1
algı...
bakın algı yeryüzündeki en büyük silah ve en etkileyici unsurdur. savaş mekanizmalarından, siyasi stratejilere, ekonomik politikalardan spora kadar her alanda algı iş görür. algıyı oluşturan şahıslar bir süre sonra kendilerini de kaptırır bu kasırgaya.
eskiden televizyon yaygın değildi, televizyon olan evlerde de futbolun takip edilip edilmediği meçhuldü.(1960-1990)
90'lardan itibaren maçlar takip edilebilir hale gelip futbol evrenselleşti. ama yine o dönemin kültür, tarz, ilke ve algısı dolayısıyla mevkide odaklanma yaşanmıyordu. mevkide odaklanma dediğim şey ise günümüzde hücum oyuncularının daha dikkat çekici olması örneğin. 1990-2005 arası futbolun son kahramanlarını izledik, zidane'ından vieria'sına, maldini'den kahn'a kadar hemen her mevkinin simge isimleri, milyonlarca destekçisi olan idolleri vardı. sokakta oynayan çocukların kimisi kalecilikle alakası olmamasına rağmen top oynarken ''ben lehmann'ım'' der kaleye geçebilirdi keza yine thuram olmak, cafu olmak, beckham olmak, van der sar olmak, scholes olmak güzeldi. her mevkiye bir saygı, sevgi vardı. öncelik tanınmazdı.
mesela maldini dünyanın en iyi futbolcusu olarak gösterilebiliyordu veya vieira. bugün baktığında son 10 yılda hangi defans oyuncusu dünyanın en iyisi olarak gösterilmiş?
ne olduysa 2000'lerden sonra oldu. televizyonlarda kurtarılan goller veya durdurulan pozisyonlar değil atılan şaşalı goller gösterildi. hiçbir zaman dünyanın en iyi defansif müdahaleleri derlenip top list yapılmadı, hiçbir zaman futbolda zekanın ve ruhun öne çıktığı anlar televizyonları süslemedi. gün boyu van nistelrooy'un roy makaay'ın, raul'un golleri dönüp durdu ekranlarda. hatta çoğu maçın özetinde sadece goller gösterildi. diğer önemli anlara en ufak değer verilmeksizin...
ve bir nesil de böyle büyüdü, bunları izleyerek. stam mesela, beckham kadar konuşulmadı. halbuki ikisi de takımlarının kilit taşı olup maçlar kurtarırdı. birisi defanstı diğeri hücumcu.
(burada beckham'ı alçalttığım sanılmasın)
freestyle şovları prim yaparken, raul'un saçı beckham'ın parfümü konuşulurken, özetlerde savunma müdahalelerine yer verilmezken, sadece gol krallarına ödül verilen dünyada elbette büyüyen çocuklar da bu algının kollarında kapana kısılmaya mahkumdur. futbolu öğrenme aşamasında türlü türlü çalım hareketi denemeye çalışan, futbolu gol veya çalım atmaktan ibaret sanan nesiller yetişirken belliydi işin sonu.
''ya eskiden forvet oynardım, ne goller atıyordum biliyor musun yea ama sonra kilo alınca stoper oldum, napayım artık buna da şükür'' denen bir zihniyetin olduğu ülkede de bir benzeri olan dünyada da savunma gelişmez. bugün bakıldığı zaman 5 tane adam akıllı savunma oyuncusu sayamazsın, bir ramos, bir pique, bir chiellini, bir boateng, bir...
bek oyuncularını saymıyorum bile, bugün benim diyen dek oyuncusu dahi thuram'ın defansif yeteneklerinin yanında diz çöker tövbe ister. hepsinin hücum yönüne bakılıyor. kaç asisti var, kaç gol atmış? sonra bu adam şampiyonlar ligi finalinde arkasına adam kaçırıp gol yedirdiğinde ağlamayacaksın.
bu algı ve düzen devam ettiği sürece adaleti ve gelişimi sağlayamayız. futboldan savunma oyuncularını çıkarttığınızı düşünün oynayabilir misin futbol? hadi 10 forvetle oyna futbolu bakalım. her çalım bir gol olsun falan. bunlar iyi hallerimiz, yine es kaza savunma oyuncusu yetişiyor. ama geleceğe dair en ufak bir ışık göremiyorum. ramos, pique, chiellini yaşlandı ve şuan günümüzde 25 yaş altı efsane olur diyebileceğimiz bir tane bile stoper yok mesela. yetişmiyor çünkü. bakın oyuncu fabrikası brezilya'nın tanrı gibi taptığı, savunmasına güvendiği thiago silva kimse kusura bakmasın ama kariyerinin 2-3 yılı dışında asla world class bir oyuncu olamamış biri. adam kaçırır, kafa vurdurur, çalım yer, ofsaytı bozar. almanya'dan fark yerken meşhur brezilya savunmasını hatırlamak lazım. hoş o maçta silva olmasa da david luiz gibi bonservisine 100 milyon avroya yakın para ödenmiş bir adam vardı. her gördüğümde filelerden topu çıkartıyordu.
demiyorum ki bu adamlar yetersiz asla ama maldini, stam, nesta gibi değiller onu demeye çalışıyorum.
ne zaman ki bu gol ve çalıma dayalı algıyı kırarız işte o zaman bencillikler de ego savaşları da farklı işler de son bulur. futbolun bir takım oyunu olduğu, herkesin bu takımın içinde eşit derecede önemli olduğu algısını hiç değilse ülkece yayabilmeliyiz. eğer olur da bir altyapı devrimi gerçekleşirse bu ülkede en önce bu fikir atılımını sağlamalıyız.
kısa bir örnekle noktalayım, bugün türkiye'nin en iyi en doğru altyapısı altınordu altyapısıdır. ve adamların yurtdışına pazarladığı en önemli futbolcu bir stoper, çağlar söyüncü... bir de bursa altyapısına bakalım, yetiştirdiği önemli isimlerin neredeyse tamamı hücumcu ve karakteri bozuk tipler. çünkü orada ona eşitliği, adaleti, ahlakı öğreten olmamış.
bana maldini'li, cafu'lu, zidane'lı futbolu geri verin!
bakın algı yeryüzündeki en büyük silah ve en etkileyici unsurdur. savaş mekanizmalarından, siyasi stratejilere, ekonomik politikalardan spora kadar her alanda algı iş görür. algıyı oluşturan şahıslar bir süre sonra kendilerini de kaptırır bu kasırgaya.
eskiden televizyon yaygın değildi, televizyon olan evlerde de futbolun takip edilip edilmediği meçhuldü.(1960-1990)
90'lardan itibaren maçlar takip edilebilir hale gelip futbol evrenselleşti. ama yine o dönemin kültür, tarz, ilke ve algısı dolayısıyla mevkide odaklanma yaşanmıyordu. mevkide odaklanma dediğim şey ise günümüzde hücum oyuncularının daha dikkat çekici olması örneğin. 1990-2005 arası futbolun son kahramanlarını izledik, zidane'ından vieria'sına, maldini'den kahn'a kadar hemen her mevkinin simge isimleri, milyonlarca destekçisi olan idolleri vardı. sokakta oynayan çocukların kimisi kalecilikle alakası olmamasına rağmen top oynarken ''ben lehmann'ım'' der kaleye geçebilirdi keza yine thuram olmak, cafu olmak, beckham olmak, van der sar olmak, scholes olmak güzeldi. her mevkiye bir saygı, sevgi vardı. öncelik tanınmazdı.
mesela maldini dünyanın en iyi futbolcusu olarak gösterilebiliyordu veya vieira. bugün baktığında son 10 yılda hangi defans oyuncusu dünyanın en iyisi olarak gösterilmiş?
ne olduysa 2000'lerden sonra oldu. televizyonlarda kurtarılan goller veya durdurulan pozisyonlar değil atılan şaşalı goller gösterildi. hiçbir zaman dünyanın en iyi defansif müdahaleleri derlenip top list yapılmadı, hiçbir zaman futbolda zekanın ve ruhun öne çıktığı anlar televizyonları süslemedi. gün boyu van nistelrooy'un roy makaay'ın, raul'un golleri dönüp durdu ekranlarda. hatta çoğu maçın özetinde sadece goller gösterildi. diğer önemli anlara en ufak değer verilmeksizin...
ve bir nesil de böyle büyüdü, bunları izleyerek. stam mesela, beckham kadar konuşulmadı. halbuki ikisi de takımlarının kilit taşı olup maçlar kurtarırdı. birisi defanstı diğeri hücumcu.
(burada beckham'ı alçalttığım sanılmasın)
freestyle şovları prim yaparken, raul'un saçı beckham'ın parfümü konuşulurken, özetlerde savunma müdahalelerine yer verilmezken, sadece gol krallarına ödül verilen dünyada elbette büyüyen çocuklar da bu algının kollarında kapana kısılmaya mahkumdur. futbolu öğrenme aşamasında türlü türlü çalım hareketi denemeye çalışan, futbolu gol veya çalım atmaktan ibaret sanan nesiller yetişirken belliydi işin sonu.
''ya eskiden forvet oynardım, ne goller atıyordum biliyor musun yea ama sonra kilo alınca stoper oldum, napayım artık buna da şükür'' denen bir zihniyetin olduğu ülkede de bir benzeri olan dünyada da savunma gelişmez. bugün bakıldığı zaman 5 tane adam akıllı savunma oyuncusu sayamazsın, bir ramos, bir pique, bir chiellini, bir boateng, bir...
bek oyuncularını saymıyorum bile, bugün benim diyen dek oyuncusu dahi thuram'ın defansif yeteneklerinin yanında diz çöker tövbe ister. hepsinin hücum yönüne bakılıyor. kaç asisti var, kaç gol atmış? sonra bu adam şampiyonlar ligi finalinde arkasına adam kaçırıp gol yedirdiğinde ağlamayacaksın.
bu algı ve düzen devam ettiği sürece adaleti ve gelişimi sağlayamayız. futboldan savunma oyuncularını çıkarttığınızı düşünün oynayabilir misin futbol? hadi 10 forvetle oyna futbolu bakalım. her çalım bir gol olsun falan. bunlar iyi hallerimiz, yine es kaza savunma oyuncusu yetişiyor. ama geleceğe dair en ufak bir ışık göremiyorum. ramos, pique, chiellini yaşlandı ve şuan günümüzde 25 yaş altı efsane olur diyebileceğimiz bir tane bile stoper yok mesela. yetişmiyor çünkü. bakın oyuncu fabrikası brezilya'nın tanrı gibi taptığı, savunmasına güvendiği thiago silva kimse kusura bakmasın ama kariyerinin 2-3 yılı dışında asla world class bir oyuncu olamamış biri. adam kaçırır, kafa vurdurur, çalım yer, ofsaytı bozar. almanya'dan fark yerken meşhur brezilya savunmasını hatırlamak lazım. hoş o maçta silva olmasa da david luiz gibi bonservisine 100 milyon avroya yakın para ödenmiş bir adam vardı. her gördüğümde filelerden topu çıkartıyordu.
demiyorum ki bu adamlar yetersiz asla ama maldini, stam, nesta gibi değiller onu demeye çalışıyorum.
ne zaman ki bu gol ve çalıma dayalı algıyı kırarız işte o zaman bencillikler de ego savaşları da farklı işler de son bulur. futbolun bir takım oyunu olduğu, herkesin bu takımın içinde eşit derecede önemli olduğu algısını hiç değilse ülkece yayabilmeliyiz. eğer olur da bir altyapı devrimi gerçekleşirse bu ülkede en önce bu fikir atılımını sağlamalıyız.
kısa bir örnekle noktalayım, bugün türkiye'nin en iyi en doğru altyapısı altınordu altyapısıdır. ve adamların yurtdışına pazarladığı en önemli futbolcu bir stoper, çağlar söyüncü... bir de bursa altyapısına bakalım, yetiştirdiği önemli isimlerin neredeyse tamamı hücumcu ve karakteri bozuk tipler. çünkü orada ona eşitliği, adaleti, ahlakı öğreten olmamış.
bana maldini'li, cafu'lu, zidane'lı futbolu geri verin!