"warren bennis, an invented life adlı kitabında, kendini yeni baştan inşa eden bir insanla, başkalarının oluşturduğu bir yaşamı sürdüren insanı karşılaştırır. o'na göre, kendilerini yaratamayan insanlar kendilerini tanıyamazlar. kendileri sandıkları şey aslında, aileden, eğitimden, kültürden ödünç aldıkları tavırlar, roller, özdeşimlerdir. bir kişinin kendini yeniden yaratabilmesi için, içine doğmuş olduğu rollerin ötesine geçebilmesi gerekir..
warren bennis, " bir kere doğanlar " ve " iki kere doğanlar " diye bir kavramdan söz eder. iki kere doğanlar kendilerini yeniden yaratanlardır. kendilerini böylesine yeniden oluşturanlar özgün (authentic) insanlardır ve yaşamı başkalarının verdiği rol ve beklentiler içinde değil, kendi yazdıkları bir vizyon içinde yaşarlar. kendi yaşamlarını yaratan, kendi yaşamlarının yazarlığını yaparlar, kendileri için doğal olanı yaşarlar.."
bazıları için kelimelerin akmasına ihtiyaç yoktur, önünde iki seçenek ile merhaba der hayata, sahip olduğu potansiyel ya üretime hizmet edecektir, ya da kendisini tüketmeye,
ortaya koyduğu yapıt "diğerleri" tarafından büyük bir övgüye mazhar olurken, "o" ise bir sonraki üretiminin peşine düşmek zorundadır, bir fark daha yaratmak, aksi takdirde kendisine zarar vermeye başlar, yaralar açar, tüketir ağır ağır..
böyle adamları toplum içine kazandırmak ise ayrıca zordur, çünkü ortak paydanın kesiri gittikçe küçülürken tutunacak liman arayışı da farklı olur, diğerlerinden.. o noktada ise "galatasaray" girer devreye, fazlasıyla şanslıysak eğer, sunduğu pencerenin en köşesinde..
kelimelerin büyüsünü sunduğu, ömrünün geri kalanını katlayıp önüne serdiği yürek tarafından anlaşılamayan bir adam için, tek çare galatasaray'dır ya bazen, önce yaşanılmaya, sonra yaşatmaya başlayan.
en nihayetinde ise etrafında yeni bir çember çizdirip, sana dair olanlar ile karşılaşıp, paylaşma lüksünü hissettiren.
hagi, fatih dost,
iyi ki doğmuş işte,
biraz daha sevebiliriz belki diye,
hep birlikte..