• 1
    son yazdığım yazı aklıma geldi:
    http://ultrasmovement.blogspot.com/...r1-0galatasaray.html

    galatasaray maçlarını izlerken, tek düşündüğüm galatasaray'ın kazanması...
    hem de ne pahasına olursa olsun kazanması...
    "galatasaray'lısın, tabii ki öyle isteyeceksiniz" diye düşünebilirsiniz.
    haklısınız lakin bunu ne ego tatmini, ne böbürlenme, ne de başka bir niyetle istemekteyim...
    tek dileğim "yalnız adam" hagi'nin zamana ihtiyacı olduğu bu günlerde kredisini arttırması...
    evet "yalnız adam" hagi...

    kimsenin dibe vurmuş galatasaray'ı çalıştırmaya cesaret edemediği dönemde görevi kabul eden "yalnız adam" hagi...

    yönetimin "koltuk davası" peşinde sürüklenirken, yalnız bıraktığı "yalnız adam" hagi...

    taraftarın televizyon yorumcularının raiting uğruna sarf ettikleri saçma sapan sözlerinin gazıyla eleştirme yarışına girdikleri "yalnız adam" hagi...

    sanki rijkaard'ın kuyusunu hagi kazmış gibi gelir gelmez bir saldırı başladı hagi'ye...
    hem de bir kısım galatasaray taraftarı da bu oyuna alet oldu. ne geçecekti ellerine bilinmez, rijkaard gitti bir daha dönmez, hagi başarısız olsa ne olacak, galatasaray daha da başarısız olacak, peki siz nasıl galatasaraylısınız?

    doğum günü bile hatırlanmayan "yalnız adam" hagi'ye rahat mı battı da geldi romanya'dan bu çetrefilli ortama?

    hasbelkader yolu kesişmişti galatasaray ile 15 sene evvel ve o günden bugüne kaderi bağlanmıştı sarı-kırmızıya, sırtını dönemedi en kötü anında kendisine yapılan teklife...
    fizik, moral, kondisyon, arkadaşlık, ne ad koyarsanız koyun, her bakımdan dibe vurmuş takımı ayağa kaldırmak kolay değildi lakin "fast food" toplumunun beklemeye sabrı yoktu, olacaksa hemen olsun, yoksa "defolup gitsin"...

    kazandı, kaybetti hagi ama hep denedi, denerken kaybetti, kaybederken kendisini tanıdı, savaşmadığını gördü, savaşmaya başladı eli belinde gezen galatasaray'lı topçular...
    bir kez sırtlarına geçirmek adına milyonların uğruna vücudunun herhangi bir bölgesini severek feda edecekleri formanın kıymetini bilmek lazımdı, bilmeyen uzaklaştırıldı gözünün yaşına bakmadan, bu milyon dolarlara transfer edilen misimoviç olsa da, hem de alacağı tepkileri bile bile...
    bilmiyor muydu ilk kötü sonuçta misimoviç sorusunun kendisine yöneltileceğini futbolun profesörü?

    kaybedince sinirlenmeye başlamıştı galatasaray'lı futbolcular, umarsızca terk etmiyordu yeşil zemini, kart görüyordu, sarı da kırmızı da ama kabul etmiyordu mağlubiyeti...

    "doymuş topçuların yerine aç topçu lazım" sözüne herkes katılırken hagi, misimoviç ve elano'yu bırakıp, stancu, culio ve kazım'ı getirince gene eleştirilir oldu "yalnız adam".

    zaman kelimesini dilinden düşürmeyen hagi'nin de tek dostu zaman olacaktı...
    stancu, kazım ve culio tercihini zaman haklı çıkardı ve çıkarıyor şimdilik... zapata'da sırada...

    savaşan ve isteyen takımı oluşturan hagi, kafasındaki sistemi de oturtmaya çabalayınca, gene yalnız kaldı, gene eleştirilir oldu...
    "arkası sağlam hocalar" yaptığında "deha" olacak değişiklikleri hagi yapınca, adı "çılgın"a çıktı, hocalığı tartışılır oldu "yalnız adamın"...
    servet ve neill gibi ağır iki stoperin yerine servet'in yanına daha çabuk ve istekli cana'yı koydu, destek görmedi, eleştirildi. "cana'nın orada ne işi vardı?" soruldu, oysa bu gece arnavut topçu o bölgede hatasız oynarken maç sonu televizyon kameralarına "benim stoperde tecrübem var" diyerek hagi'nin tercihini doğruluyordu...
    orta sahanın "yumuşak karnına" inatçı sabri'yi yerleştirmeye başladı, koşacaktı, ısıracaktı, vuracaktı sabri, culio'yu rahatlatacaktı. eskişehir maçında bunu yaptı, bu gece de çıkana kadar koştu, bastı, ısırdı sabri, yoruldu çıktı...
    bir zamanlar alt yapı fabrikası olan galatasaray'dan son yıllarda genç topçu çıkmazken, hagi geldi, emre'ye sarıldı, o yetmedi anıl'a şans verdi, talih genç topçuya konya'da güldü. bu gece de baros yandayken anıl çıktı sahaya, tecrübesine bir kırkbeş dakika daha kattı...

    zaman yanında yalnız adam hagi'nin ama şans pek dolaşmıyor etrafında bizim hocanın. kaç maçtır saymadım, rakip ilk geldiği atakta gol atıyor, sonra çevir çevirebilirsen, maç öncesi bütün konuşmalar at gitsin çöpe... gaziantep talihin de yardımıyla sosa'nın önüne düşen topla ilk golü buluyor sonrasında o talih culio'nun vuruşunda yine ev sahibinden yana kullanıyor hakkını, sevindirmiyor yalnız adam hagi'yi...

    hagi üzülürken, ben daha da üzülüyorum ama biliyorum ki güzel günler yakın...
    herkese inat beklemedeyiz o aydınlık günleri...
    ve o kadar da eminim ki, bugün yalnız olan hagi, o günlerde yine omuzlarda olacak, manşetleri süsleyecek...
  • 2
    hagi'yle büyümüş, onu yeri geldiğinde babasından bile çok sevmiş bir neslin içinde bulunduğu taraftar çoğunluğudur.

    hagi bizim neslimizin en büyük olayıdır. o zamanı gençlik heyecanıyla yaşayamayanlar hagi'nin türkçe sözlükte galatasaray taraftarınca ne anlama geldiğini asla bilemezler.

    biz hagi'ye sığınmıştık, onun her halini, her hareketini kendimize örnek almıştık. bundandır biraz da olmadık yerde agresife bağlamamız kendimizi.

    hayatımız boyunca çekinerek izlediğim tek fubolcuydu o. benim futbolcum olmasına rağmen, onu izlerken tırnaklarımla dişlerim bir bütün olurdu. çünkü ne zaman ne yapacağı belli olmazdı, olmadık bir anda her şeyi mahvedebilme potansiyeli de vardı.

    eve sarhoş gelen babanın karşısındaki titrek çocuk gibi izlerdim onu.

    yaşlı derlerdi, koşmuyor derlerdi, takımı 10 kişi oynatıyor derlerdi. laf ettirtmezdik.

    çünkü onun varlığı bile başımızı dik tutmamız için yeterli bir sebepti.

    fener maçında morgan de sanctis'in semihi tutup salladığı gibi salladı galatasaray'ı ve en olmadık zamanlarda, en umutsuz anlarda ayağa kaldırdı heptükenmiş umutlarımızı.

    en küçük örnek olarak şu golü, o anı bugün bile coşkuyla hissedemeyenler, hagi ye neden taptığımızı ömürleri boyunca anlayamayacaklardır.

    anlamasınlar da..

    http://www.youtube.com/watch?v=CKHztVHCosA
App Store'dan indirin Google Play'den alın