açılın yazasım geldi.
şimdi efendim bu kupanın oynandığı tarihte bağımsızlık mücadelesinin askeri boyutu zaferle tamamlanmış ancak osmanlı hükümetinin ankara hükümetini ve atatürk'ü yok sayarcasına yaptığı/yapacağı hareketlerin ilki işgali kabul etmek ve istanbul'u işgalci güçlere teslim etmek olmuştu. mücadele artık sahadan masaya taşınmıştı. ankara ve işgal kuvvetlerinin kuklası haline gelmiş istanbul hükümetlerinin politik savaşı bu maçın yapıldığı tarihten bir ay sonra imzalanacak lozan antlaşması'na kadar da devam edecekti. işgal kuvvetleri lozan'a sırf ikilik yaratmak amacıyla hem istanbul hem de ankara hükümetleri'ni davet edecek ancak atatürk ve kurmayları istanbul hükümeti varsa biz yokuz demiş ve böylelikle istanbul hükümeti fiilen son bulacaktı. işte bu ara süreçte işgal kuvvetleri sırf istanbul hükümeti gerekli desteği görebilsin diye kendilerini sempatik gösterecek bir takım aktiviteler de gerçekleştirmekteydi. hem halkın moralini yükseltecek hem de onlarla iletişime geçebileceklerdi. işte bu general harrington kupası da tam olarak o amaçla düzenlendi. ingiliz - türk dostluğu anısına. fiilen işgalcilerle, işgale maruz kalanın dostluk maçı. yersen.
kupaya adını veren general harrington olarak da bilinen charles harrington harrington
* birinci dünya savaşı'nda batı cephesi komutanlığı yaptıktan sonra verdiğimiz kurtuluş savaşı mücadelesinde bizzat ingiliz kuvvetleri'nin komutanlığını yapmış olan birisidir. zamanında "akşam beş çayını istanbul'da içeceğiz" demişliği de vardır. en azından bazı kaynaklarda öyle geçer. kesin demiştir, der yani. ama içemedi.
şimdi gelelim konumuza, bu insanın ismini müzede sergilemek ne derece doğrudur? onun adına düzenlenen maça çıkmak ne derece doğrudur? bununla gurur mu duymalıdır? ingiliz kuvvetleri türk halkı ile bir araya gelebilmek için bir şey organize ediyor ve dönemin fenerbahçe'si buna çanak tutuyor. o dönem liseler mezun edecek öğrenci bulamazken, yeni yeni inşa edilen türk futbolunda kulüpler savaş dolayısıyla bütün futbolcularını savaşını göndermişken fenerbahçe daha sonra savaş kaçağı olarak yargılanacak futbolcularıyla bu maça çıkmıştır. bu ayıp da onlara yeter demek isterdim de yetmez.
bu ülkede, bu coğrafyada insanların en büyük özelliği ne misafirperverliktir ne de hoşgörü. unutkanlıktır unutkanlık. 2000'lere kadar insanların anmak istemediği, bu ülkeye etmediği kötülük kalmayan, tahkikat komisyonu'nu kuran bazı isimler mesela kahraman gibi şu an. işte harrington kupası da fenerbahçe'nin yıllarca müzesinde kıyıda kalmış bir kupayken bir anda -son dönemde inşaat ile anormal zenginleşen- bir kişinin "en önemli kupa" ilan edilmesiyle gündeme oturdu. kimse ne sorguladı ne etti bu kupayı. üzerine yazılan romantik bağımsızlık mücadelesi hikayeleri, başkaldırış aforizmalarını kabullenecek bir camia vardı çünkü. ya neyse daha fazla bir şey demiyorum.
fenerbahçelilerin bu tavrını unutmamak lazım. takriben 2030'lu yıllardan sonra fetöcü savcılarla yaptıkları o meşhur maçı da "fetöcülere karşı yapılan maçı kazandık ve türk milleti fetö'yle mücadeleye olan inancını pekiştirdi" diye anmakta beis görmeyeceklerdir. cumhuriyet'in son kalesiymiş bu -onların söylemiyle- fenerbahçe cumhuriyeti.
galatasaray cumhuriyeti'nin değil, türkiye cumhuriyeti'nin galatasaraylı çocuklarıyız ve bunu unutmayız. ne sizin sınır dışı edilen futbolcularınızı unuturuz ne de atatürk'e suikast düzenlemeye kalkan başkanlarınızı.