galatasaray'daki ilk senesinde takima ilk 9 hafta boyunca oynattigi topu bence uzun bir süre daha göremeyecegimiz td. evet bu 9 haftanin icinde 3-0 yenildigimiz ankaragücü maci da var ama hafizamizi biraz zorlarsak 10 dakika icinde yedigimiz 3 golden evvel net 4 gol kacirmistik. sonrasinda da futbolun
atamayana atarlar kuralini hatirlatmisti bize ankaragücü.
rijkaard döneminin cok dönüm noktasi var ve bunlardan en önemlisi bence baros'un ayaginin kirilmasiydi. skibbe dönemiyle baslayip rijkaard'la devam eden
first team squad'in alternatifizsizligi de yine en önemli sebeplerden. zira pas ve hiz futbolunu benimseyen bir takimin birinci forveti baros ise ikinci forveti nonda veya mehmet batdat olamaz arkadas. bu cok net. cok kisi elestiriyor ama o sene basinda almaya calistigimiz sercan'i alabilseydik bence cok rahat sampiyon olurduk zira sercan baros'un bir boy kücügüdür. disiplin sorunlari olabilir ama fatih terim gibi hiddink gibi adamlar kimseye bedavadan milli takim formasi vermez, bu da kenarda bir dipnot olarak dursun.
yine mesela keita gibi bir oyuncunun yedegi ayni kalitede olamaz tamam ama en azindan bir volkan sen olabilirdi, olmaliydi. ama aydin olamazdi.
bence rijkaard'in en önemli handikapi daha dogrusu bir türlü cözemedigi konu türk futbolcularinin mantalitesiydi. o tipik bir hollandali yani özgürlükcü. insanlari gereksiz yere strese koymayi sevmeyenlerden yani. iste tam da bu yüzden oyuncularini hic kampa almadi. bunu yaparken ögrencilerini macin stresinden uzak tutmaktan baska hicbir düsüncesi yoktu. ama bilmiyordu ki bu izni verdigi topcular mactan bir gece evvel hatun arkadaslariyla seks partileri düzenledi, ya da asiri seks yapti, ya da düzensiz beslendi, ya da bunun gibi bir sporcunun hem de müsabakasindan 1 gece evvel en yapmamasi gereken seyleri yapti ve macta verdigi görevlerin hicbirini yerine getiremedi. bu da o sene galatasaray'in (rijkaard'in da ilk sezonunu olan) sonunu hazirladi.
ikinci senesine hic girmiyorum zira o dönem yardimciligina getirilen mustafa yücedağ telegol'de acikca söyleyemese de dilinin döndügünce her seyi anlatti. baptista'yi istedi, bizimkiler mehmet batdal'i aldi. keita'ya iyi para teklif edilince üzerinde baski kuruldu ve satisina onay vermek zorunda birakildi. zannetti ki oradan gelecek parayla opsiyon kullanilip giovani dos santos alinacak, ama adnans müthis bir manevrayla hem daha iyi hem de kelepir diye kendisini kandirip serdar özkan'i aldi. stoch'u istedi, yerine pino geldi. elano'nun yollanip arturo vidal'in alinmasini istedi, o da olmadi. öncelikle van der vaart'i olmazsa keisuke honda'yi istedi, misimovic alindi. ayaga top yapan ön libero istedi, ama satisa cikarilip galatasaray'a önerildigi ve rijkaard'in verdigi listedeki oyuncularin yari fiyatinda oldugu icin dünyada belki de en ayaga top yapamayan ön libero lorik cana alindi. yine stopere top yapabilecek adam istedi, bizimkiler alamayinca transferin son günü insua'ya razi oldu. böylece takimda en iyi top yapabilen defans oyuncusu hakan'i bekten stopere cekti ki bunu yaparken oyun felsefesini sahaya yansitmaktan baska hicbir düsüncesi yoktu. hic bilmedigi, izlemedigi, görmedigi türk oyuncular alindi, bu yetmezmis gibi sonrasinda 'biz malzemeyi verdik artik helva yapma sirasi kendisinde' minvalinde konusmalarla hedef adam haline getirildi. ve bunun gibi yüzlerce bla bla bla.
her neyse, olan oldu, kendisi öyle ya da böyle gitti. ama bu takimin gördügü en kariyerli hocadir. hep pozitif ve hücum futbolu oynatmak istemistir ki galatasaray'in oynamasi gereken her zaman budur. eline alternatifli ve onun istedigi malzeme verildiginde takimi avrupa'da cok önemli yerlere getirecek kabiliyettedir. ve her zaman kapilarimizin acik olmasi gerekendir. yolu acik olsun.