1
galatasaray ve fransızca ilişkisi hep merak ettiğim bir konu oldu. "neden fransızca? neden fenerliler bize fransız takımı diyor?" gibi sorularım vardı. ama son bir kaç senede okuduğum istanbul'un ekonomik ve ticari yönden tarihi ve fransız ihtilalinin osmanlı üzerindeki etkileriyle ilgili kitaplar, yazılar; istanbul'da değerli bir kaç rehberle gezdiğim sarayların hikayeleri ve tam da bu dönemde galatasaray lisesinin uluslararası öneme sahip bir yerde, o çağın en önemli dili ile eğitim vermekte olması gibi ipuçları sonucunda kendimce edindiğim bazı fikirler oluştu. ona istinaden bir şeyler yazmak istedim.
[biçim]
galata séraï
[/biçim]
1800'lü yıllarda özellikle de tanzimat dönemi ile beraber osmanlı imparatorluğu başkenti istanbul'da adeta fransız rüzgarları esiyordu. fransız ihtilalinden en çok etkilenen imparatorluklardan biri olan osmanlı imparatorluğu, çıkış yolunu batılı anlamda yenilikler yapmakta arıyor, denediği alafranga yöntemler ve fransa'nın örnek alınması; imparatorluk üzerinde fransızca'nın etkisini daha da artırıyordu. batılılaşma çabaları içinde olan osmanlılar kendilerini avrupa'ya daha iyi ifade edebilmek için fransızca konuşuyorlar, fransız mimarisi ile saraylar inşa ediyorlar, tipik anadolu sarayı olan topkapı'yı terkedip, fransız barok mimarisi ile inşa edilen dolmabahçe'ye yerleşiliyordu. yurtdışından gelen misafirler, elçiler, krallar, kraliçeler için ise bir diğer fransız mimarisi eseri olan beylerbeyi sarayı kullanılıyor ve "biz de avrupalıyız" mesajı verilmek isteniyordu. diğer barok saray ve kasırlarda olduğu gibi beylerbeyi de islam-osmanlı kültüründe heykel ve resim yasak olmasına rağmen paris'te özel olarak yaptırılan bazı heykellere ev sahipliği yapmaktadır. bu saraylardaki heykellerin bir çoğu da gücün ve asaletin simgesi olan aslan heykelleridir. (bazen acaba diyorum, bizim aslan sembolünün buralardan bir bağlantısı olabilir mi? sonuçta fransız sembolü) bu arada beylerbeyi demişken, ben bugün bir duyum aldım, eugenie, fransa'dan :( dönemin imparatoru abdülaziz (beylerbeyi sarayı'nda kendi heykeli bulunan çılgın bir adam) bir avrupa gezisinde gönlünü kaptırdığı fransa kraliçesi eugenie'nin süveyş kanalı açılışı için mısır'a gidecegini ve bu yolculuk sırasında istanbul'a da uğrayacağını haber alınca beylerbeyi sarayını bir güzel hazırlatıyor. kraliçe eugenie mısır'a gitmeden önce 1 gün, dönüşte ise 1 hafta kalıyor ve abdulaziz'le beraber oluyorlar. abdulaziz, yaverine "ben bu fransıza abayı yaktım" diye dert yanınca yaver araya giriyor "efendim o kadın fransız değil, ispanyol kökenli" diyor. padişah bu, durur mu, yapıştırmış cevabı "hiç farketmez, fransız, ispanyol, hiç farketmez yaver!" bu söz bugün bile galatasaray maçı anlatan spikerlere ilham vermektedir. ercan taner'e de burdan selam vermiş olalım :(
dönemin siyasi iletişim dili haline gelen fransızca, ticrette de önem kazanmaya başlıyordu. bu dönemde istanbul'un uluslararası ticaret ve finans merkezi, elçilik ve konsoloslukların bulunduğu yer, yani istanbul ekonomisinin kalbi galata - pera'dır. semtteki yabancılar arttıkça tiyatro, sinema, mağaza ve kafeler beyoğlu'nu adeta bir cazibe merkezi haline getiriyor ve koskoca imparatorluk bile yeni sarayını buraya yakın bir yere, dolmabahçe'ye yaptırıyordu. bu yabancılar ve osmanlılar arasındaki ortak dil ise fransızcaydı. yarın istiklal caddesi'nde yürürken başınızı kaldırıp binalara bakın; fransızca yazılar, fransızca site ve pasaj isimleri, batı mimarisi ürünü olan heykeller, heykel başları ve sütunlar görmek mümkün. bugün bile taksim'den karaköy'e inmek için kullanmakta olduğumuz tünel de bu ticari hareketliliğin ve bir fransız mühendisin ürünüdür. galata'daki ticarethaneler ile haliç'te bekleyen gemiler arasında yaşanan mal taşıma ve insan trafiğini gören fransız bir mühendis, bu bölgede bir metro projesi gerçekleştirilmesinin kârlı olacağını düşünerek harekete geçer ve günümüzde hâlâ kullanılmakta olan tünel inşa edilir ve bir füniküler sistemi kurulur ve hala kullanılmaktadır.
bu dönemde istanbul'daki uluslararası ticaret dili fransızca olduğu için fransızca eğitimi ciddi derecede önem arz etmekteydi. galata'da; galata sarayında eğitim vermekte olan mekteb-i sultani; fransızca yazılışıyla lycée impérial de galata séraï de çağın gereklerine ayak uyduran, fransızca eğitim veren eğitim kuruluşlarından sadece biridir. bu dönemde bir çok fransızca eğitim veren okul açılmıştır. bugün nasıl ki çağın en önemli dili ingilizce ise 19. yüzyıl osmanlı imparatorluğu'nda bu dil fransızcaydı. malesef bugün hâlâ; dönemin istanbul'unda, uluslararası finans ve ticaretin tam da kalbinde kampüsü olan galatasaray lisesi'nin fransızca eğitim vermesini; fransız tohumu olmaya bağlayanlar var. galatasaray lisesi nasıl ki verdiği eğitimle geçmişte ve günümüzde ülke ekonomisine yön veren öğrenciler yetişiriyor ve ülkenin ilerlemesine katkıda bulunuyorsa; fransız tohumu diyenler de tam aksine; bir ömür daha, bir arpa boyu kadar dahi yol alamayacaklar, bu kafalarıyla hiçbir zaman ilerleyemeyecekler.
galata sarayı efendileri, osmanlı döneminde kültür, sanat, ticaret ve siyaset gibi alanlarda; aldığı eğitim ve konuştuğu fransızca ile yabancılara karşı ülkeyi temsil etti. günümüzde ise spordaki başarılarıyla temsil etti, ediyor ve etmeye de devam edecek.
gatasaray'lılara fransız diyenler ise muhtemelen bundan sonraki süreçte; uluslararası arenada, yaptıkları şike ile bilinecekler; mahkemelerine, yürüyüşlerine, cezaevi ziyaretlerine yenilerini ekleyecekler. kim bilir; uefa, cas, yargıtay ya da isviçre federal mahkemelerinde bulamadığı adaleti belki de mozambik mahkemelerinde arayacaklar.
galatasaraylılar ise modernleşmekte olan bu toprakların her zaman asil birer temsilcileri oldu ve bundan sonra da öyle olmaya devam edecekler.
[biçim]
galata séraï
[/biçim]
1800'lü yıllarda özellikle de tanzimat dönemi ile beraber osmanlı imparatorluğu başkenti istanbul'da adeta fransız rüzgarları esiyordu. fransız ihtilalinden en çok etkilenen imparatorluklardan biri olan osmanlı imparatorluğu, çıkış yolunu batılı anlamda yenilikler yapmakta arıyor, denediği alafranga yöntemler ve fransa'nın örnek alınması; imparatorluk üzerinde fransızca'nın etkisini daha da artırıyordu. batılılaşma çabaları içinde olan osmanlılar kendilerini avrupa'ya daha iyi ifade edebilmek için fransızca konuşuyorlar, fransız mimarisi ile saraylar inşa ediyorlar, tipik anadolu sarayı olan topkapı'yı terkedip, fransız barok mimarisi ile inşa edilen dolmabahçe'ye yerleşiliyordu. yurtdışından gelen misafirler, elçiler, krallar, kraliçeler için ise bir diğer fransız mimarisi eseri olan beylerbeyi sarayı kullanılıyor ve "biz de avrupalıyız" mesajı verilmek isteniyordu. diğer barok saray ve kasırlarda olduğu gibi beylerbeyi de islam-osmanlı kültüründe heykel ve resim yasak olmasına rağmen paris'te özel olarak yaptırılan bazı heykellere ev sahipliği yapmaktadır. bu saraylardaki heykellerin bir çoğu da gücün ve asaletin simgesi olan aslan heykelleridir. (bazen acaba diyorum, bizim aslan sembolünün buralardan bir bağlantısı olabilir mi? sonuçta fransız sembolü) bu arada beylerbeyi demişken, ben bugün bir duyum aldım, eugenie, fransa'dan :( dönemin imparatoru abdülaziz (beylerbeyi sarayı'nda kendi heykeli bulunan çılgın bir adam) bir avrupa gezisinde gönlünü kaptırdığı fransa kraliçesi eugenie'nin süveyş kanalı açılışı için mısır'a gidecegini ve bu yolculuk sırasında istanbul'a da uğrayacağını haber alınca beylerbeyi sarayını bir güzel hazırlatıyor. kraliçe eugenie mısır'a gitmeden önce 1 gün, dönüşte ise 1 hafta kalıyor ve abdulaziz'le beraber oluyorlar. abdulaziz, yaverine "ben bu fransıza abayı yaktım" diye dert yanınca yaver araya giriyor "efendim o kadın fransız değil, ispanyol kökenli" diyor. padişah bu, durur mu, yapıştırmış cevabı "hiç farketmez, fransız, ispanyol, hiç farketmez yaver!" bu söz bugün bile galatasaray maçı anlatan spikerlere ilham vermektedir. ercan taner'e de burdan selam vermiş olalım :(
dönemin siyasi iletişim dili haline gelen fransızca, ticrette de önem kazanmaya başlıyordu. bu dönemde istanbul'un uluslararası ticaret ve finans merkezi, elçilik ve konsoloslukların bulunduğu yer, yani istanbul ekonomisinin kalbi galata - pera'dır. semtteki yabancılar arttıkça tiyatro, sinema, mağaza ve kafeler beyoğlu'nu adeta bir cazibe merkezi haline getiriyor ve koskoca imparatorluk bile yeni sarayını buraya yakın bir yere, dolmabahçe'ye yaptırıyordu. bu yabancılar ve osmanlılar arasındaki ortak dil ise fransızcaydı. yarın istiklal caddesi'nde yürürken başınızı kaldırıp binalara bakın; fransızca yazılar, fransızca site ve pasaj isimleri, batı mimarisi ürünü olan heykeller, heykel başları ve sütunlar görmek mümkün. bugün bile taksim'den karaköy'e inmek için kullanmakta olduğumuz tünel de bu ticari hareketliliğin ve bir fransız mühendisin ürünüdür. galata'daki ticarethaneler ile haliç'te bekleyen gemiler arasında yaşanan mal taşıma ve insan trafiğini gören fransız bir mühendis, bu bölgede bir metro projesi gerçekleştirilmesinin kârlı olacağını düşünerek harekete geçer ve günümüzde hâlâ kullanılmakta olan tünel inşa edilir ve bir füniküler sistemi kurulur ve hala kullanılmaktadır.
bu dönemde istanbul'daki uluslararası ticaret dili fransızca olduğu için fransızca eğitimi ciddi derecede önem arz etmekteydi. galata'da; galata sarayında eğitim vermekte olan mekteb-i sultani; fransızca yazılışıyla lycée impérial de galata séraï de çağın gereklerine ayak uyduran, fransızca eğitim veren eğitim kuruluşlarından sadece biridir. bu dönemde bir çok fransızca eğitim veren okul açılmıştır. bugün nasıl ki çağın en önemli dili ingilizce ise 19. yüzyıl osmanlı imparatorluğu'nda bu dil fransızcaydı. malesef bugün hâlâ; dönemin istanbul'unda, uluslararası finans ve ticaretin tam da kalbinde kampüsü olan galatasaray lisesi'nin fransızca eğitim vermesini; fransız tohumu olmaya bağlayanlar var. galatasaray lisesi nasıl ki verdiği eğitimle geçmişte ve günümüzde ülke ekonomisine yön veren öğrenciler yetişiriyor ve ülkenin ilerlemesine katkıda bulunuyorsa; fransız tohumu diyenler de tam aksine; bir ömür daha, bir arpa boyu kadar dahi yol alamayacaklar, bu kafalarıyla hiçbir zaman ilerleyemeyecekler.
galata sarayı efendileri, osmanlı döneminde kültür, sanat, ticaret ve siyaset gibi alanlarda; aldığı eğitim ve konuştuğu fransızca ile yabancılara karşı ülkeyi temsil etti. günümüzde ise spordaki başarılarıyla temsil etti, ediyor ve etmeye de devam edecek.
gatasaray'lılara fransız diyenler ise muhtemelen bundan sonraki süreçte; uluslararası arenada, yaptıkları şike ile bilinecekler; mahkemelerine, yürüyüşlerine, cezaevi ziyaretlerine yenilerini ekleyecekler. kim bilir; uefa, cas, yargıtay ya da isviçre federal mahkemelerinde bulamadığı adaleti belki de mozambik mahkemelerinde arayacaklar.
galatasaraylılar ise modernleşmekte olan bu toprakların her zaman asil birer temsilcileri oldu ve bundan sonra da öyle olmaya devam edecekler.