1
sendika.org yazarı yağmur milena'nın bu konuda ilginç ve güzel bir makalesi var.
----------alıntı---------------
futbol'un ideolojisi
emperyalist ingiltere’nin okullarında oyun kurallarının düzenlenmesiyle bu oyun dünya sathına yayılmış ve dünyanın en popüler sporlarından biri haline gelmiştir.
futbolun hem avrupa’da hem de sömürgelerde böyle hızlı gelişmesinin sebebi futbolun beşiğinin ingiltere olması değildir sadece. muhakkak 20. yüzyılın başındaki savaşın futbolun gelişmesi ve yayılmasında önemli bir etkisi olmuştur. futbolun dayanışmacı fedakarlık, topluluk ruhu ve yaratıcılık gibi değerleri savaşa tahammül edebilme gücü vermiştir. futbolun kimi temel esaslarının ve iletişimsel özelliklerinin, proleter kitlelerin belirli kültürel yöntemleriyle yakınlık içinde oluşu da bundandır. futbol ulaştığı her yerde o yerin şeklini alabilme yeteneğine sahip bir oyun olmuş, nereye gittiyse o yerin kültürel ve toplumsal özellikleriyle kaynaşabilmiştir. futbolun çok fazla araç gereç isteyen bir oyun olmaması da gelişmesi ve kitlelere yayılması açısından hayırlı olmuştur.
bu yazı futbolun yaklaşık yüz elli yıllık tarihinin özetini çıkarmak gibi bir amaç taşımıyor. yüz elli yılda köprünün altından çok su geçti. bu yüz elli yıl içerisinde futbol sadece bir oyun olmaktan çıkıp, medyanın eğlence sektörüne eklemlenen, devasa paraların döndürüldüğü, egemenlik ilişkilerinin kendini yeniden ürettiği bir alan haline dönüşmüştür. derdim futbolu aracılığıyla egemen ilişkilerin kendini nasıl yeniden ürettiğini açıklamaktır.
hegemonya ve futbol
ideolojinin sözlük anlamı fikirlere ilişkin yapılan bilimsel araştırmadır. ironik olarak, terimin mucidi dessult de tracy, bu terimi ortaya atarken zindandadır ve ideoloji nosyonu tamamen ideolojik bir ortamda doğmuştur. daha doğumunda sakatlanan bu bilim sonra çeşitli tanımlara bürünmüş ve sayısız kurama konu olmuştur. ideoloji üzerine bir tartışma açacak değilim. gramsci’nin hegemonya kuramının egemenlik ilişkilerinin kendini nasıl yeniden ürettiğini açıklamakta yeterli olduğunu düşünmekteyim.
gramsci’nin ideoloji kuramına katkısının önemi, kapitalist devletin zora datalı iktidarını uygulamak yerine bu zoru görünmez, hatta gereksiz kılacak iktidar biçimlerine dikkat çekmesidir. bu tür bir iktidar, ideolojinin dolayımıyla olanaklıdır ve hegemonya kavramıyla somutlaşır. gramsci’ye göre ideoloji sadece üst yapısal alanda işleyen toplumsal bir pratik olmaktan çok üretim süreçlerinin şekillenmesinde işlevsel olan bu sayede alt yapıyla üst yapının uyumunu sağlayan temel toplumsal pratiklerden biridir. hegemonya kavramı bize egemen bir ideolojinin oluşumu sayesinde olanaklı hale gelen iktidarın alanının sivil toplum olduğunu gösterir.
hegemonya kapitalist bir ekonomik sistemde egemen sınıfın diğer müttefik sınıfları yanına alarak, karşıt ve tabi sınıf ya da sınıflarla arasındaki mücadele pratiği içinde ulaşılan ve nihai olarak da sistemin bir bütün olarak yeniden üretimini olanaklı kılan bir ideolojik sentezdir. hegemonik ideolojinin sınıfsal karakterini belirleyen temel birleştirici unsur, çimento görevini yerine getiren ideolojik öğelerin daima egemen ekonomik sınıfın maddi çıkarlarının ve dünya görüşünün ifadesi olmasıdır.
özetlersek egemenler bir taraftan okul, cami, hastane hapishane gibi kurumlarda insanı bir mekana kapatıp baskı koşulları yaratırken diğer taraftan günlük hayatta kültürel ve söylemsel olarak kendi hakikatini yaratır ve bunu meşrulaştırmaya çalışır. egemen bir iktidarın kendi gerçekliğine kitleleri ikna etmesi gerekir. her iktidar kendi karşıtlığını yaratır ve karşıtıyla sivil alanda ideolojik hegemonya savaşına girer. her toplumsal ve kültürel alan hegamonya mücadelesinin alanıdır ve bu alanlar hem bir birlerinden özerk hem de bağımlıdır. bu anlamda hegemonya mücadelesi hem teker teker özerk alanlarda hem de alanların kesiştiği noktalarda sürmektedir.
bu anlamda futbol sadece futbol değildir. futbol hegamonya mücadelesinin sürdüğü egemen ideolojinin kendini yeniden ürettiği bir alandır. futbol aracılığıyla ırkçılık, cinsiyetçilik, milliyetçilik gibi egemenleri besleyen ideolojiler meşruluk kazanmaktadır. ideoloji sadece düşünce düzeyinde yaratılıp sunulmaz, yaşamın pratiğinde de sınar kendini. dolayısıyla hegamonik söylemin kendini pratik olarak nasıl var ettiği üzerine bir miktar düşünmemiz gerekiyor.
toplumsal hiyerarşi ve futbol
herhangi bir stadyuma gittiğinizde rahatlıkla farkedebileceğimiz bir durumla karşı karşıya kalırsınız. gerçi bu karşılaşma şaşılacak bir durum değildir. hepimiz bu durumu kanıksamış ve kabullenmişizdir. biraz dikkatli gözlerle bakılırsa futbolun her noktasında hiyerarşi sezinlenebilir. lig uygulamasından, tribünlerin konumlanışına, yıldız mefhumundan oyun sistemine kadar hiyerarşi futbolun içine içlemiştir.
tribünlerden bahsedelim mesela. hiyerarşi piramitinin altında kale arkası vardır. sonra açık, kapalı tribün, localar, vip ve şeref tribünü gelmektedir. maçları takip etmek konusunda ısrarlı olan dar gelirli, cefakâr taraftarlar maçı en kötü görüş açısıyla kale arkası tribünlerinden izlerler. biraz daha iyi gelire sahip olanlar ise açık ve kapalı tribünleri tercih etmektedirler. vip ve localar maç izlerken keyif almak isteyen kodamanlar tarafından senelik olarak kiralanırlar. para ve güç sahipleri en iyi açı ve konforla ağırlanırlar.
lig uygulaması da hiyerarşi mantığıyla düzenlenir. az bütçeli, futbolu bir oyun olarak algılayan ve geliştirmeye çalışan insanlar amatör liglerde çürütülürler. sonra yine bir piramit devreye girer ve 3. , 2. ve 1. ligler düzenlenir. bu kadarla kalmaz; 1. lig’de de (ya da süper, hiper veya primier lig isimleri de verilebilir) hiyerarşi devreye sokulur. her ligde büyük olan takımlar vardır ve şampiyonluğun onlardan birinin kazanacağına kesin olarak bakılabilir. bu durum bizim ligimizde tanıl bora’nın deyimiyle gassarayfenerbeşiktaştır. bu kulüpler hem taraftar kitleleri hem de futbolu yönetenleri etkilemeleri aracılığıyla bir şekilde zirvede yer alırlar. çünkü onmlar büyüklerdir, egemenlerdir ve herşey onlara mübahtır.
futbol takımlarında oynayan oyuncular arasında da bir hiyerarşi vardır. her takımda abilik yapacak bir lider vardır mesela. bunun dışında yıldız olma durumuda takım içinde bazı oyunculara ayrıcalık kazandırmaktadır. en çok parayı kazanmaları bir yana, bu topçular istisna durumlar yaratabilme özgürlüğüne de sahiptirler. yıldız oyuncular için kulüp prensiplerinin bile yerlebir edilebileceği pek çok örnekle sabittir.
egemen sistemde futbol toplumsal hiyerarşi ilişkisi bu şekilde varolmaktadır. futbol hiyerarşinin olumlandığı hatta kutsandığı en aşikar kültürel alanlardan biridir.
futbolun cinsiyeti
futbol kesinlikle bir erkek oyunudur. kadın futbolu diye bir şeyin olması bizi yanıltmasın. çocukken öğretilen ilk şeylerden biri voleybolun kız, futbolun erkek oyunu olduğudur. futbol oynayan kızlara mahallelerde erkek fatma ismi koyulduğuna hepimiz şahit olmuşuzdur. özellikle ülkemizde ne anlıyorsunuz şu oyundan; yirmi iki adam bir topun peşinden koşup duruyor işte’ cümlesi en çok kadınlar tarafından zikredildiği örneklerle sabittir.
yine stadlardan bahsedelim biraz. stadyumların büyük çoğunluğunda bayan tuvaletinin olmaması kadınları bu oyuna bulaştırmama çabasının en önemli hamlelerinden birisi olarak görülebilir. stadyum erkek için kendini rahatlıkla ifade edebileceği bir alan haline dönüştürülmüştür. maç seyretmeyi isteyen bir kadın kitle halinde huşuyla söylenen küfürlü tezaruhatlarla canından bezdirilir. bazı delikanlı kadın’lar ise erkekleşmeyi (ya da erkek gibi kadın) olmayı kabul ederlerse tribünlere kabul edilebilirler.
futbol topuna verilen çeşitli isimler ve topun yaptığı bazı çağrışımlarda kadını aşağılayan cinsiyetçi bir söyleme sahiptir. mesela brezilya’da futbol topu dişidir. ülkemizde ise kadın her şekilde futboldan uzak tutulur. futbol topu erkek eşcinselliği ile özdeşleştirilir ve kadın erkek oyunu futbola bulaştırılmazlar.
milliyetçi hezeyanların mekanı futbol
kimi araştırmacıya’ göre futbol bir türk oyunudur. tepük adlı türk oyunu ingilizler tarafından modern bir oyun olarak kendi kültürleriymiş gibi evrenselleştirilmiştir (akt. bora ve erdoğan, 1994). bazı ecnebi araştırmacılarda futbolu kendi kültürlerine mal etmişlerdir muhakkak. daha öncede belirtildiği gibi futbol benzeri oyunlara dünyanın pek çok yerinde rastlamak mümkün. ama futbol kendi öncülü olan bütün oyunları, evrenselleşerek tasfiye etmiştir. ama her kültür futbolu kendi anaelerine uygun olarak icra etmişlerdir. “türkiye’de de kimi zaman sahiden’tepük’ adını hakedecek (veya çağrıştıracak) bir tarzda oynayarak futbol severleri çileden çıkarsada futbolun milli spor’ haline geldiğini söyleyebiliriz”.
türkiye’de futbolun tarihi ile türk milliyetinin oluşturulması çabasının eş zamanlı oluştuğu söylenebilir. hatta futbolun milli mücadelenin bir parçası olduğunu söyleyenlerde az değildir. istanbul’da fenerbahçe’nin işgal kuvvetlerinin takımlarına karşı yaptığı elli maçtan kırk birini kazanması ve yalnızca beş kez yenilmesi bu mücadelede önemli bir noktadır. aynı şekilde söke sporun ve izmir idman yurdunun karşılaştığı işgal kuvvetlerini nerdeyse her maçta yenmeside işgal altındaki ege’de moralleri kuvvetlendirdiği anlatılmaktadır.
böyle mitsel bir geçmişe sahip futbol, cumhuriyet döneminden günümüze kadar milli bir mesele olarak algılanmaya başlamıştır. her avrupa seferine sefer söyleminin dilimize ne kadar yerleşmiş olduğu bu yazıda kendini gösteriyor işte- viyana kapılarına dayanmış kanuni hassasiyetiyle gidişimiş ve son yılların başarılarını saymazsak, her yenilişimizi etrafı düşmanlarla çevrili bir milletin mahduriyetiyle açıklayışımızın sebebi budur. futbol milli beraberliğin tehtit edildiği’ her yerde devreye sokulmaktadır. kürt hareketinin geliştiği dönemde stadyumlarda her maç öncesi milli marş okunması, pkk karşıtı sloganların atılması ve maç sonraları taraftarların proveke edilerek pkk’lı olarak atfedilen yerlere saldırmaları gibi olayların gerçekleştiği bilinmektedir. mesela ben izmir’de bir göztepe maçından çıkan taraftarların faşistlerin galeyanıyla hadep ve ödp’nin binalarına taş yağdırdıklarını hatırlıyorum.
emperyalistler ise güçlerini ilan edecekleri bir alan olarak futbolu kullanmaktadırlar. futbol, 19. yüzyılda emperyalistlerin zafer yürüyüşünün emperyal antreman aracı olarak yaygınlaştırılmıştır. bu anlamda sahada oynanan maç egemenlerin diğer aşağı uluslara kendi güçlerini gösterecek bir alan olarak görülmektedir. ezilen uluslar ise kendilerinin de bu dünyada varolduklarını, en az ezenler kadar insan olduklarını kanıtlarcasına uluslar arası turnuvalarda kendilerini göstermektedirler.
sonuç yerine
bu yazıda kısaca futbolun sadece futbol olmadığını’ ve egemen ilişkileri yeniden nasıl ürettiğini anlatmaya çalıştım. genel olarak günümüzün futbol ortamını göz önüne aldığımdan, futbol adına olumsuz bir tablo ortaya çıkmıştır. hele son yaşanan sinan engin-alaattin çakıcı yakınlaşmasından sonra böyle bir karanlık tablonun ortaya çıkması normal karşılanmalıdır. ama bu demek değildir ki bu tip olaylar, şike, şaibe, hile, hurda futbol severlerin sevgisini engelleyecektir.
yazan: yağmur milena
---------alıntı-----------
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=586
----------alıntı---------------
futbol'un ideolojisi
emperyalist ingiltere’nin okullarında oyun kurallarının düzenlenmesiyle bu oyun dünya sathına yayılmış ve dünyanın en popüler sporlarından biri haline gelmiştir.
futbolun hem avrupa’da hem de sömürgelerde böyle hızlı gelişmesinin sebebi futbolun beşiğinin ingiltere olması değildir sadece. muhakkak 20. yüzyılın başındaki savaşın futbolun gelişmesi ve yayılmasında önemli bir etkisi olmuştur. futbolun dayanışmacı fedakarlık, topluluk ruhu ve yaratıcılık gibi değerleri savaşa tahammül edebilme gücü vermiştir. futbolun kimi temel esaslarının ve iletişimsel özelliklerinin, proleter kitlelerin belirli kültürel yöntemleriyle yakınlık içinde oluşu da bundandır. futbol ulaştığı her yerde o yerin şeklini alabilme yeteneğine sahip bir oyun olmuş, nereye gittiyse o yerin kültürel ve toplumsal özellikleriyle kaynaşabilmiştir. futbolun çok fazla araç gereç isteyen bir oyun olmaması da gelişmesi ve kitlelere yayılması açısından hayırlı olmuştur.
bu yazı futbolun yaklaşık yüz elli yıllık tarihinin özetini çıkarmak gibi bir amaç taşımıyor. yüz elli yılda köprünün altından çok su geçti. bu yüz elli yıl içerisinde futbol sadece bir oyun olmaktan çıkıp, medyanın eğlence sektörüne eklemlenen, devasa paraların döndürüldüğü, egemenlik ilişkilerinin kendini yeniden ürettiği bir alan haline dönüşmüştür. derdim futbolu aracılığıyla egemen ilişkilerin kendini nasıl yeniden ürettiğini açıklamaktır.
hegemonya ve futbol
ideolojinin sözlük anlamı fikirlere ilişkin yapılan bilimsel araştırmadır. ironik olarak, terimin mucidi dessult de tracy, bu terimi ortaya atarken zindandadır ve ideoloji nosyonu tamamen ideolojik bir ortamda doğmuştur. daha doğumunda sakatlanan bu bilim sonra çeşitli tanımlara bürünmüş ve sayısız kurama konu olmuştur. ideoloji üzerine bir tartışma açacak değilim. gramsci’nin hegemonya kuramının egemenlik ilişkilerinin kendini nasıl yeniden ürettiğini açıklamakta yeterli olduğunu düşünmekteyim.
gramsci’nin ideoloji kuramına katkısının önemi, kapitalist devletin zora datalı iktidarını uygulamak yerine bu zoru görünmez, hatta gereksiz kılacak iktidar biçimlerine dikkat çekmesidir. bu tür bir iktidar, ideolojinin dolayımıyla olanaklıdır ve hegemonya kavramıyla somutlaşır. gramsci’ye göre ideoloji sadece üst yapısal alanda işleyen toplumsal bir pratik olmaktan çok üretim süreçlerinin şekillenmesinde işlevsel olan bu sayede alt yapıyla üst yapının uyumunu sağlayan temel toplumsal pratiklerden biridir. hegemonya kavramı bize egemen bir ideolojinin oluşumu sayesinde olanaklı hale gelen iktidarın alanının sivil toplum olduğunu gösterir.
hegemonya kapitalist bir ekonomik sistemde egemen sınıfın diğer müttefik sınıfları yanına alarak, karşıt ve tabi sınıf ya da sınıflarla arasındaki mücadele pratiği içinde ulaşılan ve nihai olarak da sistemin bir bütün olarak yeniden üretimini olanaklı kılan bir ideolojik sentezdir. hegemonik ideolojinin sınıfsal karakterini belirleyen temel birleştirici unsur, çimento görevini yerine getiren ideolojik öğelerin daima egemen ekonomik sınıfın maddi çıkarlarının ve dünya görüşünün ifadesi olmasıdır.
özetlersek egemenler bir taraftan okul, cami, hastane hapishane gibi kurumlarda insanı bir mekana kapatıp baskı koşulları yaratırken diğer taraftan günlük hayatta kültürel ve söylemsel olarak kendi hakikatini yaratır ve bunu meşrulaştırmaya çalışır. egemen bir iktidarın kendi gerçekliğine kitleleri ikna etmesi gerekir. her iktidar kendi karşıtlığını yaratır ve karşıtıyla sivil alanda ideolojik hegemonya savaşına girer. her toplumsal ve kültürel alan hegamonya mücadelesinin alanıdır ve bu alanlar hem bir birlerinden özerk hem de bağımlıdır. bu anlamda hegemonya mücadelesi hem teker teker özerk alanlarda hem de alanların kesiştiği noktalarda sürmektedir.
bu anlamda futbol sadece futbol değildir. futbol hegamonya mücadelesinin sürdüğü egemen ideolojinin kendini yeniden ürettiği bir alandır. futbol aracılığıyla ırkçılık, cinsiyetçilik, milliyetçilik gibi egemenleri besleyen ideolojiler meşruluk kazanmaktadır. ideoloji sadece düşünce düzeyinde yaratılıp sunulmaz, yaşamın pratiğinde de sınar kendini. dolayısıyla hegamonik söylemin kendini pratik olarak nasıl var ettiği üzerine bir miktar düşünmemiz gerekiyor.
toplumsal hiyerarşi ve futbol
herhangi bir stadyuma gittiğinizde rahatlıkla farkedebileceğimiz bir durumla karşı karşıya kalırsınız. gerçi bu karşılaşma şaşılacak bir durum değildir. hepimiz bu durumu kanıksamış ve kabullenmişizdir. biraz dikkatli gözlerle bakılırsa futbolun her noktasında hiyerarşi sezinlenebilir. lig uygulamasından, tribünlerin konumlanışına, yıldız mefhumundan oyun sistemine kadar hiyerarşi futbolun içine içlemiştir.
tribünlerden bahsedelim mesela. hiyerarşi piramitinin altında kale arkası vardır. sonra açık, kapalı tribün, localar, vip ve şeref tribünü gelmektedir. maçları takip etmek konusunda ısrarlı olan dar gelirli, cefakâr taraftarlar maçı en kötü görüş açısıyla kale arkası tribünlerinden izlerler. biraz daha iyi gelire sahip olanlar ise açık ve kapalı tribünleri tercih etmektedirler. vip ve localar maç izlerken keyif almak isteyen kodamanlar tarafından senelik olarak kiralanırlar. para ve güç sahipleri en iyi açı ve konforla ağırlanırlar.
lig uygulaması da hiyerarşi mantığıyla düzenlenir. az bütçeli, futbolu bir oyun olarak algılayan ve geliştirmeye çalışan insanlar amatör liglerde çürütülürler. sonra yine bir piramit devreye girer ve 3. , 2. ve 1. ligler düzenlenir. bu kadarla kalmaz; 1. lig’de de (ya da süper, hiper veya primier lig isimleri de verilebilir) hiyerarşi devreye sokulur. her ligde büyük olan takımlar vardır ve şampiyonluğun onlardan birinin kazanacağına kesin olarak bakılabilir. bu durum bizim ligimizde tanıl bora’nın deyimiyle gassarayfenerbeşiktaştır. bu kulüpler hem taraftar kitleleri hem de futbolu yönetenleri etkilemeleri aracılığıyla bir şekilde zirvede yer alırlar. çünkü onmlar büyüklerdir, egemenlerdir ve herşey onlara mübahtır.
futbol takımlarında oynayan oyuncular arasında da bir hiyerarşi vardır. her takımda abilik yapacak bir lider vardır mesela. bunun dışında yıldız olma durumuda takım içinde bazı oyunculara ayrıcalık kazandırmaktadır. en çok parayı kazanmaları bir yana, bu topçular istisna durumlar yaratabilme özgürlüğüne de sahiptirler. yıldız oyuncular için kulüp prensiplerinin bile yerlebir edilebileceği pek çok örnekle sabittir.
egemen sistemde futbol toplumsal hiyerarşi ilişkisi bu şekilde varolmaktadır. futbol hiyerarşinin olumlandığı hatta kutsandığı en aşikar kültürel alanlardan biridir.
futbolun cinsiyeti
futbol kesinlikle bir erkek oyunudur. kadın futbolu diye bir şeyin olması bizi yanıltmasın. çocukken öğretilen ilk şeylerden biri voleybolun kız, futbolun erkek oyunu olduğudur. futbol oynayan kızlara mahallelerde erkek fatma ismi koyulduğuna hepimiz şahit olmuşuzdur. özellikle ülkemizde ne anlıyorsunuz şu oyundan; yirmi iki adam bir topun peşinden koşup duruyor işte’ cümlesi en çok kadınlar tarafından zikredildiği örneklerle sabittir.
yine stadlardan bahsedelim biraz. stadyumların büyük çoğunluğunda bayan tuvaletinin olmaması kadınları bu oyuna bulaştırmama çabasının en önemli hamlelerinden birisi olarak görülebilir. stadyum erkek için kendini rahatlıkla ifade edebileceği bir alan haline dönüştürülmüştür. maç seyretmeyi isteyen bir kadın kitle halinde huşuyla söylenen küfürlü tezaruhatlarla canından bezdirilir. bazı delikanlı kadın’lar ise erkekleşmeyi (ya da erkek gibi kadın) olmayı kabul ederlerse tribünlere kabul edilebilirler.
futbol topuna verilen çeşitli isimler ve topun yaptığı bazı çağrışımlarda kadını aşağılayan cinsiyetçi bir söyleme sahiptir. mesela brezilya’da futbol topu dişidir. ülkemizde ise kadın her şekilde futboldan uzak tutulur. futbol topu erkek eşcinselliği ile özdeşleştirilir ve kadın erkek oyunu futbola bulaştırılmazlar.
milliyetçi hezeyanların mekanı futbol
kimi araştırmacıya’ göre futbol bir türk oyunudur. tepük adlı türk oyunu ingilizler tarafından modern bir oyun olarak kendi kültürleriymiş gibi evrenselleştirilmiştir (akt. bora ve erdoğan, 1994). bazı ecnebi araştırmacılarda futbolu kendi kültürlerine mal etmişlerdir muhakkak. daha öncede belirtildiği gibi futbol benzeri oyunlara dünyanın pek çok yerinde rastlamak mümkün. ama futbol kendi öncülü olan bütün oyunları, evrenselleşerek tasfiye etmiştir. ama her kültür futbolu kendi anaelerine uygun olarak icra etmişlerdir. “türkiye’de de kimi zaman sahiden’tepük’ adını hakedecek (veya çağrıştıracak) bir tarzda oynayarak futbol severleri çileden çıkarsada futbolun milli spor’ haline geldiğini söyleyebiliriz”.
türkiye’de futbolun tarihi ile türk milliyetinin oluşturulması çabasının eş zamanlı oluştuğu söylenebilir. hatta futbolun milli mücadelenin bir parçası olduğunu söyleyenlerde az değildir. istanbul’da fenerbahçe’nin işgal kuvvetlerinin takımlarına karşı yaptığı elli maçtan kırk birini kazanması ve yalnızca beş kez yenilmesi bu mücadelede önemli bir noktadır. aynı şekilde söke sporun ve izmir idman yurdunun karşılaştığı işgal kuvvetlerini nerdeyse her maçta yenmeside işgal altındaki ege’de moralleri kuvvetlendirdiği anlatılmaktadır.
böyle mitsel bir geçmişe sahip futbol, cumhuriyet döneminden günümüze kadar milli bir mesele olarak algılanmaya başlamıştır. her avrupa seferine sefer söyleminin dilimize ne kadar yerleşmiş olduğu bu yazıda kendini gösteriyor işte- viyana kapılarına dayanmış kanuni hassasiyetiyle gidişimiş ve son yılların başarılarını saymazsak, her yenilişimizi etrafı düşmanlarla çevrili bir milletin mahduriyetiyle açıklayışımızın sebebi budur. futbol milli beraberliğin tehtit edildiği’ her yerde devreye sokulmaktadır. kürt hareketinin geliştiği dönemde stadyumlarda her maç öncesi milli marş okunması, pkk karşıtı sloganların atılması ve maç sonraları taraftarların proveke edilerek pkk’lı olarak atfedilen yerlere saldırmaları gibi olayların gerçekleştiği bilinmektedir. mesela ben izmir’de bir göztepe maçından çıkan taraftarların faşistlerin galeyanıyla hadep ve ödp’nin binalarına taş yağdırdıklarını hatırlıyorum.
emperyalistler ise güçlerini ilan edecekleri bir alan olarak futbolu kullanmaktadırlar. futbol, 19. yüzyılda emperyalistlerin zafer yürüyüşünün emperyal antreman aracı olarak yaygınlaştırılmıştır. bu anlamda sahada oynanan maç egemenlerin diğer aşağı uluslara kendi güçlerini gösterecek bir alan olarak görülmektedir. ezilen uluslar ise kendilerinin de bu dünyada varolduklarını, en az ezenler kadar insan olduklarını kanıtlarcasına uluslar arası turnuvalarda kendilerini göstermektedirler.
sonuç yerine
bu yazıda kısaca futbolun sadece futbol olmadığını’ ve egemen ilişkileri yeniden nasıl ürettiğini anlatmaya çalıştım. genel olarak günümüzün futbol ortamını göz önüne aldığımdan, futbol adına olumsuz bir tablo ortaya çıkmıştır. hele son yaşanan sinan engin-alaattin çakıcı yakınlaşmasından sonra böyle bir karanlık tablonun ortaya çıkması normal karşılanmalıdır. ama bu demek değildir ki bu tip olaylar, şike, şaibe, hile, hurda futbol severlerin sevgisini engelleyecektir.
yazan: yağmur milena
---------alıntı-----------
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=586