• 4
    okunmasını şiddetle tavsiye ederim...

    --- alıntı ---

    galatasaray kendi gianluigi'lerini buffon yapamayacak...

    kaleciliğin, futbolun en nankör mevkilerinden biri olduğundan şüphemiz yok değil mi? hepimiz, sahada yaptığı hata, maça mal olabilecek tek oyuncunun, kaleci olduğunda hemfikiriz. böyle olunca, diğer tüm parametreleri devre dışı bıraksak bile, kalecinin neden görece daha az yetiştiğini anlamak pek de zor olmuyor aslında. çünkü kalecinin hayatı çizgi üzerinde ve onu geçen her top, başarısızlık hânesine atılmış bir çentik aslında.
    kalecinin kaderinde başarısızlık ve olumsuzluk vardır aslında. bir kalecinin başarısızlığı da başka bir kalecinin önünde açılan kapıdır çoğu zaman. aynı gianluigi’de olduğu gibi. yine ne yazık ki, son senelerde galatasaray’da olamadığı gibi. ikisinin ne alakası mı var? müsaade edin, anlatayım…
    parma’nın alt yapısında dikkatleri çekmişti, gianluigi. 12 yaşında dâhil olduğu sistemin ilk günlerinde; soğukkanlılığı ve antrenmanlardaki hırsıyla, arkadaşlarından ayrılıyordu. antrenman sonrası a takımı izlemeye gidiyor ve tellerin arkasından, kaledeki bir ismi dikkatle takip ediyordu. o dönemlerde, hep iyi kaleciler yetiştirmiş olmasıyla bilinen italyan futbolu, çok yaygın bir sorunun da muhatabı oluyordu; “acaba gök mavililerin kalesini koruyanlar mı iyiydi yoksa zaten aşılmaz savunma, arkasında oynayan herkesi iyi mi gösteriyordu?” futbol dünyası bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyordu. dino zoff, luca marchegiani, gianluca pagliuca, angelo peruzzi gibi, dönemlerinin en iyi kalecileri bile bu ikilemin çözümüne katkı sağlayamamıştı. herkes italyan kalecilerin başarılarında, “catenaccio”nun izlerini arıyordu.
    ama bu sefer, altyapıdan öyle bir yetenek geliyordu ki, önünde kim oynarsa oynasın aynı performansı sergiliyordu. 1996 yılının sezon açılışında, parma’nın a takım listesinde gianluigi’nin de ismi vardı. bir gün hocasının kapısını çaldı ve “uzun zamandır bugünü yaşayabilmek için çalışıyorum. çok büyük bir şansın avuçlarımda olduğunun farkındayım. bana inandığını biliyorum ama lütfen bir eksiğim varsa söyle. iyi bir başlangıç yapmam için, beklemem gerekiyorsa, yaparım.” dedi.
    hocası henüz antrenmanını yeni bitirmiş, heyecanından duş bile almamış olan gianluigi’nin gözlerinin içine baktı ve şöyle dedi: “bak evlat, o kadar çok eksiğin var ki, şimdi anlatmaya başlasam terin soğur ve hasta olursun. o yüzden hiç başlamayayım. en iyisi sana tek ve en önemli eksiğini söyleyeyim; tecrübe. onu da oynayarak kazanacaksın. yoksa diğer eksiklerini tamamlamaya kalkarsan, ömrün yetmez. onun için iyisi mi şimdi git ve duşunu al. sağlam gianluigi’ye fazlasıyla ihtiyacım var.”
    gianluigi, o sezon sekiz karşılaşmada parma’nın kalesini korudu. bir sonraki sezon da takımın kalesini luca bucci’den devraldı. artık serie a’nın önemli eldivenlerinden biriydi. eksiklerini yavaş yavaş tamamladığını düşünüyordu. tek eksiği kalmıştı; o hayalini kurduğu gök mavili forma.
    bir kalecinin başarısızlığı başka bir kalecinin doğumuna fırsat verir dedim ya. gianluigi’ye o fırsat, tarihler 29 ekim 1997’yi gösterdiğinde geldi. italya, bir sene sonra fransa’nın ev sahipliği yapacağı dünya kupası’na katılmak için son bir play-off maçı oynayacaktı. rakip rusya’ydı. alışık olduğu iklim koşullarını da arkasına alan ruslar, gianluca pagliuca’nın koruduğu kaleye yüklenmeye başlamıştı. italyanların bütün planları, 32. dakikada pagliuca’nın sakatlanmasıyla alt üst oldu. dönemin iki numaralı kalecisi angelo peruzzi’de kadroda olmayınca bu kritik görev, 19 yaşındaki bir gence, gianluigi’ye verildi.
    o gün kaleye geçen gianluigi, mucizevi kurtarışlarıyla, maçın 1-1 bitmesini sağladı. her kurtarışından sonra, sıktığı yumruğunu havaya kaldıran gianluigi, italyanların rövanşı 1-0 kazanıp dünya kupası’na gitmesiyle, bir halk kahramanına dönüşmüştü.
    o artık gianluigi değildi, herkesin tanıyacağı ismiyle buffon’du. a takıma ilk çıktığı gün hocasının söylediği gibi, sadece tecrübeye ve ona güvenen isimlere ihtiyacı vardı; gerisi kendiliğinden gelecekti…
    17 mayıs 2000 günü, taffarel, uefa finali’nin uzatma dakikalarında arka direkte henry’nin kafasını mucizevi bir şekilde çıkardığında, buffon ekran başında, oturduğu yerden sıçramıştı. daha altyapıda oynarken, her gün a takımı antrenmanını izleme sebebiydi taffarel. o zamanlar parma’nın kalesini koruyan brezilyalı, buffon’un en büyük idolüydü.
    taffarel kariyerinin sonlarına gelirken, onun yıldızı daha yeni yeni parlamaya başlamıştı...
    taffarel yerini mondragon’a bıraktı. galatasaray’ın kalesi emin ellerdeydi… mondragon gittikten sonra galatasaray’da bir türlü dikiş tutmadı.
    orkun geldi olmadı, aykut’a güvenilir gibi yapıldı, olmadı. desanctis geldi, geri gönderildi. leo franco geldi olmadı.
    her olmayışta, gözler aykut’a çevirildi; hâliyle olmadı. çünkü ilk hatasında, alternatif aranmaya başlandı.
    bir kalecinin en çok ihtiyaç duyduğu şey olan tecrübeydi ve onu kazanmasına bir türlü izin verilmedi.
    bu sene de ihale ufuk’un omuzlarına yüklendi. olmayınca zapata getirildi. zapata olmayınca bir başkası getirilecek. ama bu gidişle hiçbir zaman, galatasaray kendi gianluca’larını, buffon yapamayacak…
    çünkü galatasaray, florya’ya, taffarel ve mondragon’dan sonra, gençlerin, kendi antrenmanları sonrası kalıp izleyecekleri bir kaleci getiremedi.
    bu yüzden de bir zamanlar buffon’u yerinden sıçratan takım, bugün orta sahadan yenen gollerin sorumlusunu aramaya başladı; o sorumlunun aykut ve ufuk olmadığını unutarak.
    florya’nın ihtiyacı olan taffarel’in ruhu. öyle bir ruh ki, kendini izletmek için, tellerin arkasına gençleri toplayacak...

    --- alıntı ---

    **
App Store'dan indirin Google Play'den alın