objektif konuşmak gerekirse dünyanın en güzel golüdür.
gerçekten, ben topun süzüldüğü biriki saniye boyunca, o an galatasaray'ı, hagi'yi unutup kalpten bir heyecanla sadece topu izliyorum. dünyada olan biten her şeyi unutuyorum.
bir top, sert gidebilir, ölü yapraklayıp gidebilir, aşırtma gidebilir... gidebilir de gidebilir... ama ben hiçbir topun yerden vurulup da belli bir miktar havaya kalktıktan sonra, havada, yine belli bir yükseklikte kalarak dümdüz, öyle hızlı gittiğini görmedim (10 sene futbol oynadım, 37 yaşındayım, görmedim.)
kalecinin kurtarma çabasındaki çaresizlikten de anlaşılır: sanki üç kişi, kollarından bacaklarından tutup geriye fırlatmış gibi uçtu adam, yine de hiçbir şey yapamadı. yapamazdı da. fakat çabası golü güzelliştirdi, sağ olsun. kaleci demişken, taffarel'i de kalesinden koşturup tebriğe getirtmiştir, bildiğiniz gibi.
fenerbahçeli bir arkadaşımla bile sık sık açıp izleriz. "ne biçim şey lan bu?" diye.
bu böyle bir şey.
(bkz:
georghe hagi)