• 7403
    (bkz: 2 şubat 2020 galatasaray kayserispor maçı)

    malesef stadı yine dolduramayan, benim de içinde bulunduğum taraftar grubu. bunu çok önemsemem normalde, stadı dolu görünce seviniyorum, istanbul dışında yaşadığım için maçlara sürekli gidemiyorum, ve günümüz maddi koşullarında maçlara gidilmemesini de anlayışla karşılıyorum.

    ancaaaak,

    yönetime sallayan taraftar, teknik direktöre sallayan, futbolcuya sallayan taraftar, iğneyi kendisine batırmalı. tek gemide olduğumuzu anlayalım artık.
  • 7406
    herkesten olmadığı bir şey bekleyen taraftar grubu.

    lemina'dan melo bekler, seri'den lemina bekler, belhanda'dan sneijder bekler, sneijder'den hagi bekler, her kanattan onyekuru bekler, genç yetenekten bruma bekler, bruma'dan keita bekler, her forvetten elmander'lik bekler, hep bi 10 numara bekler, herkesten uzaktan şut bekler, profesyonel topçudan illa da ruh, kan, gözyaşı bekler, her hocadan fatih terimlik bekler. bekler de bekler. beklediğinin azıcık altını görünce de hıncal uluçluk moduna geçer; topçu mopçu değil, hoca moca değil. sonsuz bi nostalji döngüsü içinde herkesi zamandan, mekandan, sistemlerden, taktiklerden azade değerlendirmeye bayılır; ya gereksiz göklere çıkartır ya önüne gelene gömer.

    vallahi okudukça şişiyor insan.
  • 7407
    ey galatasaray taraftarı!

    bizler kulübe destek sağlamak için etkinlikler yaptık, antrenmanları karnaval yerine çevirdik, kar kış demeden maçlara gittik, şampiyonluk yolunda itici güç olduk, cebimizdeki son parayı verdik... kısacası her şeyi yaptık.

    biz arma uğruna her şeyi yaparken, bazı çakallar ise kulübün kasasındaki paraları kendi ceplerine atmak için var gücüyle çalışıyor. aslında hep attılar ama bu sefer çok daha fazla kazanmak istiyorlar. dursun aydın özbek ve yönetimi döneminde takım ilk 3'e bile giremiyordu. transfer döneminde yapılan skandallar, uefa'dan gelen men cezası, riva-florya peşkeşleri, otel yalanı gibi konular gündeme geldiğinde suspus olanların alayı ceplerini dolduran sözde lisecilerdi. o adamı ibra ettiklerinde ise zevkten dört köşe olmuşlardı. gel zaman git zaman derken, başkanlık seçimi yapıldı ve mustafa cengiz başkan oldu.

    dursun özbeğin bıraktığı enkazı devralan mustafa cengiz ilk iş olarak uefa'dan men yememizi önledi. önceki yönetimin aylardır yapmadığı gecikmiş ödemeleri yaptı. liseciler tarafından gururla ibra edilen dursun özbeğin kulübe gönderttiği hacizi çözdü. 2 yıllık başkanlığı süresince 2 lig şampiyonluğu ve sayısız kupa gördü. kulüp uzun yıllar sonra kâr etti. yok pahasına elden çıkarılan florya arazini, kulübe geri kazandırdı. riva projesini daha fazla para kazanacağımız bir şekilde yapılandırdı. kemerburgaz tesislerindeki maden sorununu çözdü....

    liseciler baktı kulüp iyiye gidiyor, hemen kılıçları çekti. dursun özbeğin skandalları ibra edilirken, mustafa cengiz'in doğruları ibrasızlıkla sonuçlandı. her genel kurulda mustafa cengiz'i topa tuttular, hatta şivesiyle bile dalga geçtiler. son olarak da kulübe kayyum atanması için mahkemeye başvurdular.

    bunları neden galatasaray taraftarı bölümüne yazdım biliyor musunuz? önümüzdeki günlerde mahkeme görülecek ve bu sene her zamankinden çok daha fazla bir şekilde kulübe sahip çıkmalıyız. riva ve florya arazilerinin yanında stat sponsorluğundan gelecek olan paralar vampirleri harekete geçirmeye yeter de arttı. galatasaray kötü durumdayken başkanlık seçimlerine aday olanların sayısı bir elin parmaklarını bile geçmezken, durumun iyiye gittiklerini gördüklerinde çift hanelere çıkabiliyor. maksatlı haberler yaparak da yönetimi istifaya zorluyorlar.

    gün, birlik olmak günü. bu uğurda elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekiyor. unutmayın, meydanlar çakalların değil aslanlarındır.
  • 7409
    --- alıntı ---

    türk telekom stadyumu'nda üç taraftar tipi var. ilk grupta gençlik yılları mecidiyeköy'deki ali sami yen'de geçen, 14 yıl şampiyonluk hasretini de avrupa zaferlerini de yaşamış bugün 40 yaşın üzerinde olan taraftarlar. yeni stada bir türlü alışamadılar, 90 dakika boyunca telefonlarını ceplerinde tutar ve gözlerini sahadan ayırmazlar. yıllar boyunca bilet kuyruklarında beklediklerinden, karın doyurmanın da adının kötü ama efsane sosisli sandvic ve ayran olduğunu bildiklerinden stadyumda konfor aramazlar.
    hafızalarda yüzlerce maç ve futbolcu olduğundan oyuncunun kumaşından iyi anlarlar ve iş formanın
    hakkını vermeye kalır. mücadele etmeyen futbolcuyu sevmez ama ıslıklamazlar da... hep içine atan bu kuşağa prekazi ve hagi kuşağı diyelim...
    ikinci grupta arafta kalanlar var. çok azı eski ali sami yen ile numaralı tribünde tanışmış, yeni stadyumda da pahalı tribünlerden kombine alan beyaz yakalılar.. maçtan saatler önce kebapçıda, balıkçıda buluşan, hafta boyunca whatsapp grubunda taktik analiz yapan, yeni kulüp üyesi ya da olmaya aday, fatih terim'in izleyici tanımının karşılığı olan grup. roy keane'nin manchester united tribünlerinde karidesli sandviç yiyip sahada olan biten hiçbir şeyi beğenmiyorlar diye tarif ettiği yeni taraftar modelinin memleketteki şubesi. deplasmandaki puan kaybının ardından kanalı değiştirip netflix'de dizi izleyen, bayram tatillerinde ve ağustos-eylülde plajı tribüne tercih eden, devre arasında sushi yiyenler... futbol maçına gitmeyi sosyal aktivite olarak gören ve adisyonu yüksek restoranda beklediği lezzet ve servis kalitesini sahadaki futbolculardan da bekleyenler... memnun kalmadığında bahşiş vermediği mekanlardan sonra galip ayrılmadığı maçlarda da takımı ıslıklayanlar.. onlar hagi'yi televizyonda, sneijder'i tribünde
    izlemiş sahada pirlo-messi-ronaldo mükemmelliği arayanlar...
    üçüncü grupta ise yaşı gereği eski ali sami yen'i görmemiş, galatasaray'ın uefa kupası'nı aldığı maçı, unutulmaz golleri youtube'dan izlemiş gençler var. hayat hızlı akarken onlara özet geçeceksiniz, yoksa sizi dinlemezler... futbol menajerlik oyunlarıyla büyüdüklerinden zehir gibiler. her futbolcunun geçmişini bilen, dizilişleri kendi pc ekranında test etmiş, kupalar, şampiyonluklar kazanmış bir kuşak. onlara sadece futbolu değil hayattaki çok şeyi beğendirebilmek zor. çabuk vazgeçiyorlar, çabuk sıkılıyorlar ve acımasızlar. çalımı atamayan, kademeye giremeyen, topu üstten auta atan her futbolcu onlar için "çöp"...
    sosyal medyada acımasızlar, tribüne geldiklerinde de hayatta daha hiç kaybetmediklerinden, takım kaybettiğinde bunu kabullenmeleri çok zor çünkü evde oyunda kaybettiklerinde yeniden başlıyor, kazandıkları noktada kaydet tuşuna basıp kaldıkları yerden devam ediyorlar. sneijder ile büyüdüklerinden çıtaları yüksek, belhanda'yı da yuhalıyorlarsa işte tam da bundan... gençler, tutkulular ama vefa ve hoşgörü henüz sözlüklerinde yok, belki de hiç olmayacak...
    çok maç var çok... bir yaranın kabuk bağlaması kadar sürede üç maç oynuyor takımın artık, yüzlerce maç naklen yayınlanıyor...
    hayat artık stadyuma giderken instagram'a attığın "düştük yollarına...
    sana geldik yine" hikayesini, maçı kaybettiğin anda silebileceğin kadar hafızasız... kazanınca instagram'a, kaybedince twitter'a çıkıyor yollar...

    --- alıntı ---

    https://acetobalsamico.blogspot.com/...edince-twittera.html
  • 7410
    osmanlının son zamanlarında özellikle tanzimat döneminde aydınlar 'yanlış batılılaşma' , 'halkta eğreti duran batı özentiliği' ile ilgili pek çok eser verildi. buradaki yanlış batılılaşma ve üzerimizde eğreti duran halleri ünal aysal döneminin galatasaray taraftarına kattığı ve bir huy haline gelen birkaç konuya benzetiyorum.

    ünal aysal hep vizyoner başkan sıfatı ile anıldı. isi profesyonellere bırakacaktı, kurumsallaşma yaşanacaktı vs. günün sonunda bu konularda pek başarılı olabildiği söylenemez bence. terim konusuna hiç girmeyeceğim benim bahsetmek istediğim asıl başlık şu kelime: vizyon.

    aysal'ın ilk sezonunda, son 20 yılın en güzel oynayarak kazandığımız sampiyonlugumuzda altyapıdan gelen ve ilk planda bulunmayan 2 oyuncu-emre ve semih- ve anadolu'dan gelen selçuk, engin ve necati çok büyük rol oynadı melo ve elmander ile beraber. her şey güzel gidiyordu, gitmeye de devam etti. 2. sene yine şampiyonluk, cl'de başarı, sneijder vr drogba transferleri.. işte bence burada galatasarayda çok sey değişti. terim istedikleei yerine baska tip oyuncular alındığı için memnun olmadı, aysal wes ve drogbanın yarattığı büyük sansasyon ile ilk defa güç zehirlenmesi yaşadı. ama bence bunlardan da önemlisi: taraftar profilimiz değişmeye başladı.

    uefa kupası anadolunun dört bir yanından gelen oyuncular ve altyapıdan çıkan oyuncuların birlikteliğine hagi'nin eklenmesi ile oluşmuş, kökleri belki 92/93'e dayanan bir başarıydı. bizim klasmanımızdaki takımlar için avrupada başarının yegane yolu buydu zaten. ama biz 2013te gelen çeyrek finalle başka türlüsünün de olabileceğini sandık. drogba gibi isimlerin büyüsüne kapıldık, bazılarımız için bu büyü chelsea eşleşmesinde bitti tabi. ama bazı şeyler kalıcı oldu. bugün sosyal medyanın çoğu hala ömer bayram'a yetenekli değil gayretli diyorsa, en kötü yabancı oyuncu en iyi yerliye terhic ediliyorsa, anadoludan gelen transfere burun kıvırılıyorsa bu durumun temel sebebi o günler bence. meseles terim o kadsr başarılı ki sevmeyenin bile eleştirmesi için çok kısıtlı zaman oluyor, ama o zamanlarda herkes beraber pirlo'nun kitabına atıfta bulunuyor, motivasyonel hoca deniyor. fakat cv'sinde hiçbir şey olmayan ve kötü giden riekernik en dar açıdan övüldü hep. ya da biri 10 yıl sonra sözlüğü açıp younes belhanda başlığına girse daha sonra jose rodriguez başlığına girse, rodrigues'in belhanda'dan belki 10 kat daha iyi futbolcu olduğunu düşünecektir. çünkü bizler jose'yi en en berbat haline kadar real geçmişinden bağımsız düşünemedik. ya da bugün hiçbirimiz antremanları izleyemez ya da yedek kulubesinde konuşanları duyamazken, hasan şaş berbat bir hoca, ama ismi neeskens ya da elmander olsaydı onlar berbat degil terim dinlemiyor olacaktı. ya da kulüpten giden her yabanci kendisi hakkında iyi seyler derken takımda yerli çok olduğunda selcuk'a yeniçeri derken, kendisi formdan düşüp göz önünde olmayınca bu huyu unutulacaktı.

    örnekler cok cok uzatılabilir, çok uzun oldu zaten okuyan da çok olmaz ama ömer 'e yine haksızlık edildiğini görünce zoruma gitti dayanamadım.
  • 7411
    12 şubat 2020 galatasaray alanyaspor maçını 3-1 kazanmamıza rağmen, turu geçemeyen galatasaray futbol takımının tüm birimlerini elden geçiren topluluk.

    ya bazı şeylerin bokunu çıkarıyoruz ya da bizi diğerlerinden ayıran şey bu. ben rakiplerimizden kimsenin böyle bir maçtan sonra kendi taraftarınca elden geçirileceğini sanmıyorum.

    edit: ben saygısızlığın bokunu çıkardığımız kanısındayım.
  • 7418
    16 şubat 2020 galatasaray yeni malatyaspor maçında 36 bin küsürü tribünlerde yerini almıştır. demiyorum ki bu maçta 52 bin olalım ama en azından 40 bini görmek gerekirdi. taraftarlar çok fazla maç seçmeye başladı. kombine sahiplerinde bu konuda çok büyük suç var. alıyorlar kombineyi sonra maça gelmiyorlar ya da para ile devretmenin peşine düşüyorlar. üstüne kulüp devir sınırı da getirince tribünler boş kalıyor. kulüp artık şunu yapacak; sen bir sezonda belli sayıda maça gelmiyorsan kombinen iptal edilir, seneye de alamazsın kombine demeli. artık durum çok can sıkıcı bir hal aldı. fener, alanya, sivas kaybetmiş zirveye daha yaklaşacağız, haftaya da fener derbisi* var takım 36 bin kişiye maç oynuyor. ama mayısta şampiyonluk kutlaması olunca herkes en büyük cimbomlu. sizin taraftarlığınıza ben...
  • 7422
    23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçına yine gereksiz anlam yükleyen topluluktur. tamam, fener maçı özellikle kadıköydeyse önemli ama; neticede tudor‘un deyimiyle bu maça 6 puan veriyorlar da haberimiz mi yok? bu da 3 puanlık maç.

    maçı şampiyonlar ligi finaline çevirip ondan sonra baskının altında kalıyoruz, senelerdir böyle oluyor sonra vay efendim fener niye derbilerde iyi biz niye 20 senedir kazanamıyoruz.

    özetle senelerdir tekrarladığı hatasına yine düşen topluluktur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın