---
alinti ---
sezon 2004-2005. gs’ı 100. yıl aşkı sarıp sarmalamış. sezona başlanırken yapılan flaş transfer song oluyor. 2004-2005 devre arasında başkan ile gazeteci gökmen özdemir arasında yaşan transfer diyaloğu bir kulübün ne kadar acemice yönetidiğinin göstergesi olarak çıkıyor karşımıza.
bir canaydin masali, gökmen özdemir’in kaleminden şöyle aktarılıyor; tarih 2005 ocak ayının 7’si
zamanın g.saray başkanı özhan canaydın ile sohbet ediyoruz. bana “transferde ilgilendiğimiz birkaç isim var. senin aklında kimse var mı?” diye soruyor
ben de cevap olarak “kimler var?” diye kontr bir soru yöneltiyorum kendisine
“bayern münih’ten ze roberto ile görüşüyoruz” diyor
benim cevabım ise şu: “başkanım ze roberto’yu alamazsınız. hem pahalı, hem de sözleşmesini uzatabilmek için g.saray’ı kullanıyor. hem daha ucuz hem de daha alınabilir futbolculara yönelseniz
” başkan hemen arkasından soruyor: “kimi alabiliriz?” (maalesef ki yürek burkan bir cümle gs’ın nasıl plansız, programsız hareket ettiğinin çarpıcı bir göstergesi.)
bu sorunun cevabı sonra çok tartışılacak olayların da başlangıcı oluyor: “başkanım metz’de frank ribery diye bir oyuncu var. çok iyi ve şu anda kulübüyle sorunlu. sizin yönetiminizdeki adnan öztürk arcelor’un türkiye’deki ceo’su. arcelor da fransa’da metz’in sahibi. öztürk, ribery ile ilgilenirse bu transferi hem ucuza bitirir, hem de oyuncuyu sorun çıkmadan metz’den alabilir.” bu görüşmenin üzerinden uzun bir süre (yaklaşık 3 hafta) geçiyor
g.saray (dönemin futbol şubesinden fatih gökşen) münih’e ze roberto’ya gidiyor ama oyuncu ile görüşemeden istanbul’a eli boş şekilde dönüyor. (gs’ın marka değerini düşüren hareketler bu yönetimle beraber tavan yapıyor)
ocak ayının 28’inde benim telefonum çalıyor. arayan adnan öztürk
“gökmen bizim başkana bir futbolcu söylemişsin. adını tekrarlar mısın?” diyor
başkan ben ribery ismini söylediğimde not tutuyordu ama tahmin ediyorum o notu kaybetmişti. “sayın öztürk frank ribery o oyuncu” diye cevap veriyorum. teşekkür edip telefonu kapatıyor
30 ocak’ta adnan öztürk fransa’dan bir kez daha beni arıyor: “oyuncu ile görüşüp anlaştım. kulüp de tamam. yarın ribery ile birlikte istanbul’a dönüyorum.” “hayırlı olsun” diyorum
tabii ertesi gün için atlatma haberi yapmayı da ihmal etmiyorum
vatan’da çıkan haberin manşeti şu: “son aday ribery!” 31 ocak’ta ise akşam saatlerinde bu kez sayın canaydın arıyor: “senin söylediğin oyuncuyu aldık. artık günahı da sevabı da senin.” başkan böylece ipin ilmiğini benim de boynumdan geçiriyor. olası bir aksi durumda suçlu o andan belli: “gökmen özdemir.” f.bahçe’nin spektaküler transferi nicolas anelka ile birlikte aynı saatlerde iniyor istanbul’a ribery
gazetelerde manşetler hazır bile: “anelka’nın bonusu!”
gel zaman git zaman ribery’nin kim olduğu ortaya çıkıyor. marsilya hemen kapıyı çalıyor: “size 7 milyon euro.” g.saray kabul etmiyor. çünkü sözleşmede madde var ve aynen şöyle: “ribery g.saray’dan bir takıma transfer olacaksa kulübe 10 milyon euro getirmek zorunda.” metz’de aylık 10 bin euro artı maç başına 8 bin euro’ya oynayan ribery’nin maliyeti g.saray’a yıllık 475 bin euro
bonservisi için ise anlaşma şu şekilde: “2005’in ilk yarısında kiralık
bonservis 2 milyon euro. eğer g.saray beğenirse temmuz 2005, aralık 2005, temmuz 2006 ve aralık 2006’da 4 eşit taksitte parayı öder ve ribery’nin bonservisini alır.” ödemeler için de adnan öztürk şirketine ve metz’e kişisel kefaletini verir
işte tüm avrupa transfer piyasasının “soygun” dediği gelişmeler de bundan sonra başlıyor. g.saray genel sekreteri sinan kalpakçıoğlu (şu anda kulübe karşı dava açan qvt’nin mali danışmanı) başkanın kapısını çalıyor ve şöyle diyor: “sayın canaydın, metz kulübü avukatı jean-louis dupond (kendisi ali lukunku transferinde g.saray tarafıydı) aradı. metz’in avukatıymış. metz fransa’da çok sıkışmış. bilançosunu eşitlemek için acil paraya ihtiyaç duyuyormuş. eğer biz parayı hemen ödersek yüzde 5 indirim yapacaklar. (1 milyon 900 bin euro.)” başkanın altından girip üstünden çıkan sinan kalpakçıoğlu canaydın’ı ikna ediyor. g.saray parayı çıkartıp oyuncuyu alıyor: 24 mayıs 2005.
çünkü esas gelişme bu tarihten sonra başlıyor
g.saray ribery’nin 90 günlük 138 bin euro’luk alacağını geciktiriyor. ve ribery 13 haziran’da serbest kalıyor. 1 milyon 900 bin euro’yu ödeyen g.saray 138 bin euro’yu ödeyemiyor. bu konuda ne dönemin sportif direktörü bülent tulun ne de sinan kalpakçıoğlu yönetime “bu parayı ödemezsek ribery bedava serbest kalır” uyarısını yapmıyorlar. g.saray kiralık olarak oynattığı ribery’nin bonservisini de üzerine geçirip fransız yıldızı boşa çıkartmış oluyor. bonservis ödenmese ribery en fazla metz’e geri dönebilirdi.
138 bin euro için kaçti!
ribery’nin kulübe yolladığı 13 haziran tarihli fesihnameden (fesihnameye kadar ribery’nin menajeri kulübe 6 ihtarname yolluyor. ama sinan kalpakçıoğlu’nun bundan haberi olmasına rağmen yönetimi bilgilendirmiyor) sonra g.saray 14 haziran’da ribery’ye 307 bin euro ödüyor. ama geç (!) kalıyor. hem 1 milyon 900 bin euro, hem 307 bin euro çöpe gidiyor. marsilya da ribery’yi bedavaya alıyor. ardından da 30 milyon euro’ya bayern münih’e satıyor. şu anda ise ribery’nin ederi tam 70 milyon euro
talibi ise manchester united
avrupa’nin saygın menajerlik şirketleri g.saray kulübünün içerisinden yardım olmadan ribery’nin elini kolunu sallayarak marsilya’ya gitmesinin imkânsız olduğunu belirtiyorlar. kulübün iki profesyoneli sinan kalpakçıoğlu ve bülent tulun bu elden kaçırışın ardından 2 yıl daha g.saray’da görev yapıyorlar. unutmadan da ekleyelim
g.saray’ın bu transferden kaybı 10 milyon euro
sözleşmede de belirtilen rakam 10 milyon euro’ydu. çünkü ribery’nin o günkü değeri 70 milyon euro değildi
2005-2006 sezonu. pires ismi ortalarda dönüp dolaşıyor tam 3 ay boyunca ortalarda dolaşıyor hem de. başkan baloya pires ile gelecek diye manşetler atılıyor. kimseden yalanlama çıkmıyor. saf, temiz kalpli, daha çok kırsal kesimde oturan taraftarların duyguları ile oynanıyordu bu isimlere yalanlama çıkmadıkça. gs tarihinde ilk defa ilk maçta protesto edilmişti sezonun açılış maçında. bu tepkide en çok, yönetimin yıldız alacağız deyip maalesef her seferinde taraftarın onurunu zedelyen getirdiği isimlerin etkisi büyüktü. taraftarın istediği şey dürüstlüktü halbuki. üstelik bundan iki sene önce göreve gelen canaydın yönetiminin yanlışlarını artırarak devam etmesine rağmen tam 3 dönem seçilecekti gs tarihinde bu yüce makama. işin yürek burkan yanı ise seçilen kişinin yaptığı icraatların gözönünde bulundurulmasından çok; hatır, saygı, yaşanmış dostluklar gibi manevi değerlerin seçimlerde göz önünde bulundurulması. bu bana osmanlı’da ilim ve fen alanınında gelişme yerine din eğitimine yüzyıllarca önem verilmesi ve sonuçta bir imparatorluğun çökmesinin en önemli sebebini hatırlatıyor.
2005&
#8242;te getirilen yıldımız ise sasa ilic oldu. duran top ustası diye nitelendiriliyor yine insanlar kandırılıyordu. o dönemde de takıma tapan taraftarlar içine sinmese de bir şekilde bağrına basıyorlardı gelen oyuncuyu. tıpkı bundan önce gelen prates, bratu, balic, abdullah ercan, almaquer, pinto vb. gibi. 2005-2006 sezonu gs şampiyon olarak sezonu kapatıyor. transfer için bülent tulun’un onerdiği isimler zikos ve leroy. gerets’in istediği oyuncu kallstrom. getirilen oyuncu inamoto oluyordu. bir canaydın masalı maalesef devam ediyordu. üstelik sayın başkanın danışmanlığını, sesi bu aralar çok yüksek çıkan hayri kozak yapıyor idi. bu dönemle beraber gs’ın ruhu olan lise ile taraftarlar karşı karşıya getiriliyordu. seçime ceketini asarak girse bile kazanacak başkana açılan pankart gs’ın lise krizini tavan yaptırıyor ve canaydın’ın kaç seçimi kazanırsa kazansın gs taraftarının ona karşı nasıl bir tutum sergileyeceğini açıkça ifade ediyordu. olaylı fb maçıyla bir dönem tamamen kapanıyordu artık.
buradan hayri kozak’ın tüm yayın organlarında yaptığı eleştirilere geçecek olursak, gs’ın tarihinde derwall devrimini gerçekleştirenlerden biri avusturya liseli, diğeri ise robert kolejli. rijkaard’ı getirerek özlem duyulan vizyonun getirilmesini sağlayanlardan biri suadiye liseli diğeri ise işık lisesi mezunu. önemli olan gs’ın sevgisi altında ortak bir amaçla hareket etmek. maalesef ki, bugün yönetimi kahve ağzı ile eleştiren, liseli-lisesiz gibi kavramaların tekrar oluşmasının önünü açacak konuşmalar yapıyor sayın kozak. hayri kozak’ın yönetime eleştirisi ise tek boyutlu ve finans üzerine. gs’ın her yerde batacağını iddia ediyor bilgisizce. ali okancı’ya göre yapılan transferlerin kaynağı şöyle oluşturuldu; “borca battığı söylenen galatasaray kulübü bu transferleri yapabilecek parayı nereden bulabiliyordu? aslında her şey aylar öncesinden planlanmıştı. galatasaray transferleri 3 taksitle yapacaktı. bu taksitler ise inşaatı ağustosta tamamlanacak olan türk telekom arena stadı’nın locaları satılarak toplandı. transferler için bir başka gelir kapısı daha yaratıldı. ali sami yen stadı’nın komple bir tribünü 2009-2010 sezonu için sponsorlardan birine satıldı. yine yeni açık tribünün alt katına yapılacak olan localar da galatasaray kulübü’nün kasasına hatırı sayılır bir rakam sokacak. bu gelir tablosu ışığında başkan adnan polat futbol sezonu biter bitmez iki yöneticisi haldun üstünel ile adnan sezgin’i transfer harekatını başlatmaları için görevlendirdi.” bu bilgiler doğrudur yanlıştır ancak sayın hayri kozak, bugün kaynak yaratma ve bunun için sabahlara kadar çalışan yönetimin bu çalışmalarını maalesef ki siz ve sizin gibilerin anlaması çok zor. sayın kozak; sezon 2009-2010 gelenler rijkaard, elano, keita.
---
alinti ---