türkiye'de olunabilecek en zor şeydir.
kendisi sahadayken inanılmaz bir güven veriyordu, "ne de olsa gol atar" der rahatlatırdık içimizi.
bir anım var kendisiyle ilgili, anlatayım;
tarihini hatırlamadığım bir anadolu maçında yanlış hatırlamıyorsam ilk yarıda 3-4 tane %100'lük golü kaçırmıştı. kahvede izliyordum maçı, kahvede herkes kızıyordu, galatasaraylılığına inandığım, gerçekten iyi galatasaraylı olanlar bile küfür ediyordu "şaban" diyen, "beceriksiz" diyen ne ararsanız vardı. ikinci yarıda oyundan alındığında adını hatırlamadığım bir spiker "hakan şükür gibi bir futbolcu olmak gerçekten çok zor, ne yaparsanız yapın büyüklüğünüz kadar tepki çekiyorsunuz" demişti.
o an düşündüm ve içimden hissettim o'nun ne hissettiğini. hakan şükür gibi bir futbolcu olmak çok ama çok zor bir şeydir, düşünsenize ayakkabınıza değen ve kaleye giden bir top o gününüzü, gece yattığınızda yastığa kafanızı nasıl koyduğunuzu belirliyor. herhangi bir stat görevlisinin çizdiği beyaz bir boyadan ibaret kale çizgisini geçen 20 liralık meşin dikişli bir top hayatınızı değiştiriyor. nüfusunuzda yazan milliyetinizin gelmiş geçmiş en büyük futbolcususunuz. attığınız golden, verdiğiniz pastan, yaptığınız konuşmadan, koşmanızdan, giyiminizden, yürüyüşünüzden, gülüşünüzden sadece siz sorumlusunuz ancak bir de yapamadıklarınız var, işte o yapamadıklarınızdan da sadece "siz" sorumlu ilan ediliyorsunuz. akıl almaz şeyler söyleniyor sizin için, ki dinine bağlı son derece temiz bir aile yaşantınız olmasına rağmen magazinin bir numaralı ismisiniz. ne yapsanız olay, nereye gitseniz olay. cemaatçi hakan, dinci hakan, şaban hakan, kral hakan hepsi siz oluveriyorsunuz bir günde hem de. olaylı bir evliliğiniz, ayrılığınız ardından ikinci evliliğiniz. nikah şahidiniz bile olay... milli takıma alınmayışınız olay, çocuklarınız olay... doğduğunuz yere karşı sorumluluğunuz var. "hakan sakarya'ya yardım ediyor" başlıklı senede 10 haber görüyorsunuz. baskı, baskı ve baskı. hiç bitmiyor bu. heykeliniz dikildi mi dikilmedi mi bu da problem. ümit karan'la mı daha iyi anlaşıyor, necati'yle mi? arif'le neden iyiydi de nonda'yla olmadı? lincoln ile neden anlaşamadı? beşiktaş maçının kadrosundan neden çıkarıldı? kalli'yle neler yaşadı? ersun yanal sırf cemaatçi diye mi almadı o'nu kadroya? cemaatçi ne demek? ne cemaati?
hepimiz hatırlarız 2006'da 16 dakika boyuna kızlarına sarılıp allah'a yakarışlarını, 2008 şampiyonluğunda eski açık önünde döktüğü gözyaşlarını, sivas deplasmanındaki eleştirilerden bıktığı anda attığı golle tüylerimizi diken diken edişini, leeds united'a çivi gibi çakışını, bologna kalesini en yüksekten fethedişini, tüm avrupa'yı dize getirişini... bunları hepimiz biliyoruz, ama o yaşadı. o yüzden diyorum ya başka bir şey hakan şükür olmak. siz hiç kalecinin üstüne de çıkıp kafayla gol atıp 70 milyonu mutlu etmediniz çünkü...
arkanızda metin oktay var, kişilik olarak olmasa da istatistiğin babasını yapmış bir tanju çolak. gençliğinizde aklınızı çelmeye çalışan fenerbahçe'ye karşı golünüzü atıp gururlanmak. dünya kupası, uefa kupası, şampiyonlar ligi, torino macerası, 240. gol, şaban olmak, cemaatçi olmak, milletvekili olmak, eşinizin kapanmasının olay olması, krallık...
hepsinin sonunda bir söz kalıyor geriye, kendisinin dediği gibi "cimbom sevgisi benim için bir öğreti oldu"
bir 5-10 dakikalığına oturup kendini hakan şükür'ün yerine koyup düşünmeyen hakan şükür olmayı anlayamaz. vazgeçtim, son nefesimize kadar oturup düşünsek yine anlayamayız. çünkü başka bir şeydir
hakan şükür olmak, olmak için de olmamak için de şükredeceğin bir olgudur.