• 1530
    türk futbolunun şımartılmış, bu zamana kadar neyi nasıl istemişse o şekilde yapılmış olan, şımarık çocuğudur.evet bence fenerbahçeyi en iyi tanımlayan söz budur:türk futbolunun şımarık çocuğu.bir türlü memnun olmazlar çünkü.hatta o kadar şımarıktır ki bunlar; şike yaptığı delillere ortada iken haklı çıkmaya çalışır, mağdur ayaklarına yatarlar.bugün öyle yarın böyle derler yine de herzaman kendileri haklıdırlar(!).o kadar şike yaptıktan sonra alın terinden,emekten bahsederler.velhasılı kelam şu çocuğu birisinin adam etmesi gerekiyor artık.
  • 1534
    galatasaray'in cezali basketbolcusu, bir hazirlik macinda oynadi diye takipclik gorevine soyunmakta gariplik gormez. kendisinin sike yaptigiyla ilgili acilan dava ile alakali olarak galatasaray'in "suclu varsa cezasini ceksin" minvalindeki acilkamalari ise kabul edilemez bulur.
    butun sponsorluk anlasmalarini cemaatin icindeki is adamlari ile yapar. acibadem ve ulker'in kurdugu basketbol ve voleybol takimlarinin basarilariyla kasilir, sonra da cemaat fenerbahce'yi ele geciriyor diye aglar!
    amblemlerindeki yesil bitkinin ne oldugunun tez zamanda aciklanmasi lazim!
  • 1536
    öyle bir kulüptür ki mahkemeye sunmak üzere 2,5 milyon doların fotokopisini çektirirken yöneticileri kalpazanlıktan yakalansa şaşırmayız. ilginç olan adamlar bu fotokopiyi mahkemede tiyatro sergilemek için gerçekleştiriyorlar.

    --- alıntı ---

    iddianın gerçek dışı olduğunu mahkemede kanıtlamak istediklerini söyleyen abdullah kaya, "tapelerde trabzonspor tarafından sivasspor’a bu maç için 5 milyon dolar teşvik verileceği iddiası vardır. mantık olarak sivasspor bu işe girseydi ki; böyle işlerin içinde bulunduğuna kesinlikle inanmıyorum, fenerbahçe’den isteyeceği para bundan fazla olmalıydı. biz de söz konusu 5 milyon doların yarısının bile bu çantaya sığmayacağını kanıtlamak istedik. paranın boyutlarıyla aynı boyuttaki 2.5 milyon dolarlık fotokopi kağıt paraları söz konusu çantaya sığdırmaya çalıştık ama bu kadar para bile o çantaya sığmadı" dedi.

    --- alıntı ---

    mantığı yenilesiceler sizi...
  • 1538
    --- alıntı ---

    tribündergi forumunda bir üye ibrahim akın görüşmelerini alt alta dizmiş ve birkaç yorum yapmış. buyrun okuyun.

    ----------------------

    öncelikle merhaba bu tribündergiye ilk mesajım. aylardır okuyucu olarak bu başlığı okuyorum. fenerbahçeli bazı arkadaşlar inatla ve körlükle bir aziz yıldırım savunusuna giriştiler. bu arkadaşlar eğer ciddi bir savunu ortaya koymak derdindelerse basında yer alan bölük pörçük ifadelerden hareket etmeyi bırakıp iddianamede eylemin gelişimi kısımlarının tamamını ve ilgili tapeleri okusunlar. ibrahim akın olayında halen netleşmemiş kafalar için iddianamedeki tapeler üzerinde olay nasıl gelişmiş bir bir üşenmeden anlatacağım. daha da bunun üzerine bu olayda şike yoktur diyen insanın samimiyetinden ve iyi niyetinde şüphe ederim.

    01.05.2011 tarihinde oynanan fb-ibb maçından tam altı gün önce (25.04.2011) saat 14.08’de aziz yıldırım ve şekip mosturoğlu bülent işçen’i arıyor ve ahmet çelebiyi yarın öğlen al ve bize gel diyor. (tape no: 1839)

    aynı gün bir dakika sonra (14:09) bülent işçen ahmet çelebiyi arıyor ve yarin öğlen aziz abinin yanına gideceğiz söyleme kimseye bir şey diyor. (tape:1561)

    ertesi gün (26.04.2011) saat 15:21’de ahmet çelebi bülent işçeni arayıp yarım saate buluşalım ara beni beraber çıkarız diyor (tape :1565). aynı gün saat 15:55’de ahmet çelebi bülent işçen’i arıyor ve çıktım diyor. bülent işçen’de haydi bende çıkıyorum diyor.(tape:1567)

    aynı gün (26.04.2011) saat 16:58’de abdullah başak ali kıratlıyı arıyor. ali kıratlı abdullah başak’a ne arıyorsun kulüpte diye sorunca abdullah başak başkanın yanından yeni çıktığını bülent işçen,ahmet çelebi ve ilhan ekşioğlu ile beraber kendisini toplandıklarını söylüyor (tape:1917)

    bu konuşmadan 5 dakika sonra ahmet çelebi yusuf turanlı’yı arıyor ve acele suadiye cafede buluşalım diyor. yusuf turanlı önemli bir şey mi oldu diye sorunca evet evet acele gel diyor. (tape :1568)

    aynı gün (26.04.2011) saat 18.02’de ahmet çelebi yusuf turanlıyı arıyor ve geldin mi diye soruyor yusuf turanlı sahil yolunda olduğunu suadiye kafeye hangi sokaktan gireceğini soruyor. (tape :3339)

    aynı gün (26.04.2011) saat 20.14’te yusuf turanlı ibrahim akın’ı arıyor ve big şef’e çağırıyor.(tape:3342)

    şimdi fenerli arkadaşlar devam etmeden önce burada bir duralım ve sizlere soralım. günlük her davranışımızda bir neden sonuç ilişkisi bulunmaktadır. soruyorum şimdi yusuf turanlı’nın ibrahim akın’ı aramasını tetikleyen nedir? eğer 25.04.2011 tarihinde aziz yıldırım ertesi gün ahmet çelebiyi bülent işçen üzerinden kulübe çağırmamış olsaydı eğer ahmet çelebi iki saat önce suadiye kafede ahmet çelebi ile buluşmamış olsaydı yusuf turanlı ibrahim akın’ı arayacak mıydı? bu sorular şu an için yanıtsız olarak kalsın. çünkü henüz yusuf turanlı’nın ibrahim akın’a ne diyeceğini bilmiyoruz. daha sonra bu sorulara döneriz.

    aynı gün (26.04.2011) saat 22.07’de ibrahim akın yusuf turanlıyı arıyor ve ibrahim söylene mekana geldiğini söylüyor. (tape:3567)

    aynı gün (26.04.2011) saat 23:01’de yusuf turanlı ahmet çelebiyi arıyor ve sen ne diyorsan odur sen ne zaman diyorsan beraber şey yaparız diyor. (tape:3343)

    aynı gün (26.04.2011) saat 23:11’de yusuf turanlı ibrahim akına mesaj çekiyor ve öyle olması daha hayırlısı. hayır yaparsın bol bol sağa sola diyor. (tape.3344) belli ki ibrahim akın’ın kafa karışık. ama yusuf turanlı yinede emri vaki yaparak 10 dakika önce ok verdi ahmet çelebi’ye.

    bu mesajdan bir dakika sonra ibrahim akın gülümseme işareti yolluyor mesajla yusuf turanlıya.(saat 3345)

    bu mesajdan 3 dakika sonra(23:15) ibrahim akın imamı arıyor ve bizim hafta sonu fenerle maçımız var ya ibo gol atmasın yüz bin dolar para verelim ona demişler ne yapayım diyor. bu konuşmada imam ok veriyor köyde çok fakir var hayır kesersin bir kurban yedirirsin diyor :d. ibrahim akında bu açıklamaya doğru hocam tamam diyor :d (tape :3568)

    hocayla konuştuktan 4 dakika sonra (23:19) ibrahim akın yusuf turanlı’ya mesaj atıp ok verildi abi diyor. (tape: 3370)

    aynı gece saat 02:48’de (27.04.2011) hocadan aldığı gazla vicdan sandığı şeyi rahatlatan ibrahim madem vicdan rahat o zaman dolar kesmez hacı bari euro olsun daha kurban murban kesçez diyerekten yusuf turanlıya dolarları euro yapalım abi diyor. (tape :3349)

    ertesi gün (27.04.2011) saat 13:24’te ibrahim akın tekrar yusuf turanlıya mesaj atıp 100 bin euro yaptın mı diyor. (tape:3351)

    1 dakika sonra yusuf turanlıdan gelen mesajda yok daha konuşmadım akşam gidecem oraya kardeşim diyor. (tape:3352)

    1 dakika sonra ibrahim akın kabul etmiyorum başka diye tekrar yusuf turanlıya mesaj atıyor. (tape: 3353)

    aynı gün (27.04.2011) saat 21:49’da yusuf turanlı ibrahim akın’ı arıyor. ibrahim ne oldu bizim iş hallettin mi diye sorunca yusuf turanlı ya öbürü de fena değil canım ya (100 bin doları kastediyor) diyor ibrahim akın yok olmaz kabul etmiyorum diyor. yusuf’ta konuşacağını belirtiyor. (tape:3570)

    ertesi gün (28.04.2011) saat 20:28’de ibrahim akın fahri tatanı arayor. ibrahim fahriye şikeyi ima etmeye çalışırken fahri teşvik anlıyor ve inşallah koyarsın 2 tane diyor. ibrahim ise onun için değil tam tersi için diyor. fahri fenerden mi diye sorunca ibrahim ha diye onaylıyor. (tape:3573)

    şimdi burada da bi mola verelim fenerli arkadaşlar. tekrar soruyorum aziz yıldırım ta en başında bülent işçen’e yarın ahmet çelebiyi al yanıma gel demeseydi ibrahim’in fahriyle yaptığı bu konuşma gerçekleşebilir miydi.

    ortada aziz yıldırım -> bülent işçen -> ahmet çelebi -> yusuf turanlı -> ibrahim akın -> imam -> ibrahim akın -> yusuf turanlı -> ahmet çelebi zinciri bu kadar net iken olayların akışı dakika dakika bir neden sonuç içerirken hala nasıl bu net şike teklifine yok diyebiliyorsunuz? henüz teklif dedim ancak ilerleyince şikenin gerçekleştiğini ve maç sonrasında paranın alındığını da göreceğiz.

    neyse kaldığımız yerden devam edelim. ertesi gün saat (29.04.2011) saat 17:29’da yusuf turanlının ibrahim akın’ı aradığı görüşmede ibrahim bunu nakit mi alacaksın diye soruyor. yusuf konuşacağım ben bu akşam ona göre haber veririm diyor (tape :3361)

    30.04.2011 günü saat 13.37’de yusuf turanlı ahmet çelebiyi arıyor ve buluşmak için sözleşiyor. (tape:3366)

    aynı gün saat 14:50’de yusuf turanlı ibrahim akın’ı arayıp cuma problem yok cuma günü halledeceğiz diyor.(tape:3367)

    aynı gün saat 15:02 ibrahim akın yusuf turanlıyı arayıp kıbrısta bir senet vardıya diyor. yusuf turanlı’da cuma günü halledeceğiz tamam dediler okey dediler ben de tamam dedim onların sıkışıklıl mıkışıklık falan filan cuma dediler diyor. (tape:3368)

    konuşma bittiği gibi yusuf turanlı ibrahim akın’a bir de mesaj çekiyor. tamam yani problem yok rölanti şekli diye. (tape:3369)

    ve ibrahim maçta oynuyor. sahada şike görmedim ben diye ağlayan fenerli arkadaşlar görmemiş ama biz gördük sahada şike. ibrahim akın uzaktan öylesine çektiği bi şut az kalsın gol olacakken yüzünün girdiği ifadeyi biz gördük. o maçta ruh gibi dolaşan ibrahim akın’ı biz gördük. bu sebeple 60’ta oyundan alınan ibrahim akın’ı biz gördük. neyse biz devam edelim.

    maçtan bir gün sonra (02.05.2011) saat 13:40 ibrahim akın bende yüklü para var cuma günü veriyorlar parayı diyor. (tape:3583)

    aynı gün saat 13:58’de ibrahim fahriyi arıyor. fahri cumamı alıyorsun paraları diyor. görüşme kesiliyor. (tape : 3584)
    2 dakka sonra ibrahim tekrar fahriyi arıyor fahri tekrar soruyor sen cumamı alıyorsun paraları diyor ibrahim belki bugün de alırım diyor .(tape:3584)

    5 mayıs perşembe günü yusuf turanlı ahmet çelebiyi arıyor ve yarın gelirim yanına diyor. ahmet çelebi görüşürüz tamam diyor.

    6 mayıs cuma büyük gün. isteyen hepsini okusun. ahmet çelebi’nin bülent işçen diyaloglarını yusuf turanlı abdullah başak mesajlarını. özet geçiyorum.
    06.05.2011 günü saat:18.16’da yusuf turanlı'nın ibrahim akın'ı aradığı görüşme;
    ibrahim: “ben havaalanına geldim abi ancak banka yoluyla alabilirim onu" , yusuf: “dur be oğlum telefon ya…telefonda şey nasıl yapalım sen söyle", ibrahim: “öyle yaparız abi ancak…buraya yetişemezsin yani…bir saat var çünkü", yusuf: “nereye nereye ama…100…istiyorsan dursun yarın al", ibrahim: “tamam öyle yaparız yusuf abi…ben kendim de vakıfbank’ta var oradan birşey yaparım bir şey…ben hocaya şeye veririm yani", yusuf: “şeyinkini ayırayım mı kıbrıs’ınkini" , ibrahim: “onunkini ver yani…14 ayır he bir de kendine de al abi oradan…14 bin oraya vereceksin ya…16 bini de sen al…diğerlerini de ben yapacağım şeyler var" , yusuf: “70 ayırıyorum ben sana" , ibrahim: “tamam".(tape:3380)

    06.05.2011 günü saat:18.29’da bülent ibrahim işçen'in ahmet çelebi'yi aradığı görüşme;
    bülent: “ne yaptınız", ahmet: “tamam hallettim gönderdim…iyi gel bana doğru…buraya istasyona", bülent: “dur bakarız konuşuruz" . (tape:3610)

    06.05.2011 günü saat:19.29’da ibrahim akın’ın x şahsı aradığı görüşme(tape:3532);
    x şahıs: “balya yattı mı balya”, ibrahim: “yapıyoruz ya”, x şahıs: “oğlum balya yattı mı diyorum para yattı mı diyorum yapıyoruz diyor ya”, ibrahim: “bugün yatıyor bugün,…, 80 milyar yatacak galiba” .

    07.05.2011 günü saat:14.29’da ibrahim akın’ı fahri tatan’ı aradığı görüşme(tape:3533);
    fahri:“antalya’da değilmi maç…sen gitmiyor musun”, ibrahim: “lig tv veriyor…ne yapayım gidip olimpiyat’a mı gideceğim izlemeye”, fahri: “6’lıyı nasıl oynayacaksın”, ibrahim: “önümde bilgisayar olacak televizyonum olacak oynayacağım,…para da cebimde balyalar,…ha, işte var işte öyle işte”, fahri: “güzel güzel yolla bi 15 kâğıt tehdit ederim seni”, ibrahim: “…15 kâğıtmış” , fahri: “ne oldu …dün 1 milyarlık altılın vardı…” .

    evet fenerli arkadaşlar şimdi konuşun konuşabiliyorsaniz. söz sizde.

    --- alıntı ---
  • 1539
    bu kulüp her platformda milli mücadelenin simgesi olduklarını iddia edip galatasaray'ı düşman yanlısı gösterme çabasında. akıllarınca içinde bulundukları boktan durumdan "ama biz kuva-yi milliyenin simgesiyiz" diyerek kurtulacaklar. bu mesele üzerinde durmak lazım. kim kuva-yi milliye destekçisi kim düşman yanlısı ortaya dökülsün.
    birinci dünya savaşının başından işgal yıllarının sonuna kadar fenerbahçe başkanlığı yapan isimlere bakalım:
    salih paşa: milli mücadeleye inanmayan, ingiliz destekçisi sadrazam, ittihat ve terakkici,
    sabri toprak: milli mücadeleye destek vermeyen, ittihat ve terakki ileri gelenlerinden,
    doktor nazım: atatürk'e suikasttan idam edilen, ittihat ve terakki güçlülerinden, enver paşayı ülkeye sokup milli mücadelenin başına geçirmeye çalışmış biri,
    ömer faruk efendi: şehzade. damat ferit'in bacanağı. abdülmecit efendinin oğlu, milli mücadeleye 1. inönü ve 2. inönü savaşları sonrasında katılmaya karar vermiş biri. tüm meseleler halledildikten sonra olayın üzerine konma sevdasında olduğu açık. milli mücadele sonrası sürülmüş. ülke baştan aşağı işgal edilirken isviçrede tatil yapan biri.
    hey yavrum hey başkanlara bak be. milli mücadelenin simgesinin başkanlarına bak. bu başkanların yönettiği bir kulübün zaten milli mücadelenin simgesi olmak dışında başka bir şansı olamaz.
  • 1541
    taraftar ve yönetici bazında büyük paradokslar yaşayan kulüp.

    işlerine gelmeyince;bizim büyüklüğümüz ne kupa ile ne de şampiyonluk sayısıyla ölçülemez.bizim büyüklüğümüzün adı konamaz.

    işlerine gelince;ilklerin takımıyız.borsada herkesten daha değerliyiz.fenerium bu sene iyi ciro yaptı.o zaman en büyük biziz.

    kendilerine tavsiyem önce hangi söylemin arkasında duracaklarını belirlemeleri.bir karar verin amk.biz de ona göre konuşalım.
  • 1544
    kendi evlerinde şöyle bir kez rezil etmek için neler vermeyeceğim takım. 0-1'e de razıyız ama şöyle bir maç çıkartsak...*
    http://www.youtube.com/watch?v=CKMOMQo035M

    bizim 4 attığımız arsenal bunlara kadıköy'de 5 atmadı mı? bizim neyimiz eksik lan.

    ideal 11'de sadece hakan ve necati'de fobi var. bu açıdan iyi bir kadroya sahibiz. tam kadro çıkarsak işi bitiririz.
  • 1545
    "fenerbahçe büyüklüğü ne kupa büyüklüğüdür, ne bilmem ne bik bik bik..." tarzı zırvalarına rağmen "kupa" almak için her türlü gayriahlaki yolu denemiş, belli kişilerin tekelinden asla kurtulamamış spor kulübü! evrensellikten uzak, yaptığı şikeyi inkar ederken bile hayal dahi edemeyeceği başarılara imza atan ezeli rakibinin avrupa kupası maçına çamur atan, "en zengin biziz" deyip diğer yandan "febe kart satın alın, ekonomimiz çöktü ühü ühü" diye ağlayan, şahsi işlerinde yaptıkları sayısız yolsuzlukları unutup başkalarına ahlak dersi vermeye çalışan yöeticilerin bulunduğu, bu yöneticiler "fenerbahçe istese barcelona' yı da yener, messi' yi yarın alır, real madrid' le muhattap bile olmaz, avrupa' da kupa bırakmaz" gibi enteresan şeyler bile söyleseler inanacak durumda olan milyonlarca taraftara sahip bir acayip oluşum.

    böyle değişik bişey. son dönemdeki en büyük başarıları ise, küfür eden büyük taraftarı yüzünden ceza alıp, stadı 50 küsür bin kadınla doldurmalarıdır. nerelerinden tutsan elinde kalır bunlar.

    n.k.f.v.a.s.

    düzeltme: uyarısı için mocuishle' e teşekkür ederim. 50 değil 40 bin kadar dişi timsah varmış stadda. yine tuttuğum yer elimde kaldı.
  • 1546
    futbol asla sadece futbol değildir diyorlar ya hani. doğrudur. futbol hem bizim “bildiğimiz futbol” hem de “değil”dir yani. ama farklı bir açıdan.
    bir tarafta sabahtan akşama kadar sokakta top koşturup, top ayaklarına gelince “hacciiiii” diyen, eve üstü başı leş, bir de geç gidince paparayı yiyen çocuklar; diğer yanda çok, çok büyük paraların döndüğü, çok büyük kazançların elde edildiği bir pazar. kendi topluluğu, para babaları, mafyaları, örgütleri, hatta sınıfları olan, çok büyük bir kısmını görmeyip duymadığımız apayrı bir dünya…

    insan sosyal bir varlık, ihtiyaçları var. sevmek, sevilmek, ait olmak, daha büyük bir bütünün bir parçası olduğunu hissetmek, anlamlı olmak... bütün bunlar, futbolun belirli bir kısmını karşılayabildiği ihtiyaçlar aslında. mesela ben her zaman şöyle düşünürüm, galatasaray’a duyduğumuz sevgi eşsizdir. koşulsuz bağlılık, sevgi… kocaman bir ailenin parçası olmak gibi, bir kulübü sahiplenebilmek, galatasaray taraftarı olmak, yani ait olmak...

    işte futbolun ve takım tutmanın yani taraftarlığın; insanın bu sosyal ihtiyaçlarını karşılaması, bu kadar büyük bir potansiyele sahip olması, insanlar tarafından “değerlendirilmiştir” diyebiliriz. yani, para için insanların pek çok duygusu sömürülür: taraftarlık da bunlardan biridir. bugün değil takımların, bahis şirketlerinin kazandığı paralar bile benim değil bir arada görmeyi, muhtemelen bir arada duymadığım miktarlardır. bugün futbol, oynayanların alınıp satıldığı, kiralandığı bir endüstridir. bugün iyi bir futbolcunun bonservis bedeli milyon eurolarla ölçülmektedir.

    bizim için bir ilgi alanı, güzel bir oyun, bir tutkuyken, başkaları için bir iş sahasıdır futbol, hatta yatırım aracı... ve biraz da bu yüzden bizim takımlarımıza duyduğumuz sevgi kadar saf ve temiz değildir. işin içine milyonlarla ölçülen paraların, bahislerin girdiği günden beri kirlidir. çok açık ve net bir şekilde söyleyebilirim ki, özellikle bahis oyunları olduğu sürece futbolda hep şike olacaktır, futbol bizim onu gördüğümüz saflığından uzak, hep kirli olacaktır. ama… bunları her ne kadar öyle olsalar da, bu başlık altında eleştiri olsun diye söylemiyorum. anlatmak istediğim çok farklı bir şey.

    bu kadar çok para dönüyor dedik ya, en temel nedeni rekabettir. rekabetin verdiği heyecan, kazanıldığında hissettirdiği üstünlük. bunlar futbolu bu kadar göz önünde ve ayakta tutar, heyecanı körükler. vazgeçilmez hale getirir belki. yani futboldan para kazanan * hiç kimse futbolda rekabetin sönmesini istemez.
    ülke federasyonları, futbola hükmediyor dediğimiz çatı kuruluşları, organizasyonlar, hatta belki de en çok para sağlayanlardan biri olan medya... hepsi daha çok rekabet olsun ister, çünkü “heyecan” satar. işte bu durum, bu örgütleri, işler istenildiği gibi gitmediğinde duruma müdahale etmeye iter.

    nasıl kulüpler başarısız olma ihtimaline karşı şike yapıyorlarsa, aslında tarafsız olması gerekenler rekabet artık eskisi kadar heyecan vermeyecek bir yola girdiğinde, kendi çıkarları doğrultusunda, rekabetin zayıf kalan tarafını kollarlar. işte türkiyede bu durum, hepimizin bildiği gibi galatasaray’ın 4 sene üst üste şampiyon olmasıyla başlayan günlerden, avrupa’ya en büyük cimbom yazdırmasına uzanan süreçte ve sonrasında ortaya çıkmıştır.
    4 sene üst üste şampiyon olduk, avrupanın kralı olduk.”

    bu cümleyi özellikle galatasaraylı olmayanların, bugün galatasaraydan büyük olduğunu iddia edenlerin iyi okuması lazım. sindirmeleri lazım, imkansız olsa da. ama hepsinden önemlisi anlamaları lazım galiba.
    4 sene üst üste şampiyon olduk… avrupanın kralı olduk… biz de kendi çapımızda bir empati yapalım burada. karşı taraf bağırıyor. 4 sene üst üste şampiyon olduk avrupanın kralı olduk… gerçekleri tarih yazar, tarihi de galatasaray.
    kulaklarınızda çınlıyor, “şampiyon”,” avrupanın kralı”, “tarih”.
    o zamanlar elde yok avuçta yok. ne bir 6-0 ları var tutunacak, ne “10 senedir bizi yenemiyorsunuz kadıköyde”. ne var?

    burada başlıyor işte, galatasaray adını, değil 10 yıl, 150 yıl geçse de unutulmayacak bir şekilde dünya futbol tarihinin sayfalarına kazırken, tek başına ülke futbolunun miladı olurken, türkiye sınırları içinde ona en yakın sayılabilecek rakibi fazlaca geride kalıyor.
    desteklenmesi lazım, yoksa iş yaş. ülke futbolu galatasaray’a rağmen o zaman da pek parlak durumda değil ama… hazır gelişebilecekken rekabetin zayıflaması, heyecanın ölmesi kimsenin işine gelmiyor. bununla başlayan arkadan destekleme durumu, belirli dönemlere damgasını vuran çifte standartlar, bazı anadolu takımlarının hali hazırda var olan fenere yatma kültürünün tavan yapması, medyanın taraflı yayın yapmanın suyunu çıkarması…

    eski bir rakipten, yeni ve suni bir rakip yaratılıyor galatasaray’a.

    sonraki yıllarda da ivmesini artıracak bir üstünlük yaratma çabası alıp başını gidiyor yıldan yıla. bugün fener medyası dediğimiz şey ayyuka çıkıyor. yaşını başını almış koca koca adamlardan tutun medyaya, sıradan insanlara kadar, ağızlarda boşluklara aslında hangi takımın adını yazarsan yaz gidecek sözler… yapay bir "siz aslında daha üstünsünüz, çok büyüksünüz, herkes sizden korkuyor…" aşılanıyor.
    yapay bir “ne olursa olsun kimse sizinle yarışamaz”...

    yapay diyorum çünkü cidden, taraflıyım ama tarafsız baksan da yok ki öyle bir şey. ne tribün olarak bir üstünlükleri var, ne sayı olarak, ne tarih olarak, ne başarı olarak, ne duruş olarak… yok oğlu yok. bir sanrı, ve o sanrıya kapılıp giden milyonlarca insan. bir şeyi 40 kere söylersen gerçek olur mu derler? aslında şöyle olmalı, bir şeyi 40 kere söylersen kendini onun gerçek olduğuna inandırırsın.

    bu aşılama da, tuhaf ama, tutuyor işte. bugün ortaya çıkan durumun, yarı kızarak, yarı eğlenerek baktığımız görüntülerin, “bukalemun, bize komplo kurdular,fenerbahçe barcelonaya rakip olacaktı, herkes fenerbahçeyle uğraşıyor, bakın hep fenerbahçe konuşuluyor…” gibi söylemlerin de baş sorumlusu aynı zamanda bu yanılsamalar. örneğin; konuşulanların iyi ya da kötü oluşu onlar için fark etmiyor. reklamın iyisi kötüsü olmaz misali, şike iddiasıyla bile olsa gündemde kalmak yetiyor. hatta bir dönem, bir büyüklük ölçütü olarak “kendilerinden ne kadar çok insanın nefret ettiğini” bile kullanır hale geliyorlar.

    bugün biz "fenerbahçe taraftarı neden böyle?" diyoruz. neden eleştirmiyor, neden herkese laf yetiştiriyor da kendi kulübünün yanlışına asla tavır koymuyor, kulübü rezil rüsva eden insanların önünde el pençe divan duruyor… neden yüzleri kızarmıyor? neden?
    zorundalar. mecburlar yani. böyle olmamak gibi bir şansları yok ki.
    fenerbahçe taraftarı galatasaray taraftarının “astığım astık kestiğim kestik”, “kimse galatasaray’dan büyük değil” karakteristiğine sahip olsa; fenerbahçe devamlılığını sağlayamaz çünkü. kaybolur gider. o yüzden fenerbahçe taraftarı mecbur biat etmeye. bir arada kalmaya, eleştirmemeye, kendilerini olduklarından büyük ve üstün görmeye mecbur.

    taraftarlarının internette gördüğümüz, orada burada okuduğumuz söylemleri, nereden çıktığını anlayamadığımız tuhaf kibirleri. “bu kafa ne kafası” dediğimiz sanrıları. 6 kasım yıldönümü kutlayıp, uefa kupasının tamamen unutulmasını beklemeleri, galatasaray’ın g’sini 6 yaparak egolarını tatmin etmeye çalışmaları, bir türlü cimbom yazmayı öğrenemeyişleri, hakaretleri…
    hepsi, yazarken belki çok güçlü hissettiriyor onlara ama bana okurken durumun aslında ne kadar acıklı olduğunu gösteriyor. kullandıkları argümanların hemen hepsi, arkadan itelene itelene galatasaray'a rakip oldurulduklarının göstergesi, çaresizliğin insanı ne hallere düşürebileceğinin hatırlatıcısı benim için. galatasaray'ın eski rakibinin, sonradan oldurulmuşluğunun kanıtı.

    belki onlar da farkındalar bunların, belki değiller. muhtemelen değiller ama... ne acı ezeli rakip diye anıldığın takıma yetmemek, yetişememek... kaybolup gitmemek için desteklenmek, değiştirilmek zorunda kalmak.
    eskiden olduğun takımı tarihe gömüp, suni bir rakip olmak.

    ne zordur... asla bilemeyeceğiz.
  • 1549
    şike sahaya yansımadığı için yüz binlerce doları boşa giden kulüp :(

    şike dediğin sahaya yansır ele güne sergilenir, şöyle top daha orta sahadayken penaltı verilir, ne bileyim kaleci degaj ile kendi kalesine gol atar, rakip defans kendi kalesine abanır topu... şike dediğin böyle yapılır arkadaş, boşu boşuna yüklenmeyin fenerbahçemiz'e...

    ciddi sonlandırıyorum;

    futbol takımını ele alacak olursak, mahallede futbol oynamış, çocukluğunun bir döneminde şöyle bir top tepmiş herkes eldeki görsel materyallerden yola çıkarak şikenin sahaya yansıdığını anlar, ama biz gerizekalı ve koyun bir milletiz ya, hani beynimiz salak salak dizileri izlemekten küflenmiş ya, illa verdiğim örnekteki gibi bir şey bekleniyor sanırım.

    evet. şimdi gidip sihirli annem, muhteşem abi, yahşi bilmem ne falan izleyip algılarımızı aptal aptal şeylere maruz bırakarak iyice mallaşalım...

    birileri de sikmeye ve kafalamaya devam etsin bizi ufaktan...
App Store'dan indirin Google Play'den alın