1
galatasaray spor kulübü'nün tapulu malı olan galatasaray adası'nı da içinde barındıran muazzam bir stratejiye sahip, sen ben gibi canlı ve yaşayan kanal. bazen sevimli, bazen ürkütücü, bazen şahane duygular yaşatabilir insana.
ilk tanışmamızda istemedi beni, kabul etmedi. hayatında hiç deniz taşıtı kullanmayan bir insan olarak hangi cesarete sahipsem silivri'den sarıyer'e gitmek için yola çıktığım gün sarayburnu-kız kulesi civarından içeri almamıştır beni. işin güzel tarafı sol tarafımda sahilde balık tutan şahsın 30 dakika boyunca benimle aynı hizada olduğunu farketmesem yerimde saydığımı çok daha geç öğrenebilirdim.
akıntısı çok kuvvetlidir dostlar. iki yönlü akıntısı olup; üst akıntı marmara'ya, dip akıntısı ise karadeniz'e doğrudur.
martıları bile farklıdır. adalar bölgesinde simidi elinden alan martılar varken, haliç ve üsküdar arasındakiler havada kapmaya meğilli, beykoz tarafındakiler ise attığın yiyeceğin denize düşmesini bekleyip denizden alma eğilimi gösteriyorlar. tam orta yeri kanal diye geçer ve uçtan uca en derin yeridir. gemi trafiğinin gerçekleştiği bu orta yer sayesindedir sofralarımızda hala palamut, lüfer, çinekop yeme nedenimiz. çünkü bu balıkların her sene gerçekleşen göç yoludur ve karadeniz'e bırakılan yumurta sonrası geri dönüş yolunda boğazın girişi yüzlerce gırgır tarafından acımasızca kapatılır. neslin devamının tek nedeni de o kanaldır ve daha ne kadar dayanır bilemiyorum. eskiden varolan orkinos artık yok. azar azar da olsa birçok tür ile karşılaşılabiliyor. su samurları var ya boğazda. biz balık tutarken gelip bizden payını isteyen.
göksu deresi görünümü şahane ama dibi balçık olan bir dere. kıyısındaki yalılarda kayıkların içine park edilebildiği su bağlantılı tüneller var. çok ürkütücü bir orkozu var. yani güçlü lodosla tüm suların akıntı tersine yönelmesiyle ortalığın karışması olayı.
bizim adanın yanı bazen güzel lüfer yapar, gizli meramdır.
beykoz ve sonrasında kendinizi yeni zelanda'da hissedebilirsiniz. yapılaşma yoktur ve her yer yemyeşildir.
3. köprünün altı ise; sırtındaki dikeni ele battığında sizi hastanelik edebilen trakonya isimli balığın inanılmaz popülasyonlara ulaştığı yerdir. dikeni bir yerinize battığında amonyak etkisi için elinize işemeniz gerekir inancıyla en az yüz bin kişiyi kendi eline işettirmiş komik bir türdür.
en dar yeri tabi ki karşılıklı iki hisarın olduğu yerdir. tuz oranı marmara tarafına doğru artarken, karadeniz tarafına doğru düşmektedir.
benim bunları anlatma nedenim ise hem istanbul boğazı başlığının sözlükte bulunmasını istemem, hem de depremin acılarını unutamamış, ülkenin gündemindeki cehaletten yorulmuş bir insan olarak normalleşemediğin yerden uzak dur stratejisidir.
merak edip özelden sorabilme ihtimalleri olan arkadaşlara şimdiden belirteyim. boğazımızda deniz kızı popülasyonu mevcut değildir. *
ilk tanışmamızda istemedi beni, kabul etmedi. hayatında hiç deniz taşıtı kullanmayan bir insan olarak hangi cesarete sahipsem silivri'den sarıyer'e gitmek için yola çıktığım gün sarayburnu-kız kulesi civarından içeri almamıştır beni. işin güzel tarafı sol tarafımda sahilde balık tutan şahsın 30 dakika boyunca benimle aynı hizada olduğunu farketmesem yerimde saydığımı çok daha geç öğrenebilirdim.
akıntısı çok kuvvetlidir dostlar. iki yönlü akıntısı olup; üst akıntı marmara'ya, dip akıntısı ise karadeniz'e doğrudur.
martıları bile farklıdır. adalar bölgesinde simidi elinden alan martılar varken, haliç ve üsküdar arasındakiler havada kapmaya meğilli, beykoz tarafındakiler ise attığın yiyeceğin denize düşmesini bekleyip denizden alma eğilimi gösteriyorlar. tam orta yeri kanal diye geçer ve uçtan uca en derin yeridir. gemi trafiğinin gerçekleştiği bu orta yer sayesindedir sofralarımızda hala palamut, lüfer, çinekop yeme nedenimiz. çünkü bu balıkların her sene gerçekleşen göç yoludur ve karadeniz'e bırakılan yumurta sonrası geri dönüş yolunda boğazın girişi yüzlerce gırgır tarafından acımasızca kapatılır. neslin devamının tek nedeni de o kanaldır ve daha ne kadar dayanır bilemiyorum. eskiden varolan orkinos artık yok. azar azar da olsa birçok tür ile karşılaşılabiliyor. su samurları var ya boğazda. biz balık tutarken gelip bizden payını isteyen.
göksu deresi görünümü şahane ama dibi balçık olan bir dere. kıyısındaki yalılarda kayıkların içine park edilebildiği su bağlantılı tüneller var. çok ürkütücü bir orkozu var. yani güçlü lodosla tüm suların akıntı tersine yönelmesiyle ortalığın karışması olayı.
bizim adanın yanı bazen güzel lüfer yapar, gizli meramdır.
beykoz ve sonrasında kendinizi yeni zelanda'da hissedebilirsiniz. yapılaşma yoktur ve her yer yemyeşildir.
3. köprünün altı ise; sırtındaki dikeni ele battığında sizi hastanelik edebilen trakonya isimli balığın inanılmaz popülasyonlara ulaştığı yerdir. dikeni bir yerinize battığında amonyak etkisi için elinize işemeniz gerekir inancıyla en az yüz bin kişiyi kendi eline işettirmiş komik bir türdür.
en dar yeri tabi ki karşılıklı iki hisarın olduğu yerdir. tuz oranı marmara tarafına doğru artarken, karadeniz tarafına doğru düşmektedir.
benim bunları anlatma nedenim ise hem istanbul boğazı başlığının sözlükte bulunmasını istemem, hem de depremin acılarını unutamamış, ülkenin gündemindeki cehaletten yorulmuş bir insan olarak normalleşemediğin yerden uzak dur stratejisidir.
merak edip özelden sorabilme ihtimalleri olan arkadaşlara şimdiden belirteyim. boğazımızda deniz kızı popülasyonu mevcut değildir. *