarsa, işin trajikomik olan yanıdır, hem kendisini, hem galatasaray'ı, hem de mevcut beceriksiz yönetimi kurtarabilir. hatta inanmayabilirsiniz ama satılacak oyuncularla borç bile kapattırabilir.

    (kulislerde konuşulanı söyleyeyim, bruma mayası tutarsa bu sene, 30 milyon euro'lar konuşuluyor, sinan gümüş'ün tutması durumunda 15'ten aşağı yollamayı deniyor, carole için bundesliga ve premier lig'den soranlar olduğu söyleniyor, ve bunlar sadece 5 maçlık hazırlık kampı sonrası oluyor.)

    haydi hocam, hayallerimiz ve yüreğimiz elinde...
    coştur bizi, şaşırt cümle alemi...

    ben de gelecekte gururla paylaşayım şu sözlükteki kelamı, kalemi...
  • 724
    taraftarlarimizin kahir ekseriyeti yonetim anlaminda iki yazdir oyle buyuk bir hayalkirikligi icerisinde ki, j.o. riekerink'i ovmek icin yer ariyoruz. insan sonuçta umutlu olmak istiyor su hayatta. iyiye yormayi arzuluyor. ben de bu durumdan ari degilim. dursun ozbek ve zihniyeti bombok bir yonetim de olsa, umudumuzu elimizden alamadi ve alamayacak. bir gun onlar gidecek ve biz yine burada olacagiz. dursun ozbek ise gelmis gecmis en kotu baskan olarak anilmaya devam edecek.

    riekerink'e gelince. dilerim bir hollmann olur. sessiz, sedasiz tarihe guzelce gecer.
App Store'dan indirin Google Play'den alın