yeri geldiğinde türk insanı en yakın arkadaşına, kardeşine bile küfür edebilir. yaşamın her anında vardır küfür. sevdiğiniz birine hayal kırıklığınızı belirtmek için kullanabilirsiniz, sevdiğiniz birine sevdiğinizi anlatmak için bile kullanabilirsiniz. yeri geldiğinde sevginizi bile argo sözlerle belirtirsiniz. mesela sevgilimle ilk buluştuğumda bir arkadaşıma anlatırken "çok sevimli ya gerizekalı..." demişliğim vardır. yeri geldiğinde gerizekalı aşağılayıcı bir kelime olurken yeri geldiğinde sevgi sözcüğüne dönüşür.
* küfür de argo gibi aynı biçimde kullanılabilir
* bana göre. bir aradaşınız bir komiklik yaptığında "puahehaeh amk senin" derken kastınız gerçek anlamı değildir küfürün.
gelelim stadyumdaki ya da maç esnasında tribündeki küfüre... yeri gelir takımda en yetenekli oyuncu, yeri gelir en sevdiğiniz oyuncu olur. maç esnasında pozisyon kaçar, kritik top kaybı yapar, gol yemeye sebebiyet verir, o an ağızdan çıkıverir... bundan daha doğa bir şey olduğunu düşünmüyorum tribünde ya da tv karşısında. belki de son yılların en iyi galatasaray'ında bu sezon kimlere sövmedim ki... bilen bilir her şekilde savunduğum
sabri sine, hayvan gibi koşturarak kritik goller atmış
elmander'e, yüreğiyle savaşmış
melo'ya, sezon başında
muslera'nın elinden kaçırdığı topta, daha niceleri...
*tabi bu anlattığım durumlar büyük bir kinle kendi oyuncusuna ana-avrat-bacı şeklinde kayanları kapsamıyor. ha sen yapmadın mı derseniz, mustafa sarp ve barış gibi adamlara ben de yaptım.
kısacası, hayatın büyük parçalarından biri olan küfür ve argonun, hayatın ta kendisi olan futboldan ayrı tutulmasını doğru bulmuyorum. futbol daha çok bir tiyatro, bir gösteri gibi olduğunda soğuyor insan. elmander kaleciyle karşı karşıya dayadığında bacağı kasılmayan, o bacağı onun yerine sallayacak gibi olmayan anlamaz bunu. değil mi amk?